Fetret devri açısından bakış 

YORUM | AHMET KURUCAN

(Gelecek Projeksiyonu Yazilari 53)

En son yazimda meseleyi bir de fetret devri açısından ele alacağım demiş ve orada kalmıştım.

Fetret devri, gayrimüslimlerin cennete gitmesi veya gitmemesi sorusuna cevapta her iki tarafın kullandığı argümanlardan bir diğeridir ama ulaştıkları sonuç farklıdır. Şöyle ki her iki grup da fetret kavramını klasik tanım olan Hz. İsa ile Hz. Muhammed arasındaki tebliğsiz geçen devre ve klasik kelam mezheplerinin görüşlerinde kendine yer bulan akıl ile Allah’ı bulup bulmamanın dışına çıkartıp günümüzde İslam dininin tam anlamıyla tebliğ ve temsilinin yapılmadığı, Müslümanların albenisi olmadığı, İslam düşmanlarının yaptıkları olumsuz propaganda etkisi vb. argümanları kabullenerek bu zamana taşıyorlar. Ama söz cennet cehennem meselesine geldiğinde, cennete girmeyecek diyenler “Bugün dininizi sizin için ikmal edip üzerinize nimetimi tamamladım ve din olarak İslam’ı seçtim” (5/3), “Her kim İslam’dan başka din ararsa bu din kendisinden kabul edilmeyecektir. O kimse ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır” (3/85) ve benzeri mealdeki ayetleri sıralayarak İslam dinine inanmayanların kim olursa olsun, ne tür salih amel işlerse işlesin cennete gitmesi mümkün değildir hükmünü veriyorlar. Diğerleri de aynı argümanlara bağlı olarak Allah’a, ahiret gününe iman ve salih amel kaydıyla bu kişilerin de cennete gideceklerini söylüyorlar.

Öncelikle gelenekte yer alan ve birçok ulemanın söylediği şu tespite katıldığımızı ifade edelim; Efendimizin vefatından sonra yaşayan ve İslam’ı duymayan insanlar da fetret devri insanları olarak muamele görür. Günümüz buna dahil mi? Zira günümüzde İslam’ı, Kur’an’ı, Hz. Muhammed’i duymayan kimse yoktur. Evet, ben de bir çokları gibi günümüz insanın da fetret devri insanı olarak kabul edilebileceği kanaatindeyim. Çünkü mesele İslam’ı, Kur’an’ı, Hz. Peygamber’i bir kelime, bir kavram olarak duymak değil, aksine bunları aslî mahiyetlerini uygun olarak bilme ve tanımadır. İslam dünyasının teolojik, ekonomik, siyasi, hukuki vb. alanlardaki kalkınmışlığı, sözünü ettiğimiz aslî mahiyetine uygun tanımanın önündeki en büyük engellerden biridir. Buna bir de tarihten gelen düşmanlıklarla günümüzdeki sözde İslami grupların İslam adına yapmış olduğu terörist faaliyetleri ve olumsuz propagandayı da ilave edecek olursanız İslam’ın tanınması adeta imkânsız hale gelmektedir. Bütün bunlar sonucu bir din, bir tarih, bir kültür ve medeniyet olarak İslam belli ritüellere sıkı sıkıya bağlı, çağdaş değerlerle uyum sağlaması ve günümüz dünyasında yaşanması imkânsız arkaik bir inanç ve düşünce olarak kabul edilmektedir.

Bu görüşü ifade ya da destek sadedinde Fethullah Gülen Hocaefendi’nin şu yorumu oldukça önemlidir: “Kelam kitaplarının anlattığına bakılırsa, devrimize fetret devri, bu devrin insanına da fetret insanı demek oldukça zordur. Ne var ki, mes’eleyi hemen sarıp sarmalayıp bir tarafa bırakmak, hem ehl-i sünnet ve’l-cemaatin görüşüne hem de Cenab-ı Hakk (cc) ‘in engin rahmetine karşı saygısızlık olsa gerek…(Bu) Mes’elenin düne bakan yönüdür. Bir de bugüne bakan yönü var. Bu itibarla, günümüz insanı, bütün bütün fetret devrinin dışında kabul edilemez. Aksi düşünce, vakalara ve realitelere göz yummak olur. Bunları fetret devri insanı saymamak, şahsen bana, Cenab-ı Hakk’ın (cc) geniş rahmetine zıt gibi geliyor. Binaenaleyh biz de biraz müsamahalı düşünmek zorundayız. Bunu söylerken merhamet-i ilâhîden daha fazla merhamet gösterip Cennet havariliği yaptığımız zehabına varılmasın. Meseleye, ehl-i sünnetin umumî prensipleri zaviyesinden ve (İnne rahmetî sebekat alâ gadabî/rahmetim gadabımı geçmiştir) adesesiyle bakmak istiyoruz.” (22 Şubat 1980 Bornova Sohbeti)

Günümüz insanını fetret devri sayan bu görüşler bir yana Hocaefendi söz konusu kişilerin cennet veya cehennemlik olduğu konusuna yukarıdaki görüşünü dile getirdiği aynı yıllarda “Ecnebi memleketlerinden doğanların durumu nasıl olacaktır?” sorusuna verdiği cevap münasabetiyle şunu da söyler: “Evvelâ, soruda belirtildiği ve çoklar tarafından zannedildiği gibi “Bize uzak diyarlarda bulunan kimseler, Cehennem’e girecekler.” şeklinde umumî bir hüküm yok. Şöyle bir hüküm var: Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) davasını duymuş, davetini işitmiş, O’nun neşrettiği nura şahit olmuş kimseler, inatlarından bu işi kabul etmiyor ve kulaklarını kapıyorlarsa, evet bunlar Cehennem’e gireceklerdir. Burada Allah’ın merhametinden daha fazla merhamet ileri sürerek, başka türlü iddialarda bulunmak ukalâlıktan başka bir şey değildir. Evet, Cehennem’e gireceklerdir. Hem Kur’ân’a ve hadis-i şeriflere göre; sadece yabancı ülkelerde olanlar değil, Müslümanların yaşadığı memleketlerde de, Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) davasını işitip O’na icabet etmeyenler, getirdiği esaslarda O’na başkaldırıp arkasından gitmeyenler de Cehennem’e girecek ve ebedî hüsrana uğrayanlardan olacaklardır.” (Fethullah Gülen, Asrın Getirdiği Terettütler, 2/61) 

Yalnız konuşmanın ilerleyen safhasında tebliğ ve temsil meselesini sahabe ve sonraki fetih dönemlerindeki gelişmelerle mukayeseli olarak ele alan Hocaefendi sonuçta bu görüşünden dönmemekle beraber asıl eleştiri oklarını bu tebliğ ve temsili hakkıyla yapamayan Müslümanlara yöneltmiş  ve şunları da söylemiştir: “İşte meseleyi bu zaviyeden ele alınca, o zaman Paris’te, Londra’da, New York’ta yaşayanlara biraz daha müsamahalı bakacak hatta belki dizinizi dövecek ve elinizi vicdanınıza götürerek, “Bizlere yazıklar olsun! Diyemedik, duyuramadık ve karanlıkları yararak bunları ak günlere çıkaramadık.” diyeceksiniz.”

Pekala 1976-1980 arası İzmir Bornova camiindeki vaizlik görevi esnasında söyledigini bildiğimiz bu görüşlerinde bir değişiklik olmuş mudur? Öyle ya, aradan geçen 50 yıllık bir süre var. Bana göre 2001 yılında yayınlanan Fasıldan Fasıla 4 kitabında söyledikleri ile bu görüşünü revize etmistir diye ifade edebileceğim şu değerlendirmeleri yapmıştır.  Rahman ve Rahim Sıfatları başlığını taşıyan kısa sohbetinde Hocaefendi, Rahman ve Rahim isim ve sıfatlarının etimolojik ve semantik tahlillerini yaptıktan sonra demiştir ki: “Evet, dünyada bu denli geniş olan Cenab-ı Hakk’ın rahmeti, ahirette de herkes için çok önemli bir nokta-yı istinattır. Allah(c.c)’ın orada kimlere rahmet edip, merhametiyle kucaklayacağını bilemeyiz. Bunun, sadece iman ve amel eden kullara has olduğunu söyleyip dünyada insanlara karşı bir cehennem zebanisi gibi davranmak doğru değildir. Aksine, onlara karşı cennet hâzinleri gibi yumuşak edalı olup, yarım kelimeyle dahi olsa bir kurtuluş yolunun olabileceğini hatırlatmak gerekir. Unutmayalım ki, bazen mükellefiyetlerin tam-tekmil edası bile, insanın kurtuluşuna yetmeyebilir. 

Bu hakikati, Nebiler Serveri şu hadis-i şeriflerinde beyan buyururlar. Şöyle ki, bir gün Allah Resulü (sas): ‘Hiç kimse ameliyle kurtulamaz.’ der. Sahabe Efendilerimiz: ‘Sen de mi ey Allah’ın Resulü?’ diye sorduklarında, O: ‘Evet, ben de kurtulamam. Ancak Allah rahmet ederse.’ cevabını verir. Ama aynı Allah Resulü (sas) bir başka hadislerinde: ‘Lailahe illallah deyin kurtulun.’ buyurur. Buradan hareketle fukaha, bu kelimeyi söyleyen insanlarla savaşta karşı karşıya gelinmiş olsa bile, kesinlikle öldürülmemeleri gerektiğini söylerler. Bu hususta Allah Resulünün Üsame b. Zeyd, Mikdat b. Esved, Muhallim b. Cessâme (r. anhüm)’ye olan serzeniş ve itapları hepimizin malumudur.” 

Hocaefendinin son sözleri şöyledir: “Hasılı, rahmet hepimiz için çok önemli bir kaynaktır. Rahmetten mahrum kalan, her şeyden mahrum kalır. Her insan, rahmeti kendisi açısından yorumlayıp, ona ehil olup olmadığının muhasebesini yapabilir ancak başkaları hakkında bu türlü yorumlara girmesi, kesinlikle doğru değildir.” (Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla 4/22-23)

Fetret dönemi insanı sayılabileceğini görüşüne katıldığımız gayrimüslimlerin cennete girip-girmemelerine gelince, bu noktada Hocaefendi’den farklı düşünmüyor ve önceki iki maddede yaptığım değerlendirmenin burada da geçerli olduğu kanaatini taşıyorum. Yani kategorik yaklaşımlardan uzak durarak her bir fert için nihai hükmü ahirette Allah verecektir diyorum. 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

6 YORUMLAR

  1. Evet en dogrusunu Allah bilir ve karar verecek odur. Salih amel diyorsunuz ama Salih amel ne icin yapildigi da önemli. Vicdani rahatlatma icin mi, gösteris icin mi, insanlar gibta ile baksin diyemi? Fetret devri denilen, örnek Islami yasanti olmayan yerlerdende insanlar Müslüman oluyor günümüzde.

    Bir ara bir örnek verdiniz: Bir kadin, Avustralyadandi galiba, irakli iki eli- kolu ABD savasinda sakatlanmis iki cocugu evlat edinmis.Farazi diyorum öyle oldugunu iddia etmiyorum. Belki cevresinde duyulmak ve imrenilmek icin yapmis. Belki bu haber dünyada duyulur diye yapmis. Belki hayatinin akisindan memnun degildi cocuklar ne vicdanli annemiz varmis bizi evlat edinmis duygusu icin yapmis …

    Anliyacaginiz biz bilemeyiz. Hüsnü zanna memuruz ama Su-i zanna sebeb olabilecek seylerdende, yakalsimlardanda uzak durmamiz gerekiyor.

    Her dedigin dogru olsun, her dogruyu heryerde anlatma. Zamani gelmemistir, dar daire degildir, kullanilma ihtimali …

    Bu cemaatin en büyük hatasi ne derseniz. Bence: Insanlarin kapasitesini hesaba katmadan, geneli düsünmeden su-i zanna sebeb verecek aciklamalarda bulunmalari. Denenler yanlis demiyorum ama Risalelere göre bile halkin %80 i derinlemesine irdelemediklerine ve yüzeysel verilere göre hareket ettigini bilmemize ragmen. Cemaat icinde dar daire baska, cemaatten olmayan milyonlara anlatirken baska. … Bunlari kullanan cok zalim, münafik, kafir olur.

  2. Allah sonumuzu hayretsin…
    Bir taraftan:
    “Fetret dönemi insanı sayılabileceğini görüşüne katıldığımız gayrimüslimlerin cennete girip-girmemelerine gelince, bu noktada Hocaefendi’den farklı düşünmüyor ve önceki iki maddede yaptığım değerlendirmenin burada da geçerli olduğu kanaatini taşıyorum” derken hemen aynı paragrafın ikinci ve yazının son cümlesinde
    “Yani kategorik yaklaşımlardan uzak durarak her bir fert için nihai hükmü ahirette Allah verecektir diyorum” diyorsunuz.
    “Şöyle bir hüküm var: Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) davasını duymuş, davetini işitmiş, O’nun neşrettiği nura şahit olmuş kimseler, inatlarından bu işi kabul etmiyor ve kulaklarını kapıyorlarsa, evet bunlar Cehennem’e gireceklerdir” diyen Hocaefendinin bu görüşü “kategorik” değil midir?
    Biz Hocaefendinin dediği bu “kategorik” değerlendirmeyi önemli bir kıstas görür ama “filanca adam kafir olarak geberdi; ebedi cehenneme gitti” demekten içtinap ederiz. Çünkü ehli fetret olması ihtimali var.
    Hocaefendinin kodifikasyonu/kategorik değerlendirmesinin hemen ardındaki cümle de çok önemli: “Burada Allah’ın merhametinden daha fazla merhamet ileri sürerek, başka türlü iddialarda bulunmak ukalâlıktan başka bir şey değildir”
    Rabbim, merhametini hiçbirimizin üzerinden bir lahza eksik etmesin; sonumuzu hayretsin…

  3. Değerli Ahmet Hocam,

    31 Mart tarihinden beri, bu seriniz gördüğüm kadarıyla ilgiyle takip edildi. Kendi kanaatlerinizi de, serinin başında beyan ettiğiniz gibi, sonunda ifade ettiniz, okuyucuyla paylaştınız. İnsanları açık ve şeffaf bir bilgilendirmeye ve dahi sanal müzakere ortamına vesile oldunuz. Sayenizde, yazılarınızdan ve yapılan yorumlardan çok şey öğrendik. Emek verip, araştırıp, detaylı incelemelerinizden dolayı teşekkür ediyorum.

    M. Sacit Arvasi, Ayhan Tekineş, Abdullah Tekin, Yüksel Çayıroğlu beylerin zannediyorum şimdi cevap hakları geldi ve merakla kanaatlerini bekliyoruz. Yorumlarınıza sükût etmek, katılıyorum demek ya da katılmıyorum demek elbette onların taktiri. Fakat biz okuyucularda faklı bakış açılarından istifade etmek isteriz.

    Saygılarımla…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin