HABER ANALİZ | ADEM YAVUZ ARSLAN
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı Hakan Fidan ve Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar hem ölümcül bir hata yaptılar hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oyununa geldiler.
Konumuz, Kırgızistan’dan 35 gün önce kaçırılan eğitimci Orhan İnandı.
Erdoğan rejimi bugüne kadar, özellikle üçüncü dünya ülkelerinden ve demokrasinin güçlü olmadığı yerlerden 100’ü aşkın Hizmet Hareketi mensubunu kaçırdı.
Bu operasyonların bir kısmında yerel mafya örgütleriyle çalışıldı kimisinde de ilgili ülkelere hayli bonkör ‘bağışlar’ yapıldı.
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Ancak Orhan İnandı olayının bugüne kadar yaşananlardan temel bir farkı var. Çünkü İnandı aynı zamanda Kırgızistan vatandaşı ve MİT son operasyonu ile aynı zamanda başka bir ülkenin egemenlik hakkını da ihlal etmiş oldu.
Dahası Orhan İnandı’nın işkence gördüğü tartışmaya bile gerek kalmayacak kadar açık. Rejimin propaganda için servis ettiği fotoğraflarda açıkça görülebileceği gibi İnandı’nın sağ kolu ve eli şişmiş, renk değiştirmiş.
İnandı’nın çok zayıfladığı, sakallarının uzadığı ve yüzünün çöktüğü görülüyor. İşin uzmanları sadece fotoğrafa bakarak bile İnandı’nın kötü muamele gördüğünü söyleyebiliyor.
Kısacası başka bir ülkenin vatandaşını kaçırmak ve işkence etmek uluslararası hukukta Erdoğan rejiminin başını ağrıtacak.
Gelelim olayın Fidan ve Akar boyutuna.
Malum olduğu üzere Orhan İnandı, 26 yıldır Kırgızistan’da yaşıyor ve Sapat Eğitim Kurumları’nın Genel Koordinatörü. Son 9 yıldır da Kırgız vatandaşı.
Ülkede çok tanınan sevilen bir eğitimci.
Nitekim kaçırıldığı günden itibaren binlerce Kırgız, İnandı için ayağa kalktı, Türk elçiliğinin etrafına etten duvar ördü. Türkiye beklemediği bir dirençle karşılaşınca başka illegalitelere başvurdu.
Mesela Türkiye’den özel bir kimyasal götürülüp İnandı’ya zorla ifadeler verdirildi. Hatta Kırgız vatandaşlığından çıkmak istediğine dair sahte bir ifade bile aldılar.
Sonuçta onlar da işledikleri suçun farkındalardı.
Bir yandan da Kırgız hükümetine cömert bağışlar yapıldı. İddialara göre örtülü ödenekten büyük paralar İnandı’yı Türkiye’ye taşımak için harcandı.
Başta eşi Reyhan İnandı ve arkadaşlarının yoğun çabasına rağmen Orhan İnandı Türkiye’ye kaçırıldı.
Sonuçta, 5 Temmuz günü kabine toplantısı sonrası kameraların karşısına geçen Erdoğan, Orhan İnandı’nın MİT operasyonuyla Türkiye’ye getirildiğini duyurdu.
Olay Kırgızistan’da da infiale yol açtı, Kırgız Dışişleri Bakanlığı Bişkek’teki Türk Büyükelçisi’ne MİT’in Orhan İnandı’yı kaçırmasını protesto eden bir nota verdi. Kırgızistan, İnandı’nın iade edilmesini talep etti.
AKAR’IN KRİTİK ROLÜ
Gelelim Fidan ve Akar’ın ölümcül hatasına.
Orhan İnandı’yı 35 gündür Bişkek’te tutan Türk hükümeti geçen hafta Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ı Kırgızistan’a yolladı. Resmi söyleme göre Akar, Tacikistan ve Kırgızistan’ı kapsayan resmi bir seyahatteydi.
Ancak Akar’ın zamanlaması çok manidar.
Üstelik Akar’ın MSB Twitter hesabından paylaştığı videoda anlattıkları şüpheleri büyüttü. Çünkü Akar ziyaretinin “FETÖ ile mücadelede için önemli bir aşama” olduğunu anlatıyordu.
Akar’ın bu ziyarette kullandığı özel uçakla İnandı’yı Türkiye’ye getirdiği iddia ediliyor.
FİDAN VE AKAR’IN BAŞI DERTTE
Burada çok kritik bir ayrıntı var.
Erdoğan ustaca Akar ve Fidan’ı da suça dahil etmiş oldu. Türkiye’de hukuk mu kaldı, kim neyi yargılayacak diyenler olabilir ama kazın ayağı öyle değil.
Meselenin uluslararası hukuku ilgilendiren iki boyutu var ve bu konuda ciddi bir müktesebat bulunuyor.
Bu noktada uluslararası hukukta çok bilinen bir örneğe bakalım. Adolf Eichmann’ı duymuş ya da en azından onun hayatını konu alan filmlerden birini görmüşsünüzdür.
Yahudi Soykırımı sırasında Avrupa’nın değişik yerlerinden toplama kamplarına getirilen Yahudileri nakletmekle görevli bir Gestapo subayı olan Eichmann, Hitler sonrası Güney Amerika’ya kaçtı.
Kimlik ve şekil değiştirip sıradan bir hayat yaşamaya başladı. Ancak 1960’ta İsrail istihbaratına yakalandı. 11 Mayıs 1960’ta filmlere konu olan bir operasyonla yakalandı.
Mossad, Eichmann’ı 9 gün boyunca özel bir evde sakladı. Eichmann’ı ülkeden çıkarmak için ince bir strateji izlendi.
20 Mayıs Arjantin’in bağımsızlık günüydü ve kutlamalar için İsrail Savunma Bakanı da Arjantin’e gelmişti. Mossad gizli bir operasyonla Eichmann’ı Savunma Bakanı’nın uçağına atıp İsrail’e götürdü.
İsrail Başbakanı 3 gün sonra kameraların karşısına geçip Adolf Eichmann’ın İsrail’e getirildiği müjdesini verdi. Ancak stratejik bir açıklama daha yaptı. Eichmann’ın yakalanması ve getirilmesi sırasında İsrail devletinin bir rolü olmadığını, bu operasyonu “İsraili seven grupların” yaptığını anlattı.
Arjantin ayağa kalkıp olayı protesto etti ve egemenlik haklarının ihlal edildiğini söyleyerek İsrail’den resmen özür talep etti. Ancak İsrail hükümeti olayda devlet olarak sorumluluklarının bulunmadığını iddia ederek özür talebine cevap dahi vermedi.
Arjantin olayın peşini bırakmayıp konuyu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne taşıdı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), 1950 yılında insanlığa karşı suç işleyenlerin yargılanması için karar almasına rağmen İsrail’in Arjantin topraklarında yaptığı bu operasyonun kabul edilmez olduğunu belirtip İsrail’in resmi olarak özür dilemesi gerektiğine karar verdi.
Bu kısa özetin bize bakan taraflarına gelince.
Her şeyden önce zanlı bir Nazi subayı olsa dahi, insan hakları ihlalleri sicili hayli kötü olan İsrail bile (kaldı ki bu olaydaki haklılığı tartışma götürmez) işkence yapmıyor.
Peki, Türkiye ne yapıyor? İşkence yapıyor ve bunu resmi devlet kurumları eliyle yayınlıyor. Bugüne kadar işkence edildiği belli olan kişilerle ilgili fotoğraf ve görüntüler Anadolu Ajansı ve TRT eliyle servis edildi.
Fidan ve Akar’ı daha da zora sokacak boyut ise burada devreye giriyor. Çünkü BMGK kararında da açıkça görüldüğü gibi başka ülkenin egemenlik hakları ihlal edilerek yapılan bu operasyonların uluslararası hukukta bir karşılığı var.
Eichmann örneğine geri dönersek…
İsrail’de yargılanıp mahkum olan Eichmann ile ilgili çok ciddi tartışmalar çıktı. Ancak İsrail Yüksek Mahkemesi’nin gerekçeli kararında yer alan bir bölüm benzer dosyalar için referans oldu.
Mahkeme Eichmann’ın yargılanmasının ‘evrensel yetki’ kapsamında olduğunu karara bağladı. Bu kararın meali şu: Evrensellik yetkisine göre dünyanın bütün ülkelerinin insanlığa karşı işlenmiş suçların faillerini, suçla, suçluyla, mağdurla ya da olay mahalliyle hukuksal bir bağı olmasa da yargılama yetkisi vardır.
Amaç, insan hakları ihlalcilerinin herhangi bir coğrafyada hukuksal koruma bulmasını engellemek. Bu yüzden evrensellik yetkisi adı insan hakları ihlallerine karışan, işkence eden, savaş suçlusu olan; her ideolojiden, her dinden, her ırktan politikacı, devlet adamı ya da bürokratın başının üzerinde sallanan Demokles’in Kılıcı olarak görülür.
Mossad tarafından İsrail’e kaçırılan ve Kudüs’te mahkemeye çıkarılan Eichmann savunmasında kendisinin, “sadece yasaları uygulayan, devletin verdiği görevi yerine getiren sıradan bir bürokrat olduğunu” iddia etti. Eichmann’ın savunmasında kullandığı jargon sığ ve sıradandı. Basmakalıp, bürokratik bir dil kullandı. Eichmann sürekli “ben sadece üstlerimin bana verdiği görevleri yerine getirdim” dese de idamdan kurtulamadı.
TÜRKİYE’DE YOK AMA DÜNYADA HUKUK VAR
Uluslararası hukuk uzmanlarına göre son yıllarda Türkiye’de yaşanan insan hakları ihlalleri (Mağdurun etnik ya da dini bir gruba dahil olması, kişilerin bedensel veya ruhsal bütünlüklerine zarar verme, grubun tamamen veya kısmen yok edilmesi sonucunu doğuracak koşullarda yaşamaya zorlanması vs.) 150’den fazla ülkede dava konusu yapılabiliyor.
Özellikle Almanya, İngiltere, Avusturya, Belçika, Fransa, İspanya gibi ülkeler bugüne kadar bu kapsamda çok sayıda yargılamaya ev sahipliği yaptı.
Mesela Almanya’da Esad rejiminin istihbaratçılarından Jamil Hassan’a yönelik bir dosya açıldı. 16 Suriyeli işkenceye maruz kaldıkları iddiasıyla yerel bir insan hakları derneği aracılığı ile geçtiğimiz yılın mayıs ayında Avusturya’da bir dava açtı. Liberya Devlet Başkanının oğluna ve Pekin eski belediye başkanı Liu Qi’ye ABD’de, Guatemelalı ve El Salvadorlu siyasiler için İspanya’da dava açıldı.
Başka çok sayıda örnek var.
Artık birçok ülke “failin ülke sınırları içinde bulunması” şartını aramaksızın hukuki süreci başlatıyor.
Sonuç olarak…
Erdoğan suçlarına bürokratları da ortak etme taktiğini Orhan İnandı olayında da uyguladı.
Fidan, Orhan İnandı’nın kaçırılmasından ve işkence görmesinden birinci derecede sorumlu.
Akar ise İnandı’nın kaçırılması aşamasında devreye girerek suça ortak oldu.
Eğer Kırgızistan konuyu BM’ye taşırsa Türkiye için kınama kararının çıkması kaçınılmaz. Dahası Türkiye’nin başka bir ülkenin toprağında, başka bir ülkenin vatandaşını kaçırdığı tescillenmiş olur.
Bu durumda Akar ve Fidan’ın insanlığa karşı suç ithamıyla yargı konusu olması kaçınılmaz hâle gelir.
Erdoğan yarın bir gün “aldanmışım” deyip kendini kurtarabilir ama onun hukuksuz talimatlarının uygulayıcısı olan bürokratların hiçbir şansı yok.
Fidan ve Akar, Orhan İnandı’nın kaçırılması olayındaki rolleriyle ölümcül bir hata yapmış oldular.
Ve sonra ?
Bir asırdır, devletin derinlerinde, dehlizlerinde, kılcal damarlarında hayat süren her ne kadar adı Türk destanından esinlensede, MOSSAD’ın, Türkiye ikiz yapılanması olan ERGENEKON terör örgütünün senaristlerince ustaca kurguladığı, figüranlığını Erdoğan Akar ve Fidana yaptırdığı, 15 Temmuz kumpasının bütün suçlarını onlara yaptırarak, ölümcül hatayı da onların üzerine yıkmıştır. Yazınızda da ne Ergenekon, nede Perinçek’ten bahsetmemenizde buna bir örnektir. Ülkemizde ki gerçek tehlike Ergenekon terör örgütüdür.
Aha bitane daha herşeyi ergenekona bağlayan bir arkadaş. Kardeşim ergenekon senin gibiler yüzünden bu karar şöhretli maalesef. Her işi ergenekona yıkarak reisi kurtarmakla görevli olsan ancak bukadarını yapman sana düşerdi. Abartmayın. Açın çok meraklıysanız. Ergenekon irdianamelerini okuyun. Şuan ki durum erdoğanın ergenekon kalıntısı tipleri kullanmasından başka bişey değildir. Halen ergenekonu oyun kurucu olarak göstermek hem doğru değil hemde tabanı nezdinde erdoğanı akladığı için aptalca bir yaklaşım olur.
Eichmann ornegi cok yanlis ve talihsiz olmus. Hitler’in zalimlerini Hizmet’in temiz simali erlerine degil benzetecekseniz Erdogan haydut devletinin memurlarina benzetmelisiniz. Eichmann ornegini 20 sene sonra dunyanin degisik ulkelerinden keklik gibi toplanacak Erdogan avanelerine yapilacak muamelelerde nazara sunabilirsiniz, Inandi Bey gibi terorle ilgisi olmayanlar icin degil.
Ölümcül yapılan ilk hata değil.Sonuç olarak hiçbir şey olmuyor. Hukuksuzluğun, arsızlığın,hırsızlığın ,zulmün tarihçesine sayısız leveller atlattılar.Hani ne oldu ???Olacak gibi de durmuyor.
Bize de ancak sabır levelleri atlamak düşüyor.umut edip edip hüsran yaşamaktan da yorulduk ,usandık,bıktık ,nefret ettik.
Olmuyor olmuyor olmuyor
Maalesef katılıyorum sana adam kartları açık oynadıkça kendi tabanını ve hizmet düşmanlarını konsolide ediyor. Ayrıca siyonist yapılarada bana destek olun bak ben açıkca bunlarla uğraşmaya devam ediyorum diyerek meşale yakıyor. Peki sonu gelmeyecekmi elbette gelecek hemde yaklaştı. Kimse ümitsizliğe kapılmasın.
malum hukumetin en buyuk amaci milletimizi aldatip demokrasi ulkelerinden koparip esir ulkeler milletler ligine sokmak. bu kadar buyuk bir melanete soyunmus insanlar insan kacirmaktan insan oldurmekten de hic çekinmiyorlar. zavalli milletimiz.
Adem bey
Yazı baştan sona temenniler ile dolu.
Akar ın uçağına bindiğine dair ispat imkansız.
Ben olsam iğneyi RTE rejimine bağırdığım kadar şu soruyuda Orhan beyi hala oralarda tutan iradeye sorardım.
1- RTE ve avanesi bu tarz işler yaptıklarını ve yapacaklarını davul zurna ile ilan ettikleri halde neden Orhan bey hala orda
2- Strateji olarak madem okullar devredildi Orhan beyin nasıl bir işlevi var Kırgızistan da
3- Kırgızların TC gibi bir ülkeye direnebileceklerini mi zannettiler acaba Orhan beye ordan çıkma deyip kendini güvenli limanlara demirleyenler.
4- Ve daha başka sorular da var ama onu burada yazmayalım.
Hadi biraz gazetecilik yapın onu da siz bulun.
Onu buraya yazar isek Tr724 sansürüne maruz kalırız
Vesselam
Yahu kardeşim ne çok biliyorsunuz. Bu aklını sen yazsaydın orhan bey kaçırılmadan. Adam kaçırıldıktan sonra şöyle yapsaydınız demek nedir yahu. Hem adam kırgız vatandaşı oraya yerleşmiş 20 yıl olmuş niye çıkacakki ordan. Ne saçma bir yaklaşım olmuş. Ayrıca kendini güvenli limanlara demirleyenler derken kimden bahsediyorsun. Ne zavallı adamsın sen yahu birde utanmadan madde madde sıralamış. Büyük stratejist seni.
Kirgizistan mi BM ye basvuracak?!
Kirgiz hukumeti boyle bir tepkiye mecali olsaydi, ne yapar eder girer Elcilikten o adami alirdi yada isin basinda nota verirdi, sert bir dille eger vatandasimi teslim etmezseniz iliskilerimi keserim, BM ye giderim vs diye tehdit ederdi.. Nicin yapamadi cunku fakir bir ulke ve Turkiyenin destegine ihtiyaci oldugunu dusunuyor..
Simdi verdigi nota ise is isten gectikten sonra dostlar alisveriste gorsun kabilinden ve hatta belki danisikli dogus!
Yorumcu Orçun kardeş
Nasırına bastım herhalde.
Bu yazı ile zavallı olunur ise olalım yeter ki bu kafa mutlu olsun
Buyur siz cevap verin.
Yazmadığımızı konuşmadığımızı nerden biliyorsun.
Daha küçük ülkelerde kimse kalmaz iken Orhan bey niye orda kaldı.
20 sene yaşadığı ve vatandaşı olduğu ülkeyi ben Orhan beyi tanıyan biri olarak anlamayacak kadar bir dünya algısı olduğunu zannetmiyorum.
Ayrıca 20 sene nerde görülmüştür bir ülke de birinin vazifeli kaldığı.
Neresinden baksan tutarsızlık.
Kırgız vatandaşı olup pekala başka yerde
de yaşanır.
TC vatandaşlığından çıkmadıktan sonra ki bu sıralar mümkün değil böyle RTE nin güç gösterisine alet olursunuz.
Güvenli limanlar ve oralarda kimler var herkes kendini bilir değilmi?
Ayrıca strajesist olmaya gerek yok bunları yazmak için.
Biraz aklını kullan Orçun bey
Ayrıca Adem bey diye yazıyorum sizden ses geliyor. Bu da ayrı bir durum
sevgili kardeşim haydi yaz. Sırada hangi ülke var ve kim kaçırılacak. Maden aklını kullanıyorsun yazarken. Sonraki tehlikede ki hizmet insanını öngör ve söyle. Biri kaçırıldıktan sonra konuşma. Normal insanlar normal yaşar. Kimse başka bir ülkede tedbir almak zorunda değil. Güvenli liman derken kime laf vuruyorsun. Bu satırların sahibini güvenli limanda mı sanıyorsun. Herkes olması gerektiği yerde. Başa bir iş gelince şöyle yapsaydık böyle yapsaydık denilmez sıkıntı paylaşılır.
Değerli Adem Bey ve diğer Değerli gazetecileri global ölçekte temayüz ettiren özelllikleri;
* Her türlü fikre açık olmaları, her türlü meydan okumaya (challenge), hodri meydan demeleri,
* Dalgalardan kaçmayıp, dalgayla mücadele ederek, yetenek kazanarak dalgaların üzerinde sörf yapmaları,
* Yani kuvvetlerini, etkileyiciliklerini, eleştirilerden almaları, kanımca.
Bu yüzden Adem Beye karşı usulünce eleştiri yöneltenlere kırıcı tepki göstermemek gerekir. Sanırım bunu Adem Bey de istemez.
Yani her geçen gün, bu değerli gazeteciler daha donanımlı, daha yetenekli olmaya devam ediyorlar.
Ama maalesef genelde, kendine gazeteci deyip sadece top çevirenlerin olduğu Türkiyede
halkın bu DEĞERLİ ve FEDAKAR gazetecilerden mahrum kalmaları, çok teessüf edilecek bir durum…
İyiki varsınız….. …. ….
Allah, zalim ve hırsız erdoğan ve adamlarının belasını versin