YORUM | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN
Can Dündar’ı vurmaya çalışan saldırgan “vurmayı başaramadığı için” ceza almaktan yırtıyor, fakat Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak gibi entelektüel ve eleştirel isimlerin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezaları üst mahkemece de onanıyor. Akın İpek’in İngiltere’de görülen davasında İngiliz yargıç Türkiye adalet sistemini temsil eden savcıya İpek’in herhangi bir terör eylemine karıştığıyla alakalı delil olup olmadığını soruyor, yanıt yok! Erdoğan içi boşaltılmış tırışkadan mecliste, aldıkları maaş ve avantalara odaklan milletin vekillerine konuşurken desteksiz sallıyor; medya ile falan demokrasi olmayacağını söylüyor. Aynı saatlerde Ankara’dan sonra İstanbul’da da 1 lira 50 kuruşa çıkan ekmeğin fiyatı, valilik kararıyla 1 lira 25 kuruşa indiriliyor. Ekmek Sanayi İşverenler Sendikası sekreteri, ekmek fiyatlarına değil, un satıcısı firmaların birim fiyatlarını denetlemek gerektiğini söylüyor. Liberal demokrasi ve piyasa ekonomisinde gelinen nokta budur.
Bakın açık söyleyeyim mi? Bu durumun sorumlusu veya müsebbibi Erdoğan değil, bunu bilesiniz! Erdoğan Ortadoğu Uzmanı Profesör Alon Ben-Meir’in dediği gibi “çılgın bir diktatör” değil! Olan bitenler, geçici süreliğine raydan çıkan sistem hipotezini çoktan çürüttü. Eğer hala bir yol kazası, bir istisnai felaket, bir kural dışı vaka olarak algılıyorsanız Türkiye’de olanları, hiçbir şey anlamamışsınız demektir. Altan’lara veya Ilıcak’a ömür boyu ceza veren mahkemeler de Türkiye’de kazara olan yargısal hatalar falan değil. Hatta bu mahkeme kararları salt Erdoğan’ın veya AKP’nin baskılarıyla, yani alınmak zorunda kalınmış kararlar olarak değerlendirilemez. Bilerek, isteyerek, onaylayarak, tasvip ederek, destekleyerek, inanarak alınan gayrı-hukuki, hukuken yok hükmünde olan “rejim kararlarıdır” bunlar. Geçiş dönemlerinde, ihtilallerin buhranlı ve çalkantılı kıyımlarında, rejim değişimlerinde, toplum mühendisliği empoze edilen koşullarda, toplumların kaderini değiştiren rota değişimlerinde görülen türden bir dönem yaşıyoruz.
AKP malum, rejimin resmi partisi! MHP açıktan destek oluyor. Yöneticilerinin düşük IQ ve sair olduklarına ilişkin yorumları bilemem, bu konuda bir uzmanlığım yok. Ama her politik bağlantıda çıkarlar ve güç ilişkilerinin araştırılması gerektiğini biliyorum. Mafya üyelerine ve suçlulara af çıkartmak için aracılık rolünün yanında, aynı zamanda “arabanın dördüncü tekerleği” olarak önemli bir görevi ifa ediyor. İşlevini gücü ve kendi ajandası doğrultusunda tahsil eden, tahsilâtçı bir parti söz konusu olan. Ya CHP? İçinde sosyal demokrat ve demokratik sosyalist erdemli ve dünya görüşlerine sadık bazı milletvekilleri olduğunu bildiğim bu kadim parti, büyük oranda ulusalcı diye adlandırılan “sol nasyonalistlere” teslim olmuş durumda. Büyük oranda diktatoryal rejimin vitrini veya makyajı sorumluluğunu kabullenmiş görünen CHP’nin sorunu da, siyaseten çok yaratıcı olmadığı adeta genel kabul gören, odaklanma sorunları yaşadığını düşündüğüm, dönemsel dinamik görüntü hamleleri (adalet yürüyüşü gibi) dışında garaj arabası gibi sadece belli yollarda belli hedeflere doğru giden genel başkan Kılıçdaroğlu değil. CHP, değerleri evrensel sosyal demokrat partilerle örtüşmeyen, nasyonalist ve küreselleşme karşıtı, serbest piyasayla sorunlu, Kürtlere asla azınlık hakları veya etnik sorunlar perspektifinden yaklaşamayan, ağır bir devlet-refleksli parti. İçinde Alevilerin, Çerkezlerin, Müteahhitlerin vs. diğer lobilerin hâkimiyet mücadelesinde olduğu ve genelde büyük fikirlerin küçük grup konsensüslerine kurban edildiği, eklektik-Kemalist bir profilde. Yani batı cephesinde yeni bir şey yok. Aynı tas, aynı hamam, bildiğiniz CHP. Bu parti, mevcut rejimin alternatifini savunmuyor ki! Bu partinin çıktığı yumurta bu sistem zaten! Neden tavuğun tercihleri sizi şaşırtıyor? Tavuk yumurtasından tavuk çıkar. Ve fabllarda bile tavuk kuğuya dönüşmek istemez! Şaka bir yana, CHP’den sosyal demokrat bir parti üretemezsiniz. Sanırım yazarkasa Engin Ardıç’la tek anlaşabildiğim konu bu olurdu. Neyse ki kendisini şahsen tanımıyorum (ama çok da memnunum bundan!).
MHP ve CHP, devlet ebed müddet anlayışının siyasi temsilcileridir
İkisi de fazlasıyla devletçidir. Bu “devlet” sonunda ebed-müddet olduğunu İslamcıları da bünyesine absorbe ederek gösterdi, göstermekte! Bu konseptin turnusol kâğıdı Kürtlerdir. Kürt alerjisi Türk devletinin kor unsurudur. Bu nedenle, MHP ve CHP, Kürtleri sevmez. Kürt sevmez demiyorum. Kürt, Kürtlüğünü inkâr ettiği müddetçe MHP de CHP de Kürtlere Kemalist bir tolerans gösterir. Hak arayan Kürt, güvenlik rizikosudur. Ebet-müddet devletin varlığına kast eden bir tehlike olarak addedilir. İkisi de nasyonalist olan bu iki parti, nasyonalizmlerinin seküler mi din soslu mu olacağıyla alakalı – esası değiştirmeyen – anlaşmazlıkları dışında, tek yumurta ikizi gibi birbirlerine benzerler. Devlet denen organizasyonu idealize eden, bireyi ise (yani vatandaşı) sadece devletin kolektif birimi olan milleti oluşturan bir ünite olarak okuyan bu iki parti, bugün insan hakları ve temel demokratik değerlerle sorunlu bir profil çiziyor. MHP doğrudan pozisyonunu belli ediyor da, CHP sadece kendi gibi düşünenlerin – seküler Kemalist gelenekle bağlantısı olan grubun – haklarını savunuyormuş gibi yaptığı için, hala daha dışarıda ve içeride “sol” parti muamelesi görüyor. Oysa Kürtlerle Çözüm Süreci’ne tümüyle derin reflekslerle baktığını biliyoruz CHP’nin. Bu bakımdan, MHP ve CHP’nin ortak genetik kodlarını deşifre etmek istiyorsanız, makineye Kürt sorununu atın, çıktılar size her iki nasyonalist partinin kesişme noktalarını hemen gösterecektir.
Türkiye’de insan haklarını savunan, demokratikleşme yanlısı, piyasa ekonomisi ve küreselleşmenin zenginlik ürettiğini düşünen, bireysel temel özgürlükler, akademik bağımsızlık, yargının tarafsız ve bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, Avrupa Birliği yönelimi, Batı ittifakı ve Batı yönelimli Avrupalı Türkiye algısı gibi noktalarda yazan-çizen kişiler, AKP (Milli Görüş) zihniyeti tarafından olduğu kadar MHP ve CHP zihniyetleri tarafından da “liboş” olarak nitelenir! İşte Altanlar veya Ilıcak gibi aydınların sevilmeme nedeni bu! Liberal demokrasi savunmak Türkiye’de vatan hainliğidir. Batı teslimiyetçiliğidir. Mankurt olmaktır. Batı hayranlığıdır. Kendi değerlerinden kopuk olmaktır. Türkiye’de açık toplum istemek, devleti değil bireyi önceleyen politikaları savunmak, özgürleştirici eğitim talep etmek, MHP’nin de CHP’nin de yapacağı, yapmak isteyeceği şeyler değil. Bu bakımdan, CHP belki AKP ile İmam Hatip okulları ile ilgili olarak farklı düşünebilir. Ama liberal demokratik değerlerin okullarda öğretilmesini talep etmez, edemez! Bu onun varlık nedeni olan ideolojik zeminine uygun değildir. MHP’yi ve AKP’yi zaten saymıyorum bile!
Esasen tam da bu, rejimin kendisidir, derin yapı budur
Kendi anayasasıyla bile sorunları olan bir siyaset sınıfı, kendi toplumunun yansımasıdır. Anayasasına sokulmuş ne kadar liberal demokratik değer varsa ya tümünü değiştirdi, ya da kalanları olduysa onlara da uymuyor rejim. Mesela Anayasa Mahkemesi kararları var, alt mahkemeler onları barem almak zorunda, almıyor. Altan’lar bıkmadan usanmadan yargılayan savunmalarında yüzüne vuruyorlar alçaklığa batmış, kendi yasalarını uygulamayan savcıların ve mahkeme heyetlerinin; anayasaya dayanmıyorsa meşruiyetiniz, açıklayın, nereye dayanıyor diyorlar! Ağır eleştiridir. Ama haklıdır. Yerden göğe kadar haklıdır bu eleştiri! Kendi anayasasına dayanan en yüksek mahkemenin bağlayıcı kararlarını alt mahkemeler uygulamıyor! Bu esasında Türkiye’nin nerede olduğunu açıkça ortaya koymuyor mu? Peki, burası anlaşıldı, büyük bir sorun var ortada. O kadar büyük ki, devletin varlığı bile sorgulanabilir! MHP ve CHP ne yapıyor? Hala sanki anayasa hala geçerliymiş gibi yapıyor, demokrasicilik oynamaya devam ediyor. Cumhurbaşkanı adayı, başka bir aday olan HDP eş genel başkanı Demirtaş’ı ziyaret edemedi, ona özgürlük talep edemedi bu ülkede! Muharrem İnce’yi aday gösteren CHP, muhalif midir hala diye sormayacak mıyız? Seçimlerde yapılan inanılmaz usulsüzlüklerden, İnce’nin seçim gecesi ortadan kayboluşuna kadar şaibelerle dolu, Anadolu Ajansı verileriyle sayılan oylar, MHP’nin inanılmaz oy artışı ve saire, bunları geçtik, ama anayasa diyorum! Anayasa! Anayasalar Türk devlet geleneğinde kullanılıp atılan kâğıt mendil muamelesi görür. Esas olan devletin bekasıdır. Bunu da derin devlet bilir. Esasında ebed olan bu yapı galiba Türk devletinde. Ve bu yapı iktidara gelen kim olursa olsun, onu avucunun içine alıyor. Hele ki ana konseptin dışına çıkılırsa. Mesela Kıbrıs’ta veya Kürt sorununda AB çerçevesinde çözüm odaklı projeler geliştirmek gibi. Hemen devlet-ebed-müddet anlayışı devreye giriyor, görünmez bir el faaliyete geçiyor. Esasen tam da bu, rejimin kendisidir. Derin yapı budur. El değiştirse de, temel anlayışı değişmiyor. Ceberut, güçlü, merkezi (demi merkeziyetten nefret eden), hukuku kendi köpeği gören bir yapı!
AKPMHPCHP formülü, Türkiye’deki politik kültürü yansıtıyor
Bocalıyoruz. Çünkü hala faşizmle mücadele ettiğimizin maalesef ayırtına varamayan insanlar toplumun çoğunluğunu oluşturuyor. Zordur bunu kabullenmek. Ama bununla başlar, bununla başlayacak her şey. Başa gelene doğru teşhis konmadan tedavi olanaklı değil. Rejim konusunda Erdoğan rejimi, MHP’den doğrudan destek alıyor, CHP’den ise çok esnek bir tolerans görüyor. Kürtlerin sistemden dışlanması, liberal demokrasinin yerine otoriteryan bir rejim gelmesi, demokratik değerler olarak özetlenen insan haklarından, azınlık haklarından, temel bireysel hürriyetlerden uzaklaşılması, bunların teminatı olan Batı güvenlik, ekonomik ve politik sistemlerini terk etmek ve Rusya-İran-Çin gibi sakat ideolojili, hukuksuz rejimlerle yakınlaşmak gibi yönelimlerde bu güçler ortak hareket ediyor. AKPMHPCHP formülü, Türkiye’deki politik kültürü yansıtıyor. Olan neyse odur bu rejim. Halkın büyük bir bölümü komplo teorileriyle algılıyor dünyayı ve Türkiye’yi. Yahudilerin karanlık odalarda kararlar aldığı ve ABD’yi yönlendirdiği bir dünyada, Türkiye’ye kumpaslar kuran Batılılar, finans çevreleri ve lobiler, hainler ve casuslarla dolu acınası bir fantastik-romanımsı algı patolojisinden bahsediyorum. İnsan odaklı, eşitlik ve özgürlüklerin, farklı olan yaşan biçimleri ve tercihlerin, çok sesliliğin olağan kabul edildiği bir dünyadan kopmuş, kendi kabuğuna çekilmiş, kendi imkânsızlıklarında, hatta açlığında öfke bulan, onu da kendi seçtiği veya onayladığı üçkâğıtçı yönetimlerin ihaneti veya hatalarıyla değil, dış mihraklar gibi bir fanteziyle izah eden bir toplum. Bu insanlara Altan kardeşlere veya Ilıcak’a yapılan haksızlığı anlatmak mümkün mü? Üniversite mezunu olanlarının bile Ilıcak’tan bahsederken lafa “…ama Türkan Saylan” veya “yurtsever subaylara yapılanlar” diye başladığı bir ortamda, neyin hukukunu savunacaksınız?
Ah ülkem ah, ah halkım ah!
Demokrasinin seçimlerden ibaret olmadığını, üzerine oturduğu zeminin hukuk devleti ve temel haklar olduğunu bilmeyen veya bunu reddeden bir diktatör tarafından yönetilmenizin nedeni, sizin de bu gerçeklerin ayırtında olmamanız! Ahmet Altan veya Mehmet Altan’ın söyledikleri, 200 yıldır yazılan-çizilen demokrasi ve insan hakları mücadelesinden süzülen değerler aslında. Ve bugün maalesef biz hala bunları anlatmaya çabalıyoruz, hain damgası yemek pahasına! Hak etmiyor bu ülke Ahmet Altan’ı! Hak etmiyor, her şeye karşın direnen aydınını. Az gelişmiş toplumda akademisyenlik, gazetecilik, yazarlık zor işmiş – Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak ve daha yüzlerce gazeteci, akademisyen, yazarın hapishanede süründürüldüğü ülkenin kulağımıza fısıldadığı acı ve hüzünlü türkü bu. Ve hayıflanmanın yararı yok. Çünkü diktatörlüklerde bunlar olur. Yani alışacaksınız! Ez cümle, özeti şudur durumun, âcizane ve naçizane: Faşist devlet, ebed müddet, düşünene müebbet!
cok guzel yazmissiniz, elinize saglik…
yazilarinizdan cok derin bir haz aliyorum. farkli ve genis acidan yaklasiyorsunuz.
umarim bizler de sizin gibi olaylara daha genis acilardan yaklasabiliriz..
“bi de kısa/özlü, az kelimeyle,.. yazabilmeyi öğrenebilseniz; bilimsel makale değil de, “günlük gazetede, köşe yazısı yazdığınızı idrak edip-kabullenip; yenilir-yutulur-okunur hale dönüştürseniz şu çok çok kıymetli, önemli yazılarınızı.”
daha okunur, daha istifade edilir olmanız amacıyla; arz etmiş olayım eleştirimi.
✒’e sağlık.
Yazı/yazılar tam da sizin dediginiz gibi, neyi eleştirdiniz ki?
Afedersiniz, apatala anlatır gibi mi olsun.
Yine de eleştiri eleştiridir, bir zahmettir. Muhatabı daha iyi değerlendirir elbet.