YORUM | M. NEDİM HAZAR
Gazetecilik yaşım 30 yılı aşmıştır. Hazırladığım ilk yazı dizisi rahmetli Adnan Menderes’in kabrinin İstanbul Vatan Caddesi’ne nakli vesilesiyle yaptığım araştırmaydı. “Darbeci basın ve alkışçılar” ismiyle yayınlanan dizide, 60 İhtilali sonrasında Türk basınını incelemiş ve bir askeri darbe sonrasında medyanın savruluşunun içler acısı halini kaleme almıştım. Halit Kıvanç’tan Aziz Nesin’e kadar pek çok yazarın Menderes’in idam edilmesine tutulan alkışı ibretle okumuştu Zaman okurları.. 1990 yılının özgürlük ortamında pek çoğu artık farklı noktaya gelmiş olan eşhasın vaktiyle nasıl demokrasi dışı konumda “düşene bir de biz vuralım” hissiyatıyla yazılar kaleme aldıklarını görme fırsatımız olmuştu. Manşetler, karikatürler, hakaretler, nefret dolu satırların haddi hesabı yoktu. Aradan geçen 30 yıl gibi çok da uzun olmayan bir süreye rağmen, ulaştığım yazar-çizer takımının hemen hepsi (Nesin ve Kıvanç da dahil) yazdıkları yazıları onaylamıyor, meseleyi “O günün şartlarına” bağlıyorlardı.
İnsan hakikaten ilginç bir organizma ve sanırım ortam ve imkan farklılaşınca giderek nereye savrulduğunu pek fark edemiyor.
Bugünkü muktedirin pek çok yandaşının durumu farklı değil.
Çoğunu tanıdığımız isim, kısa süre öncesine kadar vicdanlı, insaflı ve nispeten demokrat görünürken, bugün bulundukları nokta akıl alır gibi değil.
Şüphesiz bu durum kalıcı değil. Elbette devran dönecek, sular çekilecek ve yine yüz yüze bakacağımız insanlar olacak.
Ahmet Davutoğlu’nun parti çıkışıyla beraber özellikle Şehir Üniversitesi etrafında yaşanan tartışmalar, yandaş güruhta çok enteresan bir durumun ortaya çıkmasına vesile oldu.
Son olarak Bilim Sanat Vakfı ‘BİSAV’a kayyım atanmasıyla bahsini ettiğimiz kesimde ciddi yarılmalar meydana gelmiş durumda. Ancak bu yarılma da gösteriyor ki, yandaş kitle yaşanan zulümleri ve haksızlıkları bilmiyor değil. Aksine biliyorlar ve onaylıyorlar.
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Size iki ibretli vakıadan bahsederek yazımı tamamlayacağım.
Vaktiyle beraber mesai arkadaşlığı yaptığımız iki isim M. Akif Beki ve Nihal Bengisu.
Gerek Nihal, gerekse Akif vaktiyle mesai paylaştığım meslektaşlarım. Her ikisiyle de hasbelkader beraber çalışma imkanı buldum.
Bu arkadaşlar ile ilgili şahsi bir değerlendirme yapmayı doğru bulmam.
Nihayetinde her ikisi de kendi inandığı, bildiği doğruların peşinde hayatlarını evriltip ona göre yol alan kişiler.
Akif Beki, gazeteciliğe başladığında ben istihbarat servisinde şef yardımcısıydım. O ise üniversiteyi yeni bitirmiş heyecanlı bir gazeteci adayı. Hiç de fena bir muhabir sayılmazdı açıkçası. Epey sonra elinde bir makale ile geldiğinde kaleminin de güçlü olduğunu görmek beni mutlu etmişti.
Sonra yollarımız ayrıldı.
Çok nadir de olsa bir iki telefon görüşmesi ya da mesajlaşma dışında pek rastlaşmadık, yolumuz kesişmedi.
17/25 Aralık sonrasında bir kez havaalanında karşılaşmıştık. Allah var, beni görmezden geleceğini tahmin ediyordum. Davutoğlu’nun “Sur’u Toledo gibi yapacağım” dediği günlerdi ve saha araştırması için gittiğim Diyarbakır’dan dönüyordum. Akif de sanırım Urfa’dan CNNTürk için canlı yayın yapmış geri dönüyordu. Tam uçağa bindiğimiz gün Hilal Kaplan’ın meşhur “Cemaate çok yumuşak davranılıyor” şikayeti patlak vermişti ve Akif şiddetle bu durumu reddediyordu. Birer kahve içip muhabbet etmiş, eskileri yad etmiştik.
Sular daha hızlı aktı, ülke daha fazla alt üst oldu. Toplumda atmayan dikiş kalmadı.
Her gün yeni bir haksızlık, zulüm ile muhatap oluyorduk ve ülke her geçen gün biraz daha otoriterliğe kayıyordu. Bahsini ettiğim bu arkadaşları da anlamaya çalışıyordum. Nihayetinde başta ekmek parası olmak üzere, herkesin kendine göre gerekçesi olabilirdi. Kimseden yaşanan zulmü yüksek sesle haykırmasını bekleyemezdik doğrusu.
Ancak Bilim Sanat Vakfı’na kayyım atanmasından sonra bu arkadaşların yazdıklarına bakınca, bireysel koruma duvarının dışında bir kötülüğe bilerek, isteyerek ortak olma durumunun söz konusu olduğunu görmek insanı derinden sarsan bir durumdu.
Vaktiyle bu zihniyetin bir model üstü olan Etyen Mahçupyan, “Hükümet cemaat ile mücadele ederken normatif hukukun dışına çıkabilir” türünden fetva vermişti. Anlaşılan, hukukun dışına çıkmak bu kitle için “kendilerine dokunulmadığı müddetçe” sakıncalı değildi. Nitekim, Akif de, Nihal de yazılarında bu durumu açık açık ifade etmekten çekinmemişler.
Akif’in yazısında şöyle bir bölüm vardı: “FETÖ darbe girişimi olmasa, OHAL rejimine geçmeyi millete anlatabilir miydi iktidar, halkı ikna edebilir miydi? Memleketin başına sardıkları beladan, şimdi gerçek kurbanları sorumlu tutuyorlar. Bu pişkinlik ve yüzsüzlüğü de, FETÖ’yle mücadele adına istenip alınmış OHAL imkanlarının başka amaçla kullanılmasından buluyorlar. FETÖ’yle mücadele, başka hesaplara alet edilince sevinmeleri boşuna değil. FETÖ’ye karşı verilen geçici ve şartlı OHAL yetkisinin kalıcılaştırılması, onun için FETÖ kadar kimseyi memnun ve mutlu edemiyor. Hele siyasi rakipleri ezmekte, gözdağı için BİSAV gibi muteber vakıfları teslim almakta kullanılınca değmeyin keyiflerine. Ağızları kulaklarında zevkten dört köşe oluyorlar…”
Bir kere şu Fetö, fütö kelimesini bilerek ve isteyerek kullananların yüzde 99’u tertemiz olan ve zulüm gören insanlara karşı çok büyük bir vebal olarak gördüğümün bilinmesini isterim. Masum insanlara bilerek ve isteyerek terörist diyene şahsen benim cevabım bellidir: “babandır terörist!”
İkincisi sevgili Akif demek ki çok çok iyi biliyormuş yapılan zulmü… rıza göstermesi, ses çıkarmaması sessizliğinden ya da ekmek parası derdinden filan değil, aksine bizzat onaylıyor ve destekliyormuş bu zalimliği. Sıkıntı, cemaat dışında, misal kendilerine yakın insanlara bu zulüm yapılınca başlıyor ve “Hop orada durun” demeye kalkıyor…
Nihal’in durumu da çok farklı değil. Buyurun şunlar da onun yazısından: “Teröre bulaşmış bir grubun faaliyetlerini sınırlamak için getirilen düzenlemenin şimdi terörle, vatana ihanetle, devlete kumpasla alakalı olmayan, bilakis FETÖ tehdidine karşı hükümetin talebiyle kurulmuş bir STK platformu olan ‘milli irade platformu’ üyesi STK’larına da uygulanıyor olması, gerçekten “Allah akıl fikir versin” denilmesini gerektiren bir durum…”
Nasıl muhteşem bir mantık görüyorsunuz değil mi?
Bir kere Nihal bu cümleleriyle BİSAV’ı gömdüğünün farkında bile değil. Sivil filan olmadığını kendi itiraf ediyor. İkincisi, hapishanedeki öğretmenleri, avukatları, ev hanımlarını, çocuklarını filan hepsini hain ve terörist olarak gördüğünü de söylüyor açık açık.
Bu kadar da değil, devamı da var: “Zurnanın zırt dediği yer, çok az ülkenin başına gelen FETÖ gibi bir sorunla baş etmek için ‘istisna ile sınırlı kalma koşulu ile’ alınarak meşru sayılmış bir yetkinin; ‘vakfa bile müdahale edebilme’ yetkisinin keyfi olarak genelleştirilmesi sorunudur…”
Şu satırları saklayınız lütfen. Ve bir gün size “Faşizm nedir?” diye sorduklarında gösterebilirsiniz. Faşist kafa tam da budur.
Dikkat ettiyseniz, memlekette bu kadar saçmalık, zulüm, zorbalık yaşanırken gıkını çıkarmayanların mevkutesi Karar’ın manşetini, “Kendi ayağımıza sıkıyoruz” Yıldız Ramazanoğlu, “İslami çevrenin” ifadesiyle kendilerine dokunulmaması gerektiğini yazan Sibel Eraslan gibileri anmaya dahi ihtiyaç hissetmedim. Ne olduklarını anlayalı çok oluyor zaten.
Son söz olarak şunu söylemek lazım:
Meğer ne kadar da vitaminsiz Hitlercik varmış çevremizde… Bunu görebilmek için bu sürecin yaşanması gerekiyormuş.
Bu saydığınız isimlerin tamamı….
Saymakla bitmeyecek kadar günümüz yazar çizerlerin azımsanmayacak bir kısmını…
Şimdiki parlementerlerin ve eski parlementerlerin (milletvekili) epey bir bölümünü…
Karaktersiz nice şeref haysiyet yoksunu yaratıkları kurumlarınızda yıllarca beslediniz…
Hem de;şu an yurt içinde hapishanelerde ve yurt dışında da sıkıntı içinde olan sayılarını sadece Allah’ın bileceği insanların paraları ile…
Bunları da dile getirseniz Nedim bey…
Bu yazıyı size hakaret veya alay etme babında yazmıyorum.Ama bu zavallıları buradan açıklarsanız en azından tarihe bir not düşmüş olursunuz.Kimin ne olduğunu şimdiki ve gelecek nesillerin bilmesi adına…
[[[Karaktersiz nice şeref haysiyet yoksunu yaratıkları kurumlarınızda yıllarca beslediniz…
Hem de;şu an yurt içinde hapishanelerde ve yurt dışında da sıkıntı içinde olan sayılarını sadece Allah’ın bileceği insanların paraları ile…]]]
Beslediniz derken bankamatik memuru mu yapılmış bu bahsettiğiniz Yaratıklar, sayın YNDNBKR?
Adam gazetecilik yapmış Zaman’da, Stv’de, BankAsya’da şurda burda memurluk yapmış. İş yapmış maaaşını almış. Yok yerden o kişilere hizmet, Masumların parasını mı dağıtmış?
Ne yani Nedim Beyin yazısında anlattığı kişilerle ilişkiyi hizmet; hizmete ettiklerini 10 yıl önceden görüp onlar ile ilişkiyi kesse miydi? Niyet okuması yapıp işten mi çıkarsaydı? Akif Beki muhabirken ülen sen zaman gelir bizi satar Hitlercik olur bize zulmedersin mı deseydik?
Yani şurada çıkıp zalime zalimsiniz demiyorsunuz, diyorsunuz çıkıp hizmete laf çakıyorsunuz. Ne yani Akif gibi insanlar hizmet kurumlarında çalışınca hizmet kusurlu mu oluyor?
Nihal’i Zaman’dan içeri sokmasa mıydık?
Bu kadar zulümün içinde hala hizmete hata ettin, şunu ettin, bunu ettin diyerek hizmeti koruyormuş gibi davranmayın. Ya hu şu ortamda çıkın önce zalimlere bir hesap sorun
Kardesim bakis aciniz cok yanlis. Insan bir saniye sonrasinin nasil olacagini nerden bilebilir. Ben de eski bir ogretmen olarak yukaridaki tabakinin belli bir kismiyla muhatap oldum, cocuklarini okuttum. Okuttugumuz ogrencilerden bize dusman olanlar bile oldu. Ama bu insanlarin bu kadar zulmu yapacaklarini kim nerden bilebilirdi. Bir insan annesinin babasinin kendisine dusmanlik yapacagini nerden bilebilir. Cok afaki konusmayalim lutfen. Biraz da tarih okursak dar dusuncelerden de kismen de olsa kurtulabiliriz. Ayrica beslemek kelimesini tercih etmeniz de yanlis. Insanlar islerini yapmistir karsiliginda ucretleri odenmistir. Beslemenin anlami tamamen farkli …
Şahsen Müslümanların ( süreçte gördüğüm kadar) bu derece alçalabileceğini tahmin edemiyordum….
Bir Kürt olarak, hizmet ehlinin muhatap olduğu tüm zülümleri 30 yıldan beri yaşayan ve gören biri olarak hep şöyle bir yorum yapardım; PKK İslami olmayan bir harekettir, başarılı olsa bizlere dinsizliği dayatacak ve bu yüzden bu örgüt ile mücadele ederken, pkk lı olmayan benim gibi kürtlerede yanlışlıkla haksızlık yapabilirler…Bu mantıkla her İslami düşünceye sahip Türkleri severdim… şimdi anlıyorum ki, Akif Beki , Nihal Bengisu, Sibel Eraslan, A.Dikipak gibi müslümanlar da pekala biz Kürtlere gözlerini kırpmadan zülümedebilirler ve ediyorlar. Kürt sözcüğünü duyanda Şeytan çarpmışa dönen bu müslüman kılıklıların putu faşizmdir…
Menfaatleridir…
Allah’ın rızası falan deyil
Siz %99 masum dediniz, ama ben şahsen 6-7 yıldır okuyor ve takip ediyorum, yakalananların, ihanet etmeyenlerin %99.99 unu masum gördüm.