Fareden korkan fil

YORUM | VEYSEL AYHAN 

Son üç yazı için ortalamaların çok üstünde müspet dönüş geldi. Sadece üç tenkit telefonu aldım. Üçü de yazıda ‘yanlış bir cümle’ olduğunu söylemiyor, şunları diyor:

“Şu an Hizmet Hareketi’ne muazzam bir hücum var. Bölme planları yapılıyor. Asıl Hedef Hocaefendi’yi yıpratmak. Niyet bu. 15 Temmuz’u bize bağlayacaklar… Niye ‘özeleştiri’ diyerek bunları haklı gösteriyorsun?”

“Bahsettiğiniz ‘siyasilik’lerden ben de mustariptim. Bunlar olsa olsa içtihat hatasıdır. Birlik ve beraberliğimize zarar veriyorsun.”

“Herkül Millas ‘Ermenilere, Rumlara, Kürtlere yapılanlar bugün Gülencilere yapılıyor. Haklıdan yana sesini yükseltemiyorsan, en azından susarsın.’ Ama siz ne yapıyorsunuz, özeleştiri diyerek cemaatin moralini bozuyorsunuz, Hariciler böyle yapıyordu…”

‘Bir zararı önlerim’ niyetiyle hakperestlikten taviz veren bu tür bakış açılarının bir siyaset şekli olduğunu yazmıştım. Cevaplamaya çalışayım.

Herkül Millas’ın Kronos’taki röportajında “eleştiri yapmasın” dediği kesimler hariçteki insanlar. O nedenle koyduğu rezervi açıyor: “Diyelim ki cemaatin geçmiş günahlarını eleştiren biri, başka bir yazısında cemaate yapılanları anlatsa, eleştirse ben itiraz etmem. Ama sadece günahları içeren yazılar beni rahatsız ediyor. Bu kadar dert varken… Neden buna, bugün, bu kadar ihtiyaç duydun?”

MUHASEBE İLE OYUNU LEHE ÇEVİRMEK

Biz zulmedilen mağdurlar olarak hatalarımızı konuşmamızdan daha tabii ne olabilir?

Bir örnekle açayım. Basketbolda ikide bir verilen molaları çok severim. Bir el işaretiyle oyuncular hemen halka yapar ve teknik adam bu kısa dinlenme aralıklarında taktiklerini yeniler, ikazlarda bulunur… Kan ter içinde yapılan mücadelenin bu molalarında oyunun gidişatı tartışılır. Kimse “Şimdi bunun sırası mı?” demez. Oyun bittikten sonra neyi tartışacaksınız? Kimi zaman taktik değişiklikleriyle oyun lehe döner. Sınırsız sayıda oyuncu değişikliği, performansı düşük oyuncunun dinlenip dönebilmesi güzel kurallardır. Faul yapma hakkı dolan oyuncuları değiştirmek de mantıklı bir karardır. Tüm bunları yapmak için sürecin bitmesini bekleyemezsiniz. Ben yazılarda “yanlış türleri”ni başlıklar halinde sıraladım: “Şu tür siyasi tavırlar şark kurnazlığıdır.” “Bu tür ‘uyanıklık’lar bize yakışmaz.” “Yalanın hiçbir rengi ile Allah rızası tahsil edilmez!” dedim. Kastettiğim husus ev içi meselelerin sosyal medyaya aleni boca edilmesi değil. Hiçbir olayı aslıyla ifade etmedim. Siz bu tür “siyasilik”lere “içtihat hatası” derseniz her türlü yalan ve hatayı tecviz edersiniz. O zaman benim gibi sıradan vatandaş, yaptığı yanlışlara “içtihat hatası” der, iş çığırından çıkar. Ben beraber yol gittiğim insanların birtakım sıkıntılara girmesine yol açmışsam pişmanlık duymam gerekmez mi? Veya basketbolcular gibi “oyunun önceki bölümünde ‘şu, şu…’ hataları yaptık, oyunun kalan kısmında dikkat edelim.” demek yanlış mı? Hocaefendi’nin “Kur’ânî çizgide bir tavır alamadığımdan dolayı içim sızlıyor,” cümlesinin cemaate bakan yanlarını şimdiden sonrası için gözden geçirmek gerekmez mi? Değilse bu cümlenin yazılma sebebi ne?

‘HANİF’ DURUŞ

“Birlik ve beraberliğe zarar” cümlesine gelince… Ne zaman “birlik ve beraberliğimiz” saldırı altında olmadı, hatırlayan var mı? Önümüzde dev bir dünya coğrafyası var. Ülkeler hızla yerelleşiyor. Şimdiden sonra “Birlik ve beraberlik” şahsi duruşlarla değil ancak ilke ve prensiplerle temin edilir. Devri Risalet’te yapılan bi’atlerin bazı ilkelere riayet kaydıyla yapıldığını hatırlayalım.

Şimdiden sonra ancak ilke ve kaidelere yaslanarak ve ihlal edildiğinde itiraz ederek ayakta kalınabilir.

Risale’lerde örgülenen düsturlar ihlal edildiğinde “hayır” diyebilmek,

Müeyyidat’ta öğretilen prensipleri çiğnendiğinde “olmaz” demek

ve İrşad Ekseni’nin esaslarını gözümüz gibi korumak… Başka bir alternatif yok.

En büyük tehlike, “şahısların” hatırı için bu temellerin dinamitlenmesine ses çıkarmamaktır. (bkz: Hac: 31,32)

Buyrun size muhteşem bir ölçü: “Cemaatte vahid-i sahih olmazsa, cem ve zam, kesir darbı gibi küçültür.” (Hakikat Çekirdekleri) (2+4 = 6 olur, artar ama  1/2 × 1/2 = 0.25’eder, küçülür.)

Yani “birliğin” sıhhati sadece sahih bir temel ve hanif bir duruşla sağlanır. Ben bulunduğum yerde “birlik ve beraberliği” bozmamak için Hizmet’in ana kaidelerinin çiğnenmesine ses çıkarmazsam evet “birlik ve beraberlik” bozulmaz ama bu, Allah’ın rızasını tahsil edecek bir “birlik ve beraberlik” olmaz. Eğer yerel coğrafyalara tesis edilen “birlik ve beraberlik” şahısları temel alırsa gördüğünüz “etik yanlışlar”a itiraz edemezsiniz. Hatta alkışlarsınız. “Eğer bu şahıslara itiraz edersem Hizmet zarar görür” diye düşünürsünüz.

Meşhur “konum hainliği” söylemi Marslılar için mi ifade edilmiş? Yazının muhatapları kim? Hocaefendi, sürekli muhasebesini yapıyor “Ben, şahsım adına meseleye öyle bakıyorum. Günümün yarısı, kendimi tokatlamak ile geçiyor,” diyor. Bir tek o mu muhasebe yapmalı? Kafa ve konum konforunu bozmamak için “Her şey güzel, biz güzeliz, hem de mükemmeliz!” demek ilerleme sağlar mı? Bu tavır Hizmet’in içinde “tahkiki” olarak bulunanları uzaklaştırmaz mı?

Millas, aynı röportajda “Bazı ‘hassas’ konulara hiç girmemek gerekebilir mi eleştirirken?” sorusuna şu cevabı veriyor:

“Hayır, tüm konuların konuşulması gerekir. Bir konu ele alınmazsa bu kötü bir mesaj oluyor. Çünkü karşındakine, susarak geçiştirdiğin konu öyle bir konu ki, tedavisi yok, önüne geçilemez, mesajı veriyorsun.” 

SUSARAK GEÇİŞTİRMEK

Gazetecilerin işi haber veya analiz yazmaktır. Duyduklarını doğrulatır ve doğrulatmaz onun bileceği iş. Böyle bir durumda “kötü gazeteci” veya “iyi gazeteci” dersiniz.

Hiçbir gazeteci takım tutar gibi desteklenmez.

Kimse yüzde yüz doğru ve kusursuz olamaz.

Bu, ben olabilirim veya başkası olur.

Saçmalayabilirim…

Abartabilirim…

Dinlersiniz, okursunuz, akıl ve mantık terazinize vurusunuz.

Falan dediğimde “haklı” filan dediğimde “haksız” bulursunuz.

Ama böyle durumlarda şu üç şeyi yapmazsınız ve yapmamalısınız.

İlk zayıflık belirtisi: İddialara cevap vermeyip niyet sorgulaması yapmak.

Velev ki niyeti kötü olsun sizin yapacağınız iş basittir. İddiaları maddelersiniz. Somut iddiaları gecikmeden dürüstçe tek tek cevaplarsınız. Böylece vicdanlı insanlar için konu kapanır. Cemaatin asıl moralini bozan husus eleştiri değil, iddialar karşısında vurdumduymazlıktır.

Bunları yapmayıp niyet sorgulamaya başlamak “Asıl gayesi şu”, “Amacı bu” demek sizin cevaptan kaçındığınızı açık eder.

İkinci zayıflık belirtisi: Latince moda tabirle “Argumentum Ad Hominem”.

Papaza sorarlar “Niye kilisede mum satıyorsun?”, şu cevabı verir: “Geçen çıkardığın günahları ne çabuk unuttun!”. Veya “Niye kilisedeki mumları çalıp evine götürdün?” diye suçlanınca şu cevabı verir: “Siz geçen pazar ayininde niye yoktunuz?” Alakasız açılardan cevap yetiştirmeye çalışır. Fikre cevap veremeyince özel yaşamı konu eder, belden aşağı vurur. Polisi görünce namaz başlayan hırsız, bu terimin iyi bir karikatürüdür. Bu komik refleksi iddialar karşısında siz de yapabilirsiniz veya gazeteci olarak ben de yapabilirim.

Üçüncü zayıflık belirtisi: Mefkuresine güvenmeme ve eleştirilerden korkmak. Şunu unutmamak lazım. Hiçbir sosyal grup özeleştiri veya eleştiri ile dağılmaz. Dağılma veya yıpranma sadece “birlik ve beraberlik” istismarıyla yapılır. Hataları ve yanlışları hasır altı etmekle olur. Ortada devlet gücü ile yapılan bir saldırı olduğu doğru. 8 yıldır yoğunlaştığı ve alenileştiği de doğru. Bunların parayla, tankla, tüfekle bozamadığı “birlik ve beraberlik” bazı eleştiri yazılarıyla mı veya “iftira metinleriyle” mi bozulacak? 15 televizyon 20 gazeteyle bozulmayan birlik, haklı veya haksız eleştirilerle mi sarsılacak?

“Fareden korkan fil” komikliği değil mi bu?

‘ÇİĞ YEMEDİYSENİZ KARNINIZ AĞRIMAZ’

Peki iddialar soyut ise ne olacak? Soyut ithamların, benzetmelerin, yalan veya abartılı genellemelerin ne hukuki ne de vicdani bir değeri yoktur. Bunlardan gocunmaya gerek yok. Yapılacak şey en fazla tüzel kişiliğin bir açıklama yapmasıdır. Gerçekle ilintisiz ithamlar zaten tutmaz.

İşte son örnek:

Hürriyet’in Mavi Marmara ile ilgili Yahudi lobisi yalanı. Bu yalanın ömrü 24 saat sürmedi. Olayın içeriden ve dışarıdan şahitleri jet hızıyla açıklama yaptı. Ve olay ortaya sürenlerin rezil oluşuyla kapandı.

Aynı refleks Akın İpek’te de var. Her ithama anında açıklama yapmakla kötü mü yapıyor?

80’lere gidelim. Hocaefendi hakkında gazetelerde “Edremit’te yüzlerce dönüm zeytinliği var, dört hanımı var…” gibi abuk subuk iddialar yer almıştı. Hepsi deli saçması olmasına rağmen Hocaefendi, ciddiye aldı ve bunlara teker teker cevap verdi. Hem de vaaz kürsüsünden.

15 Temmuz korkunç bir iftira tufanı halinde gelmişti. Hocaefendi iftiraları daha o gece yalanladı:

“Bağımsız bir uluslararası komite tarafından suçlu bulunduğum takdirde Türk yetkililere teslim olacağım. Eğer hakkımdaki iddiaların onda biri kanıtlanırsa, Türkiye’ye dönmeye ve en ağır cezayı çekmeye söz veriyorum.” New York Times, Financial Times, Sky News ve The Guardian’a ortak açıklama (16 Temmuz 2016)

Bu meydan okumayı 15 Temmuz’a iliştirilen 3 netameli isim mi tekzip edecek?

Sonuç olarak siz kendinizden emin iseniz, kim ne derse desin üstünüze yapışmaz.

“Çiğ yemediyseniz karnınız ağrımaz.” Bir itham varsa çıkar, şüphe bırakmayacak şekilde dürüstçe açıklamanızı yaparsınız.

Bu yapıldı mı?

Yapıldıysa sonrasında âlemin ne dediğinin hiçbir ehemmiyeti yok.

Önemli olan vicdan sahiplerine olan “açıklama borcu”nu ödemek.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

15 YORUMLAR

  1. “Cemaatin asıl moralini bozan husus eleştiri değil, iddialar karşısında vurdumduymazlıktır”. Enfes bir ifade. Herkes hesap verelebilir olmalı.

  2. Evet kendimizden emin isek kim ne derse desin üstümüze yapışmaz. Fakat yine de çamur atılınca izi kalıyor ve uğraştırıyor. Tabi yine de doğruluktan şaşmamak en iyisi. Yanlışın hesabını vermek utandırır, doğrunun hesabını vermek yüceltir. Yazınızdaki düşüncelere katılıyoruz, takip ediyoruz. Esen kalın.

  3. Yazıdaki eski Türkçe kelimeler anlamamı biraz zorlaştırsa da yine de ana fikri anladığımı düşünüyorum. Yine elinize sağlık…

  4. Her türlü zulme rağmen; Mübarek Hizmetimizin ve Hocaefendimizin aşkı ile, medrese-i Yusuf’iyede, hücrelerde, işkence hanelerde, gaybubet evlerinde, hicret yolunda, mülteci kamplarında insani olmayan şartlarda, mazlum hanelerde destanlar yazılırken, hizmet ve hadimleri dünyada hüsnü kabul görüp, “hizmet” Hocaefendimizin güzel ifadesi ile ona katlanırken, yazar-çizer tayfasıda haliyle kendilerine göre bir şeyler yazıp çizecektir. Gönül penceresi çok kıymetli, ona halel getirilmemeli. Vesselam

  5. Veysel Ayhan bey,Allah sizden razı olsun. Ben ve ailem( geniş ve küçük ) bir çok şey yaşadık. Bu süreçte hala da yaşamaya devam ediyoruz ama bu son olaylardan beri ilk yaşadıklarımız neymiş diyoruz. Bu bize çok ağır geldi kafamız patlıyor. Artık hiçbir tutunacak dalımız kalmadı çünkü tek dalımız inancımızdı oda yok oldu ne yapacağımızı bilmiyoruz…bize bunları yaşatanlar ilk yasatanlardan daha beter kötü bence…

  6. Bu cemaatin içinde elbette artniyetliler olacak. Menfaatperestler olacak. Güce tapanlar olacak. Ajanlık yapanlar olacak. Sorun bunların açığa çıkması olamaz. Çünkü bunlar %10 dur %20 dir. Sorun bu oranın %50 ye çıkması olur. Veya bu %10 un idareyi ele alması olur. İşte bunun olmaması için şeffaflık ve hesap verebilirlik şart. Bugün insanlara hesap veremeyen yarın Allah a ne hesap verecek.

  7. Merak ettiğim şey şu:
    – Sorulara kim cevap verecek,
    – Soruların muhattabı kim?
    – Iddialar ismi geçenlerin ortak noktası Gülen’e olan yakınlık ise bu soruların hiçbiri onu ilgilendirmiyor mu?

  8. Cok tesekkur ederim, cogunluktan farkli bir bakis acisi sunarak yalniz hissettirmediginiz icin. Hizmet insanlari olarak prensip bazli yasamayi ogrenmemiz lazim. Prensiplere uymayani uyarmazsak, yapilana engel olmazsak ayni leke butun hizmet insanlarina vuruluyor.
    Hak bir hedefe batil yollardan gidilmez. Haram herkes icin haramdir, egip bukmek siyasettir.
    Allah razi olsun.

  9. Sizin eleştiri dediğiniz 1,2 münferit olayı ayyuka çıkarıp geri kalan fedakarca koşturan binlercesini zan altında bıraktı, millet artık verdiğim yardımı cebine mi indirecek suizannıyla vermek istemiyor bu kadar ihtiyaç olan bir zamanda. İsim verin kardeşim yanlış yapıp hala görevde kalan varsa ve o yanlışı da ispat edin iddea değil. Varsa gördüğün bir sorun sosyal medyada tartışma mertçe karşısına dikil söyle arkadaşlara. Youtube kanallarında ama ben gazeteciyim diyerek her iddianı gerçek diye anlatıp milletin aklını bulandırma. Ben şahsen kimle derdim varsa üstüne altına gidip konuşabiliyorum sizin çizdiğiniz gibi bir tablo asla yok. Şeytanın en büyük hilesi iyilik yapıyorum zannettirerek bize yaptırdıklarıdır bunu oturup bir düşünün!!!

  10. Siz çözüm mercii değilsiniz ki sizin konuşmanız problemleri gidermez ki bu durumda evet susmanız evla. Sorunları giderici yeni bir sistem kurmak bu hizmette kimin göreviyse ki onlar da yine “abiler” olacaktır ki bu onların görevi . Eminim şu an da da zaten yeni çözümler getiriliyordur. Tamam acı çektik hepimiz saldıracak yer arıyoruz belki ama acımızı susarak bağrımıza taş basarak da çekmek bir yöntem. Emin olun bu tip yazılar asla bir çözüm getirmeyecek. Somut önerilerinizi ulaşabildiğiniz merciilerle konuşmanız çok ama çok daha faydalı.

  11. Yorumlarda “ben de şu kadar acı çektim” ile başlayan cümleler neden bana artık çok iğreti geliyor! Yahu hiç mi arpa yol alamamışız! Kimse çağlayan başyazısı okumuyor galiba! Marifet,ilim artırma, ilayı kelimetullah, haset ve nefsin arzularından, makam mansıp para sevdasından kurtulma…. hadi ama yapmayın Allah aşkına!

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin