Fatih Kanunnamesi sahte mi?

YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU

Osmanlı döneminde belirli bir konudaki hukuki maddelerin yer aldığı padişah hükmüne “kanunname” adı verilmekteydi. Osmanlı padişahları ortaya çıkan ihtiyaçlar nedeniyle kanunnameler çıkarmış ve bunlarda yer alan hükümlerin uygulanmasını emretmişlerdir.

Bu kanunnameler içinde en bilineni, meşhur “kardeş katli” içeriğinden dolayı “Fatih Kanunnamesi” olmuştur. Özellikle kardeş katline cevaz veren hükmünden dolayı bu kanunnamenin gerçekliği sorgulanmış, yüzyıllar sonra “tedvin edildiği” iddia edilmiştir.

YASAK’TAN KANUNNAMELERE

Osmanlı Devleti’nde kanunnameler bazen tek bir hükümden oluşur bazen de bir konu yer alırdı. Kanunname ülke geneli için geçerli olabileceği gibi sadece bir bölge veya topluluk için de çıkarılabilirdi.

İslam ülkelerinde ortaya çıkan kanunnamelerin temelinin bir taraftan Türk-Moğol uygulamalarına diğer taraftan Ortadoğu’da daha önce hâkim olan devletlerin, örneğin Pers ve Sasani geleneklerine dayandığı anlaşılmaktadır.

İlhanlılar döneminde devlet işlerinde “Yasa-yı Kadim-i Cengiz Han” yani “Cengiz Yasası” kaynak olarak alınmaktaydı. İlhanlılar sonradan Müslüman bir devlete dönüştüğünde bile örneğin Gazan Han döneminde yine “Yasak” temel kaynak durumundaydı.

Ulemanın tepkisine rağmen bu uygulamalar devam etti ve İran, Hindistan, Irak gibi Moğolların hâkim oldukları bölgelerle Osmanlıların egemen olduğu Anadolu ve Rumeli’de kanunnameler çıkarıldı.

Kanunnameler; kamu hukuku, devlet teşkilatı, vergi, ceza hukuku gibi alanlarda çıkarılmaktaydı. Osmanlılar fethettikleri yerlerde ise daha önce uygulamaya konulan kanunnameleri devam ettirmişlerdir. Örneğin Memluklerin Kayıtbay, Akkoyunluların Uzun Hasan ve Dulkadirlilerin Alaüddevle kanunnameleri, Osmanlı kanunnameleri olarak uygulanmıştı.

ÖRFİ HUKUK

Kanunnameler, kaynağını örfi hukuktan almaktaydı. Örfi hukukun İslam hukukunun bir parçası sayılıp sayılmayacağı önemli bir tartışma konusudur. Bazı İslam uleması, örfi hukuku İslam hukuku yani şeriat kapsamında kabul etmemişlerdir. Onlara göre İslam devletlerinde her şey şeriat dairesinde yürütülmeli, kaynağını örften alan düzenlemeler yapılmamalıdır.

Ulemanın bir kısmına göreyse örf, şeriatın dışında kalan meselelerde uygulanabilir. Hatta bazı alimler örfü; Kur’an, sünnet, kıyas ve icmadan sonra beşinci kaynak olarak kabul etmişlerdir. Bir yoruma göre örfi hüküm, kıyası geride bırakabilir ancak nassa (Kur’an, sünnet) aykırı olamaz. Örfü İslam’a uygun gören fakihler de genellikle “İslam cemaatinin hayrı ve selameti ile adalet ilkesi” çerçevesinde değerlendirmişlerdir.  

Osmanlı hükümdarları da örfi hukuk çerçevesinde “kanun koyma” haklarını kullandılar. Türk hükümdarları İslamiyet’in kabulü sonrasında da kendi otoritelerinin üstünde bir güç tanımamışlar hatta Fuat Köprülü’nün ifadesiyle “İslamiyet’e en saygılı olanlar bile devlet otoritesini her şeyin üstünde tutmuşlardır”.

Kanun koyma gücü de bu yaklaşımların bir sonucudur. Nitekim Osmanlılarda Osman Bey’in “pazar bâcı (vergisi)” koymasıyla başlayan süreç sonraki dönemlerde örfi vergilerle devam etmiş, “devletin menfaatlerini her şeyin üstünde tutan” yaklaşımın etkisiyle örneğin Fatih Sultan Mehmet, pek çok vakfı devlet mülkiyetine geçirmiştir.

FATİH KANUNNAMESİ

Bazı ulemanın karşı çıkması, bazılarının da tereddüdü sebebiyle hükümdarların çıkardıkları kanunları sürekli hale getirme konusunda istekli olmadıkları görülmektedir. Zaten Osmanlı devlet geleneğinde hükümdarın ölümüyle birlikte çıkardığı kanunlar ve yaptığı atamalar, yeni padişah onaylamadığı takdirde iptal olmaktaydı.

Fatih Sultan Mehmet ise İstanbul’un fethi sonrasında “sınırsız bir güce kavuşmuş” ve bunun etkisiyle kendisinden sonraki hükümdarları bağlayıcı nitelikte “kanunname” neşretmiştir. İnalcık’a göre bu durum İslam tarihinde “bir ilktir”.

Fatih, meşhur devlet teşkilatına dair kanunnamesi dışında bir de reayaya yönelik kanunname çıkarmıştır. Reaya için düzenlenen kanunnamede; askeri sınıf ve tımar sahiplerinin yolsuzluklarının önlenmesi, para cezaları ve vergi oranlarının belirlenmesi amaçlanmıştı. Böylece devlet halkını koruyarak adaleti sağlamış olacaktı.

Devlet teşkilatına dair kanunname ise Fatih’in emriyle tedvin edilmiş ve onun kontrolünden geçtikten sonra ilan edilmiştir. Bugün elde bulunan nüsha, II. Bayezid devrine aittir.

Bu kanunnamenin başında padişahın kendisi tarafından yazılmış bir emri yer almakta ve “Bu kanun, bu kanunname atam ve dedem kanunudur, benim dahi kanunumdur, evlad-ı kiramım neslen ba’de neslin bununla amil olalar” denilmektedir.

Kanunname üç babdan (bölümden) oluşmakta ve ilk bölümde veziriazam, vezirler, şeyhülislam ve padişah hocasının rütbeleriyle terfiler, doğrudan arza yetkili olanlar ve kadıların rütbeleri açıklanmaktadır.

İkinci bölümde divan-ı hümayun, has oda, hazine ve bayramlaşma merasimleriyle sefer esnasındaki düzen ve hizmetler yer almaktadır.

Üçüncü bölümde ise dirlikler (has, zeamet, timar), salyane, emeklilik, defterdarlar, kadıların alacakları resimler (vergiler), ulufe, en büyük memurlar ve hanedan mensuplarına yazılan yazılarda kullanılacak unvanlar belirtilmiştir.

Tedvin yani toplama işinin Fatih’in emriyle nişancı tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır. Osmanlı Devleti’nde nişancının alanının örfi hukuk olduğu dikkate alındığında ve kanunnamenin içeriğine bakıldığında düzenlemelerin örfi hukuk kapsamında olduğu görülmektedir.

Aslında Fatih’in yaptığı, büyük kısmı itibarıyla kendisinden önceki uygulama ve kuralları yazılı hale getirmektir. Elbette kendi devrine ait Sahn-ı Seman müderrisleriyle ilgili hükümleri kendisi koymuştur. Yine padişahın yemeğini yalnız yemesi (Ve cenab-ı şerifim ile kimesne taam yemek kanunum değildir), divan toplantılarına veziriazamın başkanlık etmesi gibi düzenlemeler de Fatih’e aittir.

SAHTE Mİ?

Fatih’in devlet teşkilatına dair yaptığı kanunnamenin en çok tartışılan hükmü, kuşkusuz “kardeş katli” bölümüdür. Aslında Osmanlılarda Fatih’ten önceki hükümdarlar da kardeşlerini öldürtmüş, o da tahta çıktığında kardeşi Ahmet’i boğdurmuştu. Fatih’in kanunnamesinde yaptığı şey, şimdiye kadarki kardeş katli geleneğini yazılı hale getirmek olmuş ve bunu şöyle formüle etmiştir:

“Karındaşların nizam-ı alem için katletmek münasiptir, ekser ulema dahi tecviz etmiştir”.

Fatih Kanunnamesinin gerçek olmadığına dair iddialar belli dönemlerde gündeme gelmektedir. Bu konuda ilk iddia 1953 yılında Fatih’le ilgili olarak kaleme aldığı eserde Ali Himmet Berki tarafından ortaya atılmıştır.  Berki’ye göre bu kanunname, Fatih’in ölümünden 143 sene sonra istinsah edilmesi, asıl nüshanın nerede olduğunun bilinmemesi, Hazine-i Evrak’ta (Arşivlerde) mevcut olmaması ve müverrihlerin bu kanunnameden bahsetmemeleri gibi nedenlerle gerçek değildir.

Berki ayrıca kardeş katli maddesine karşı çıkmakta ve “masum çocuklar için nizam-ı alem” söz konusu olamayacağını ve bütün bu nedenlerle kanunnamenin “uydurulmuş” olduğunu ileri sürmektedir. Benzer şüpheleri dile getiren bilim insanları arasında Anna S. Tiveritinova, Uriel Heyd ve Konrad Dilger de yer almaktadır.

Kanunnameyle ilgili en büyük şüphe, Viyana Nationalbibliothek’te tek nüsha olarak bulunmasından kaynaklanmaktadır. Halbuki Koca Müverrih Bosnalı Hüseyin Efendi, kaleme aldığı “Bedayiü’l Vekayi” adlı umumi tarihinde kanunnamenin “daha mutena” bir metnine yer vermiştir. Bu durum, Fatih’in bir teşkilat ve teşrifat kanunnamesi yaptığını kesinleştirmektedir.

Hüseyin Efendi (ölümü 1646’dan sonra) uzun yıllar Osmanlı Devleti’nde reisülküttaplık yapmış, emeklilik döneminde yazdığı tarihinde de kanunname yer almıştır. Eserinde bu kanunnamenin Fatih’in nişancısı tarafından kaleme alındığını, reisülküttap iken Divan-ı Hümayun’da bu nüshayı görüp kopya ettiğini belirtmektedir. Bu metin Viyana nüshasına göre hem eski hem de daha sıhhatli olarak değerlendirilmektedir. 

Fatih Kanunnamesinden bahseden ilk eser, Heşt Behişt’tir. İdris-i Bitlisi (ölümü 1520) eserinin devlet teşkilatıyla ilgili bölümünde kanunnameden bahsetmiş, daha sonra da Gelibolulu Mustafa Âli (ölümü 1600) kaleme aldığı Künhü’l Ahbar’da ayrıntılı bir şekilde kanunnameye yer vermiştir.  

Yapılan araştırmalar Fatih’in teşkilat kanunnamesinin Fatih’in son zamanlarında meydana getirildiğini göstermektedir. Kanunnameyi, Viyana nüshasını esas olarak TOEM’de (Tarih-i Osmani Mecmuası İlavesi, 1330) yayınlayan Mehmet Arif Bey, son Veziriazam Karamanî Mehmet Paşa döneminde 1477’den sonra oluşturulduğu kanaatinde olup, İnalcık da Avrupa’dan gelen mallara uygulanan gümrük vergisindeki değişiklikten hareketle günümüze kadar ulaşan nüshanın II. Bayezid devrine ait olduğunu belirtmektedir.

Sonuçta Fatih Kanunnamesi’nin dönemin şartlarından doğduğu ve örfi hukuk alanında o döneme kadarki uygulamalara bazı güncel düzenlemelerin eklenmesiyle oluştuğu anlaşılmaktadır. Benzer kanunnameler sonraki dönemlerde de çıkarılmıştır.

***

Kaynaklar: H. İnalcık, “Örfi-Sultani Hukuk ve Fatih’in Kanunları”, AÜ SBF Dergisi, 1958, C. 13, S. 2; “Kanunname”, TDV İA, 2001, C. 24; Ö. L. Barkan; “Türkiye’de Sultanların Teşrii Sıfat ve Salahiyetleri ve Kanunnameler”, İÜHF Mecmuası, 1946, C. XII, S. 2-3; A. Özcan, “Fatih’in Teşkilat Kanunnamesi ve Nizam-ı Alem İçin Kardeş Katli Meselesi”, İÜ Tarih Dergisi, 1980/1981, S. 33; “Hüseyin Efendi”, TDV İA, 2002, C. 26; B. Kütükoğlu, “Mustafa Âli Efendi”, TDV İA, 1989, C. 2; T. Akpınar, “Fatih’in Teşkilat Kanunnamesinden Şüpheler ve Bunlar Üzerine Düşünceler”, Beşinci Milletlerarası Türkoloji Kongresi Tebliğler, İstanbul, 1985, C. I.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

5 YORUMLAR

  1. Fatih Kanunnamesi sahte olsa ne olur, olmasa ne olur?
    Fatih´ten önceki hükümdarlar da kardeşini öldürttü diyorsunuz. Ayrıca Fatih de tahta çıktığında kardeşi Ahmet´i boğdurtmuş. Demek o dönemlerde normal görülen bir uygulamadan söz ediyoruz.
    Asıl problem Fatih Kanunnamesi´nin sahte olup olmaması değil bence. Asıl problem, özellikle muhafazakar kafanın zerre kadar ilerlememesi. Ortaçağ´ın sonuna doğru, yaklaşık 600 sene önce Osmanlılar iktidar için bizzat kardeşini öldürmede sakınca görmemiş. 2021´de yaşıyoruz, bizim muhafazakar kesimde hala kafa aynı kafa.
    Bugün de iktidar için masumların kanına girilebilir, çoluk çocuk cezalandırılabilir mentalitesi aynen devam etmiyor mu? Gavur denilen el alem iktidar kavgalarından ders çıkarmış, iktidarı sınırlandırmak için formüller geliştirmiş. Bizde muhafazakar kesim 2000´i yıllarda gitti tüm gücü bir kişiye teslim etti.
    Teslim ettiği gücü sınırlandırma noktasında ise bilinç düzeyi oldukça zayıf. Hatta bu böyle olduğu için, eleştiri, özeleştiri nedir bilmediği için, eleştiri ile düşmanlığı birbirine karıştırdığı için geçmişe takılıp kalıyor. İktidarı için kardeşini boğduran bir hükümdara “Ne güzel komutandır” diye Peygamber övgüsüne mazhar olmuş bir kişi gözüyle bakıyor.
    Devlet her şeyin üstünde, insan hayatı ise çok kolay vazgeçilebilir ve feda edilebilir bir şey olarak görüldüğü müddetçe herhalde bir Erdoğan gidecek, başka bir Erdoğan gelecek. Ve bu kafa geri zihniyeti dini duyguları ile karıştırdığı için eleştiri de kabul etmiyor, bunu dinin bir gereği sanıyor ve geri zihniyeti ile yerinde sayıyor.
    Başkaları dünya barışı, iklim krizi vs. konuşurken bizim muhafazakarlar “İstanbul´u aldık, Roma´yı da alacağız, Washington´ da alacağız” hayalleri görüyor, kendini ilahi iradenin bir uzantısı diye algılıyor ve çağın ne kadar dışında kaldığını aklının ucundan bile geçirmiyor.

    • İsmail Bey çok güzel tespitlerde bulunmuş. 600 sene geçmiş ama zihniyet değişmemiş. Yazarın dediği gibi devlet hep kutsal görülmüş ve uğruna insanlar feda edilmiş. Dün de öyle bugün de. En büyük vebal de bugün olduğu gibi yine muhafazakar kesimin. Devletin cinayetlerini meşru hale getiren ne yazık ki muhafazakarlar olmuş.
      Teşekkürler Sayın Nizamoğlu. Açıklıkla bunları yazdığınız için. Teşekkürler TR 724, bu tür yazarlara fırsat verdiğiniz için.
      Elbette İsmail Bey’e de çok teşekkürler, nokta tespitler yaptığı için.

  2. Yuksel bey merhaba,

    Yazınızda bahsettiğiniz Viyana Kütüphanesindeki nüsha dışındaki metinlerde nizam-ı alem için kardeş katlini münasip gören ibare var mı yok mu? Nüshalar arasında farkılıklar nelerdir?
    Cevabınız için şimdiden teşekkür ederim,

    • Merhaba Sayın Conger,
      Fatih’in teşkilat kanunnamesi üzerine en kapsamlı çalışma Abdülkadir Özcan tarafından yapılmış ve özellikle kardeş katli üzerinde durulmuştur. Yukarıda verdiğim kaynaklarda da yer almaktadır.
      (A. Özcan, “Fatih’in Teşkilat Kanunnamesi ve Nizam-ı Alem İçin Kardeş Katli Meselesi”, İÜ Tarih Dergisi, 1980/1981, S. 33, https://dergipark.org.tr/tr/pub/iutarih/issue/9605/119912 Linke buradan ulaşılıp ayrıntılı incelenebilir). Özcan Hoca mevcut nüshaları karşılaştırarak Kanunnameyi Latin harfleriyle yayınlamıştır. Linkteki makalede görüleceği üzere (S. 46) kardeş katli maddesi bütün nüshalarda mevcuttur.
      Zaten kardeş katli uygulamasını başlatan Fatih değildir. Fatih, önceki hükümdarlar dönemindeki uygulamayı yazılı hale getirerek meşruiyet kazandırmış ve kendisinden sonraki padişahların da uygulamalarına imkan vermiştir.
      Kardeş katli için daha önce 20 Ekim 2020’de bir yazı yazmıştım. Ayrıntılara oradan bakılabilir (https://www.tr724.com/osmanli-tarihinin-aci-bir-sayfasi-kardes-katli-meselesi/)
      İlginiz için çok teşekkürler.

  3. Bu kanunnamenin yok olduğunu iddia edenlerin osmanlı hayranı olduğunu söyleyebilir miyiz. Böylesi bir durumu hayranı oldukları padişahlara yakıştıramazlar zira. Çünkü onlar için bu padişahların tek amacı islamı dünyaya yaymaktır. 600 sene osmanlı himayesinde kalan yunanistanın bulgaristanın neden müslüman olmadıklarını açıklayamadıkları gibi arabistan mısır ve müslüman kuzey afrikaya yapılan seferleri de açıklayamazlar.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin