‘FETÖ’ diyerek soyan mafya (1)

YORUM | UĞUR TEZCAN

Siyasi gündemin olağan veya olağandışı akışı içerisinde yaygın olarak kullanılan bazı ifadeler ve etiketler vardır. Bunlar genellikle bir durumu, gelişmeyi veya bir konunun öznesi veya nesnesi konumuna gelmiş bulunan bir sosyal grubu tanımlamada veya düşmanlaştırmada kullanılırlar. O ifadelerin nitelikleri de onları üreten ve kullanan, çoğu zaman, hâkim (güç sahibi) kitlenin motivasyonlarına göre değişiklik arz eder.

Mesela, ABD’de kullanımda olan ‘Afrika kökenli Amerikalı’ ifadesi buna genel bir örnektir. Amerika’nın en büyük ‘azınlık’ grubu olan siyahileri tanımlamada kullanılır; ancak kimse çıkıp da “Biz de Alman veya İngiliz kökenli beyaz bir Amerikalı kadar Amerikalıyız, onlara neden sadece beyaz diyorsunuz; bu tanımlamayı kabul etmiyoruz” demez. Oysa bu durum bana hep garip gelmiştir.

Hâkim Beyaz Amerikalı kitle buna benzer etiketleri topluma sabit bir norm olarak kabul ettirmiştir. Siyahi kesimden hiç kimse ‘biz sadece Amerikalıyız; başka bir azınlık etiketine ihtiyacımız yok’ şeklinde itiraz etmez. Bu tanımlama var olmalı ki o etiket altında sana birtakım haklar verelim şeklinde bir düşünce tarzına alıştırılmıştır toplum.

Bizdeki Kürtler üzerinden yapılan tanımlamalara da hâkim gücün motivasyonları ve amaçları yönünden bir daha bakmak faydalı olacaktır.

Gelelim ‘FETÖ’ tanımlamasına! Erdoğan’ın usulsüz bir şekilde gündeme soktuğu bu ifade, Erdoğan etrafındaki suç örgütlenmesi, Ergenekon güdümlü muhalefet ve cahil taraftarları tarafından bir soykırım aparatı, bir dikkat dağıtma aracı, bir hedef gösterme yöntemi ve bir nefret söylemi olarak sıklıkla kullanılıyor.

Hâkim güç tarafından üretilen bu ifade, ‘muhalefet!’ kesimleri tarafından da reddedilmediği; aksine iştahla sahip çıkıldığı için toplum içinde hızlıca yaygınlaşabildi ve kısa sürede bir soykırımın bayrağı haline getirildi.

Bazen mağdur kesimler de kendilerine ait birtakım savunma etiketleri ve kavramları üretebilirler. Mesela bu günlerde sıklıkla duyduğum ‘FETÖ borsası’ ifadesi bunlardan biri. Ortada ‘FETÖ’ ifadesi üzerinden yürütülen bir soykırım var ve bu karşıt ifade de ‘FETÖ’ söylemi üzerinden siyasi kazanç ve/veya haksız maddi kazanç sağlayan tüm siyasi ve çetesel faaliyetleri ifade etmede kullanılıyor.

Bu masum bir savunma refleksi ve muhalif bir görüş üretme aracı elbette ve bir noktaya kadar da işlevsel. Ancak bu tarz genel etiketler kimi zaman gerçeklerin ıskalanmasına ve boşa kürek çekilmesine neden olabilir. Kullanım süresi erken dolan bazı terimler zamanla faydasını yitirebilir.

İstemeden, sırf yaptığınız yanlış veya eksik bir tanımlama yüzünden bariz bir suçu toplum nezdinde basitleştirebilir veya gerekli psikolojik etkiyi oluşturamayıp boşa kürek çekmiş olabilirsiniz. ‘FETÖ borsası’ bende öyle bir çağrışım yapıyor ve o nedenle de pek kullanmıyorum.

Bu ifadenin reel planda asıl karşılığı olan eylem bizzat çetecilik ve mafyacılıktır.

Yazılarımda sürecin en başından itibaren her fırsatta dile getirdiğim gibi AKP artık büyük bir suç örgütüdür. Devlet dediğiniz aygıt tüm kurumları ile Erdoğan-Perinçek liderliğinde aktif olan ve mafyatik yöntemler kullanan suç çetelerinin istilası altındadır. Devlet imkanlarını ve her türlü yıldırma, korkutma, tehdit, öldürme ve sindirme taktiklerini kullandıkları için de hesap sorulamaz nitelikte bir suç oluşumu haline gelmişlerdir.

Bugün sistemsel anlamda ortada Türk devleti diye bir kurum kaldığını düşünmüyorum. Bu iki örgüt devlet sistemini bir kurt gibi kemirip bitirdi. Bununla da kalmayıp devlet bürokrasisini bir soykırım suçunun da sorumlusu haline getirdiler. O nedenle de Erdoğan ve etrafındaki örgütlenme artık direk olarak ‘mafya hükümeti’, ‘çete örgütlenmesi’ ve ‘soykırım hükümeti’ gibi ifadelerle ele alınmalı ve hem ülke hem de dünya gündemine bu şekilde anlatılmalıdır.

Mevcut hukuksuzlukları ele alırken sadece ‘çete devlet’, ‘mafya devlet’ ifadelerini kullanmak bile eksik kalır ve aslen sorumlu insanlara, farkında olmadan, yardım eder. Çünkü suçun asıl öznesi olan insanları soyut nesnel tanımlamaların içinde eritmiş, üzerini soyut kavramsal bir belirsizlik örtüsü ile örtmüş olur. Ortada suçlu bir devlet yoktur, halktan aldığı yetkileri suiistimal ederek suç işleyen mafyatik bir oluşum (Erdoğan liderliğindeki AKP) ve halktan herhangi bir yetki almadığı halde devlet içinde illegal bir oluşum meydana getirmiş olan Perinçek liderliğindeki Ergenekon suç örgütleri vardır.

Bu ikinci konuda sadece Perinçek’in basına yansıyan açık itiraflarına ve eski yazılarımıza bakmak bile kafidir!

Yani anlayacağınız, soyut ‘mafya devlet’ ifadesi yerine bizzat, ‘mafyalaşmış devlet sistemi’ diyerek direk olarak bunun müsebbibi olan ekibe (özneye) işaret edilmeli. Zira artık suçları açıktan işliyorlar. Hesap verebilirlik sınırını çoktan aştılar ve öyle de düşünüyorlar.

Dar planda, ‘FETÖ borsası’ ifadesi kapsamında irtikap edilen tüm mafyatik suçlar da (tehdit ile para toplama, sahte ve keyfi tutukluluk durumu oluşturma vs.) topluma ve medyaya açık bir şekilde işleniyor. Ortada ifadeler ve itiraflar bile var ve bunların hepsinin ucu da AKP ilçe teşkilatlarına, MİT’e, Emniyet’e ve Askeriye’ye çıkıyor. Bu da olayların baş sorumlusu olarak Erdoğan ve yaptığı örgütlenme ile sürekli övünen Perinçek’e işaret ediyor.

Sanırım çizmeye çalıştığım tablo anlaşıldı. Bir sonraki yazıda kısmetse biraz daha özele ineriz ve bu ‘FETÖ diyerek soyan mafya’ meselesine son yaşanan Taha Akyol hadisesi üzerinden de bir göz atarız.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin