Evrensel ve tarihsel bağlamda Nisa Suresi 58. ayetin meali ve yorumu  

YORUM | AHMET KURUCAN  

Nisa suresi 58.ayet. İki farklı mana vereceğim. Dikkatlice okumanızı tavsiye ederim:  

  •  “Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir.” 
  •  “Allah size (Kabe’nin bakımı, anahtarlarının muhafazası gibi sorumluluk isteyen işlerde) emanetleri ehline (Osman b. Talha’ya) vermenizi, insanlar arasında (Hz. Abbas ve Osman b. Talha) ortaya çıkan ihtilafı çözmek için hakemlik yaptığınızda da adalet ve hakkaniyetle hükmetmenizi emreder. Bakın, Allah size ne güzel öğüt veriyor. Unutmayın ki Allah her şeyi işitir ve görür.” 

İlki hiçbir arka plan bilgisine sahip olmayan insanın bile anlayabileceği, anlamlandırabileceği ve ders çıkartabileceği türden lafzi bir meal.  

İkincisi arka plan bilgisi ile birlikte verilen, ilki kadar olmasa da yine adalet ve hakkaniyetle hükmetme ekseninde cami derslerin çıkartılabileceği anlam-yorum birlikteliği içeren mefhumi meal.  

 İlki evrensel muhtevaya, ikincisi kısmen de olsa ayetin uygulama alanını daraltan ve tarihsel boyutunu daha çok ön plana çıkartan muhtevaya sahip. 

 Ben şahsen ikisinin ortasında duruyorum. Vereceğimiz mealin ve alacağımız dersin her iki bakış açısından da istifade etmesi gerektiğine inanıyorum. Şöyle ki; ayetin asli manasını, nüzul toplumuna ne dediğini bilmemizin Allah’ın muradını ve maksadını doğru anlayabilmek için öncelikli şart olduğunu inanıyorum. Onun için meal vermeden önce nüzul sebebini bildiğimiz ayetler için önce o sebeplere, bilmediğimiz ayetlerde de sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik ve teo-politik gerçekliğe bakmak zorundayız diye düşünüyorum.  

Bu ayet özelinde meseleyi ele alacak olursak bu bakış açısıyla ayetin mealini verdikten sonra, “Şimdi bu ayetle Allah bize ne demek istiyor? Nasıl bir mesaj veriyor?” sorusuna cevap aramalıyız diyorum. Yoksa bazı tarihselci zihniyete sahip insanların yaptığı gibi “Ayet sadece nüzul toplumundaki muhataplarına inmiş, hükmünü vermiş,  fonksiyonunu icra etmiş ve işi bitmiştir. Bugün bize vereceği hiç bir şey yoktur” demiyorum. 

Evet, tarihsellikle tarihselciliği birbirine karıştıran bazıları anlamamakta ısrar etse de Kur’an ayetleri tarihsel bir zeminde inmiştir. Bu bağlamda tarihsel demek mitoloji değil, efsane değil, kurgu değil, masal değil, hikâye değil, darb-ı mesel değil, metafor değil, aksine tarihin bir döneminde yaşanmış hadisedir, olaydır, vakıadır demektir ve tarihsel kavramının karşıtı da evrensel değil yukarıda dediğim gibi mitolojidir, hikayedir vs.  

Yeri geldiği için hemen ilave edeyim; evrensel alem-şümûl, tarih-üstü anlamlarına gelen ve bizim İslami literatürde kullandığımız şekliyle lafzı, manası ve maksadı itibariyle bütün zaman, mekân ve insanlar/inananlar için geçerli olan şeylere verilen sıfattır. Evrensel kelimesinin karşıtı da yereldir, lokaldir, mahallidir. 

Şimdi bu genel değerlendirmeler mahfuz ayetin sebebi nüzulünü aktarayım. Mekke fethi sonrası Allah Resulü (sas) Osman b. Talha’dan Kabe’nin kapısını açmasını ister. Zira fetih öncesinde Osman b. Talha, “Senin peygamber olduğuna inansaydım senin girmene engel olmazdım!” diyerek kapıyı kilitlemiştir.  

Osman b Talha, Kabe’nin bakımı ve anahtarlarını asırlardır ellerinde tutan Abduddar Oğullarındandır. Osman’ın Kabe’yi açmamakta ısrar etmesi karşısında Hz. Ali onun elinden anahtarı alıp Kabe’nin kapısını açmıştır. 

Bu arada Kabe’ye ait kutsal işlerden sayılan Meş’ar-i Haram’ın genelinin bakımı ile hac-umre vesilesiyle gelen insanlara su dağıtma işlerini yapan Hz. Abbas, Kabe’nin anahtarlarını muhafaza ve bakım işlerinin de kendisine verilmesini ister. Osman b. Talha da nesillerdir kendilerinde olan bu işi devam ettirmeyi ısrarla talep eder ve aralarında tartışma çıkar. Bir rivayete göre bu esnada Osman b. Talha henüz Müslüman olmamıştır. Bu tartışma üzerine yukarıda iki ayrı mealini verdiğim ayet nazil olmuş ve Efendimiz (sas) anahtarları Osman b. Talha’ya geri vermiştir. Rivayet odur ki Osman b. Talha bunun üzerine Müslüman olmuştur.  

Bir diğer rivayette ise Osman Mekke fethinden önce Halid b. Velid ve Mus’ab b. Umeyr ile birlikte Müslüman olmuş, bu tartışma Efendimizin fetih sonrası Kabe’ye ait işleri yeniden düzenlediği esnada yapılmıştır. 

İmdi şu soruyu sorabilirsiniz; böylesi gündelik hayata ait sıradan bir hadisenin kıyamete kadar devam edecek olan bir dinin kutsal kitabında yer alması doğal mıdır, hikmeti nedir? Doğaldır, çünkü Kur’an’ın bütün ayetlerinin nüzul toplumunda karşılığı vardır. Nasr Hamid Ebu Zeyd’in dediği gibi, “Kur’an gökten inmiştir ama yerden de bitmiştir.”  

Hikmetine gelince, yukarıda kaydettiğim gibi insanlığa bu hadise üzerinden mesaj vermektir. Tekrar ifade edeyim, nüzul toplumundan uzak bir zaman, mekân ve kültürde yaşayan bizler ayetin asli manasını anladıktan sonra ‘Allah bu ayet ile bize ne demek istiyor?’ sorusunu sormalı ve oradaki mesajı anlama çabası içine girmeliyiz. Kaldı ki ulemanın 14 asırdan beri yazdığı Kur’an tefsirleri ve hadis şerhlerinde yaptığı şey de budur.  

Özellikle fıkıh usulünde ortaya koydukları düşünce sistemi ile hem külli bakışı hem de bütünlüğü korumuşlardır. İcma, kıyas, istihsan, maslahat metodlarını ele aldıkları ayet ve hadislere uygularken de hükmün yerelliği ile mesajın evrenselliğini birbirine karıştırmamaya özen göstermişlerdir. Zaten aksi bir tutum dini, hayattan koparmak anlamına gelirdi ki haşa ve kella o ulemanın hiç birisinin aklının ucundan dahi böyle bir şey geçmemiştir. 

O zaman Kabe’nin anahtarları ve Osman b. Talha ile Hz. Abbas arasında cereyan eden tarihi hadise münasebetiyle inen bu ayetten bizim evrensel ve tarih üstü diye nitelendireceğimiz ne gibi mesajlar çıkartabiliriz?  

Tam da burada yetkin bir tefsir uzmanının çok daha kapsamlı şeyler söyleyebileceğine inanıyorum. Bununla beraber kısaca şunları ifade edebilirim:  

  • İster ferdi düzlemde isterse kamusal alanda emanetlerin liyakat ve ehliyet şartı aranarak ehline teslim edilmesi ön plana çıkartılması gereken en önemli mesajdır. Zira nepotizm dediğimiz insanlığın başının belası olan akraba kayırmacılığı veya her türlü ayrımcılığın toplumda ehliyetsiz kişilerin iş başına gelmesine ve bunun da adaleti zedeleme, toplumsal dengeleri sarsma, kutuplaşmalara zemin hazırlama, huzuru bozma vb sonuçları olacaktır.  
  • Hasılı; aileden cemaate, partiden devlet ve devletler arasındaki siyasi, hukuki, iktisadi, askeri vb. paktlara kadar emanet, ehliyet, adalet ilkeleri korunduğu ölçüde huzur, korunamadığı ölçüde de huzursuzluk olur. İlahi rehberliğin bu evrensel mesajında dikkatlerimizi çektiği husus veya hususlardan biri bu olsa gerektir. 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

50 YORUMLAR

  1. işte bu son dönemde(üç-beş sene) hizmet içi huzursuzluğa sebebiyet veren ve damat olduğu iddia edilen bir zat’ın ahlaksızlıkları yeryüzünde duyulmuş olmasına kocakoca kelli felli ağabey diye zannettiğimiz insanlar tarafından korunmasını anlayamıyorum.. Bu laf’ım bu yazıyı yazan için de geçerli

    Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla

    Damat’a “gelince rezil olmak ne kötü bişey değilmi?”

    Değermiydi veren le olmayı arzulamaya. hırs yaparsan harama bulaşırsın.

    Esnaflık yapmak isteyen gider piyasada esnaflık yapar. veren el mi olur alan el mi olur orasını bilemem. piyasa hayatı bu her gün değişken

    • ‘ahlaksızlık iddiası’ diyorsun, doğru bu yazıldı, konuşuldu.

      Fakat, sen çoktan HAKİM olmuş, görece delillerle bir YARGIYA varmışsın arkadaşım HASAN.. Sanki -haşa- büyük mahkeme kararı gibi, iddialı yamışsın.. Gerekçeli kararını ve delillerini şuraya yazıversen de okusak..

      • Değerli Kardeşim! sen olaya biraz fransız kalmışsın galiba

        Son paragrafımda ne diyorum?
        Kampta kalacaksaydın elini kirletmeyecektin

        Hocaefendi, Merhum Mehmet Ali Şengül ağabeyin Hanımın babasından miras yolu ile kalan dairesini, sattıtırıyor. hemde çok seneler önce neden? çünkü icrada bulunan insanlar şüpheye yer vermeyecekler.

        sadece şüphe bile istemiyoruz biz kampta.
        Biz hizmete hocaefendiye güvendiğimiz için burdayız, o bizi asla aldatmadı.
        Onun etrafındakiler de aynen bizim gibi hocaefendiye güvenerek onun yanında yer aldılar.
        Yani o insanlar bizden bir farkları yok. hata yapan kimse çaktırmadan ortadan kaybolsun ki hizmete zarar gelmesin. eğer ortadan kaybolamıyorsa hizmet onun dünyalığı/arpalığı demektir.
        bir ömür hizmette idareci olmak gibi bir saçmalık olmaz. bu bütün beşeri kanunlara aykırı bir durumdur. hatta ihanettir. Yanlarındaki basit konuları bile çözmekten aciz hale gelirler. ve bu durumda sırıtıyor zaten

        • *Elinin ‘kirli’ olduğu senin öznel yargı kararın.

          *Hem, ticaret kampın dışında doğruysa, içinde neden yanlış olsun?! Ticaretin doğru veya yanlış olması mekâna mı indirgenecek…?

          * Şüphe demişsin… Bu zannın kötüsüdür. Oysa doğrusu objektif mükellefiyettir. (Mehmet Ali Şengül konusu)

          * Hizmette insanlar idareci olmaz ve idareye talip olmaz ama idareci yapılır ve görevden alınana kadar, gerekirse ölene kadar sabreder. Burada ihanet yok, beşerî kanunlara aykırı değil. Bir ömür halife de var, bir ömür sultan da var, bir ömür… var.

          • Tek kelimelik cevap hak ediyorsun Ali be: Saçmalamışsın…
            Ne akıl ne mantık var yazdıklarınızda. Hasan beyin hem tarihi hakikatleri hem hizmet tecrübesini hem de akla uygun yorumunu karşılayacak tek bir kelime yok yorumunuzda. Yazık ki Müslüman tarihi sizin gibi akıl yoksunu tarafgirlik hırslılarının kurbanıdır. Siz de hizmete aynısını yapıyorsunuz! Hizmetin sizin gibi mantıktan uzak kişilerin yorumuyla korunmaya ihtiyacı yoktur, tıpkı dinin tarihteki menfaatçi ve cahil tarafgirlerin korumasına muhtaç olmadığı gibi..

      • Yahu olay tüm ayrıntılarıyla birinci elden anlatıldı sağır sultan biliyor. Osman hoca yalan söylüyor ise kimse doğru konuşmaz. Sen hala utanmadan kimin savunmasını yapıyorsun? Tam cahiliye dönemine döndük yav. Allah sonumuzu hayretsin ne diyeyim yazık..

    • ‘Bir diğer rivayette ise Osman Mekke fethinden önce Halid b. Velid ve Mus’ab b. Umeyr ile birlikte Müslüman olmuş, bu tartışma Efendimizin fetih sonrası Kabe’ye ait işleri yeniden düzenlediği esnada yapılmıştır. ‘
      Burada bir karısıklık var mı?

      Çünküm Halid b. Velid ve Mus’ab b. Umeyr çok farkı zaman dilimlerinde Müslüman olmuşlardır.

      • Nazmi beyin fikirlerinden istifade ettim, diyorki,
        1-SAÇMALADIN 2- AKIL MANTIK YOKSUNUSUN 3- TARAFGİRSİN 4- YORUMUNA İHTİYACIM YOK 5- HİZMETİNE İHTİYACIM YOK 5- MENFAATÇİSİN 6- CAHİLSİN …

        tek kelime DÜŞÜNCE/FİKİR/YORUM yok… sadece NEFRET, AŞAĞILAMA
        bu arada ben müslümanım, sakın tekfir etme

  2. Kabenin anahtarının kime verilmesi gerektiği istişare edilirken, şunu da iyi anlamak lazım istişare edenler de hem ehil hem de Hazreti Osman ve Hazreti Abbas ta dahil herkesi tanıyorlardı. Yani şöyle değildi karar verenler ben şunu tanıyorum iyi çocuktur ona verelim demiyordu. Sen heyet olabilirsin ve belirli isimleri tanıdığından dolayı düzgün bir istişare bile yapıp adil olduğunu düşündüğün bir kararı verebilirsin. Ama bu yol eksik ve yanlışa götürür. Sen bir yere adam atayacaksan internetten ilan verirsin herkes CV sini gönderir ve onların içinden en uygununu seçersin. Sadece tanıdıkların arasından değil. Veya kendi adamını değil. O zaman zaten balık baştan kokmuştur. Ancak bunların olabilmesi için herşeyin yazılı olması lazım. Yani anlayacağınız birçok eksiklik farkına varmadan doğru olarak yapsak ta sonucu yanlış oluyor. Yani yanlışın içinden istediğin kadar istişare yap ve biz ehline verdik de yine eksik ve yanlış oluyor.

    • Sen bir yere adam atayacaksan internetten ilan verirsin herkes CV sini gönderir ve onların içinden en uygununu seçersin.

      Adem Bey, Mozambik, Moğolistan… öğretmen, rehber, müdür arıyor denilecek, cv ler gürül gürül yağacak, sonra torpil olmasın diye sınav yapalım öyle mi?

      Allah akıl fikir versin, kardeşim…

  3. Yazilariniz icin cok tesekkurler Ahmet Kurucan !

    23 sene suren bir filmi hic izlemeden, sadece basrol oyuncusunun konusma metnini okuyup o filmi ne kadar anlayabilirsek, ayetlerin nuzul sebeplerini ve o zamanki ortami, diger muhataplari, konsepti bilmeden, anlamadan, gozonunde bulundurmadan yapilacak yorumlar, manalandirmalar ve sonuclar ancak o kadar dogru ve tam olabilir.

    Ya da manasi bugune ancak o kadar tasinabilir, uygulanabilir hale getirilebilir.

    Sene olmus 2023 ama insanlarin bircogu maalesef ihtiyaclari icin duru bir akil ile arastirma yapmak ve sorgulamak yerine tembelce 1000 sene once olusturulmus, islam dininde kendileri ile ilgili herhangibir referansta bulunulmamis (yani kesinlikle mesruiyeti olmayan) bazi kurallari, mezhepleri, kisilerin goruslerini kabul etmeyi tercih ediyor.

    Halen kulaktan dolma bilgilerle hareket ediyor.

    Halen mahalle baskisini farketmiyor, koyun gibi suruyle hareket ediyor, yaraticisiyla birebir ve dogrudan muhatap ve sorumlu oldugunu anlamiyor, umumun yaptigini dogru, kendisinin de kalabaliklar icerisinde durarak kurtulacagini zannediyor.

    Bu insanlar toplulugundan dunya icin bir fayda uretmeleri nasil beklenebilir.

    Daha iyi anlasilmasi icin soyle ifade edeyim musluman bir ailede dogmasaydim, islamiyetin ve muslumanlarin yaninindan kesinlikle gecmezdim. Maalesef bunda bu camianin insanlarinin da rolu cok buyuk.

    Burada kabahatli olan diger kisim da, sorgulamayi irdelemeyi tesvik etmeyen, tam tersine araya arapca dilini, bircok sonradan yazilmis kitaplari, bazi kisilerin goruslerini, mezhepleri vb koyarak, sorgulamayi ve irdelemeyi zorlastiran, sogutan, hiyerarsiye, akademik sistemlere ve dolayisiyla ‘alimlere’ mecbur birakan kisiler, sistemler, yaklasimlar.

    Bugunku sorgulamam soyle; yaratici benimle dogrudan muhatap ise, emirlerini ve isteklerini anlamak neden bu kadar zor ve kompleks. Neden baskalarina ihtiyacim var. Neden bambaska bir dile cok iyi hakim olmam gerekiyor ki basit emirleri bile anlayabileyim.

    Bu iste bir yerde bir eksiklik veya yanlislik olduguna eminin ama nerede onu henuz bulamadim.

    Surunun disinda hareket edebilen dusunebilen cesur insanlara selamlar…

    • ALLAH RAZI OLSUN HAKKI BEY… BOŞLUK, SİYER FELSEFESİNİ ÇAĞA GÖRE YORUMLAYAMAMAK… HOCAEFENDİ, YAPAYANLIZ KALDI BU KONUDA… BİZİM DE KABAHATİMİZ BÜYÜK…

      • Çok doğru,Hocaefendi bizden destek bekliyor. etrafına çin seddi gibi duvar örmüşler.

        Hem yeni muaviyelerin oluşmasını engelleme adına, hemde şuan var olan diktatöryal ve gizemli kim olduğu bilinmeyen yönetimi tasfiye edilip yerine adam gibi çağın bilgisine sahip genç insanlar oluşması adına çaba sarfetmemiz lazım

        bir kaç milyonuz, bu rakamdan az devletler var dünyada demokrasiyle yönetilen. biz de yönetim bile yok. denetleme yok. hele profesyonellik hak getire

  4. Ahmet hocaya böyle güncel ve can damarı bir konuda yazı kaleme aldığı için teşekkür ediyorum…

    Ancak bu konu neredeyse Hz Ömer’den sonra Hz Ali ve Ömer b Abdülaziz gibi liderlerin dışında tüm Müslüman toplumların tarihinde söyledikleriyle yaptıkları zıt tam tersi uygulamalara sahne olan ve her türlü kötülük zulüm ve bozulmanın kokuşmanın en birinci sebebi olan konudur. Bilmeyen de yoktur aslında!

    Ama malesef her konuşan kendine göre tevil yapmaktan da hiç çekinmez!

    Merak ediyorum Ahmet hocam neden bu konuya girmeden meali verip bırakmış veya devamı gelecek de yazmamış!!!

    Netameli konuda üzerine gözlerin dikilmesinden mi korkmuş yoksa yorumlara bakıp da duruma göre hareket edelim mi diye hareket etmiş…

    Yukarıda Hasan Basri beyin de değindiği gibi hiç kimse bu konuda kendisini temize çıkaramaz malesef de onun için değil mi Ahmet hocam!!!!

    Bana sorarsanız konuyu Hz Osman dönemindeki akraba kayırmaya kadar indirmediğimiz sürece bu konuda konuşmanın bir anlamı kalmıyor…

    Neden mi! Hz Osman’a dini konumu ve kimliği sebebiyle dokunulmaz ön kabulü ile hareket ediliyor. Halbuki Müslüman olarak dinî konumu itibariyle dokunulmaz olduğuna inanmak zorunda olduğumuz tek kişi Peygamberlerdir. Bunu Tevbe süresi 31. Ayet açıl seçik ortaya koymuş ve Peygamberimiz de açıklık getirerek yorum yapacak bir şey bırakmamış öyle değil mi sayın Ahmet hocam!!!

    Keşke yorum yaptığınız Kuran’a saygınız gereği aynı konuya giren bu ayetleri de ekleseniz yorumunuzu da yarıda bırakıp gitmeseniz yani…

    Bizim sahabe tanımı yaptığımız kişilerin Tevbe 31. Ayetin kapsamı dışında bırakılmasının açıklanacak hiçbir delili yoktur malesef. Sahabeye laf uzatmak hakaret etmek veya din konusındaki adalet sıfatını kabul etmeyecek şekilde rivayetleri kabul etmemek başka bir şey onun beşeri yönü gereği nefsine uyarak hata yapacağını kabul etmek başka bir şeydir. Sapla samanı birbirine karıştırırsanız Sahabeyi peygamber konumuna getirip bu ayete göre şirke girersiniz de tarih boyunca bu sebeple lanetlenmiş toplumlar gibi bir türlü hata girdabından kurtulamazsınız!

    Kısaca şöyle ifade edeyim:
    Hz Osman’ın dinî açıdan yaptıklarının kendisine günah kazandırdığına ben de inanmıyorum ama şunu herkezin kabul etmesi gerekiyor ki Hz Osman zahiren uymakla mükellef olduğu hukuk kurallarını ihlal ederek suç işlemiştir! Suç başka günah başkadır! Suç toplumsal sözleşme olan, yoruma kapalı objektif hukuki kuralların dışına çıkmakla olur, bu konuda kişinin niyeti, dinî kimliği ve konumu ile yorumu hiçbir şey ifade etmez!!! Siz akrabanızı ehil olana tercih edemezsiniz! Bu konuda niyetiniz, yorumunuz veya dinî krediniz Peygamberin dibinde bir kişi olmanızın hiçbir önemi yoktur! İşte Hz Ömer Ali Ebubekir gibi kişileri Hz Osman dan ayıran fark budur!!!! Bunu kabul edeceksiniz! Kabul etmezseniz bugüne kadar havanda su döğdüğünüz gibi kıyamete kadar medeni dünyaya karşı rezillik yaşamaya mahkûm olmanız yetmez öbür tarafta da hesabını veremezsiniz vesselam!!!

    • tek cümle ile sana cevap vereceğim, molla kasım:

      akraba oldukları için ehliyetli farz edildiler diyerek hata ettin, oysa ehliyetli olanlar aynı zamanda akraba olanlardı (hz osman dönemi için..)

      • Tek kelime ile ben de sana cevap veriyorum Mehmet Kara:
        Ümeyye oğullarından olan akrabaları bırak Hz Osman’ın kendisinin bile idarecilik yapmaya ehliyeti yoktur.
        Senin tezinin hiçbir delili yok. Tarih bunun şahidi. Oysa benim söylediğimin delili şudur: Hz Osman’ı yaptığı hatalar konusunda Hz Ali ve İbn Mesud Ammar gibi neredeyse zamanın önde gelen kıdemli sahabelerin tamamı uyarmış ama söylenenlerin aksini yaptığı için kendisine küsmüşlerdir. Eşi Naile hanımefendi şehit edildikten sonra bunu açıkça ifade etmiştir.
        Sizin yorumunuz kategorik düşünce ile cahiliye refleksi sergileyen tutumdan ibarettir vesselam.. Müslüman tarihi sizin gibilerle doludur malesef hepimiz de bunun bedelini ödüyoruz malesef..

        • Hz Osman’ın kendisinin bile idarecilik yapmaya ehliyeti yoktur.

          İDARECİ EHLİYETİNİ O GÜNÜN İNSANI MEVCUT ADAYLARA BAKARAK KARAR VEREREK ONAYLADI. BUGÜN ANAKRONİK OKUMAYLA, DÜNÜN HAKKINDA HÜKÜM VEREMEZSİN. SEN ANCAK BUGÜNKÜ İDARECENİ SEÇERSİN. NE DÜNÜ NE DE GELECEĞİ SEÇEMEZSİN.

          HZ OSMAN I BİR İKİ.. İCRAATINI ELEŞTİRMEK AYRI, ONU İDARECİ OLARAK TANIMAMAK AYRI ŞEYLER. HZ ALİ ELEŞTİRSEDE ONU TANIMIŞTIR. SANA BUGÜN NE OLUYOR Kİ.. NEYİ DEĞİŞTİRECESİN DÜNLE İLGİLİ.. SAÇMALIK.. VARSA NEFESİN BUGÜN YAP.. TARİH BÖYLE OKUNMAZ..

      • Yahu ne güzel tek cümleyle tüm soruları cevaplamışsınız..😀

        Yahu ne tesadüf ki tüm ehliyetli yöneticiler tam da Hz Osman döneminde ümeyye oğullarından çıkmış..😅 tıpkı bugünkü Akp liler gibi.. onlar da cuma hutbesindeki ayeti aynen böyle yorumluyorlar..😆

        Ne ilginçtir zehirlenmiş Hz Ömer hasta yatağında vefat etmeden hemen önce halife seçilmesi için tavsiye ettiği aşarei mübeşşere heyetinde bulunan akrabası Said b Zeydi sırf akrabası olduğu için heyet dışına çıkarır ve bunun üstüne ilave olarak Hz Ali ile Hz Osman’ı özellikle yanına çağırıp eğer halife seçilirlerse akrabalarını vali yapmamaları için özellikle tembih eder. Demek 10 yıl idarecilik yapan Hz Ömer’in de bu ehliyetli ümeyye oğullarından haberi yokmuş. Hz Peygamberin Taife sürgüne yolladığı Mervan ve ailesi ilk iki halife döneminde sürgün cezasının bitmesini talep ettiği halde kabul edilmez ama Hz Osman akrabası olan bu adamı “ehliyetli” olduğunu hepsinden daha iyi bildiği için Medine’ye alır hatta özel kalemi yapar..🧐

        Hatta Hz Osman’ın şehit edilmesinin sebebi olan ortalığı karıştıran sahte mektubun altına devlet mührünü vuran da bu ehliyetli Mervandır… 🥸

        Yahu siz tarih bilgisini sadece Muaviye’nin izni ile yazılanlardan ibaret mi sanıyorsunuz?😎

        Tabi resmî devlet geleneğinden başka din ve tarih bilgisine sapıklık diye bakarsanız Ebu Hanife’nin başına gelenleri meşru görenler gibi her şeyi meşrulaştırırsınız…🙃

        Yazıklar olsun başka ne diyeyim..☠️

        • Yavuz bey, peygamberi Allah taktir eder, haşa beşer değil. Diğer idarecileri, liderleri, yöneticeleri ise beşer veya beşeri sistemler belirler.

          Lider, Başkan, Emir, Halife vs olan kişide yetkisini kullanır ve dilediği ile çalışır. Bu yetkisine helal/haram diyemezsin. Siyasi bir tercihtir. Sadece icraatlarının helal veya haram, doğru veya yanlış , iyi veya kötü olmasına bakılır.

          Soru: Hz. Osman hangi günahı işledi, buyur yazıver, öğrenelim.. Onun görev verdiği adam bir yanlış/günah yapmışta, o da akrabam diye haşa üstünü mü örttü.. hukuk şahsidir

          • 🙋‍♂️🙋‍♂️🙋‍♂️

            Öncelikle ben Hz Osman’ın hilafeti meşru değildir demedim. Elbette meşru yolla bu yetki kendisine verilmiştir ve sizin de belirttiğiniz gibi Hz Ali vb sahabeler bu sebeple kendisine küsse bile ona beyat etmiştir. Çünkü göreve getirilmesi meşrudur. Fakat ben kendimce bir değerlendirme yaparak bir iki tane değil onlarca yönetim zaafiyeti yapmış bir kişi olarak aslında bu göreve ehliyet ve liyakati hak etmiyor değerlendirmesi yaptım. Acaba çok büyük bir günah mı işledim! Yaptığı icraatleri değerlendirme konusunda yorum yapmaya kimsenin hakkı yok mu? Bu yorumu ancak aşerei mübeşşereden olanların mı yapmaya hakkı var! Ha ben onu bilmiyordum kusura bakmayın…🤔

            İkinci olarak, Ben Hz Osman günah işledi demedim, suç işledi dedim.

            İşte tam olarak da burayı anlamakta zorlanıyorsunuz. Günah kişinin yaptığı işlerdeki dinî açıdan yapılan bir değerlendirme ve onun niyeti ile ilgili subjektif bir sonuçtur. Oysa suç kişin yaptığı fiillerin mer’î hukuka göre objektif değerlendiresi sonucu doğan bir neticedir. Hz Osman’ın dinî kimliği veya kişiliği gereği onun ben de günah işlediğine inanmıyorum ancak Hz Peygamberden beri yürürlükte olan Hz Ebubekir ve Ömer dönememlerinde de yerleşmiş olan mer’î hukuka göre hareket etmediği için suç işlemiştir diyorum. Zira hukuk tüm toplumu ilgilendirir ve objektiftir, din kendi içinde bile mezhepsel yorum farklılıklarına göre birbirine tam zıt hükümlerin olabildiği subjektif bir sistemdir. Dolayısıyla kamu adına işlenmiş fiillerde birbirinden farklı dinî ve hukuki iki ayrı hüküm vardır. Hz Osman hukuki geleneğe ve ilkelere aykırı hareket etmiştir. Öncelikle istişare heyetinin belirlenmesi aşamasında hukuka aykırı davranmış istişare heyetini sadece ümeyye oğullarından belirlemek suretiyle toplumu temsil eden diğer kabile ve gurupları karar almada etkisizleştirmiştir. Bu noktada siz Halife Emir Başkan yetkisini kullanır ve kiminle uyum içinde çalışmayı uygun görürse o kişilerden oluşan bir istişare heyeti kurma yetkisi vardır diyemezsiniz! Bugünkü Akp liler de sizin söylediğinizi esas alarak yaptıkları icraatları meşru görüyor zaten! Halife’nin böyle bir yetkisi yok! Devlet başkanı tüm toplumu temsil eden kişilerden oluşan bir istişare heyeti ile çalışmak zorundadır. Bu yüzden Zaman zaman kendisine nasihatta bulunan kıdemli sahabelerin istişare kararında herhangi bir etkisi olmamıştır. İşte Bu aşamadan sonra alınan kararların meşruiyeti yoktur. nitekim alınan kararlarda neredeyse tamamı ümeyye oğullarının talebine uygun olması ikinci prensip olan liyakat ve ehliyet aşamasını da doğal olarak ortadan kaldırmıştır. Bu zaten zorunlu bir sonuçtur. Halbuki ondan önceki dönemdeki idareciler böyle hareket etmemiştir. Hz Osman’ın bu geleneği bozması ise Muaviye için büyük bir referansa dönüşmüştür. Zira o da Hz Osman’ın yaptığınından güç alarak 12 yıl boyunca alışmış olan toplumu, bunu bir adım öteye taşıyarak sistemi tamamen kolaylıkla değiştirmiş cahiliye geleneği olan babadan oğula saltanat sistemini rahatlıkla topluma kabul ettirmiş ve buna da neredeyse kimse itiraz etmemiş veya edememiştir. İşte bozulma böyle başlıyor! Siz en küçük merkezdeki bir milim sapmayı o kişinin konumu gereği görmezden gelirseniz veya tam tersi bir yorumla büyük insanların yaptığı hatalar dağın içinde kaybolup gider onu eleştirenler cehennemdeki yerini hazırlasın derseniz işte filim orda kopar ipin ucunu bir daha tutamazsanız! Halbuki merkeze yakın olan büyüklerin sorumluluğu daha büyüktür!

            O yüzden eğer Muaviye veya Yezid’i veya bugünkü AKP zihniyetini eleştirecek zihniyetini eleştirecekseniz ondan daha hepsinden daha çok merkeze en yakın yerde yapılan ufak sapmayı tesbit edip en büyük eleştiriye oradan başlayacaksınız ki ceketin düğmeleri doğru iliklensin ve düzelme olacaksa hiçbir kusur kalmayacak şekilde hatalar anlaşısın ve düzeltilsin. Bundan başka aklın ve mantığın kabul edebileceği bir çözüm de yoktur vesselam…👋

          • Yavuz Bey,
            * Meri hukuk, görecelidir, evrensel hukuk değildir. Mutlak adaleti temsil etmez. Pekala dönemin liderleri, yöneticileri ana ilkeler ışığında günceller ve değiştirebilir. Katılığa gerek yoktur.
            *Hz. Osman, akrabalarım benim ile ‘uyumlu’ çalışırlar diye mi onları seçti? Yanılıyorsun. Var mı ispatı. Oysa esasında mevcut liyakatli, ehliyetli olan insanlar, zaten tali bir unsur olarak onun akrabası mıydı? Bence ikincisi..
            * Hz. Muaviye yi Şam a vali yapan kim? Hz. Osman değildir, Hz. ÖMER dir. Demek ki Hz. Ömer e göre liyakatı var, seni bilmem.. Sonra Hz. Osman lider olunca, akrabasI MUAVİYE Yİ VALİ yaptı denemez. ÇÜNKÜ, önce vali olmuş. Azıcık düşünüversen anlarsın kardeşim..

  5. Sayın hocam,

    şu aşağıdaki videonun son tarafında mecliste konuşma yapan kadının LGBT yi savunanlar mı yoksa küçük kızla evlenenler mi bizi ilgilendirir konusunda söyledikleri karşısında yüzde 100 haklı olduğu noktalar ne ise;
    “Hz Osman konusunda da kamu adına yaptığı icraatlarda O’nun sahabe olması, aşerei mübeşşereden olması, zinnureyn olması ve ilk müslümanlardan olması gibi saymakla bitiremeyeceğimiz DİNÎ MERTEBESİ mi yoksa hukuka milimi milimine bağlı kalacak şekilde davranması mı bizi ilgilendirir” konusu birbirine birebir aynı örneklerdir:

    https://m.youtube.com/watch?v=rzmhobC_Qyo

    Ve malesef bu kadın karşısında eleştirdiği AKP lilerin durumu ne ise bizim de sizin bu yazınızda kaleme aldığınız konuda tarihi durumumuz tıpa tıp aynıdır…

    • Sayın Ali Koca,

      Ben mer’î hukuk ile din arasında bir karşılaştırma yaptım buna göre dinin subjektif hukukun objektif olduğundan bahsettim. Hukukun objektif olup herkesi bağlaması mer’î olduğu dönem için geçerlidir elbette ben mer’î hukuka evrensel demedim objektif dedim lütfen dikkat ⚠️ ediniz! Mer’î hukuk ile evrensel hukuk ilkelerinin aynı olmadığını herkes biliyor ama siz sapla samanı karıştırmamışsınız.

      Ayrıca Muaviye’nin Hz Ömer tarafından vali tayin edilemesi meşrudur ben buna meşru değil demedim, zira Hz Ömer tüm toplumu temsil eden istişare heyeti ile karar alırdı. Oysa Hz Osman’ın istişare heyeti ümeyye oğullarından ibarettir… Azıcık karşılaştırmalı tarih okunsaydınız bunu biliridiniz.

      Bir diğer nokta, Muaviye Hz Ömer dönemimde problem olacak icraatlar yapmamıştır bu sebeple eleştiri konusu olan dönem daha sonraki dönemdir. Bir kişi baştan doğru yapıp sonradan tersine dönebilir biraz düşünseydiniz bu Muaviye’nin bu farklı dönemlerindeki misyonunu görüp ona göre analiz yapardınız kardeşim ama dert KUTSALI MÜDAFAA olunca düşünce ortadan kalkar malesef…

      Merak etmeyin Allah dini muhafaza etmeyi garanti etmiştir bu size düşmez siz size düşen Allah’ın verdiği aklı kullanın yeter kardeşim…

  6. Kampin anahtarinin ve Herkul editorlugunun Cevdet Turkyolu ile Osman Simsek arasindaki taksim tartismasi da konuya guzel bir ornek teskil edebilir. Global ya da Turkiye olceginde kiyas bile kabul gormeyecek minimal bir ornek ve maalesef bu kadarcigini bile yonetemedi yetkililer. En son bir mesaj dolasiyordu dairede 50 yildir bulunanlara saygi gostermemizi onlarin kusurlarini hosgormemizi ogutleyen.. 50 yildir vaazlar dinleyip yazilar okuyoruz liyakat ve adalet noktasinda bulundugumuz nokta budur. Hep derim namazin yaninda adalet duygusu ogretilmeli nesillere.

    • Selman kardeş, liyakatın da, adaletin de yerini bulmadığını nasıl anladın? Ölçek, mihenk yazsan da biz de kontrol ve sağlamsını yapsak.. yetkililerin hatasını görüversek..

      bence adalet ve liyakat tam yerini BULMUŞ OLABİLİR..

      • Sayın Mehmet Kara,

        Cevdet bey ile Osman hoca arasında meydana gelen hadisenin tüm ayrıntılarını neredeyse sağır sultan bile öğrendi. Hem de bizzat olayın Osman hocanın ağzından. Ama ne hikmetse ikinci kişi veya onunla birlikte hareket edenlerin ağzını bıçak açmadı. Koca koca ağabeylerin bu olayda nasıl da iğrençlik içinde olduğunu bilmeyen kalmadı! Siz hala ne itibarına ne liyakatinden bahsedip sus pus edebiyatı yapıyorsunuz utanmadan! Gerçekten mide bulandırıcı bir rol oynadığınızın farkında mısınız?
        Duygusal hareket edenler için bu anlatılanlar hiçbir şey ifade etmez bunun ben farkındayım. Zira düşünce insanı istemez sizin gibiler sadece itaat eden beyat eden sürüleri severler. Yahu her şey bu kadar ayan beyan ortada iken neyin savunmasını yapıyorsun farkında mısın? Şöyle bir hizmet insanlarına etrafında sor bakalım kaç kişi makul buluyor savundularını. Gerçekten bz Müslüman toplumların adam olmasının neden mümkün olmadığını anlamak artık zor değil aklını kullananlar için tabi…

        • Sayın Hakkı Bey,
          Bir tane bile hakaret kelimesi yazmadım. Ama sen, burada insanlara, SAĞIR, İĞRENÇ, MİDE BULANDIRICI, SÜRÜ, ….. sayıp döküyorsun. Bu mudur, senin AKIL-FİKİR-DÜŞÜNCE den anladığın şey?

          hadisenin tüm ayrıntılarını neredeyse sağır sultan bile öğrendi… diyorsun. HAYIR ÖĞRENMEDİ. MAHKEME KURULMADI. KARAR VERİLMEDİ. BİRİLERİ ETEĞİNDEKİNİN BİR KISMINI ANLATTI. YOKSA HE CEVDET BEYİ ORADA TUTMAT, HELE HEYETE KOYMAZDI. NOKTA

          • Mehmet bey,

            Karşınızdaki kişinin düşünceden uzak, akıl ve mantık dışı, iradesini vesayete teslim etmişcesine bağnazca hakikat arayışından yoksun sapla samanı birbirinden ayırmadan sadece kutsalını muhafazaya odaklanmış bir tutumu sergilediğini isbat edecek şekilde analiz yapmaya hakkım yok mu? Neden ağrınıza gidiyor bu analizim? Siz hakikati ortaya koyacak argümanla konuşmuyorsunuz, ben argüman ortaya koyuyorum bunun neticesi de yukarıda sizin hoşunuza gitmeyen sonuçları doğuyorsa bunu hakaret olarak kabul edemezsiniz…

            Burası tartışma ve yorum platformu, mahkeme salonu değil. Dolayısıyla tartışacağımız konularda mahkeme kararına ihtiyaç yok, ihtiyaç olan tek şey, akıl, mantık ve analiz malzemeleri olan argümanlar. Bunlar tez ortaya koymamız için yeterlidir. Ama siz zaten tez üretmiyorsunuz doğmatik savunma güdüsüyle hareket ediyorsunuz, eleştiri konusu olan bu zaten…

          • Mehmet Kara:

            Seni tanımam ama Osman hocayı tanımayan yoktur zannediyorum. Utanmadan Osman hocanın başından geçenleri eteğindekini dökmek diye hüküm vermişsiniz! Sonra da mahkeme kurulmadı demişsiniz! Yahu siz zaten yargılamayı yapıp Osman hocanın anlattıklarını eteğindekileri dökmek olarak hükme bağlamışsınız? Yahu Osman hocanın anlattıklarında bir yalan var mı? Olsaydı muhatapları bu güne kadar küçük de olsa bir tekzip ifadesi kullanırdı. Muhataplarının ağzını bıçak açmıyor yıllardır.. Osman hocanın yalan söylemeyeceğini hizmette bilmeyen yoktur. Zaten yalan olsa tek başına kalmış bir insanın bu kadar büyük bir etkisi olabilir mi?

            Vallahi şukadarını söyleyeyim ki 15 Temmuz’dan beri cemaatin açmazı olan o kadar çok soru işareti var ki bunlardan en önemlisi de birilerinin bu işilerin içine karışmış olduğuna dair soru işaretlerinin gizlenmesidir. Osman hoca meselesi de bunun HE nin bilgisi dışında rahatlıkla yapılabildiğinin bir örneği oldu ve bu soru işaretlerini daha da güçlendirdi… sizin yaptığınız düşünen insanları, akıl ve mantığı HE nin suskunluğu ile baskı altına almak..

        • …akıl ve mantık dışı, iradesini vesayete teslim etmişcesine bağnazca hakikat arayışından yoksun sapla samanı birbirinden ayırmadan sadece kutsalını muhafazaya odaklanmış bir tutumu sergilediğini isbat edecek şekilde analiz yapmaya hakkım yok mu?

          EVET ELBETTE HAKKIN VAR. AMA ORTADA ANALİZ YOK. RETORİK, RETORİK, SAFSATA VAR.

          • Kasım Bey,

            *Bir kişi değil kastım, bir çok kişi, birileri ekranlarda, konu hakkında, bildiklerinin bir kısmını, yorumlayarak, duygusal modda, sübjektif anlattılar. Tamamını bilmedikleri için ya da sadece malum lehindeki delilleri anlattılar, savunma modunda. Bazıları ise az konuştu. Bazıları ise sustu. Bazıları öteye havale etti. Hasıla hakikat ortaya çıkmadı.
            * Bir hüküm sahibi değilim, bir yargıla yapmadım. Kim haklı sizin kadar ben emin değilim..
            * Hiç kimseye yalan konuşuyor demedim. Bir kısmını söylüyorlar dedim..
            * Sen de şu hakaret, nefret söylemini bırak be kardeşim.. Sakin ol, bir nefes al, öfkelenme, ben de Müslümanım yahu..

          • Sizin ANALİZİNİZ Osman hocanın anlattıklarını ETEĞİNDEKİNİ DÖKMEK diyerek hükme bağlamak mıdır? safsatanın daniskasını yapıyorsunuz farkında değil misiniz?

            Bir de utanmadan mahkeme kurulmadı diyorsunuz. Yahu siz ağzından yalan çıkmamış yıllardır söyledikleri tekzip dahi edilmemiş bir kişi için mahkemeyi kendiniz kurup RETORİĞİN DANİSKSINI yapıyorsunuz farkında mısınız?

        • Kasım Bey,

          Kanmayın!

          A Dönmez: X den duydum, “şöyle” dedi. (ETEĞİNİ DÖKTÜ)

          Doğru mu peki?

          O Şimşek: A Dönmez den duyduklarınızı “doğruluyorum” dur. Çünkü AD in şahidi X benim.

          Sonuç: Totoloji ( Bilgi içermeyen safsata) Paslaşma var.

          • ARKADAŞLAR BİRİLERİ TUTTURMUŞ ETEĞİNİ DÖKMEK DİYE…!

            Kampta ne kadar söz sahibi insan varsa aşağı yukarı hepsini tanıyan bir kardeşiniz olarak Şu kadarını söylemek isterim ki,

            ETRĞİNİ DÖKME TABİRİNİN EN SON YAKIŞTIRMA YAPILACAĞI KİŞİ OSMAN HOCADIR. Bunun tam aksi olarak da ilk defa yakıştırma yapılacak olanlar OSMAN HOCAYI ORADAN KOVAN EKİPTİR…

            Bu kadar açık ve nettir bunu da herkes bilir..

            AMA İŞİN GARİBİ EN ÇOK KENDİSİNE YAKIŞACAK SIFATLARI TAŞIYANLAR EN AZ O SIFATIN KENDİSİNE YAKIŞACAĞI KİŞİYİ HEDEFE OTURTMUŞ!

            Yahu bu iftira işi tabiat kanunu zaten… tarihte de hep böyle olmuştur… Ne dileyelim anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az…

          • Hakan bey,

            Kampta ne kadar söz sahibi insan varsa aşağı yukarı hepsini tanıyan bir kardeşiniz olarak… diyorsun.

            Etiketinize ihtiyacımız yok. Zaten TANIYAMAMIŞSIN.

            HE, kal dedi. Ama Osman hoca kalmadı. Yani kovulmadı. Yani duygusal davrandı. Yani tavsiyeye uymadı. Nokta

          • Hamdi bey,

            ASIL SİZ HOCAEFENDİ Yİ HİÇ TANIMAMIŞSINIZ. NOKTA

            Hocaefendi kimseye git demez kal der. Eğer diyecek olsaydı önce Osman hocaya yapmadık bırakmayanlara derdi. NOKTA

          • Sizin Osman hocaya karşı savunduğunuz zihniyet, Hocaefendi ye sormadan iş çevirip bütün bu masum insanlara zulmedilmesine sebebiyet veren zihniyettir.
            Hesap vermekten uzak bir ahlaksızlığa sahip olanlar tabii olarak başkalarının suçlanmasına ihtiyaç duyarlar.
            Hata yapanlar kendilerini deşifre etselerdi belki bu kadar zulüm olmazdı.. Ama onlar ortalıkta yoklar!

          • Fatma Hanım,

            ‘Hocaefendi ye sormadan iş çevirip…’ dediğiniz ZİHNİYETTEN sizin kastınız Cevdet bey ise, HE neden onu hala kampta orada yanında tutsun ki?

            Ayşe Hanım GAYET açık kaynak vermiş orada.

          • Ali bey,

            Ayşe hanımın verdiği kaynak Süleyman beyin dediğinden farklı bir şey değil. Süleyman bey belirtmiş zaten HE kimseye gidin demez kalın der diye. Onu biraz tanıyan herkes bilir bu tavrını. Aynen katılıyorum Süleyman beye eğer git diyecek olsaydı etrafında kimse kalmazdı Uhut tan sonra peygamber efendimize gelen ayette olduğu gibi. İşte tam da bu yüzden ona sormadan iş yapanlara he git demiyor efendimizin uhutta buradan ayrılmayın dediği kişileri dinlemedikleri halde kovmadığı gibi… yani onları koymaması onların o hatayı yapmadıklarına delil değildir. Osman hoca yaşadığı travmalara tahammül edemediği için kendisi ayrılmak zorunda kalmıştır. Zaten kendisi de ifade etti kimse he den ayrılmak istemez diye.
            Ayrıca Osman hoca bu konuları tek tek anlattı dedikoduya mahal vermeyecek şekilde. Ama karşısında ona bu yapılanlar yalandır diyen bir tane insan çıktı mı? Çıkamaz! Çünkü Osman hocanın yalan söylemeyeceğini her Allah’ın kulu bilir. Hal dili bile ne kadar dürüst olduğunu anlamaya yeter anlamak isteyenlere..
            Kısacası siz bu kadar çelişki içeren ifadelerinizden de açıkça belli ki haksız olanları muhafaza etmeye kalkıyorsunuz ama ağzınıza yüzünüze bulaşıyor. Zira Hak gelince batıl zail olur batıl zail olmaya da mahkûmdur. Boşuna çabalıyorsunuz.
            Cemaatin etrafınızda tanıdığınız insanlarla biraz mümkünse tenezzül edip özellikle orta ve alt sınıfla konuşun bakalım sizin gibi düşünen kaç insan bulacaksınız? Bu insanlar cahil Akp tabanı değil, okuyup araştıran insanlar. O yüzden boşuna uğraşıyorsunuz. Bu kadar çelişki içinde kimseyi ikna edemezseniz. Ne kadar yazık ki bu kadar lafı yukarda o kadar çelişkiyle dolu bir kişiye vakit ayırıp anlatıyorum. Belli ki anlamayacaksanız. Ama belki okuyanlar anlar. Tek tesellim o zaten.

          • İLGİLİ YORUM YAPAN ARKADAŞA:

            • HE nin kal demesine (git dememesine) rağmen, OŞ nin kalmamasını onun travmasına ve tahammülsüzlüğüne bağlasanız dahi, ben doğru bulmuyorum.
            • Bu konuyu ekranlara çıkarak çözmeye çalışmasını metot açısından yanlış buluyorum.
            • Sizin, A yorumcuya ve onun fikrine cevap verme yerine, onu aracı kılarak, meydanlara mesaj vermenizi siyasi bir tavır olarak görüyorum.
            • Çelişki var diyeceğinize, çelişkiyi yazmamanız tutarsızlık olmuştur.
            • Objektif olmayarak sadece OŞ beyin avukatlığını yapmanızı anlıyorum ama CT beyi yermenizi hakkaniyetli bulmuyorum.
            • Hatalı analoji tasım yaparak, CT yi Uhud un okçularından yapıp, OŞ yi konumlandırdığınız yeri bunun dışında bırakmanızı yanlı buluyorum. Sonuçta o da kal denilen yerde değil şimdi.
            • HE nin nezaketini öne çıkarırken, onu adeta korkak aciz pozisyona sokmanızı yanlış buluyorum. Kal der ama GİT diyemez gibi. HE gerekseydi, dünyanın 4 bir tarafına gönderdiği gibi, CT beyi de göndermesini bilirdi.
            • Ben bunları sadece sana yazıyorum. Kamuoyuna değil. Gerekirse devam ederim. Muhabbetle kardeşim.

          • Ali bey,
            CT beyi savunmakta neye dayandığınızı merak ettim kusura bakmayın da OŞ karşısında bu kişiyi hangi gerekçeyle savunabilirsiniz?
            Aklım almıyor da acaba cevap verebilir misiniz?
            Teşekkür ederim

  7. “Kamptan olduğu gibi”

    Kaydıyla paylaşılan şu mesajı arkadaşlara arz ederim. Üzerinde müzakere etmek istiyorum:

    Olduğu gibi gönderiyorum…

    KAMPTAN …09.11.2023

    -Yaşadığımız çağ ego ve enaniyet çağı. Bu duruma karşı hassasiyet içinde olunmalı, hassas davranmalı, konuşmalı

    -Benim diyebileceğim hiçbir amelim yok. Kâfir olarak ölmekten çok korkuyorum inanın. Tek ümidim sizin aranızda olmak. Ancak bu sayede kurtulabilirim diye ümidim var. Şirket-i maneviye hiçbir şeye benzemez. Herkese de nasip olmaz

    1-Yaşadığımız süreci iyi okumaya çalışmak lazım. Bu sürecin hikmetleri neler, çöküş yolları neler? Bilmek ve ona göre tavır almak lazım. Süreç çökerken, sizin de çökmemeniz lazım.

    2-Bu süreçte Marifetullahta derinlik kazanmaya bakmak ve bu konudan taviz vermemek lazım. Allah’ı ne kadar bilirseniz, süreci de hikmetlerini de o derece anlarsınız. Aynı zamanda kulluk ve namaz hassasiyetine çok dikkat etmek te lazım. Özellikle namaz, dua, evrâd u ezkâr hassasiyetinde sınırımız yok, yürü yürüyebildiğin kadar!

    3-Yine bu süreçte güzergâh emniyetini sağlamak ve korumakta çok önemli. Yürüdüğünüz yoldan çıkmamak için güzergahı iyi bilmeli, sağa sola sapmamaya, sağdan soldan gelenler yüzünden güzergah değişimine girmemeye çalışmalı. Güzergahın emniyetine dikkat etmeyenler, güzergâhı terk eder de haberi bile olmaz. Bütün bunlar gözden geçirilmeli muhasebe edilmeli.

    -Hak etmediğimiz halde avans olarak, Allah inâyetini ve bu hizmeti imâniyeyi bize verdi ama artık avans bitti. Bundan sonra yola;
    1- İtikadî ve amel durumu ile kalp hayatında sağlam olanlar, sağlam kalanlarla,
    2-Adanmışlar, işini yaparken ciddi ve disiplinli olan maharetli insanlar devam edecekler.
    Bunun dışındakiler kendine baksın…bu işi artık maddi manevi kıvamda olanlar devam ettirecekler. O kıvamda olmayanlar izlemekle yetinecekler. İzleyenlerle, oynayanlar bir olur mu?

    -Bir gün daha bitti… istiğfarım da yeni bitti… bugün kârda mıyım zararda mıyım bilmiyorum…

    -Rehberlikte, peylenmeyecek, satın alınamayacak dava adamları yetiştirmeliyiz, onlara rehber olmalıyız.

    -İnsanların zaafları, ya büyük başarılarda ya da büyük imtihanlarda ortaya çıkar. Yaşadığımız bu imtihanla, bu zaafların ne mürtetler ya da ne yiğitoğlu yiğitler ortaya çıkardığını hep birlikte görüyoruz. Kimi İslâm’ın mürtedi kimi hizmetin mürtedi oldu. Ahirette hangisi daha şiddetli azaba uğrayacak görecek bilemiyoruz, bizim işimiz de değil.
    Boş durmak bir zaaf, evde oturmak bir zaaf, çok konuşmak, boş konuşmak bir zaaf, okumamak ciddi bir zaaf, tembellik ve sinmek bir zaaf, hatta gülüp oynamak ayrı bir zaaf… İnsan önce kendi zaaflarına bakmalı…

    -Ben kimi çok sevmişsem, hep onunla imtihan oldum. Çocuklarınız dahi olsa severken ölçülü sevin ki imtihanınız ağır olmasın. Yoksa yıkılır gidersiniz…
    -Bugün zor zamanlarda görev alanlara fani dünyada verilecek en büyük paye budur. “Zor zamanda dik durmak, ümit vermek, el uzatmak, tesanüdü kormak…” bundan daha da büyük paye yoktur. Üstünü de beklememek lazım. Ahirette neye karşılık geldiğini görünce şaşıp kalacaksınız.

    -Beklentisizlik en büyük şükürdür. Sevmek gibi beklentiye de girmek, beklenti ölçüsünde insanı yere serebilir. Hem dünyaya ait hem ahirete ait işlerde beklentisizlik gibi insanı rahatlatan başka bir şey söz konusu değil. Tek beklentimiz; Rabbimizin bizi kapısından ayırmaması, şahs-ı maneviden ayırmaması, akıbetimizi hayır eylemesi… var mı ötesi?

    -Bir gün gelecek, bugün cansiperane koşturan arkadaşların yaptığı işlere bakınca, onlar Herkül durumuna düşecekler.. Kocaman kocaman işler olacak, şaşıp kalacaksınız… Az daha sabır .

    -HE’ye bir abi; “Hocam Orta Asya’da da çok sıkıntı çektik” deyince HE: “benim cennetim ya da cehennemim yok ama Allah’ın var. Bana anlatma onları, yaptıysan Allah için yaptın” diyerek ikaz etti.

    -Üstad hazretleri yargılanırken soruyorlar; “sen kimsin” diye, o da “ben sıradan bir insanım ama Allah’la irtibatımı soruyorsanız 50 milyon insan gücündeyim ve korkacaksanız bundan dolayı… ve benden korkun” diyor. İşte her hizmet insanı da Üstad hazretleri gibi olmalı.

    -Vefa insanı olmak lazım. Arkadaşlarımıza karşı vefalı, hizmetimize karşı vefalı, eski arkadaşlarımıza vefalı olmalı ve sık sık vefamızı gözden geçirmeliyiz. Vefalı olabilmek için neyin içerisinde olduğunu bilmek te yatar. Bilmeyen neyin vefasını gösterecek ki!

    -Allah birine inayette bulunuyorsa, en zor işleri ona kolay gösterir, kolaylaştırır. Bu sizin için önemli bir referanstır.

    -Bir hicret yapan kendini, 2 hicret yapan ailesini, 3 hicret yapan istediğini kurtarır. Hicretiniz Allah’a ve Rasulüne olmalı…Kimin hicreti neye ise kıymeti o kadardır.

    -Hizmeti kirletmek istemiyorsanız, günaha girmemek, gıybete girmemek için gözünüze kulağınıza sahip çıkın.

    -Muhalfarz, bugün hizmet bitmiş olsa; varlık gerekçesini ve misyonunu tamamlamıştır ve daha en az 200 yıl daha (dünyanın ömrü oldukça) hizmetten söz edilir, edilecek. Kaldı ki, son bir kez daha tüm dünyada gürül gürül duyulacak, yaşanacak Allah’ın izni ve inayetiyle. Ve bugüne kadar elde edilen sevaplar taksim edilip dağıtılsa, herkese fazlasıyla yeter inşallah ama bunlara rağmen taksimden pay almak istemeyenler de var ve onlara diyecek bir şey yok. Kendi hallerine ağlasınlar.

    -Hizmetten amaç önce Allah’la irtibattır ve Allah’ı sevdirmektir. Gerisi araçtır. Maneviyatı olmayan fakat iş yapanlara ben “iş kolik” derim. Çok kabiliyetli olmak yetmez, Allah’la irtibat hepsinin önündedir. Asıl kabiliyet ve işlerin bereket kaynağı da budur. Allah’la irtibatı zayıf olanın hizmeti ne kadar bereketli olabilir?

    -Hizmet insanın kalbinde rızay-ı ilahiden başka bir şey yoktur.

    -Hüsn-ü zan’da cömert olun. Hüsnü zan iyidir ama bir suizan bir gıybet birçok şeyi bitirir yıkar. Ortalığın toz duman olduğu böyle dönemlerde emin olmayanların veya bilmeyenlerin, düşüncelerine dahi dikkat etmesi gerekir. Önce kalpte sonra dilde yer alırsa birçok şeyi bitirir.

    -Siz nasıl tartarsınız bilmem ama neredeyse 50 yıl, ayrılmadan bu kapıda kalmak insanın binlerce kusurunu örter. Açık söyleyeyim; camianın gıybetini yapan cennete giremez, 40-50 yıl kapıdan ayrılmamış abisinin gıybetini yapan cennete giremez. Bazen büyüklerdeki kusur, bir dağın tepesinde ki çukur gibidir. Dıştan bakınca dağdaki o heybet büyüklük değişmez. Had bilmeme ve yapılan işleri kendinden bilme küstahlığı içinde olmamalı. Elinizde koca bir sıfır kalır!

    -Hizmet insanı maceraperest değildir ve ne halde olursa olsun istişaresiz iş yapmaz. Kendisini de tamamen sebeplere de bağlamaz… Bu süreç bitecek ama halen kendi vazifesi dışında Allah’a itimadı bırakıp kurtuluşu başka sebeplere bağlayanlar var.

    -HE’ye önümüzdeki 20 yıllık bir plan sunulurken “eksik gedik haliyle” şeklinde cümle kurulunca HE: “önce bugünün hakkını bir vermek lazım, gelecek ise çağın bağrında filizlenecek” dedi.

    -Hizmete sırtınızı ihlas ve samimiyetle dayarsanız, içinize de dert ve ızdırap koyarsanız çözemeyeceğiniz sorun, halledemeyeceğiniz problem olmaz Allah’ın izniyle. Yeter ki ihlaslı, samimi, dertli ve ızdıraplı olalım.

    -Şartlar ne kadar zor olursa olsun arkadaşlar hizmete devam etsinler. Bulundukları yerde nasıl hizmet yapabiliyorlarsa ondan dûr olmasınlar. Allah’la irtibatta gevşeklik göstermesinler ve birbirlerine destek olmaya devam etsinler.

    -Çoğu insanda süreçle ilgili iç isyan var. Bunu ancak imanını güçlendirerek aşabilirler. Aşmak istiyorlarsa…

    -Bazıları ehli dünyanın en kötü zulmüne katlanıyor ama kendi arkadaşının en küçük şeyine takılıp kalıyor. Bunun sebebi enaniyetine ve benliğimize takılıp kalması.

    -Şeytanı şeytan yapan tevil ve yorumlarıydı. Te’vil ve yorumlarda bilgi sağlam değilse, faraza ise, nefsânilik ön plana çıkar. Nefsine göre te’vil ve yorma giren de her seferinde biraz daha geriye düşer.

    -Malumat obezi insanlardan endişe duyuyorum. Boş, lüzumsuz ve hatta zararlı malumatları elde etmenin ne faydası var ne de gereği var.

    -İman Peygamberden oğluna bile miras olarak geçmedi. Talep eden, talep ettiğine kavuşur.

    – İçinde bahar olmayanın, dışında da bahar olmaz. Bahar, ümitle yan yanadır. Ancak ümitli olanlar baharı yaşar, bahar için çırpınır.

    -Nefiste küçük bir leke varsa onu hemen silmek lazım. Silmezsen zamanla o büyür, bir kara delik olur ve her haseneyi, iyiliği, sevabı yutar, yok eder.

    -Güven darbesi askeri darbeden daha kötüdür. Size güvenenlere darbe vurmayın. Bu aynı zamanda hizmetinize de darbe vurmak demektir.

    -Orada bulunan bir Doktor abla HE’nin hastalıkları vb durumlarını ifade ederken “He’nin fiziki yaşı 140 yaş gibi. Çile ve ızrap iki büklüm etmiş kendisini. Ancak zekavet (hafıza ve zeka) yaşı bildiğiniz 20 yaş gibi maşallah” dedi.

    Şimdi bunu kendime göre inceleme yaptım. Mesaj uzadığı için analizi ikinci mesajda yazmak istedim…

  8. Arkadaşlar şimdi sadece 1 paragrafın analizini yapıyorum. Diğerleri için ayrıca yazacağım.

    1. “-Siz nasıl tartarsınız bilmem ama neredeyse 50 yıl, ayrılmadan bu kapıda kalmak insanın binlerce kusurunu örter. Açık söyleyeyim; camianın gıybetini yapan cennete giremez, 40-50 yıl kapıdan ayrılmamış abisinin gıybetini yapan cennete giremez. Bazen büyüklerdeki kusur, bir dağın tepesinde ki çukur gibidir. Dıştan bakınca dağdaki o heybet büyüklük değişmez. Had bilmeme ve yapılan işleri kendinden bilme küstahlığı içinde olmamalı. Elinizde koca bir sıfır kalır!”

    A-) Bu paragrafta camianın gıybetini yapan cennete giremez derken kastedilen ne olabilir?
    ~Cevap veriyorum:
    Hizmetin şahs-ı manevisinin gıybetini yapmak, yani hizmet aleyhinde dedikodu yapmak kastedilmiştir. Buna katılıyorum çünkü Hizmetin toptan varlığıyla ilgili gıybet yapmak, şirketi maneviyenin aleyhinde konuşmak zaten hizmetin lehine düşünülebilecek hiçbir sonucu doğurmaz. Burada bir iyi niyetin olması da mümkün değildir. Bu tıpkı İslam dini aleyhinde konuşmak ve din hakkında dedi kodu yapmaya benzer. Yani din aleyhinde konuşup dini eleştiriyorsanız burada dini karşınıza almışsınızdır ve din düşmanından farkınız kalmaz. Bu da sizi cehenneme götürür. Bu sonuç doğru..

    B-) Bu paragrafta 40-50 yıl kapıdan ayrılmamış abisinin gıybetini yapan cennete giremez derken kastedilen ne olabilir?
    Cevap: Açıkça Osman Şimşek olayında olduğu gibi ali heyet veya onlar ayarındaki kıdemli kişiler kastediliyor. Bunda şüphe var mı? peki şimdi analizini yapalım:
    a) Neden 40-50 yıl kaydı konulmuş olabilir? Örneğin 15-20 yıllık abisinin gıybetini yapanlar bu kapsamın dışında mı kalıyor? Veya 2-3 yıl bile abilik yapsa bir kişi bunun gıybeti yapıldığında telafisi mümkün mü olacak? Bir kere bunun ne dindeki herhangi bir ilke ile ne de aklen yapılacak bir çıkarım ile bağdaşacak bir tarafı yok. Bu tamamen özellikle birileri için servis edilmiş bir söylemdir. Kim söylerse söylesin. Söylenen sözü mihenge vurup tartmadan amel ederseniz şirke girmiş olursunuz (Tevbe suresi 31; ayrıca bkz. Bediüzzaman, Münazarat, “kimse demez ayranım ekşidir… diye başlayan paragraf”)
    b) Dikkat edilecek olursa bu paragraf önce hizmetin gıybetini yapan… ifadesiyle başlıyor hemen akabinde 40-50 yıl abilik yapanlarla devam ediyor. Yani denilmek istiyor ki hizmet demek bu büyük abiler demektir. Bu büyük abileri eleştirirseniz hizmeti eleştirmiş olursunuz ve onunla muameleye tabi olursunuz! Zira hemen arkasından akla gelebilecek çelişkiyi de örtmek için büyük dağ örneği verilerek büyük abiler Hizmetin büyük dağlarına benzetiliyor ve adeta hizmet o dağların varlığına bağlanıyor. Halbuki biz biliyoruz ki HE kendisini bugüne kadar hiçbir zaman büyük dağa benzetmemiş, hizmetin varlığını da kendisine bağlamamıştır. Tam aksine kendisini sürekli en arkadan gelen küçük bir nefere benzetmiştir. Yoksa bunları riyakarlık olsun diye mi söylemiştir! Kaldı ki HE de hata yapabilir ve eleştiri onun için de mümkün olmalıdır.. Nitekim Osman hoca özel olarak odasında kendisini makul bir şekilde uyararak yaptıklarının yanlış olduğunu haber vermiştir. Hatta aradan geçen uzun zaman sonra Osman hocanın haklı olduğunu anlayınca onun ali heyette olmasını istemiştir. Ama şimdi bu cümlelerde neyi görüyoruz; HE yi bile Hak gördüğü konuda uyaran Osman hoca ali heyette aynı tavrı devam ettirince tartaklanıp kovulduğunu, ali heyetin içinde bulunduğu çelişkiden temize çıkmak için bu mesajlara sarıldığını görüyoruz..

    C-) “Bazen büyüklerdeki kusur, bir dağın tepesindeki çukur gibidir. Dıştan bakınca dağdaki o heybet değişmez. Had bilmeme ve yapılan işleri kendinden bilme küstahlığı içinde olmamalı. Elinizde koca bir sıfır kalır!” Bu cümle ile ne anlatılıyor?
    Cevap: Arkadaşlar açıkça söyleyeyim ki bu cümleyi okuyunca bu sözlerin HE ye ait olabileceğine hiç ihtimal vermedim.. Yahu benim tanıdığım HE dinde hiçbir karşılığı olmayan, aklen dini ilkelerle hiç bağdaşmayan, ne şer’en ne aklen tutulacak bir tarafı olmayan bu sözler nasıl ona ait olabilir diye kaç gün düşündüm… Ve sonunda şu sonuca vardım:
    a) Bir kere Hz Peygamber’den rivayet edilen hadisleri bile rivayet etmede kriterler vardır. Eğer içerik olarak aktarılan söz Kur’an’a ters ise veya aklen makul değil ise, onun Hz. Peygamber’in söylemediği kabul edilir ve rivayet reddedilir. Ama düşünün bu Peygamber sözü için bile böyledir. Hele bu söz peygamber olmayan, hataya açık bir beşer sözü ise bu kadar dini ve akli çelişkilerle dolu olan bu söz için nasıl bir tavır takınılmalıdır?
    b) Eğer hata yapan kişi peygamber değilse, O kişi ne kadar büyük olursa olsun eleştiriye muhataptır ve onu eleştirmekten dolayı kimse cehenneme girmez. Aksine gördüğü hatayı söylemeyip gizleyenler günaha girer. Hatta gizledikleri hatanın büyüklüğüne göre de veballeri ağır olur! Dinde ölçü budur! Şimdi siz bu prensibi hiçbir dini kriter olmadığı halde nasıl tam tersine çevirip belli kişileri dokunulmazlık zırhına sokuyorsunuz! Eğer bu cümle HE ye bile ait olsa bunu kabul etmek mümkün değildir. Ortada Kur’an ve sünnet var! siz nasıl kendinize göre dini kriterler, değerler ortaya koyabiliyorsunuz! Bunu hangi yetkiyle yapıyorsunuz! HE den defalarca dinlemedik mi merkezdeki birkişinin küçük bir açıya tekabül eden hatası, yani büyük olan bir kişinin yaptığı küçük bir hata dairenin uzağında çok büyük bir alana tekabül eder, dönüşür bu yüzden onların sorumlulukları daha ağırdır kendilerine daha çok dikkat etmeleri gerekir, öbür taraftaki hesapları uzakta olan bir kişinin hesaba çekilmesine benzemez! Şimdi burada tam tersi bir mantıkla büyüklerinin hatalarının dağın ortasında kaybolup gideceği dışardan hiç farkedilmeyeceği söyleniyor! Aman Allah’ım bu ne büyük bir çelişkidir! Sonra dışardan görünmenin ne önemi var! Büyük insanın büyüklüğü içindeki, özündeki saflık ve temizlik değil midir! Bu kadar büyük çelişkiyi farketmemek için afyonlanmış olmak lazım! Yani dini afyon haline getirirseniz bu duygusal retorikler düşünmeye ve doğruyu bulmaya engel olur!
    c) Ve cümlenin sonunda, bu büyükleri eleştiren yani onların gıybetini yapanları had bilmemekle itham ediyor. Meseleyi haddini aşmaya bağlıyor yani. Sanki onları eleştirenler yapılan işleri kendinden bilme durumuna düşmüş oluyorlar. Yani büyükleri eleştirecekseniz onu ancak büyükler kendi arasında yapabilir. Bu küçüklere düşmez. Herkez haddini bilmeli. Yapılan işler kimin sayesinde yapılıyor yani? Büyüklerin. O halde herkes haddini bilecek, küstahlık yaparak büyükleri eleştirmeyeceğiz yoksa elimizde koca bir sıfır kalır… Yahu neresinden baksanız bu cümlelerin HE ye ait olabileceğine ihtimal veremiyorsunuz. Ama velev ki ihtimal HE söylese bile bunu kabul etmek zorunda mıyız arkadaş! Üstad bile ne diyor münazarat’da,”Ben dahi sizi bilmeden ifsad etmiş olabilirim. İşte, size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mihenge vurunuz. Eğer altın çıktıysa kalbde saklayınız. Bakır çıktıysa, çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız, bana reddediniz gönderiniz..” Şimdi bunları laf olsun diye mi, riyakarlık olsun diye mi söylemiştir? Tevbe 31. ayet yine din büyüklerinden her duyduğunuz sözü sorgusuz sualsiz kabul edip amel etmekle onları Rab edinmiş oluyorsunuz diyor ve bunu Hz. Peygamber bizzat tefsir ederek açıklıyor. Yine Bakara 104. ayette “Ey iman edenler! Peygamber’e “Bizi güt!” demeyiniz, “Bizi gözet!” deyiniz ve onu dinleyiniz..” diye uyarıyor. Yani Peygamber için bile biz koyun değiliz ki güdülelim. Biz insanız deyin diye Allah uyarıyor! Şimdi bu kadar açık kriterler varken bu tehditlerin neresi makul!

    Devam edeceğim..

    • Sayın Musa Kardeşim,
      Yorumunu okudum. Saygı duyuyorum zira eleştirel bakışın hakkını vermişsiniz. Önemli bir düşünme metodudur, kritizm, eyvallah. Fakat başka başka yöntemler de var.. Mesela, leteral, holistik, analitik vs

      Size tavsiyem, diğer şeritleri de kullanmanız. Zİra bütüncül (mahruti) düşünme olmazsa, parçacı yaklaşımlar ile manayı 180 derece ters anlayabiliyor insanoğlu..

      Yine tebrik ederim, en azından hakikatin peşinde olduğuna itimat ediyorum.. Muhabbetle..

  9. Nasr Hamid Ebu Zeyd’in dediği gibi, “Kur’an gökten inmiştir ama yerden de bitmiştir.”

    Harika bir cimle.. Adamsın.. Ruhun şad olsun Mısırlı üstad..

  10. Devamı…

    2. “-Hizmet insanı maceraperest değildir ve ne halde olursa olsun istişaresiz iş yapmaz. Kendisini de tamamen sebeplere de bağlamaz… Bu süreç bitecek ama halen kendi vazifesi dışında Allah’a itimadı bırakıp kurtuluşu başka sebeplere bağlayanlar var.”
    CEVAP:
    – Madem hizmet insanı istişaresiz iş yapmaz, en ali istişare heyetinde alınan kararların uygulamasını neden engeller!!!
    Hem de yukarda büyüklüklerine dil uzatamayacağımız, aleyhinde konuştuğumuzda cennete giremeyeceğimiz bu büyükler, Kur’an’ın emri olan istişare kararını engellemeye kalkacak ama biz bunu niye yapıyorsunuz diye eleştirdiğimizde gıybet yapmakla, cehenneme girmekle suçlanacağız öyle mi? Yahu siz karşınızda aklını yitirmiş düşüncesiz, davar sürüsünü mü güttüğünüz sanıyorsunuz? Bu ne çelişki, bu ne yoldan çıkmışlıktır..!!!

    2. -Bazıları ehli dünyanın en kötü zulmüne katlanıyor ama kendi arkadaşının en küçük şeyine takılıp kalıyor. Bunun sebebi enaniyetine ve benliğimize takılıp kalması..
    CEVAP:
    Bu genel olarak ufak tefek hatalar konusunda söylenmiş söz ise yadsınacak bir tarafı yok. Ama siyak ve sibakına göre değerlendirecek olursak, özellikle yukarıda bahsi geçen vahim hatalar için söylendiğini dikkate aldığımızda bunu kabul etmek mümkün değildir. Çünkü burada şahsi bir mesele değil, kamuyu ilgilendiren umumi bir mesele vardır ve bu ne gıybete girer ne de haddini aşmaya girer..Bu ifade sadece dayanaksız basit bir susturma girişiminden ibaret…

    3. -Şeytanı şeytan yapan tevil ve yorumlarıydı. Te’vil ve yorumlarda bilgi sağlam değilse, faraza ise, nefsânilik ön plana çıkar. Nefsine göre te’vil ve yorma giren de her seferinde biraz daha geriye düşer..
    CEVAP:
    Yahu sağlam bilgisi olmadan konuşan insana bu kadar yetişmiş eğitimli insanlar hele bu iletişim çağında itibar eder mi? Bu cümle ne kadar yüzeysel ve basit bir eleştiri! anlamak mümkün değil..
    Cümlenin başlangıcı zaten yorum ve te’vil yapmanın şeytanlığa benzetilmesiyle haddinizi aşmayın mesajı veriyor. Ama sırıtmasın diye de “bilgi sağlam değilse ve nefsani ise” kaydını ekliyor. Maalesef dindar toplumların neredeyse tamamında bunun sayısız örnekleri vardır. Bizim tarihimizde en çarpıcı ilk örneği Ebu Hanife’dir mesela. Koca koca alimler tarafından sırf ehli rey (düşünce adamı) olduğu için tekfir edilmiştir. Kelam ilminin de babasıdır Ebu Hanife. “Usulud-din (Kelam) hakkında düşünmek, ahkam (füru fıkıh) hakkında düşünmekten daha önemlidir” diye bir cümlesi vardır İmamı Azam’ın. Onu büyük yapan Kelam ilmini de Fıkhı Ekber yapan onun hürriyetçi, düşünceye ve ifadeye değer veren bu tutumudur. Yani dindar toplumlarda düşünmek neredeyse ihanetle eşanlamlıdır. Ben bu hizmeti Müslümanların en düşünen, medeni dünyaya en iyi ayak uyduran, içine kapalı değil dışa açık, yenilikçi topluluğu olduğu için beğendim. Zannediyorum bir çok hizmet insanı da aynı fikirdedir. Ama gelinen noktaya bakıyorum ki, tarihte sayısız örneği olan kendi kendisini bitirmiş, aralarındaki soyluların yaptığı yanlışları örterek mesafe alacaklarını zanneden ve bunu da sürüleri aldatacak yozlaşmış bilindik metodlarla yapan bir yöne doğru evrildiğini görüyorum. Aslında bir taraftan da bunu farkedenleri görünce umutlanıyorum. Ancak dümenin başındakilerin daha ziyade geriye dönüşü temsil edenlerin ağırlıkta olduğunu gözlemledikçe umudumu yitiriyorum..

    4. -Malumat obezi insanlardan endişe duyuyorum. Boş, lüzumsuz ve hatta zararlı malumatları elde etmenin ne faydası var ne de gereği var..
    CEVAP:
    Yine 3. maddedeki aynı konuyla ilgili bir cümle.. Yani diyor ki, işinize bakın böyle lüzümsuz hatta zararlı malumatlarla meşgul olmayın. Onları büyükler kendi aralarında yakıştırır, bu işlerle uğraşmak size düşmez, haddiniz de değil zaten. İşiniz ilgilendirmeyen konularda malumat obezi olmayın… Yahu ne diyeyim yukarda zaten yeterince değindim, kamuyu ilgilendiren bir konuyla iştigal etmek beni de ilgilendirir, çocuklarımı da ilgilendirir, sevdiklerimi de ilgilendirir. Ben koyun muyum ki beni bu kadar ilgilendiren konularda birilerinin vesayetine gireyim de onlar benim işlerim hakkında benim yerime hem düşünsünler hem karar alsınlar hem de icraat yapsınlar. Onlar bunları yaparken ben denetlemeyeyim mi? Mesela istişare ile hareket etmiyorlarsa bunun peşine düşmeyeyim mi? Yani güdülmeye razı mı olayım? Bunu mu istiyorsunuz? Maalesef artık o dönem bitti bu mesajı gönderenler de lütfen benim bu mesajımı alsınlar..

    5. -Güven darbesi askeri darbeden daha kötüdür. Size güvenenlere darbe vurmayın. Bu aynı zamanda hizmetinize de darbe vurmak demektir..
    CEVAP:
    Evet sonuna kadar katılıyorum… Ama güveni kimler yıkıyor farkında mısınız? Benim bu eleştirilerim mi Hizmete olan güveni yıkıyor yoksa eleştirdiğimizde cehennemlik olmakla tehdit edildiğimiz koca koca abiler mi… Benim eleştirilerim hizmete hiçbir şekilde zarar vermez ve kimsenin hizmete olan güvenini yıkmaz ama o koca koca adamların yaptıkları onlarca ilkesiz davranış hizmeti çökertir… Bunun da analizini yapmak için yüksek bir zekaya gerek yoktur vesselam…

  11. Sayın değerli Ahmet bey,

    Az önce YouTube da yeni bir videonuzu gördüm, yeni yayınlanmış. Şok oldum..

    Saç ektirmek caiz mi diye….

    Yahu hizmetin en ileri gelen alimler zümresi konuşacak, anlatılacak onca mesele varken Show tv programında Nihat Hatipoğlu Cünbbeli Ahmet gibi her türlü konunun konuşulduğu meseleleri mi gündeme almaya başladı! Gerçekten vahim bir durum.

    Düşündüm bunun sebebi ne olabilir diye… yani size cemaat tabanından bu türlü konularda soru soranların oranı bu kadar çok mu da bu konulara indiniz diye düşünüyorum? Zannediyorum yüzde 1 bile yoktur bu konularda size soru soran… Milletin can alıcı o kadar çok meselesi var ki saç ektirecek cemaat tabanında kaç tane insan kaldı…

    O halde hangi makul gerekçeyle bu konularda konuşup yayın yapıyor olabilirsiniz diye düşündüm? Acaba asıl size gelen soruları veya cemaatin asıl sorunlarını çözümlemekte zorlanıyor musunuz? Etliye sütlüye karışıp kendinizi zora sokmak istemiyor musunuz?

    Aman hocam boşverin girmeyin o konulara sonra başınıza gelmedik kalmaz Osman hoca gibi… diye düşündüm? Ne dersiniz yanılıyor muyum…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin