Fakirin siyasi görüşü olur mu?

YORUM | SALİH HOŞOĞLU

Geçen yazıda bütün dünyada etkili olan populist dalgayı ve bu dalganın Türkiye’deki etkilerini, bu bağlamda da popülizmin Türkiye versiyonunu kısmen irdelemiştik. Bu yazıda Türkiye’de iktidarın halkın (en azından görünüşte önemli bir kısmının) düşmanlığını, bu nefretin gerçekte hedef aldığı elitler yerine, nasıl olup da Hizmet Hareketi (HH) aleyhine yönlendirmeyi başardığını irdelemek istiyorum. Bu konuda maalesef sahada yapılan bilimsel bir çalışma görmedim. Yani HH aleyhinde olan insanlara neden Hizmet’e düşmanlık ettiklerini sorup bunun kaynaklarını bilimsel olarak ortaya koyan bir araştırma bilmiyorum. Bu konuyu araştıran bağımsız bir çalışma olursa önemli bir boşluğu doldurmuş olacaktır. Elde böyle bir veri olmadığı gibi Türkiye’de şu anda halkın HH ile ilgili ne düşündüğü konusunda araştırma yapmak için uygun ortam da yoktur. Bu yazılarda toplumun alt kesiminin ve eğitimli kesimin HH’yle ilgili yaklaşımlarını 15 Temmuz hatta 17/25 Aralık öncesinden kendi gözlemlerimi paylaşarak irdelemek niyetindeyim. Bu konuların ne kadar alengirli ve yanlış anlamalara müsait olduğunun farkındayım. Sıklıkla belirttiğim üzere burada kişisel görüşlerimi aktarıyorum, bunlar başkaları tarafından rahatlıkla eleştirilebilir veya reddedilebilir. Algılarımı ve tecrübelerimi kesin kaziyeler gibi sunma iddiasında değilim.

En başta iki uçtaki yanlış algılara katılmadığımı beyan edeyim. Bir tarafta “şu anda Türkiye’de herkes HH’e düşman” algısı doğrulanmış bir bilgi değildir. “Halihazırda Türkiye’de toplumun yüzde kaçı HH hakkında ne düşünüyor, ne kadarı yapılan haksızlıkları onaylıyor, ne kadarı neyin farkındadır” bilmiyoruz. Oluşturulan baskı ortamında hiçbir beyana güvenilemediği için bütün değerlendirmeler ihtiyatla karşılanmalıdır. Ortalığa düşüp masum insanlara saldıran tiplere baktığımızda bunların çoğunlukla karakter zaafları olan, böyle durumlardan menfaat devşirmeye çalışan fırsatçılar olduğunu görebiliriz. Farklı devlet kurumlarında Hizmet’e saldırarak kariyer yapmaya çalışanların olması gayet normal ve her zaman görülebilecek bir realitedir.

İkinci yanlış algı “daha önce toplumun her kesiminden HH’e büyük bir destek vardı” yaklaşımıdır. Öncelikle daha önceki toplum desteğinin mahiyeti sorgulanmalıdır. Hizmet’e sempati duyan dindar veya milli-manevi değerleri önemseyen bir kitle vardı ve kanaatimce bunların çoğu Hizmet dışında bir cemaat veya tarikata müntesip kişilerdi. Bu çevrelerin çoğunlukla son dönemde merkezi yönlendirmelerle Hizmet’e düşman edildiği kanaatindeyim. Muhafazakarlar arasında Hizmet’e sempatik bakanların önemli bir kısmının bir şekilde Hizmet Kurumları ile yolları kesişmişti. Çocuklarını okula, dershaneye, özel derse, sohbete, öğrenci evine, yurtdışına veya sosyal hayattaki bir etkinliğe göndermeleri gerekiyordu ve bu iş için Hizmet’ten daha güvenilir, daha ucuz (çoğunlukla bedava) bir alternatif olmadığı için Hizmet’i tercih ediyorlardı. Onların bu temasları onları Hizmet’ten yapmadığı gibi bir kısmının Hizmet’ten minnet beklemesine de yol açtığı bir vakadır. Bunun dışında farklı dünya görüşündeki kişilerin de Hizmet Kurumlarına yönelik bu güveni vardı ama bunlar sayıca o kadar kalabalık değillerdi. Genelde laik hayat tarzına sahip olanlar Hizmet’i radikal olmadığı için daha sempatik bulabiliyorlardı. 

Hizmet’in toplumda görünür olduğu dönem 1994-95’ten itibaren medya açılımlarıyla ile başlayan dönemdir. O zaman da belli bir kesim (derin yapılarla ilişkili olan laikçi ve Kemalistler başta olmak üzere) Hizmet’e karşı net bir rezerv koymuştu, bunu medyada kısmen dillendiriyorlardı ve hep mesafeli duruyorlardı. Daha Sovyetlerin yıkılmasının üzerinden birkaç yıl geçmeden Orta Asya Cumhuriyetlerinde Hizmet’e karşı açık düşmanlık yapan diplomatlar da mevcuttu, Türkiye’den oralara gidip ortalığı karıştıranlar da az değildi. Bürokraside özellikle belli klikler gizli-açık engellemelerini her zaman sürdürdüler. Bosna Savaşı sırasında Zaman Gazetesinin Bosna’dan yetim çocukları getirip aile edindirme projesine o zamanki Hükümetin SHP’li Bakanı inanılmaz bir direnç göstermiş ve o çocukların organ tacirlerinin eline düşmesi pahasına getirilmesini engellemişti.

“Ak Parti iktidarı ile kamuda Hizmet’e olan rezervler kısmen azaldı ama iddia edildiği gibi Hizmet bürokrasiyi kontrol filan etmiyordu. Sadece siyasetin izin verdiği ve ihtiyaç duyduğu kadar işin içine girmeye çalışıyordu. Bir dönem Hizmet’in hükümetle arasının iyi olduğu kanaatiyle herkes (bürokratlar, iş insanları, yazar çizer taifesi) partiden işini yaparken bir de Hizmet’ten de referans arıyordu. Hizmet kurumlarına gidip gelen, hatta Amerikalara kadar gidip fotoğraf paylaşan birçok kişinin Hizmet’le ne gönül bağı ne de Hizmet hakkında sahih bir bilgisi vardı. Sadece Hizmet’le çatışmak istemiyorlardı, menfaatlerine zarar geleceğini düşünüyorlardı, yani Hizmet’i idare ediyorlardı. Halkımız bu konuda oldukça tecrübelidir, çünkü bunu başkalarına da yapıyorlardı. 

Sıradan halkın siyaseti, Hizmet’i, ve yaşanan olayları algılaması bizim düşündüğümüzden epeyce farklı olmaktadır, olmak durumundadır. Bahsettiğimiz toplum kesimi hayatta kalmaya, evine geçindirmeye, çocuklarının eğitimini ve geleceğini kurtarmaya çalışmaktadır. Tüketici derneklerine göre Türkiye’de toplumun yarısı açlık sınırının ve % 98’i de yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Bu rakamların çok abartılı olduğunu varsaysak bile toplumun yarısından fazlasının yoksul veya yoksulluk sınırına yakın yaşadığı bir gerçektir. Muhafazakarların daha yoksul olduğu da araştırmalarda görülen bir gerçektir. İşte bu insanlar günlerini geçinme telaşı ile geçirirken “adalet, hak, toplumsal dışlama” gibi konular onların dünyasına hiç girememektedir veya azıcık girebilmektedir. Haber alma kaynakları da genellikle televizyon kanalları ve özellikle de TRT’dir. Süreçte olayları onların anlayacağı basitlikte ve kolaylıkta anlatan yığınla haber hergün üzerlerine boca edilmektedir. İşte Hizmet’e karşı başlatılan psikolojik harekatın adım adım insanların beynini esir etmesi bu şartlarda çok da zor olmadı. Bu kitlenin önemli bir kısmı dini hassasiyeti olan insanlardır. Beş vakit namazını camide kılan niceleri bile televizyonda Survivor bağımlısıdır ve bu kanalları da dikkate alırlar. Çoğunlukla güvendikleri toplum önderleri (hoca, imam, tarikat şeyhi, aile büyüğü, parti başkanı, köşe yazarı, gazete, vs.) onları yönlendirmede etkin bir role sahiptirler. İktidar da bu toplum önderlerine çok boyutlu yatırımları çok önceden yapmıştı ve büyük kısmını kendisine angaje etmeyi başarmıştı.

İşte sıradan insanları böylesine yoğun propaganda bombardımanı ile sersemletip istedikleri gibi yönlendirebilmektedirler. Bu kitle farklı düşünse bile elindeki tek silahı olan reyini seçimde vereceği uygun bir alternatif bulamadığı için zaten tepkisini gösterememektedirler. Toplum katmanları arasında Hizmet’in popülaritesine ciddi zarar veren hususlar olduğu için 2013’teki ayrışma sonrasında bu kitlenin çok azı mevcut iktidara mesafe koydu. Hizmet’in siyasi iktidara çok yakın görünmesi, her konuda sanki Hizmet tek güç sahibi imiş gibi empoze edilmesi ve topluma Hizmet’in bir kariyer kapısı gibi sunulması bu kitleyi ikna etmede çok etkili oldu. 

https://t24.com.tr/haber/tuketici-haklari-dernegi-baskani-nufusun-yuzde-98-i-aclik-ve-yoksulluk-sinirinin-altinda-yasiyor,1102592

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin