AMERİKA GÜNLÜĞÜ | ADEM YAVUZ ARSLAN
Sıcak gündemler nedeniyle bir süredir Amerika Günlüğü yazılarına fırsat bulamamıştım. Öbür yandan çok ciddi meseleler varken göreceli olarak “havadan sudan” sayılacak konuları kaleme almak tuhaf olacaktı.
Sıcak gündemler bitmiş değil ama Amerika seçim maratonunda son düzlüğe girdi ve bilgilendirici bir yazı yazmak şart oldu.
Netice olarak, Amerika Günlüğü’nde bu haftasonu “seçim rehberi” var. Yani bu yazı bir nevi Amerikan seçim sistemini anlama kılavuzu olacak.
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
KASABANIN ŞERİFİ, BEYAZ SARAY’IN BAŞKANI
Aslında Amerika bir seçim memleketi.
Kasabanın şerifinden Beyaz Saray’daki başkana kadar hemen hemen her koltuk için seçim var.
O yüzden seçim gündemleri hiç bitmiyor. Ancak hiçbirisi başkanlık seçimi kadar önemli değil.
Önce başlıktaki “fil ve eşek” olayına açıklık getireyim. Fil ve eşek sistemdeki iki büyük partinin sembolleri.
Cumhuriyetçilerin parti amblemi fil, Demokratların amblemi ise eşek.
Bu semboller nereden çıkmış derseniz takvimleri geriye almamız gerekecek.
Amerika’nın kuruluş ve kurumsallaşma dönemlerinde, çiftçiliğin birçok alandaki etkilerini görmek mümkün. Fil ve eşek sembolleri de öyle. Her iki partinin sembolleri aslında Thomas Nast’ın karikatürleriyle şekillenmiş.
Çiftçilik geleneğinin bir diğer etkisi seçim günü.
Dünyanın geri kalanının aksine seçimlerin haftasonu yapılmadığı bir ülke Amerika. Seçim tarihi anayasada yazıyor ve ne olursa olsun erken seçim yok.
Peki neden Salı?
Hikaye özetle şöyle: ABD’nin kuruluş yıllarında oy verme ve seçilme hakkı sadece toprak sahiplerine tanınan bir imtiyazmış. Cumartesi çiftçilerin ürünlerini pazara götürdüğü, Pazar ise kilise günü olduğu için kabul görmemiş.
Kasım ayının ilk pazartesi de Katolikler için dini bir bayram olunca seçimler Kasımın ilk Salı gününe kalmış. O gün bugündür bu kural değişmeden uygulanıyor.
Bu arada seçim günü resmi tatil değil. Çalışıyorsanız iş yerinizden izin alıp gidip oy kullanmanız gerekiyor. İşverenler de bu imkanı sağlamak zorunda.
Amerikan seçim ve yönetim sisteminin kendine özgü özellikleri var. Eğer sistemin püf noktalarını bilmezseniz kurallar hakkında hiçbir fikri olmayan birinin beysbol maçı izlemesi gibi boş boş bakarsınız.
Amerikan seçimleri aynı zamanda renklerle de anılıyor. Demokratların rengi mavi, Cumhuriyetçilerin rengi de kırmızı.
Partilerin hâkim olduğu eyaletlere literatürde “kırmızı eyaletler” ya da “mavi eyaletler” deniliyor.
Bir de değişken anlamında “salıncak eyaletler” (swing states) var ki o Amerikan sisteminin kilit noktasını oluşturuyor.
OHİO’LU KÖYLÜ İLE BOSTON’LU PROFESÖR BİR Mİ?
Seçimleri Amerika dışından izleyen herkes sürekli Ohio, Pensilvanya ve Florida gibi bölgeleri duymasının nedeni de bu değişken eyaletler.
Meselenin daha iyi anlaşılabilmesi için önce ABD’nin politik sistemi hakkında özet yapmakta fayda var. Çünkü işin özü sistemin kuruluş mantığında.
Amerika kuvvetler ayrılığı ilkesinin ciddiyetle uygulandığı bir ülke. Bizde lafta bile kalmayan Yasama, Yürütme ve Yargı ayrımı ABD’de ciddiyetle uygulanıyor.
Bütün sistem bu üç yapının birbirini denetlemesi ve kontrolü üzerine kurulu.
Dahası yasama ikili bir yapıya emanet edilerek ekstra bir güvenlik sistemi kurulmuş.
Mesela Temsilciler Meclisi (House of Representatives) çoğunluğun temsil hakkını korumak için nüfusa oranlı temsil ediliyor.
Her eyalet, nüfusuna oranla üye yolluyor Temsilciler Meclisi’ne. Öte yandan Senato’da ise büyük eyaletler küçük eyaletleri bastırmasın diye nüfusuna bakılmaksızın her eyalet iki üye yolluyor.
Temsilciler Meclisi ve Senato birbirinin altı yada üstü değil. Her iki yapı da birbirini denetleyebiliyor.
Başkanlık seçimleri her 4 yılda bir yapılırken iki yılda bir ara seçimler yapılıyor.
ABD sisteminin özü denge denetim olduğu için aday olma ve yarışma süreçleri de bu mantığa göre şekilleniyor.
Mesela bizdeki gibi kimin aday olacağına parti lideri karar vermiyor. Başkan adayı olma süreci uzun bir yarış.
Aday adayları önce kendi aralarında yarışıyor.
Bu yarış bir yılı aşıyor ve çok sayıda televizyon tartışması, miting ve toplantıyla yapılıyor. Her eyalette ön seçim yapılıyor ve adaylar belirleniyor.
Kısacası ABD sisteminde adayı belirleyen seçmen. Başkentte oturan parti yönetimi değil.
Sistemin bir başka orijinalliği ise “seçici kurul” (electoral college) uygulaması.
Yani başkan olmak için halkın oyunu almanız yetmiyor. Bir başka ifadeyle en çok oyu alan doğrudan başkan olmuyor. Mesela son seçimde Demokratların adayı Hillary Clinton rakibi Donald Trump’tan yaklaşık 3 milyon fazla oy aldı ama yine de seçilemedi.
Çünkü seçici kurul denen bu sistemde önemli olan, herhangi bir eyalette çoğunluğu hangi partinin kazandığı. Çoğunluğu kazanan, eyaletteki delegelerin hepsini alıyor. Bu delegelerin toplamı, başkanlığı belirliyor.
Bu eyaletler “savaş meydanı” (battleground) olarak tarif ediliyor.
Mesela Teksas açık ara Cumhuriyetçidir. California ise Demokrat.
O yüzden adaylar daha çok seçimin gidip geldiği Pensilvanya, Florida Wisconsin gibi eyaletlere asılıyorlar.
Mesela son seçimde Trump, Pensilvanya’da yüzde 1’lik bir farkla seçimi kazandı ve genel yarışta da böylece ipi göğüsledi.
ŞİMDİ DÜELLO ZAMANI
Seçim sistemine dair alt başlıklar açmak mümkün. Ama ana hatlarıyla uzun ve karmaşık bir seçim sistemi var Amerika’nın.
Demokratlar kıran kırana geçen bir ön seçim sürecinden sonra Joe Biden’i başkan adayı olarak belirledi.
Cumhuriyetçilerde ise mevcut başkan otomatikman aday oldu.
Her iki parti de kongrelerini tamamladı. Covid-19 nedeniyle kongreler önceki seçimlere göre sönük geçti ama yine de tarihi görüntüler yaşandı.
Şimdi ise düello zamanı.
Yani başkan adayları ekrana çıkacak ve rakipleriyle tartışacaklar. Buna İngilizcede “debate” deniyor. Amerikan seçim sisteminde bu debate’ler çok meşhur ve köklü. Neredeyse 60 yıldır sürüyor ve adeta seçimin alametifarikası.
İlk televizyon tartışması 29 Eylül’de.
Milyonlarca insanı ekran başına kilitleyen tartışmalar reklamsız ve 90 dakika oluyor.
Aslında tam bir şölen. Gazeteciler başkan adaylarını fena terletiyorlar.
Hele bir de Trump gibi ekrana alışık bir şovmen, Biden gibi potlarıyla ünlü, önündeki ekrana (prompter) bakmadan konuşan bir hatip varsa o debate tadından yenmez.
Bu arada hatırlatmakta fayda var: Biden’ın ekrandan okumamasının sebebi, küçükken kekeme olması ve yazılı metinleri okurken kekemeliğinin geri dönmesi.
Hal böyle olunca da bol bol polemik çıkıyor.
Bir de seçim anketleri var ki tam bir mühendislik eseri. Başta New York Times olmak üzere ABD medyası muhteşem grafikler, animasyonlar ve videolar eşliğinde sayfalar hazırlıyorlar.
Anketler deyince, yaz başında Biden lehine 10,2 puana kadar çıkan fark son anketlerde 6,5 puana kadar geriledi. Trump farkı kapatıyor ancak Biden hala favori.
Seçim kampanyası da hayli sert geçiyor. Hatta siyasi gözlemcilere göre son yılların en sert kampanyası yaşanıyor. Çünkü Trump siyasi rakibine kişisel konulardan yükleniyor.
Biden’ı ispatlanması mümkün olmayan şeylerle suçluyor. Mesela Biden’ı “karanlık güçlerin adayı” olmakla itham ediyor. Onun ‘sosyalist’ olduğunu söyleyip seçilmesi halinde polise kaynak aktarmayacağını iddia ediyor.
Trump bir yandan milliyetçi rüzgarı ardına almaya çalışırken öbür yandan “Kaybedersem Çince öğrenmek zorunda kalacaksınız” gibi enteresan çıkışlar yaparak seçmeni korkutmayı deniyor.
Biden ise Trump’ı bir yandan Covid-19 sürecindeki icraatları ile öbür yandan da ayrıştırıcı politikaları nedeniyle eleştiriyor.
Bu arada Trump seçime yaklaştıkça polemikleri gazlıyor. Mesela normalde iki dönemle sınırlı olan başkanlık süresinin değişmesi gerektiğini söyledi.
Yani seçilirse Putin ve Erdoğan gibi o da kuralı değiştirip 3. döneme gitmek istiyor. Amerika’da bu pek mümkün değil ama Trump’ın bunu talep etmesi hayli ilginç.
Öte yandan Trump seçimlerin hiçbir zaman doğru sayılamayabileceğini, hile karıştırılacağını ve yabancı güçlerin seçime müdahale edeceğini öne sürdü.
Seçim günü yaklaştıkça daha büyük polemikler çıkacağı kesin.
Peki 3 Kasım’da eşek mi fil mi ipi göğüsler?
Anketler ve kamuoyu rüzgarı Biden’dan tarafta olsa da Amerikan sistemi sürprize açık. Trump, Clinton’a karşı sürpriz bir şekilde kazanmıştı, bu seçimde de Biden’a karşı kazanabilir.
Çünkü ülke çapındaki etkiden ziyade salıncak eyaletlerde seçmeni sandığa götürmeyi başaran Beyaz Saray biletini alacak.
Bir sonraki Amerika Günlüğü yazısında ABD medyasının seçim ve kampanya yaklaşımlarına dair izlenimler aktaracağım.