YORUM | M.NEDİM HAZAR
Kurnazlık ile zekanın, iş bitiricilik ile yeteneğin sıklıkla karıştırıldığı bir coğrafyada yaşıyoruz. İçinde ahlak olmayan din, edeb olmayan mansıp, kibirle tıka basa dolu makamlar işgalcilerinin küstahça reveranslarını faş ediyor sürgit. Sonradan görmelik kibir ambalajı ve mikyas kabul etmez bir özgüven ile gözümüze gözümüze sokuluyor durmaksızın.
Siyasal İslamcı iktidar tuhaf bir kitle oluşturdu.
Bir tür yan sanayi gibi bir şey: Tüm varlıklarını iktidara borçlu olan, muktedire dayadıkları sırtlarıyla caka satan, vasatın beş altı bir seviye ile afra tafralar ile çalım satan bir güruh bu.
Tüm ağırlıklarıyla milletin sırtına tünemiş ve var güçleriyle damarlardaki kanı vantuzlayan adanmış değil abanmış, tuhaf bir kitle.
Yaşları filan çok önemli değil.
Sanki hepsi iktidarın gücü ele geçirdiği gün doğmuş gibiler. Önceleri, iktidar evveli hayatları, cemaziyelevvelleri yok gibi. Bir anda türedi bir kuşak bu.
Her biri kendi sıkleti ve tıynetince çöreklendiği mıntıkayı emiyor, damarı sömürüyor, ilik vakumluyor.
Madden ve manen; ecdat mezarlarının kemikleri üzerine kurdukları merkezlerinde, gücün tüm korkutuculuğuyla çöktüğü harami sistemin ulufeleriyle yaşıyorlar.
Muktedir, ayaklarının altına öylesine bereketli bir halk sofrası sermiş ki, avuçladıkça abad oluyorlar. Sadece kendileri değil. Eş, dost, akraba, taallukat tekmili birden çökmüş bu bedava sofraya. Doymak bilmez bir iştiha ile saldırıyorlar, korkunç bir tufeyli kolonisi misali kurutana kadar inmiyorlar milletin sırtından.
Devlete ait neredeyse hiçbir şey kalmadı elde.
Ne var ne yok talan edildi.
40 yerin yönetim kurulunda maaş alan iktidar yanaşmaları mevcut. Ailecek çöreklenenler, oğlunu, kızını damadını, tüm sülalesini bu haram sofraya eklemleyenlerin haddi hesabı yok artık.
Dedim ya her biri kendi tıyneti ve güce olan yakınlığı nispetinde götürüyor götürebildiğini.
Kimi bir yalıya tav oluyor, kimi üç beş resmi makamda aynı anda dolduruyor heybesini. Kimi yağlı bir maaşa fit, kimi bedava bir binaya, kimi arsaya, kimi makama filan.
Haram nasıl bir zehirli sarmaşık ise bir süre sonra deriyi kalınlaştırıyor, utancı nasırlaştırıyor. Hayasızca bir pişkinlik kaplıyor dört bir yanı.
Birilerinin rahatsızlığını duydukları anda parlıyorlar, tehdit ediyorlar, aba altına bile saklamaya gerek görmedikleri sopaları burnumuza doğru tutuyorlar.
Sözgelimi sarayın en önemli yanaşmalarından biri oluyorsunuz. Eşinizi dostunuzu devlette ne kadar makam varsa oralara kapağı attırıyorsunuz. Yüzbinleri aylık maaş diye banka hesabınıza yatırtıyorsunuz. Korkunç bir yağmalama yapası inşa ediyorsunuz.
Bu cürmünüz suratınıza vurulduğunda ise Banu Alkan’da bile olmayan bir özgüvenle Haçlı seferlerinden girip tarım, sanayi devrimine varan bir bulamaç ile laf gargarası yapıp “eh hakkımız yane” demeye getiriyorsunuz.
Devlet denilen yapı artık sadece birilerine angaje olduğu için devlette tenezzülen bulunduğunuzu açıkça ifade edecek kadar yüzsüzleşiyorsunuz. Bilmeyen de devleti ele geçirmeden önce dünyanın en önemli holdinglerinde CEO filan olduğunuzu düşünecek. En fazla kıytırık bir belediyede üç beş kuruş telifle birkaç seminer verebileceğinizi unutup, “Biz buralarda olmayıp, özel sektörde olsak trilyonlara para demezdik” aymazlığına bürünüyorsunuz.
Yetmiyor bir de açık açık tehdit ediyorsunuz; “Sabrımızı sınamayınn” diye…
Taşmıyorsa sabır değildir ya zaten. Hem esas sabreden bir gün verdiği mühleti doldurunca yüzünüzü görmek dünyanın en acı veren keyfi olacak bize. Millet olarak Bir enkazın üzerinde yerde yatarken sefaletinizin bakiyesini görmekten mutlu olmayacağız ama ibret alacağımız kesin!
böyle bir hırsız tayfası tarihte azdır herhal…
hem hırsız, hem arsız, hem yüzsüz…