Evrim teorisi hakkında konuşmanın zorluğu

YORUM | Dr. YÜKSEL ÇAYIROĞLU

Evrim teorisi, yeryüzünde hayatın başlangıcı, canlı organizmaların değişimi, yeni türlerin ve alt türlerin ortaya çıkması gibi olayları izah etmek için geliştirilmiştir. Evrimi savunanların da kabul ettiği üzere söz konusu teorinin henüz cevap veremediği ve açıklayamadığı yığınla soru ve sorun vardır. Daha sonraki izahlarımızdan da anlaşılacağı üzere, evrimin tartışma konusu yapılmayan, itiraza uğramayan, farklı izahlar getirilmeyen neredeyse hiçbir mekanizması ve kanıtı yoktur. Biyolojik yapıların geçmiş asırlarda nasıl bir değişim ve dönüşüm geçirdiğine dair bir netlik olmadığından, evrimciler arasında farklı farklı kuramlar ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla bu şartlarda evrim teorisini, modern bilim anlayışı açısından kesin ispatı yapılmış bir tabiat yasası gibi görmek zordur.

Normal şartlarda böyle bir teoriyi savunan bilim adamlarından beklenen tavır, her tür eleştiriye açık olmaları, bütün eleştirileri dikkate almaları ve her tür zıt fikrin doğru olabileceğine ihtimal vermeleridir. Ne var ki durum hiç de böyle değildir. Evrimi savunan bilim çevreleri âdeta onu kutsamakta, tabulaştırmakta ve mutlaklaştırmaktadır. Evrim teorisine sanki bir “dokunulmazlık zırhı” giydirilmiş gibidir. Bu sebeple evrim, karşı çıkılması en zor teorilerden biridir. Bu zorluğun sebebi, evrimin sahip olduğu kanıtların kesinliği değildir; bilakis onu savunanların evrime verdikleri özel imtiyazdır.

Çinli paleontolog Jun-Yuan Chen’in 1999 yılında ABD’yi ziyaret ettiği sırada başından geçen şu hâdise, eleştirilerden koruma adına evrim teorisi etrafında nasıl kalın duvarlar örüldüğünün güzel bir misalidir: Chengjiang’da keşfettiği sıra dışı fosiller, onun yaygın evrim görüşünü sorgulamasına sebep olmuştu. Bilimsel bir tavırla seminerlerinde bu eleştirilerine yer verdi; fakat çok az karşı cevap alabildi. Tepkilerdeki bu sönüklük onu şaşırttı. Nihayetinde mihmandarlarından birine problemin ne olduğunu sordu. Kendisine, ABD’de evrime yönelik bu tür bir eleştirinin bilim adamlarınca hiç de hoş karşılanmadığı söylendi. Bunun üzerine, Çin’le ABD arasındaki farkı şu veciz sözüyle özetledi: “Çin’de biz Darwin’i eleştirebiliriz ama hükümeti eleştiremeyiz; Amerika’da ise siz hükümeti eleştirebilirsiniz ama Darwin’i eleştiremezsiniz.” (Lennox, Aramızda Kalsın Tanrı Var, s. 128)

Evrim teorisini reddedenler, her tür hakareti, itibarsızlaştırmayı göze almak zorundadır. Evrimi reddeden bir insanın muhatap olacağı ilk suçlama “evrimi anlamamaktır.” Çünkü anlasa, kabul edecektir. Arkasından “bilim düşmanı”, “yobaz” gibi hakaretler gelir. Dünyanın en meşhur Darwincilerinden biri olan Richard Dawkins, evrimi reddeden bir kimsenin “cahil, aptal, deli veya kötü ruhlu” olduğunu yazmakta bir beis görmemiştir. (Behe, Darwin’in Kara Kutusu, s. 248)

Dawkins, başka bir yerde ise yaratılışçıların evrimsel olmayan açıklamasını “utanç verici zoraki bir açıklama” olarak tanımlamıştır. (Richard Dawkins, Yeryüzündeki En Büyük Gösteri, s. 270) Biyolog Garrett Hardin de evrim teorisini sorgulama cesareti gösteren bilim adamlarının psikiyatrik vak’a olarak görüldüğünden bahsetmiştir. (Garrett, Nature and Man’s Fate, s. 216)

Jeremy Rifkin, bilim dünyasının bu konudaki duruşunu şu sözleriyle özetler: “Evrim teorisi, etrafı sağlam duvarlarla örülmüş bir tabudur. Bu tabu, bir korku içermektedir. Çünkü onda meydana gelebilecek en küçük bir çatlağın modern dünya görüşünün entelektüel temelini bütünüyle sarsmasından endişe edilmektedir. Bilim dünyası tıpkı eskiden dine yönelik sorgulamaların küfürle suçlanması gibi, evrim teorisini sorgulayanlara uzun yıllar bu gözle bakmış; hatta bu cesareti gösteren kimi bilim adamları ‘psikiyatrik vaka’ olarak değerlendirilmiştir. Bu, bilim adına utanç verici bir durum olmalıdır.” (Rifkin, Darwin’in Çöküşü, s. 10)

Günümüzde önemli sayıda bilim adamı tarafından temsil edilen “yaratışçılık” ve “akıllı tasarım” ekollerine bağlı akademisyenlerin ciddiye alınmadığı, küçümsendiği ve bilim karşıtlığıyla suçlandığı herkesçe bilinen bir gerçektir. Mesela Darwin’s Black Box isimli eseriyle evrim teorisine önemli eleştiriler yönelten biyokimyacı Michael Behe’ye, nasıl olup da bu kitabına rağmen kendisini üniversitede profesör yaptıkları sorulduğunda şöyle cevap verir: “Kitabı profesör olduktan sonra yazdım, yoksa yapmazlardı.”

Kaleme aldığı God’s Undertaker: Has Science Buried God? isimli kitabında evrim teorisine önemli eleştiriler yönelten ve evrimin, omuzlarına yüklenen tüm ağırlığı taşıyıp taşıyamayacağını sorgulayan matematik profesörü John Lennox, şu espiriyle önemli bir gerçeğe dikkat çeker: “(Evrimi) en ufak bir sorgulama çabasının bile intihardan farksız olduğunu düşünen pek çok kişi olduğu için ben de doğal olarak sonumu hazırlamış olabilirim düşüncesiyle kendime yazdığım kısa mezar taşı yazımı okuyucuyla paylaşarak başlamak isterim: Burada John Lennox yatıyor, Biri neden bu tabutta olduğunu mu soruyor, Ölüm sebebi frengiden de vahim, Bir inanca karşı geldi: Darwinizm.” (Lennox, Aramızda Kalsın Tanrı Var, s. 129)

John Lennox, evrimin nasıl bir tabu hâline getirildiğini şu sözleriyle özetler: “Sadece bilimsel delillere dayanarak evrimin sorgulanması bile bilim adamları için risklerle dolu bir hâl almış bulunuyor. Çünkü bu, birçoklarının gözünde, felsefi gereklilik yüzünden kesin bir gerçek olarak kabul ettikleri şeyi sorgulamak anlamına geliyor. Bu yüzden, sorgulayan kişi, marjinal (radikal) bir grubun üyesi olarak yaftalanmak riskiyle karşı karşıya kalıyor. Ancak ne gariptir ki bu tavır, Galileo’nun maruz kaldığı tavrın ta kendisidir. O günün Aristoculuğuyla, bugünün natüralizmi arasında göze çarpan bir benzerlik var. Galileo da, Aristo’yu sorgulama tehlikesini göze almıştı ve başına gelenler hepimizin malumu. Ama hepimiz sonuçta kimin haklı çıktığını da biliyoruz.” (s. 133)

Evrim teorisini reddeden bilim adamları şimdiye kadar defalarca medya linçine maruz kalmış, akademik kariyerleri engellenmiş veya işlerine son verilmiştir. Çünkü onlar bilim dünyasının en büyük dogması hâline getirilen bir şeyi sorgulama cüretini göstermişlerdir. Evrimi kabul ettikten sonra onun nasıllığını tartışmada bir mahzur görülmezken, evrimin reddi durumunda bilim camiasından inanılması zor olan ve bilim insanlarına yakışmayan tepkiler yükselmektedir. Bu sebeple ne zaman ki evrim konusunda iki farklı zıt düşünceyi savunan ilim adamları televizyon programına çıksa, bir türlü ilmî ve soğukkanlı müzakereler yapılamamakta, genellikle tansiyonlar yükselmekte ve gerilimli bir hava oluşmaktadır.

Şu örnekler de evrimin, bilimsel bir meselenin ötesinde âdeta “seküler bir din” hâline getirildiğine işaret etmektedir: “Londra’daki British Natural History müzesinin, yayınladığı bir broşürde ‘Eğer evrim teorisi doğruysa…’ şeklinde bir cümleye yer vermesi büyük tartışmalara yol açmıştır. Böyle bir ihtimalden bahsetmek ve bunun da British Natural History Museum tarafından yapılması, Cambridge, Oxford, Sussex üniversiteleri ve ülkenin diğer müessir kurumlarındaki beyefendileri kızdırmaya yetmiştir. Hâkim (sözde) bilimsel görüşün gayr-ı resmi sesi olan Nature dergisi, başyazısında, müze yetkililerini sert cümlelerle azarlamıştır. Başyazı, çoğu bilim adamının ‘Eğer evrim teorisi doğruysa…’ gibi bir cümle kurmaktansa, sağ ellerini kaybetmeyi tercih edeceklerini’ vurgulayan ifadeler ve ‘Bu sinsi sözler kafa karıştırmaktan başka hangi maksada hizmet edebilir ki?’ şeklinde küçümseyici hesaba çekmeler ihtiva etmektedir.” (Rifkin, Darwinizin çöküşü, s. 86)

Bir misal de Almanya’dan verelim: Max Planck Enstitüsü’nden Prof. Dr. Wolf-Ekkehard Lönning, su bitkileri üzerine yaptığı araştırmasının ürünü olarak hazırladığı bin sayfalık raporunda meseleyi Yaratıcıya bağlayınca aforoz edilmiştir. Bu da bazılarının zihninde evrimle hatta bilimle ateizmin özdeşleştirildiğini göstermektedir. Nitekim bir TV programında evrimi savunan ateist bir bilim adamı hiç çekinmeden şunları söyleyebilmiştir: “Allah’a inanan bir bilim adamı olmaz, bunun üniversitede yeri yoktur, atılması gerekir.” (Arif Sarsılmaz, 110 Soruda Yaratılış ve Evrim Tartışması, s. 410-412)

Prof. Dr. İrfan Yılmaz da sırf evrime aykırı görüşleri sebebiyle bir biyoloji profesörünün meslekten ihraç edildiğini, diğer bir öğretim üyesinin dokuz sene profesörlük ünvanı alamadığını belirtmiş ve şöyle devam etmiştir: “Biyoloji ile ilgili doçentlik ve profesörlük müracaatlarında, evrimi tartışanlara yol vermemek için devamlı kulis faaliyetleri ve telefon trafiği ile (gerekirse laiklik abartılarıyla) jüriler uyarılmakta, evrimi tartışan adaylar engellenmektedir. Türkiye’de bazı profesörler ise popüler dergilerde Darwinizm karşıtı bir yazı kaleme alacaklarında farklı bir isimle yazarak akademik idari mekanizmalardan korunma yolunu tercih etmektedirler. Yılların getirdiği birikimin oluşturduğu hava ile öğretim üyelerinin büyük çoğunluğu sindirilmiş olduğundan evrime inanmasalar bile seslerini çıkaramamaktadırlar.” (Arif Sarsılmaz, 110 Soruda Yaratılış ve Evrim Tartışması, s. 408-411)

Bilim çevrelerinde evrimi savunmanın veya en azından bu görüşe taraftar olmanın bilimselliğin gereği gibi takdim edilmesinin veya ilericilik ve çağdaşlık olarak gösterilmesinin; evrim karşıtlarının ise “bilim düşmanı” veya “gerici” olarak yaftalanmasının bağnazca yaklaşımlar olduğunda şüphe yoktur. Bu gibi tavırlar, ne bilim ahlâkıyla ne de düşünce hürriyetiyle telif edilebilir. Dahası bunlar bilim üzerinde suni bir kısıtlama oluşturmaktadır. Sürekli eleştirel düşüncenin, sorgulamanın, şüpheciliğin ve fikir özgürlüğünün üzerinde duran bilim adamlarının, söz evrime geldiğinde bir anda aşırı korumacı bir yaklaşım sergilemeleri, bilim adamı kimliğini kaybettiklerini gösteriyor.

Buraya kadar yapılan izahlardan da anlaşılacağı üzere evrim konusu aleyhinde konuşanlar üzerinde, bilim dünyası ve medya tarafından oluşturulan büyük bir mahalle baskısı vardır. Kesinliğinden aklı başında hiçbir insanın şüphe edemeyeceği; suyun kaldırma kuvveti, yerçekimi kanunu, dünyanın yuvarlaklığı gibi yasa ve olguları inkâr edenlerin dahi evrimi inkâr edenler ölçüsünde küçümseyici ve alaycı tavırlarla karşılaşmaları söz konusu değildir. Sırf maruz kalacakları tahkir ve tezyiflerden veya maddi ve manevi yaptırımlardan korktukları için birçok bilim adamının evrimle ilgili gerçek düşüncelerini açığa vuramaması, bilim dünyası adına kabul edilmesi mümkün olmayan büyük bir ayıptır. Bir sonraki başlıkta bunun sebepleri üzerinde duracağız.

Evrim Teorisine Gölge Düşüren Faktörler

En nihayetinde bilimsel bir teoriden öteye geçmeyen bir konunun, bu ölçüde canhıraşane savunulması ve muhaliflerin, itibarsızlaştırma kampanyasına maruz bırakılması bile tek başına evrim teorisinin bilimselliğine gölge düşüren önemli bir sebeptir. Çünkü sahip olduğu kesin kanıtlardan ötürü güneş gibi ortada olan ve hakikatinden şüphe edilmeyen ilmî bir mesele zaten kendi kendini savunacaktır. Onun, ne laf oyunlarına ne demogojiye ne de mutaassıbane korunmasına ihtiyacı vardır.

Ayrıca saplantı derecesinde bir konunun üzerine abanmak, evrim çöktüğünde sanki bilim çökecekmiş gibi fanatik tavırlar içine girmek, bilim adamlarını objektiflikten ve makuliyetten uzaklaştıracaktır. Onları, elde ettikleri verileri tek taraflı yorumlamaya ve yanlış çıkarımlarda bulunmaya sevk edecektir. Böyle davranan araştırmacılar, içine düştükleri tenakuzları ve mantık hatalarını göremeyecek, alternatif yaklaşımlardan istifade edemeyeceklerdir.

Esasında evrim teorisinin en büyük handikabı, her tür metafizik izahı baştan reddeden pozitivist ve natüralist bir anlayış üzerine bina edilmesi; yaratıcı fikrini hiçbir şekilde denkleme dâhil etmeksizin, canlılar âlemindeki bütün varoluşları, değişim ve dönüşümleri tabiat içinde kalarak izah etmeye çalışmasıdır. Vahyi, bir bilgi kaynağı olarak görmeyen, Allah’ın varlığı veya yokluğu üzerinde konuşmayı dahi bilim dışı sayan bir yöntemin, varlık âlemindeki akıl almaz ihtişamı izah etme adına maddeden, sebeplerden ve tesadüflerden başka başvuracağı bir açıklama şekli yoktur.

Böyle bir ön kabulden yola çıkan bilim adamlarına göre kuramları, kanıtları, mekanizmaları değişse de evrim teorisinin bizatihi kendisi değişmeyecektir. Çünkü tabiat içinde kalarak ortaya konulabilecek başka alternatif bir teori bulunmamaktadır. Evrim teorisi reddedildiği anda, canlılar dünyasının baş döndürücü güzelliğini, düzenini ve çeşitliliğini izah etmek için karşılarına Yaratıcı fikri gerçeği çıkacaktır ki bu da büyük çoğunluğu itibarıyla onların zaten reddettikleri bir şeydir. “Ortaya konulan açıklama şekli her ne olursa olsun, yeter ki işin içinde Tanrı olmasın” mantığından yola çıkan bir metodun, bilimsellik ve hakikat iddiası ne kadar tatmin edici olabilir ki!

Doğaüstü varlıkları baştan reddeden ve doğadaki her şeyin, dışarıdan gelecek tüm müdahalelere kapalı bir şekilde, sadece nedensellik ilkesi çerçevesinde işlediğini kabul eden natüralist ön kabul terk edilmediği sürece, evrim teorisinin objektif ve makul bir değerlendirmesini yapmak mümkün değildir. Çünkü bilimsel ve metodolojik natüralizm yüzünden bilim adamları bütün çalışmalarına şartlanmış bir zihinle ve ön kabulle başlamakta, ardından da elde ettikleri bütün bulguları buna göre değerlendirmektedirler.

Hâlbuki objektif ve bilimsel metottan beklenen tavır şudur: En başta tarafsız bir nazarla araştırma ve incelemelerine başlamak, elde ettiği veri ve kanıtlar kendisini nereye götürüyorsa oraya gitmek. Şayet bilimden; varlığın dilini anlamasını, kâinatın sırlarını çözmesini ve bizi doğruya ulaştırmasını bekliyorsak, bilimin nasıl bir neticeye ulaşacağını daha baştan tayin edemeyiz, onun sahasını daraltamayız ve bilimsel faaliyetlere sınır koyamayız. Hem işin başında, gözlemlediğimiz, deney yaptığımız ve teste tâbi tuttuğumuz varlıkların bizi sonsuz ilim ve kudret sahibi bir Yaratıcıya ulaştırmasını yasaklayıp hem de Tanrı’nın varlığını kabul etmenin bilime aykırılığından bahsetmek yaman bir çelişkidir.

Hem unutmamak gerekir ki gözlenemeyen ve laboratuvara sokulamayan her şeyi baştan reddeden bilimsel metot, tamamıyla modern döneme özgüdür. Bu durum iki yüzyıldır Batı medeniyetinin entelektüel hayatını etkisi altına almıştır. Bundan önce yaşayan Kopernik, Kepler, Newton, Descartes, Kant gibi bilim adamları, bir Yaratıcıya inanmanın bilimsel faaliyetlerine zarar vereceğini; doğada bulunan varlık ve olayları açıklamak için mutlaka doğa içinde kalmaları gerektiğini akıllarından dahi geçirmemişlerdir. Şayet Newton’un yazdığı bir kitabı, günümüzde, bir fizik öğretmeni ders kitabı olarak yazmış olsaydı, bu kitabın ders kitabı olması herhalde yasaklanırdı. Hatta Darwin’in en meşhur eseri olan ‘Türlerin Kökeni’ni, bugün bir biyoloji öğretmeni yazmış olsaydı, herhalde bu kitaptaki Yaratıcıya atıflar çıkartılmadan, bu kitap ders kitabı olarak okutulamazdı. (Caner Taslaman, Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı, s. 221)

Her şeyin açıklamasının doğada bulunduğunu nereden biliyoruz? Niye hayatın ve varoluşun temelinde rol oynayan sebepleri, sadece maddî ve fizikî kuvvetlerle sınırlı tutuyoruz? Bu konudaki özgüvenimizin ve ön kabullerimizin dayanağı nedir? Bilimsel olmanın ölçüsünün natüralist ve pozitivist açıklamalara sıkı sıkıya bağlı kalmak olduğunu bize kim söyledi? Niye her ne olursa olsun evrim teorisini kabul etmek zorundayız? Evrimciler, bütün açıklamalarında niye materyalist bilimin sınırları içinde kalmada bu kadar kararlı davranıyorlar? Gerçekliği, materyalizmin dar anlayışına ve bilimsel metodolojisine sıkıştırmak mümkün mü? Allah’a hiçbir rol atfetmeden yaratılış mucizesi izah edilebilir mi?

Aslında bilimsel gelişmeler gün geçtikçe bütün bu sorulara müspet cevap vermenin zorluğunu ortaya koyuyor. Çünkü her yeni keşif, bilim adamlarını, keşfedilmeyi bekleyen yepyeni dünyalarla karşı karşıya getiriyor. Gerek mikro gerekse makro âlemler üzerinde derinleştirilen çalışmalar, maddenin maddî sebep ve süreçlerle izah edilmesinin sanılandan çok daha zor olduğunu gözler önüne seriyor. Ne var ki günümüzün biyologları, materyalizmin temel mantığını öyle içselleştirmişler ki birbirinden farklı milyonlarca canlı organizmanın oluşumunu, her tarafı delik deşik olmuş bir teoriyle izah etmedeki tutarsızlık ve mantıksızlıkları göremiyorlar. Çünkü bakış zaviyeleri farklı.

Şunun altını çizmek gerekir ki ne natüralizm, ne de evrim teorisi, bilimin zorunlu bir neticesi olmadığı gibi, ön koşulu da değildir. Böyle bir kabul, materyalist felsefenin kendini dayatmasının bir sonucudur. Ne var ki bunlar, bilimden de öte günümüzde bir ideolojiye dönüşmüş, hatta modern bir mit veya seküler bir din hâline gelmiştir.

Nitekim önemli evrimci filozoflardan biri olan Michael Ruse da, “Birçok evrimci için evrim, seküler bir din gibidir.” demiştir. Aynı şekilde İngiliz paleontoloji uzmanı Colin Patterson, Popper’ın, “bilimsel bir teorinin bile entelektüel bir moda, bir din alternatifi ve kemikleşmiş bir dogma hâline gelebileceği” şeklindeki uyarısını yaptıktan sonra, “Bu evrim teorisi için kesinlikle geçerli.” demiştir. (Lennox, Aramızda Kalsın Tanrı Var, s. 130)

Biyoloji profesörü Edwin G. Conklin de şu sözleriyle aynı noktaya işaret eder: “Organik evrim görüşü biyologlar için oldukça değerlidir. Çoğuna göre evrim gerçekten bir dinî bağlılık objesidir. Çünkü onlar evrimi yüce bir birleştirici ilke olarak görmektedirler.” (Conklin, Man Real and Ideal, s. 147)

20. yüzyılın en büyük evrimsel biyologlarından biri olan Julian Huxley de şu sözleriyle evrim teorisine, hiçbir bilimsel kurama nasip olmayacak bir rol ve değer biçmiştir: “Evrimin her eğitim sisteminin temel çekirdeği olması kaçınılmazdır. Çünkü cansız doğayı hayatla, yıldızları dünyayla, maddeyi zihinle ve hayvanları insanla ilintilendiren şey evrimdir. İnsanlık tarihi biyolojik evrimin farklı biçimdeki bir uzantısıdır.” (Jeremy Rifkin, Darwin’in Çöküşü, s. 82)

Evrime bu kadar önem atfedilmesinin altında yatan sebep, onun, natüralist ve materyalist ideolojiye, nispeten de olsa makul ve bilimsel bir açıklama sunabilmesi veya en azından varlığın ortaya çıkışıyla ilgili bir izah modeli ortaya koyabilmesidir. Evrimcilerin kendi savlarına karşı bir bilim insanından beklenmeyecek ölçüde olağanüstü hoşgörülü ve kendilerinden emin bir tavır almalarının sebebi de budur.

Bütün bu sebeplerden ötürü evrimciler, varlığından şüphe dahi etmedikleri bir teoriye daha baştan “iman ediyor”, arkasından da delil aramaya başlıyorlar. Şöyle de diyebiliriz: Onlar ne bulmak istiyorlarsa onu arıyorlar. Evrimin varlığını apriori bir bilgi olarak kabul edip, daha sonra elde ettikleri bütün bilimsel verileri bunu ispat edecek şekilde yorumluyorlar. Yani peşin hüküm ve varsayımdan yola çıkarak varlığını kabul ettikleri bir teoriye kanıt aramaya başlıyorlar. DNA molekülünü keşfeden iki bilim adamından biri olan Francis Crick’in şu sözü tam da bu gerçeğe işaret eder: “Biyologlar, gördükleri şeylerin tasarlanmadığını aksine evrimleşerek oluştuğunu akıllarından hiç çıkarmamalıdırlar.” (Francis Crick, What Mad Pursuit, s. 138)

Fransız biyoloğu Prof. Dr. Louis Bounoure, öncelikle Sorbonne Üniversitesi zooloji profesörü Yves Delage’ın şu sözünü alıntılar: “Bugüne kadar, başka bir türün atası olan herhangi bir türe rastlanmadığını, böyle bir şeyin bir kerecik olsun gerçekleştiğini gösteren hiçbir kanıt bulunmadığını kabul ediyorum. Ama yine de evrimin nesnel olarak kanıtlanmışçasına doğru olduğuna inanıyorum.” Arkasından da şu yorumu yapar: “Sözün kısası, bu konuda bilimin bizden beklediği, kendisine iman etmemizdir. Gerçekten de evrim düşüncesi genel olarak bir tür ilham edilmiş gerçek kılığında ileri sürülmektedir.” (Martin Lings, Antik İnançlar Modern Hurafeler, s. 11)

Darwin’in şu ifadeleri de evrimin, alternatif bir yaklaşıma nasıl bütünüyle kapalı olduğunu ve nasıl önyargılardan hareketle geliştirildiğini ortaya koyar: “Doğal seçmeye büyük güç tanıyarak (bunu kabul etmiyorum) ya da onun gücünü abartarak (bu olabilir) yanıldıysam bile, türlerin ayrı ayrı yaratıldığı dogmasının yıkılmasına yardım ederek, hiç değilse iyi bir iş yaptığımı umuyorum.” (Darwin, İnsanın Türeyişi, s. 89)

Şu sözler de aynı noktaya işaret eder: “Darwin’in evrim kuramının yetersiz kaldığı, açıklayamadığı bazı olgular ortaya çıkarsa, herhalde yaratılış görüşüne geri dönülmeyecektir; o dönem aşılmıştır artık. Bilimsel Devrim ile birlikte insanlık artık Tanrı etiketli kutsal ve mutlak modelleri aşmıştır.” (Harun Yahya Safsatası ve Evrim Gerçeği, s. 21)

Bütün bu sebeplerden ötürü evrimi savunan bilim adamlarının objektif davranması zor görünüyor. Vakıadaki durum da bunu gösteriyor. Çünkü onlar ne kendi kanıtlarına yöneltilen eleştirilere ne de aksi yöndeki kanıtlara yeterince önem veriyorlar. Hatta bizzat evrimciler tarafından çürütülmüş bir kısım kanıtları bile, evrimi desteklemek için kullanmaktan geri durmuyorlar. Mesela ne Heackel’in embriyo çizimlerinde sahtekârlık yaptığından ne Darwin’in evrim ağacının gerçekliğini kaybettiğinden ne de çarşaf çarşaf ortaya serilen bir kısım fosillerin kanıt değerini yitirdiğinden bahsediyorlar. Niye böyle yaptıkları sorulduğunda ise evrim ağacı, fosiller ve çizimler yanlış da olsalar, bunların işaret ettiği gerçeğin doğru olduğunu belirtiyorlar. Sonra da bilimsellikten dem vuruyorlar.

Evrimcilerin, bilimi mutlaklaştırmaları ve sınırlarının dışına taşırmaları da evrim teorisine gölge düşürüyor. Öncelikle şunu kabul etmek gerekir ki insanı hakikate ulaştıran tek bilgi, bilimsel bilgi değildir. Bunun yanında din, felsefe, sanat, edebiyat ve metafizik gibi disiplinler de farklı oranlarda hakikatin anlaşılmasına ışık tutarlar. Demek istediğimiz, hem insanı gerçekliğe götüren tek disiplin bilim değildir hem de onun bir sınırı vardır. Mesela hayatın anlamı, varlığın gayesi, insanın nereden gelip nereye gittiği, ahlâkın kaynağı, güzellik ve estetiğin ölçüsü gibi konular bütünüyle pozitif bilimin araştırma alanının dışında kalır.

Buradan hareketle evrim teorisinin iddia ve açıklamalarına baktığımızda, bütünüyle bilimin üstesinden gelemeyeceği yönleri olduğunu görürüz. Bilim, canlı organizmaların yapılarını keşfetme, bu yapılardaki değişim ve dönüşümleri tespit etme, bunların işleyişini sağlayan mekanizmaları ortaya çıkarma gibi konularda önümüze son derece başarılı veriler koysa da, bunlardan hareketle oldukça kapsamlı ve muğlak bir mesele olan yaratılış hakikati hakkında genel geçer bir teori ortaya koymak onun üstesinden gelebileceği bir iş değildir. Çünkü bizim milyonlarca, hatta milyarlarca yıl önce meydana gelen olayları gözlemleme ve test etme şansımız yoktur. Bu konuda bilimin en fazla yapabileceği şey, canlılar veya fosiller hakkında yapacağı araştırmalar üzerinden akıl yürüterek ve kıyaslamalara giderek bir kısım tahminler ortaya koymaktan ibarettir.

Çatışma da buradan çıkıyor. Az çok mesele hakkında bilgisi olan hiç kimsenin bilimsel verilere itiraz etmesi söz konusu değildir. Asıl itiraz, bu verilerden yola çıkılarak, bir kısım felsefi ve metafizik ön kabullerle ulaşılan sonuçlara yöneliktir. Dolayısıyla gözlem ve deneyler neticesinde elde edilen bilgilerle veya ortaya konulan yasalarla, bunların yorumunu birbirine karıştırmamak gerekir. Maalesef çoğu kişinin sapla samanı birbirine karıştırmasının ve bu sebeple de evrim karşıtlarına haksız eleştiriler yöneltmesinin asıl sebebi, bu ayrımı düzgün yapamamasıdır.

Son olarak evrimin, baş tacı edilmesinden, kendisine ayrı bir statü verilmesinden ve eleştiriden muaf tutulmasından ötürü, henüz bilim adamları arasında yeterince tartışılmamış bir teori olduğunu ifade etmek gerekir. Mevcut paradigmanın etkisiyle evrim teorisi, özellikle Batı dünyasında, yeterince eleştirilmeden kabul görmüştür. Dolayısıyla da evrimin temelini oluşturan iddialar ve varsayımlar dikkatlice incelenmemiş ve sorgulanmamıştır. Evrimi savunan eserleri objektif bir nazarla okuyan bir kişinin, kullanılan kanıtlardaki zayıflık ve çelişkileri, canlıların birbirinden nasıl türediğine dair anlatılan hikâyedeki boşluk ve mantıksızlıkları fark etmesi hiç de zor olmayacaktır.

Esasında çoğu evrimci de bunları görmekte fakat “eldeki en iyi teori bu” diyerek alternatif düşüncelere yaşama hakkı vermemektedir. Gerçekten de pozitivist temellere dayalı modern bilim mantığı ve felsefesi esas alındığında, daha iyi bir teorinin olmadığı söylenebilir. Çünkü Allah’ın varlığı peşinen inkâr edildiğinde, yani ateizm apriori bir ilke olarak benimsendiğinde, evrim teorisini kabul etmekten başka elde bir seçenek kalmamaktadır. Fakat doğru cevabın bulunamadığı gerekçesiyle yanlış cevapta diretmenin, savunulabilecek bir yönü yoktur. Çünkü böyle dogmatik bir tavrı kabullenmek ilimde ilerlemenin önüne geçecektir.

Önümüzdeki hafta evrim teorisinin mekanizmalarını ele almaya başlayacağız.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

9 YORUMLAR

  1. Çok defalar olabilir mi, ihtimali var mı diye ciddi ciddi düşündüm. Ama işin matematik tarafına bakınca bir türlü evrime inanamıyorum. Nedenini güncel bir konuyla anlatayım.

    Milyonlarca türü bulunan virüslerden tek bir insanda dahi trilyonlarcası bulunuyor. Dünyada kaç adet virüs olduğunu ise ifade etmeye imkan yok.

    Bu virüslerden hergün belki milyarlarcası mutasyon geçiyorlar. Mutant virüslerin çoğu yaşayamıyor veya üreyemiyor. Bir kısmı ise yeni bir virüs türü olarak yayılmaya devam ediyor. Bu durumda dahi o mutant virüs ancak başka bir virüs türüne dönüşüyor. Belki yüzyıldan fazladır mutasyon geçiren sayamadığımız çokluktaki bu virüslerden virüs-bakteri arası yeni bir sınıf oluşamadı. Bu kadar çok adet virüs olmasına rağmen bu geçiş olamadı.

    Anlaşılan virüsün gen diziliminde oluşan birer ikişer mutasyon birikerek bir süre sonra bakteriye benzer yeni bir canlı sınıfına dönüşemiyor. Mutasyonlar belli bir farklılaşmadan sonra virüsün üremesini engelliyor. Yani virüsler mutasyonlarla virüs olmaktan dışarı çıkamıyorlar. Bir virüsün bir bakteriye evrilmesi için mutasyonların birer ikişer gen şeklinde değil, gen dizilerinin toplu olarak değişmesi gerekiyor.

    Virüslerin aksine, bir hayvan türünden ancak milyonlar adet olduğunu düşünürseniz iki hayvan sınıfı arasındaki geçiş milyarlarca yıl içinde nasıl mümkün olacak?

    Eğer iki canlı sınıfının gen dizilimleri arasında ufak ufak mutasyonlarla geçiş mümkün olsaydı bugün canlıları sınıflandırmak mümkün olmazdı. Mesela bir kuştan başlayıp her seferinde üç beş adet gen farklılığı ile bir file ulaşabileceğiniz şekilde sayısız havyan türü olması gerekirdi. Bugün böyle gen diziliminde yumuşak bir geçişle birinden diğerine ulaşılan herhangi iki hayvan sınıfı yok. Bu da bana çok saçma geliyor.

    Bir yaratıcı olup olmadığı sorusundan bağımsız olarak aklımı ne kadar zorlarsam zorlayayım evrime ihtimal veremiyorum.

    Eğer bir yaratıcıya inanmasam evrim yerine şuna inanırdım:

    Fizikçiler bigbang hakkında yanılıyorlar, öyle birşey yok. Dünya ve üzerindeki canlı türleri ilelebet vardılar. Zaman içinde bazıları yok oldular. Benim için fizikçilerin yanıldığına inanmak evrime inanmaktan daha kolay.

    Sanırım yaratıcıya inanmayan birinin evrime de inanmamasına çok aldırış etmezler.

  2. Hocam cok tesekkur ediyorum..Bir Biyoloji ogretmeni olarak zevkle okudum,yazi dizinizi sunumsallastirip, Avrupada ve Amerika/Kanada gibi cografyalarda genclerimize Zoom seminerleri olarak işlesek, kafalarinin bu mevzuda bir daha hic karismamalari ,kendilerine ve inanclarina olan öz güvenlerini yüksek tutma adina cok istifadeli olacaktir.. Eger boyle bir calisma icine girilirse, seminerlerin Zoom sonrasi Youtube platformuna da aktarimiyla nesiller boyu istifadeye acik kalacaktir.

  3. Hocam,
    Aciklayici, özenle hazirlandigi belli olan bu yazi icin tesekkur ederiz. Kaleminize saglik.
    Bilim insanlarinin, egitimcilerin cok buyuk kismi evrime inaniyor ve dikte ediyor. Bu durumda biz yada cocuklarimiz nasil bir tavir almaliyiz? Özellikle yurtdisi icin.

  4. Yazi dizisi icin tesekkurler hocam, yazdiklarinizin buyuk bir kesimine katiliyorum.

    Fakat evrime biraz da hakkaniyetli bir sekilde evrim teorisini savunan bilim insanlari acisindan bakmamiz gerekiyor.

    Dogal olaylarda iki yon vardir: Olayin nasil meydana geldigi ve olayin arkasindaki duzenleyici bir ustun gucun varligi/yoklugu. Gunumuzde “nasil” sorusuna modern bilim metodolojisi ile cevap verilebilmis bir olayi ele alalim: Deprem. Depremin fay hatlarinin kaymasi ile meydana geldigini yapilan tekrarlanabilir deneylerle (modern bilimsel metodoloji ile) anlamis bulunuyoruz. Buna kimsenin itirazi yoktur. Depremin arkaplaninda onu planlayan ve onu meydana getiren kanunlari yaratan bir ustun bir gucun varligina inanip inanmamak ise bir tercihtir. Biz muslumanlar olarak Hakim ve Kadir olan Allah’in bunu yarattigina inaniyoruz.

    Hakkaniyetli bir sekilde evrim teorisini savunan bilim insanlari, canlilarin yaratilisindaki “nasil” sorusunun cevabini vermeye calisiyorlar. Eger siz bu insanlara, “Allah ol dedi, oldu. Gerisini karistirma.” derseniz, “nasil” sorusuna cevap vermek yerine insanlari bir “tercih” kabulune zorlamis olursunuz.

    Evrim teorisinin bir cok eksigi oldugunu ve bu “nasil” sorusunun cevabini tam olarak veremedigini tum bilim dunyasi kabul ediyor. Fakat eksik/yanlis olan bir evrim teorisinin alternatifi “Allah yaratti.” degildir. Allah’in varligi kisi icin bir tercih, bir inanc konusudur. Bizim musluman bilim insanlari olarak, Kuran’dan ilham alarak, Efendimiz’in (s.a.v) hadislerini iyi okuyarak evrim teorisine alternatif olacak sekilde “Allah ‘insa’ yaratmasi ile turleri nasil yaratti?” sorusunun cevabini bulmamiz gerekiyor. Eger bu cevabi bulabilirsek, o zaman evrim teorisine karsilik olarak verebilecek bir cevabimiz olacaktir.

    • Bu yaklasiminiz gayet dogru, cok tesekkurler Aslan Bey.
      Aslinda biz Evrimi bir “sekuler inanc” olarak gormekle acaba hata mi ediyoruz? Cunku baslangic noktamiz burasi olunca geriye “karsi tarafla” catismakdan baska bir yol kalmiyor. Hani biz diyalog ve hosgoru insalariydik.

  5. Selam
    Evrimi niye yaratılışın karşısında onun zıttı olarak düşüyorsunuz.
    Ara bir formül neden olamaz.
    Yazarın dediği ABD de evrim eleştirilemez doğru değil.
    Avrupa da eleştirilemez doğru.
    Harun Yahya namı diğer Adnan Hoca nın bastığı o kitaplar da buram buram amerika destekli evrim karşıtı kilise yapısının desteği sırıtıyordu.
    Yaratılış var deyip hiç bir veri ortaya koymamak ya da Evrim ci olarak nitelenen bilim adamları kadar çaba ortaya koymamak bir garabet değil mi?
    O yüzden bu vb yazılar emek ürünü ama boş gayretler.
    Benzer hikayeleri 30 senedir dinliyoruz.
    DNA ile oynayabilen yapay organ yapabilen bir insanoğlu var artık.
    Anne karnında ki çocuğun cinsiyeti deri saç ve göz rengine karar verebilen bir noktaya gelmiş durumdan bahsediyoruz.
    Hala evrim ile uğraşmaya devam edin.
    İnsanoğlunun geldiği nokta konuyu daha farklı bir noktaya taşımış durumda.
    Biraz uyanın

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin