1960’lı yıllarda Türkler ‘misafir işçi’ olarak yurdunu terk edip Almanya başta olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerine yelken açmıştı. II. Dünya Savaşı’nın yaralarını, Amerika’nın desteğiyle çabuk saran Batı Almanya iş gücüne ihtiyaç duyduğunda aralarında Türkiye’nin de olduğu ülkelerin kapısını çaldı. Bu sürecin sonucunda, bugün Avrupa’da sayıları 5 milyona yaklaşan ‘Euro Türk’ toplumu bulunuyor. ‘Misafir işçi’ olarak geldikleri ülkelerde vatandaşlık kazandılar. İşçiyken, işveren hâline geldiler.
Bugün benzer bir süreçten Çinliler geçiyor. Ancak bir farkla: Türkler, Almanların fabrikalarında çalışmak için Almanya’ya gelmişlerdi; Çinliler ise Çinli milyarderlerin Avrupa’da satın aldığı fabrikalarda çalışmak için buradalar. Ayrıca Çinlilerin favorisi Almanya değil İtalya. Her şeye rağmen bir şey ortak ama: Zor şartlar ve düşük ücret…
İTALYA’DA BİR TEKSTİL FABRİKASI
İtalya’nın Toscana bölgesindeki 200 bin nüfuslu Prato şehrinin yüzde 25’i Çinlilerden oluşuyor. Burası zeytinlikleriyle ve İtalyan tekstil endüstrisinin kalbi olmakla meşhur bir yer. Üstelik Ortaçağ’dan beri bu böyle. 1990’lı yıllardan itibaren Avrupa’daki fabrikalar ‘ucuz iş gücü’ arayışıyla Doğu’ya taşınmıştı. En çok tercih edilen ülke Çin’di. Neredeyse ‘bedavaya’ çalışan Çinli işçiler, Avrupa’daki ünlü markaları hayli zengin etti. Ancak Çin’in giderek büyümesi ve işçi maliyetlerinin artması, ayrıca ülke yönetiminin yabancılardan daha fazla vergi beklentisine girmesi Avrupalı iş adamlarını tekrar düşünmeye sevk etti.
Ancak bu sırada Çinliler, ilginç bir yöntem geliştirdi ve Çin’de değil Avrupa’da üretim yapmaya karar verdiler. Üstelik Avrupa ülkelerinde satın aldıkları fabrikalara Çin’den işçi getirmeye başladılar. Bu durum, Çinli tekstil atölyelerine fason iş veren Avrupalı markaların da işine geliyor. Avrupalı işçilerin maliyetlerinin yüksek olması, ‘ucuz iş gücü’ sorununu bu tip bir göçle aşmayı beraberinde getirdi. Krizdeki Avrupa ülkeleri için Çinli de olsa sermayenin ülke içinde dolaşması, işe gelen bir durum. Ancak Avrupalı işçinin son yıllarda kendini gösteren ‘öfkesi’ni düşürmeye yetmiyor.
Bu yöntem, şimdilik sadece tekstil sektöründe işliyor gözükse de, Avrupa’daki ‘ucuz iş gücü’ arayışı sebebiyle kısa zaman sonra elektronik ve araba sektöründe de çok sayıda Çinli firma görmek mümkün olacak. Bu, Avrupa pazarındaki Çin mallarının fiyatlarının da düşmesi anlamına geliyor. Avrupalılar için, madalyonun ‘iyi’ yüzü bu.
AVRUPA’DA ÜRETİMİ ÖLDÜREBİLİR
Ancak madalyonun diğer yüzünde Çinli fabrikalar, Avrupa’daki diğer fabrikaların rekabet edebilme yeteneğini elinden almış oluyor. Prato’daki Çinli fabrika, İtalyan fabrikalarına göre yüzde 50 daha ucuza üretim yapabiliyor. Bu da, İtalyan fabrikalarının kapanması ya da Çinlilere devredilmesi anlamına geliyor. Öte yandan bu fabrikaların vergi kaçırmakla ‘maruf’ olduğu iddiası yayılıyor. Yüksek vergi cezalarından ise, tezgâhı kapatıp şehrin başka bir yerinde yeniden açmakla sıyrılıyorlar. İtalyan hükümetinin ‘işine geldiği’ için göz yumduğu söyleniyor.
Dahası, Çinliler İtalya’ya gemilerle, ‘yasadışı’ yollarla geliyor. Uzun yıllardır burada yaşayıp resmî oturum sahibi olmayan çok sayıda Çinli olduğu belirtiliyor. Üstelik bu Çinli işçilerin ülkeye gelirken kimliklerini imha ettikleri, kaçak oldukları ortaya çıkana kadar da hiçbir resmî girişimde bulunmadıkları biliniyor. Ancak polis baskını ya da kontrolünde ortaya çıkan illegallik sonrasında ise resmi olarak çalışma ve oturma iznine başvuruyorlar. Kimliklerini imha ettikleri için de bu işlem ancak aylarca sürecek şekilde planlanabiliyor. Sonrasında ‘sınırdışı’ kararı verilse bile Çin, kimliksiz bir vatandaşını ülkeye geri kabul etmediği için süreç daha da karmaşıklaşıyor ve ‘kaçak’ Çinli, gidecek yeri olmadığı için ülkede kalmaya devam ediyor. Prato şehrindeki 50 bin Çinlinin 20 bine yakınının bu şekilde olduğu tahmin ediliyor.
İtalya’da haftalık çalışma süresi 40 saat. Ancak Çinliler haftanın 7 günü, günde 15-16 saat çalışabiliyor. Genelde çalıştıkları fabrikalarda kalıyorlar. Aralık 2013’te çıkan bir yangında 7 kişinin hayatını kaybetmesinden sonra İtalyan hükümeti fabrikalarda kalmayı engellemek için sıkı kontroller yapmaya başladı. Bu yıl içinde yapılan bir kontrolde 72 metrekarelik bir evde 18 Çinilinin yaşadığı tespit edildi – bu evde iki kişi banyoda kalıyordu üstelik. Prato’da kaçak yaşayan bir Çinli hasta olduğunda, oturum izni olan birinin kimliği ile hastaneye gidiyor. Birisi öldüğünde, ‘kimliği’ yeni gelecek Çinlilere aktarılıyor ve asla yetkililere haber verilmiyor.
HER ŞEHRE BİR CHINATOWN
Prato’da da hâliyle bir Chinatown (Çin mahallesi) oluşmuş. Çin yemeği pişiren restoranlar, kafeler, okullar var. Ekonomik yönden zenginleşenler şehrin iyi yerlerine taşınırken, İtalyanlar arasında ‘göçmen Çinli’ karşıtlığı da artıyor. Henüz alarm zilleri çalmış değil ama İtalyan yetkililer tetikte. Bir yandan da hükümet Çinlilerin Prato’yu terk etmesinden endişe ediyor zira bu şehrin iflas bayrağını çekmesi anlamına geliyor.
Bu arada Çinlilerin krizdeki Avrupa ülkelerine benzer tekliflerle gitmeleri bekleniyor. Fransa, İspanya ve Portekiz sırada. 2009’da Avrupa genelindeki bir operasyonda, Çinlilerin çalıştırıldığı 100 fabrika kapatılmıştı. Yasadışı üretim yaptığı tespit edilen bu merkezlerde tanınmış marka ürünlere el kondu. Eğer Avrupa’nın diğer ülkeleri de İtalya gibi bu duruma ‘göz yumarsa’ Avrupa’da yeni bir göçmen dalgasından bahsetmek mümkün olacak. ‘Euro Çinli’ popülasyonu her geçen gün arıyor zira…