Ana Sayfa Dünya Ezilmişlerin kapitalizmi!

Ezilmişlerin kapitalizmi!

İnsanlığın kirli tarihi ya da FIFA (2) 

YORUM | M. NEDİM HAZAR

FIFA 100 küsur yıllık geçmişinde, başlarda samimi ve amatör bir ruhla sporun ve futbolun birleştirici gücü, centilmenlik gibi yönleri ağır basan bir organizasyondu. Önce askerler, ardından diktatörler mundar ettiler bu güzelim organizasyonu. Ancak her türlü müdahaleye rağmen 1970’li yılların ortalarına kadar bir şekilde masumiyet ve temizliğini korudu FIFA. Önce kötü günler, ardından berbat olanlar henüz yaşanmamıştı. Bugün 1974 yılından sonrasına bir göz atacağız…

Dünkü bölümde uzun yıllar FIFA’yı yöneten Stanley Rous’tan bahsetmiştim size. Hakem kökenli İngiliz spor adamı 1974 yılında oldukça dişli bir rakiple karşı karşıya geldi. Brezilyalı eski yüzücü ve sutopçu Jaoa Havelange… 

İsterseniz biraz epikleştirerek aktarayım. 

Sir Stanley Rous, (Evet İngilizler ona en yüksek nişan olan “Sir” ünvanını vermişlerdi) 11 Haziran 1974 sabahı erkenden uyanmıştı. Frankfurt’un geri kalanı uyurken otel odasının perdelerini açtı ve futbolun geleceğini şekillendirecek bir FIFA Kongresi’ne hazırlanan şehrin üzerine yağan sağanak yağmuru boşaltan barut grisi bir gökyüzüne hüzünle baktı. 

Bir gün önce Daily Mirror’ın ‘Bay Dünya Futbolu’ olarak bahsettiği adam için gün çok iyi geçmişti aslında. Asya ve birkaç Afrika ülkesinin desteğini son dakikada pekiştirmesinin, küresel oyunun en etkili adamı olarak 13 yıllık saltanatını sürdürme kampanyasına taze bir soluk getirdiğini umuyordu.

Daily Mirror’ın Frankfurt’taki muhabiri  John Jackson, “Sir Stanley Rous, FIFA Başkanı olarak devam etme arzusunda, dün gece burada taze destek kazandı” diye yazdı .

79 yaşındaki Rous, nasıl bir rakiple karşı karşıya olduğunun farkında değildi henüz. Rakibi 58 yaşındaki Havelange (tam 100 yaşında öldü), inanılmaz hırslı ve hedefleri, beklentileri olan bir adaydı. 

Rous’un ilgi alanı eğitimdi ve iyi bir futbolun yolunun iyi bir eğitimden geçtiğine inanıyordu. Ancak hırslı bir işadamı olan Havelange olaya biraz farklı bakıyordu. 

Rous’un rakibi, gözünü küçük yaşta güç ve zenginliğe dikmiş olan, bir silah tüccarının Rio doğumlu oğlu olan Havelange’in ilgi alanları epeyce farklıydı ama ilk bakışta en azından “futbol sevgisi” paydasında buluşacaklarına inanıyordu. 

Havelange Rio’da The Times’a konuşmuş ve kendisi için zor diye bir kavramın olmadığını söyleyip; “sağlığım hâlâ yerindeyse ve hâlâ iyi bir iş çıkarabileceğimi hissediyorsam – devam ederim, aksi halde oturduğum koltuğa yapışacak değilim” demişti. 

Badfellas: FIFA Family at War – (Kötü Adamlar: FIFA Ailesi Savaşta) isimli kitabın yazarları John Sugden ve Alan Tomlinson’a konuşan Havelange şöyle demişti “Su topu, saldırganlığımı ve ara sıra tüm huysuzluğumu boşaltmaya hizmet etti.” 

Havalenge, nasıl bir tıynete sahip olduğunu aslında iki yıl önce belli etmişti. Henüz seçime iki yıl varken bir toplantıda karşılaştığı Rous’a şöyle demişti: “O koltuğa ben oturacağım, ister kalk. İster kalkma!”

O dönemler, futbolda Avrupa’nın mutlak hakimiyeti vardı. Avrupa ülkeleri bu sektörün yönetiminde söz sahibiydi ve bu durum özellikle Güney Afrika, Amerika kıtası gibi ülkeleri aşırı rahatsız ediyordu ve haksız da değillerdi. 

Rous tarihi bir hata yaptı ve başkanlık seçiminden önce yapılan 1978 Dünya Kupası finallerinde Arjantin aleyhine oy kullandı. Bu, tüm Amerika kıtasını ve daha doğrusu Avrupa dışındaki tüm ülkeleri rahatsız etmişti. 

Rous ayrıca yine tarihi bir hata yaptı ve komitenin finallerin 16 takımdan 24 takıma çıkarılması teklifine de karşı oy kullandı ve ağır eleştiri içeren bir konuşma yaptı. 

Aslında bu seçimler pek çok açıdan komplike şartlar altında yapılıyordu. Mesela 1962 tartışmalı Dünya Kupası’na ev sahipliği yapan diktatör Salvador Allende yeni ölmüştü ve yerine ondan daha zalim olduğu henüz bilinmeyen Augusto Pinochet gelmişti. Allende zalimlikte futbolu ve stadyumları kullanmasıyla meşhurdu. 

Allende’nin ani ölümü, ki bugün bile hale ölüm nedeni bilinmemektedir ve Pinochet’in bir şey yaptığına dair ciddi şüpheler bulunmaktadır, Şili’de işlenen insanlık suçunun da tamamen ortaya çıkmasını sağlamıştı. 

17 yıllık dikta döneminde 2 bin 500 kişi katledilmiş, binden fazla insan kaybedilmiş, 30 binden fazla insan hapishanede işkenceye maruz kalmış ve binlerce kişi sürgün edilmişti. 

Dediğim gibi, Şili henüz en kötüsünü görmemişti!

Biz futbola dönelim. 

Rous’un tarihi hatalarından biri de yine Şili ile ilgiliydi. Diktatörlerin imaj için futbolu ve sporu kullandıkları Hitler’den beri bilinen bir gerçekti. Rous bunu umursamamış ve 62 finallerini Allende’ye altın tepsi içinde sunmuştu. 

Şimdi, bir seçim arefesinde ise yine ölümcül bir hata yaptı. 

Augusto Pinochet, iktidarı ele geçirir geçirmez rejimine karşı çıkanlar için bir toplama kampı olarak Santiago’daki ulusal stadyumu kullanmaya başlamıştı. Daha acısı ise, bu stadyumun yolları, protesto için statlara giden muhaliflerin ölüleriyle doluydu. 

Ve Şili’de bir dünya kupası play-off maçı oynanacaktı: Şili-Sovyetler Birliği. 

Ruslar doğal olarak maçın başka bir yere alınmasını istediler. 

İlk maç Sovyetler’de oynanmış ve golsüz beraberlikle sonuçlanmıştı. Maçın oynanacağı stadyumda ise bin 700 muhalifin tutulduğu biliniyordu. Sovyetler maçı için stadyum boşaltılacaktı. 

Ruslar haklıydılar, ancak Stanley Rous bu talebi olumlu bulmadı ve maçın oynanmasını istedi. Sovyetler Birliği’nin resmi açıklaması tarihiydi: “FIFA tüm dünyaca bilinen ve kabul edilen vahşi suçları dikkate almayı reddetmiştir!”

Bu ayrıntılara dalarsak meseleden uzaklaşırız diye korktuğum için doğrudan seçim gününe geçmek isterim. 

FIFA delegasyonu dumanla dolu Kongre salonuna doluştukça, dünyanın dört bir yanından gelen gazeteciler, futbolun en köklü değişimlerinden birinin gerçeğe dönüşmek üzere olduğunu hissederek toplanmışlardı. 

Stanley Rous’ta klasik İngiliz kibri ve rahatlığı vardı. Kürsüye çıktı ve aslında kampanyaya ya da özel vaatlere ihtiyacı olmadığını söyledi. 

Sonuçlar ortaya çıktığında ise büyük bir hayal kırıklığı yaşayacaktı. 

Havelange’ın zafer için üçte iki çoğunluğa ihtiyacı vardı, ancak ilk turda Rous’u yalnızca küçük bir farkla geride bırakmayı başardığı için, oylamada kazanan çıkmadı.

İkinci oylamada yalnızca tek sayılık üstünlük yeterliydi. Panikleyen Rous’un son çırpınışları fayda etmedi. 

Havelange delegeleri çok sıkı bir yakın markaja almıştı çünkü. İlk turda büyük bir kibirle kadehini yudumlayan vakur Rous’tan eser kalmamıştı. 

Başkanlığı kazanmak için düz bir çoğunluk yeterli olsa da, Havelange desteğini artırmak için delegeler arasında sürekli bir hareket halindeydi. Odayı çevreleyen geniş masaların etrafında, delegeler kulaklıklarla oturmuş, gelişen olayları dinliyorlardı. Rous kayıtsız bir şekilde oturdu, oylar verilirken içkisini yudumladı.

FIFA’nın küresel üyeleri son kez sandık başına gittikten sonra sonuçlar açıklandı: Brezilyalı, Rous’un 52 oyuna karşı 68 oy aldı. İngiliz basını tarafından bomba geçirmez olarak görülen bir adamı tahttan indirmek için gerekenden fazla oyla galip gelmişti!

Tarihi bir andı çünkü, FIFA’nın 1904’te Paris’te kurulmasından bu yana güç ilk kez Avrupa’nın elinden alınmıştı.

Şimdi aşağılama sırası Havelange’daydı, eline aldığı kocaman bir demet çiçek ile Rous’un yanına gitti ve yanaklarından öptü. Daha sonra gazetecilere dönüp sırıttı. Rous bu hareketten sonra gazetecilere, “Onlar için bunlar bir buket, benim için ise daha çok çelenk niteliğinde” diyecek ve ekleyecekti;  “Çok zor ama artık başkan olmadığımı kabullenmem gerekecek!”

Yeni başkan ile ilgili ilk yolsuzluk iddiası hemen o gün, seçim zamanında fısıltıyla da olsa ortalığa saçılacaktı: Daily Express gazetesi Havelange için “en az 8-10 Afrika ülkesini temsil eden 30 delegenin seyahat masraflarını karşıladı” iddiasını ortaya atıvermişti. Ancak gazete bununla beraber hakkı da teslim etmişti: “Bunun gayr-ı meşru olduğunu kimse söyleyemez!”

Kapitalizm, ezilmiş ve horlanmış ülkeleri kullanarak FIFA’yı ele geçirmek için ilk galibiyetini almıştı. 

(Devam edeceğiz)

HENÜZ YORUM YOK