YORUM | SÜLEYMAN C. KARAMAN
Bir ülkenin ekonomik başarısını ölçmekte en çok kullanılan değişken gayri safi milli hasıla (GSMH) dediğimiz ekonomik birimdir. GSMH bir ülkede bir yıl içerisinde ne kadar mal ve hizmet üretildiğini para birimi cinsinden ölçer. Her ne kadar GSMH çok kullanılan bir değişken olmasına rağmen, bir ülkenin gerçek değerini ölçemediği de kabul edilen bir gerçektir. Mesela, GSMH insanların ne kadar mutlu ya da az stresli bir hayat yaşadığını ölçmez. Ama buna rağmen, GSMH para cinsinden hesaplandığından ölçülmesinin kolay olması (mutluluğu doğru olarak nasıl ölçeceksin ki!), insandan insana değişmeyen bir değişken olması ve mutluluk-sağlık gibi başka değerleri dolaylı olarak ölçmesinden dolayı en çok kullanılır.
Ekonomi kısaca ifade etmek gerekirse arz ve talep mekanizmaları üzerinde yürür. Yani bir yanda üretim diğer tarafta tüketim vardır. Daha çok üretmek, daha çok tüketmek demektir. Üretilen mal ve hizmetlerin dağılımının nasıl olduğu da üzerinde durulması gereken bir konu olmasına rağmen, üretimin artırılması genelde ilgiyi üzerinde toplayan konudur. Üretimin yapılması da emek ve sermaye dediğimiz iki üretim faktörünün kullanımı sonucu gerçekleşir. Emek ya da iş gücü, insanların çalışma gücüdür. Sermaye dediğimiz şey de bir ülkede bulunan ve üretimde kullanılan bütün unsurlar: fabrika, makina, aletler gibi üretilmiş mallardır. Genelde gelişmiş ülkelerde sermaye ucuz, iş gücü pahalıdır. Gelişmekte olan ülkelerde ise işgücü ucuz, sermaye pahalıdır. Bundan dolayı, bir ürünü gelişmiş bir ülkede üretecekseniz 5 robot, 2 insan kullanıyorsanız, gelişmekte olan bir ülkede 2 robot, 5 insan (ya da sadece insan) kullanırsınız. Böylece maliyeti düşürmeye çalışırsınız.
Emek ve sermayenin bu fiyat farkından dolayı gelişmekte olan ülkelerdeki insanların Avrupa’ya gidip orada işçi olarak çalışmaya çalıştıklarına şahit oluruz. Kendi ülkelerinde işgücü ucuz, Avrupa ve Amerika’da pahalı olduğu için bu ülkelerde çalışmanın getirisi çok daha fazladır. Madalyonun diğer yüzünde de sermayenin fazla ve bol olduğu gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere gitmesini beklememiz gerekir. Çünkü sermayenin getirisi gelişmekte olan ülkelerde çok daha fazladır. Burada sermayeden kastımız fiziksel sermaye (makine, alet) olmasına rağmen finansal sermaye (uluslararası geçerliliği olan para birimleri) de fiziksel sermayeye dönüştürülebileceğinden dolayı finansal sermayenin de bu geçişi yapması beklenir.
Bugün Amerika Birleşik Devletlerinde tasarruf hesaplarına ödenen faiz oranı nedir, biliyor musunuz? %0,1. Evet, yüzde birin onda biri. Bu yıllık faiz oranı. Bu ne demek? ABD’de bankaların insanlardan para toplamak gibi bir dertlerinin olmadığıdır. Çünkü ülke zaten sermaye kaynıyor. Bu durum hemen hemen gelişmiş bütün ülkeler için geçerlidir. Gelişmekte olan ülkeler ise teorikte fırsatlar diyarıdırlar. Üretimde, alt yapının kurulmasında, insanların eğitilmesinde, verimliliğin artırılmasında yapılacak pek çok şey vardır. Ama gerçekte sermayenin neredeyse hiç getirisinin olmadığı gelişmiş ülkelerden, gelişmekte olan ülkelere gittiğini görüyor mu? Cevap: Beklenen miktarda gitmiyor. Bilakis sermaye, sermaye kıtlığı içinde bocalayan gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere akın etmekte.
Sermaye güvenli limanlara demir atar
Lucas paradoksu da denen bu durum Türkiye’nin de içinde bulunduğu bir çok gelişmekte olan ülke için geçerli bir durumdur. Filmlerde ve belgesellerde insanların neredeyse açlıktan öleceğini zannettiğimiz bazı Afrika ülkelerinden bile gelişmiş ülkelere sermaye akmaktadır. Afrika’nın net sermaye akımı negatiftir. Londra, Afrika zenginlerinin sermayelerini yatırmada en birinci durak noktasıdır. Gelişmekte olan ülkelerde yaşayan varlıklı insanlar kendi ülkelerinde adalete güvenemedikleri için çareyi sermayelerini gelişmiş ülkelere kaçırmakta buluyor. Emek ve sermaye göçünün üç önemli sebebi vardır: Adalet, maddi çıkar ve güvenlik.
Londra dünyanın en önemli iki finans merkezinden birisidir. İngiltere yirminci yüzyılın başında artık dünyanın sömürgeci imparatoru olma konumundan düşmüş, sömürgecilikten gelen avantajlarını da kaybetmeye başlamıştır. Kaybettiği avantajları telafi edebilmek için İngiltere, dünyanın finans merkezi olma konumunu kazanması ve önceden sahip olduğu bağlantıları bir finans merkezi olarak kullanmayı başarması gerekiyordu. Bugün Londra, Rus milyarder oligarkları, Özbek devlet başkanı kızları, Afrika kralları için bir finans merkezi konumundadır. Londra şehir içi emlak piyasasında %75’lere varan oranlarda alımları yurt dışı sermayesi yapmaktadır.
Amerikan ve İngiliz finans piyasaları bütün sermaye sahiplerinin en çok değer verdiği en güvenilir ve en likit olma özelliklerine sahiptirler. Eğer sizin Amerika ya da İngiltere’de paranız varsa, bu paranızı hiç bir endişe taşımadan dilediğiniz gibi kullanabilirsiniz. Türkiye’de olduğu gibi devletten çekinmenize gerek yok. Son 4 yılda Türkiye’de on binlerce insanın banka hesaplarına haksız biçimde el konulmuştur. Bu aslında akıl almaz bir olaydır. Şimdi insanlar paralarını yurt dışına çıkarmayı düşünmesinler de ne yapsınlar. İnsanlara seçme fırsatı verilmiyor ki. Elbette Türk sermayesinin Türkiye’de kalması ve Türkiye için fırsatlara dönüşmesi en büyük dileğimiz. Ama ülkede yönetime hakim olan insanlar, iktidarlarını sürdürmek, devlet imkanlarından daha fazla yararlanmak için ülkeyi ne hale getirdikleri umurlarında değil. Türkiye’nin sadece beş yılda Adaletli Ülkeler Endeksinde 45. sıradan 109. sıraya gerilemesi ne kadar büyük tahribatın yapıldığını açıkça göstermiyor mu?
Güven ortamı, sadece yurt dışından gelebilecek sermaye için değil, ülkenin kendi vatandaşları için bile mevcut değil. Daha önce de dediğimiz gibi bu durum Türkiye’ye has değil. Bir çok gelişmekte olan ülke aynı dert ile muzdarip. Sonuç olarak; ülkenizin kalkınmasını ve refahını istiyorsanız bunu adalet ve güvenlik üzerine inşa etmelisiniz. Haftaya Türkiye’de gelen fırsatları değerlendirip kısa yoldan servetinize servet katmanın sırrını vereceğiz 🙂
Eksik noktaları var. Gelişmemiş ülkelerden muhaliflerin sermayeleri yurt dışına kaçmakta güvenlik nedeniyle. İktidarın ve yandaşlarının sermayelerinin büyük kısmı da hesap veremeyecekleri için yurt dışına çıkarılmakta. Birçok ülke liderinin, üst düzey yöneticilerin ve illegal kişilerin paraları isviçrede mesela. Yurt dışından sermaye girişi ise kendilerine bir takım ayrıcalık tanınacak olanlarca yapılmakta. Türkiye de katarlılarca mesela.
Gelişmiş ülkelerde sistem şöyle işler. zengin yatırım yapar, işçi çalışır, zengin para kazanır. Vergi verir. Vergiler işçilere hizmet olarak geri döner. Gelişmemiş ülkelerde. Zengin yatırım yapar, işçi çalışır, zengin para kazanır. Vergi kaçırır veya iktidar zenginden vergi almaz. Hizmetler aksar veya hiç yapılmaz. İktidar vergi yükler işçiye. İşçi fakirleşir.