YORUM | AHMET KURUCAN
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiçbir gruba yapılmayan bir zulüm yapılıyor devlet eliyle. Rakamları takip etmek bile imkansız. “Gün günden beter,” derdi rahmetli Ninem 80 ihtilali öncesi anarşik ortamını tasvir ederken. Şimdi de aynı. Değişen bir şey yok. Gün günden gerçekten beter. Her sabah bir operasyon haberi ile uyanıyoruz hayata. 2014 Nisan ayından bu yana toplam 5,560 operasyon gerçekleşmiş. Ortalama günde 3 operasyon ve 70 gözaltı varmış.
Bunun manası şu: Devlet kendi vatandaşına resmen kitlesel soykırım yaşatıyor ve herkes üç maymunu oynuyor. Özneyi devlet olarak söyledin ama nesne kim diyeniniz yoktur diye düşünüyorum. Zira Türkiye’de yaşayan herkes biliyor nesnenin kim veya kimler olduğunu. İlla yaz diyorsanız kör gözlere girsin, sağır kulaklara küpe olsun, taşlaşmış kalp ve vicdanlarda yankılansın diye yazayım: Fethullah Gülen Hocaefendi, Cemaat, Hizmet. Yeter mi?
BU YAZIYI YOUTUBE’DA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Bugünlere birden gelmedik. İlmek ilmek işlediler, taş taş döşediler. Tarihe örnek olacak, sosyal-psikoloji ve siyaset tarihlerinde ders olarak okutulacak ölçüde toplum mühendisliği yaptılar yıllar boyunca ve kısa vadede görülen sonuçlarına göre başarılı da oldular. Hitler’in “Kavgam” kitabında anlattığı ve propaganda bakanı Joseph Goebbels’in başarı ile uyguladığı taktiklerini hayata geçirdiler. Halk büyük yalanlara daha çabuk inanır diye büyük yalanlar söylediler. Kendilerinden başka siyası hiçbir seçeneğe hareket alanı bırakmadılar. Kendi tercihlerinin sonucu oluşan bütün olumsuzlukları başkalarının üzerine attılar. Tek rakip ve en kolay lokma olarak gördükleri Cemaat’in üzerine odaklandılar. Ülkede olumsuz giden her şeyi ama her şeyi onun üzerine yıktılar. Karikatürlere konu oldu erken dönemlerde. Vazoyu kıran çocuğun kendisine kızan anneannesine “Ben kırmadım Cemaat kırdı” dediği karikatürler çizildi bu ülkede yıllar önce. Önceleri çokları güldü geçti buna ama sonraları gerçek oldu. Hayatın bir parçası haline geldi.
Bu ilmek ilmek örülen örgü aynı zamanda soykırım aşamalarının merdivenlerini tek tek çıkmak demekti. Çıktılar. Tam anlamıyla bir günah keçisi haline getirilen ve her kötülüğün anası diye nitelendirilen Hocaefendi ve Cemaat’e karşı toplumun diğer tüm kesimlerini düşman yapacak söylemler geliştirdiler. Çeşitli lakaplar takarak onlarla Cemaat’i özdeşleştirdiler. Hain, çete, örgüt, ajan, hain, çıkarcı, rantçı, paralel yapı, piyon bu aşamanın söylemleri idi. Ardından merdivenin şeytanlaştırma diyebileceğimiz basamağa adım attılar ve Cemaat mensupları insandan başka bir mahlukmuş gibi söylemler ürettiler. “Ur, virüs, vampir, böcek, köpek,” dediler. Daha düne kadar milyonların önünde “Gel bu hasret bitsin!” türküleri söyledikleri Hocaefendi’ye “Alim müsveddesi, yalancı peygamber, sahte şeyh” ve insanın aynaya baktığında kendi yüzüne bile söylemeye utanacağı daha neler neler dediler. Bütün bunlar olurken ne toplumun aydın kesimlerinden ne de sıradan insanlarından hiçbiri ses ve seda çıkmadı. Bu suskunluk onlara cesaret verdi. Son hamleyi yapmalarına az kalmıştı. Hazırlıklar yavaş yavaş tamamlanıyordu. Ne yapacaklarını biliyorlardı. Tabii ki kendileri hariç Cemaat’e değil destek selam vermiş insanları tek tek belirleyip fişlediler. Halk hazırdı, devletin güvenlik birimleri hazırdı eksik olan tek şey hakemin düdüğü çalmasıydı. Halbuki o düdük çoktan çalınmıştı. Sadece hücum zamanını bekliyorlardı. “Allah’ın lütfu” dedikleri 15 Temmuz ile o fırsatı buldular ve KHK, kitlesel gözaltı, tutuklama, işkence, adam kaçırma, öldürme, müsadere ve şeytanı bile utandıracak zulümlerle son safhaya geçtiler ve hala devam ediyorlar.
Buraya kadar anlattıklarım tüm Türkiye’nin gözü önünde olan ve olmaya devam eden zulümlerin tarihsel geçmişini de hatırlatan kısa bir kesinti. Malumun i’lamı. Bu kısa kesintide bir şey dikkatinizi çekti mi bilmem ama benim dikkatinizi çekmek istediğim bir şey var. Zaten bu özeti yapma nedenim de o. Dün Cemaati şeytanlaştırmak için söyledikleri her şey ama her şey şu anda kendi başlarına gelmiş durumda. Ne ile itham ettilerse aynı itham, ne türlü iftirada bulundularsa aynı iftira, nasıl lakap taktılarsa aynı lakapla anılıyorlar. Yalnız arada çok büyük bir fark var. Cemaat adına yaptıkları itham, iftira ve lakaplar Cemaatin yüzde 95’leri aşan oranında kahir ekseriyeti için gerçekten itham, iftira iken bunlar için somut delillerle ortaya konan, inkar edilemez gerçekler.
Örnek mi istersiniz? “Haşhaşi” diyeyim siz de uyuşturucu kullanan siyasileri, ticaretini yapan Yıldırım’ları, Ata uçaklarını, Venezuella’ları ve tabii ki “Baron Erdoğan” söylemlerini hatırlayın.
“Milli iradeye komplo” diyeyim, oy kaybına bağlı olarak sürekli değişen seçim sistemlerimi, kurulan ittifakları, partili cumhurbaşkanını ve Türk tipi başkanlığı hatırlayın.
“Faiz lobisi” diyeyim siz çarşaf çarşaf ortaya dökülen delillerle kimin faiz lobileri ile iş tuttuğunu hatırlayın.
“İhanet” diyeyim Türkiye’nin ve Anadolu insanının hem dününe hem de yarınlarına hakiki manada kimin ihanet ettiğini ve hala etmekte olduğunu hatırlayın.
“Paralel devlet” dediler TÜGVA skandalı ile ortaya saçılan paralel devleti hatırlayın.
“Suç örgütü” dediler şimdilerde AKP siyasi parti değil suç örgütüdür sözlerini hatırlayın.
“Suç örgütü lideri” dediler ‘La Casa De Papel Recep Tayyip Erdoğan’ sözlerini hatırlayın.
Süslü Sülü’leri, Soysuz Soylu’ları ve Narcos Soylu’ları da yanına süs olarak ilave edin.
Kamu İhale yasasından AKP’nin iktidara geldiği 2003 yılından 30 Nisan 2021 tarihine kadar tam 193 defa değişmesi bile tek başına yeterli bir örnek değil midir anlayana?
“Etme bulma dünyası” denir bu türlü durumları ifade için Anadolu’da. “Allah’ın sopası yok” da derler malum. Benim inancıma göre Allah mutlak adalet sahibidir. Adaletini ahirette bitamamiha dünyada da kısmen göstereceğine inancım tam.
İşte bu örnekler onun bir göstergesi. Ettiler, buluyorlar ve inancım o ki bulmaya da devam edecekler.
9 Mart 2014 Urfa mitinginde dönemin başbakanı Erdoğan şunları söylemişti. “Şimdi ben buradan Said Nursi’nin diliyle konuşuyorum. ‘Zalimler için, yaşasın cehennem,’ Çünkü, onları ancak orası paklar.” Çünkü ile başlayan son cümleyi hiç kimse için söyleyemem. O karar Allah’a ait. Erdoğan Allah’tan vahy almış ya da hüküm yetkisi kendisine verilmiş gibi konuşmuş. Kendi bileceği şey. Ama o son cümle hariç Said Nursi’nin diliyle ben de konuşabilirim Erdoğan’ın konuştuğu gibi: “Zalimler için yaşasın cehennem!”
Insan gercekten hayret eden bir varlik…
“Cemaat adına yaptıkları itham, iftira ve lakaplar Cemaatin yüzde 95’leri aşan oranında kahir ekseriyeti için gerçekten itham, iftira iken…”
Yuzde 5’lere yakin bir kisminin o itham, iftira ve lakaplari hakettigini mi dusunuyorsunuz?
Bu arada, o bahsettiginiz soykirimi yapan devlet degil, devlet imkanlarini kullanarak yapan ve tarih boyunca da yapagelmis habis bir kitle.
Asil soru, bu habis kitle kim? Kimlerden mutesekkil? Dallari sacaklari nerelere kadar uzaniyor? Nerelerdeler?
Benim tahminim, kimse kimseye kefil olamayacağından 95% gibi bir ifadeyi yazar çoğunluğun temiz olduğu manasında kullanıyor. Gene de hataları olan insanlar da olacaktır, tarihte hiçbir topluluk 100% temiz olmamıştır. Sadece peygamberler günahtan uzaktır ama onlar da hatadan ari değildir.
Habis kitle konusu ise müslüman kesimde bir takıntı olmuş durumda. Eğer AKP temiz olsaydı ve darbe davalarında ağırlığını koysaydı, bu mesele çözülürdü. Düşman her zaman farklı şekillerde varolur. Havada bile mikrop vardır ama bağışıklık sağlamsa hasta olmazsın. Bence habis kitleye kafayı takmak yerine, onların gönüllü maşalığını yapanlara bakmak gerekir
👏👏👏
Bu arada isabetli bir tespit yapmissiniz.
Bu habis kitle muslumanlarla hep ugrasageldigi icin, biz muslumanlar icin haliyle bir takinti haline geldi.
Sizde nasil durum?
Sa hocam.
Hizmet haretinde, AKP için vurguladığınız olumsuzluk içeren vasıfların %5 gibi bir oranda hizmet hareketinde de olduğunu düşündüğünüzü anlayabilecegim bir ifade var. Bunu çok yakışıksiz ve haksız hatta saygısızlık buluyorum.
1.Öncelikle matematiksel bir ufade somut delillere dayanmalıdır.
2. “Tahrip kolaydir” AKP ile ayni ozelliklere sahip bir %5 guruh varsa vay halimize…
3. %5 iddianızin ıslahi adına kotülüğü önleme adına ne adimlar attığını,ı da yazmanız gerekir.
Bu ifadelerimle hizmet hareketi içinde olduğunu söyleyenlerin “ismet sıfatına sahiptir” olduğunu iddia etmiyorum. Fakat %5 ifadesinin neye istinaden vurgulandığını , neye dayandığını merak ediyorum.
Ben bu zülüm sürecinde siz sn Ahmet Kurucan ve diğerlerinin Muhteşem
Harika
Olağanüstü
İmani yürüyüşünü
Hayretle
Hayranlıkla
İzledim, seyrettim ve ediyorum.
Gösterdiğiniz sabır, itidal, tevekkül ve tam teslimiyet bize bana hep asrı saadeti hatırlattı.
Hani yüzde beşlik çörükleri diyorsunuz ya, biride buna dahi itiraz ediyor… Adlarını dahi tiksinti ile ancak anabileceğim gülerceleri, latifleri hatırlatıp bunların da gün yüzüne çıktıklarını da görmüş olduk.
Allah mükafatlarınızı ahirette elbet verecek, ama gönül bu dünyadada verdiyini görmek ister.
“Göbeğini kaşıyan adam”, “bidon kafalı” tabirlerini kullananlara kızmıştık, içerlemiştik lakin zaman onların haklı olduğunu gösterdi. Türk toplumunun geçmiş onyılındaki tipolojisi hem pragmatist hem oportunist bir resim sunuyor bize.
Olan yine aynı hikaye olacak, “hain, terörist, firakı dalle, din düşmanı!!!?” gösterilen Hocaefendi vefatının ardından gelecekte, “Son devrin din mazlumları” tarzı kitaplarda üstelik bu Siyasal İslamcı mantığındaki insanlarda dahil, bir alim, derviş, veli olarak anılacak. Adına konferanslar verilip, dilden dile dolaştırılacak, kalp gözü açıklığından, oluşturmak istediği Altın Nesle kadar neler neler. Küçük dilinizi yutacaksınız onları dinlerken, vay be ne imiş Hocamız diye. Öylece övecek bugünün zulmeden zihniyetinin gelecekteki temsilcileri. Oportunistlik o devirdeki müslüman topluma onu gerektirecek çünkü.
Bugün Gazalinin, İmam Maliki, Şazilinin, Mevlana Halidinin, Arabinin yerden yere vurulmamasının sebebi de o, üzerinden yüzyıllar geçmiş olması. Hakikatın yeni anlaşılmış olması değil. Oysa saydıklarım ve onların yanında saymadığım bilumum yüzlerce peygamber yolunun rehberleri bulundukları dönemlerde, toplumları tarafından da küçümsenmişti, aşağılanmıştı. Bu küçümsemenin aşağılanmanın boyutlarını bilmiyorum, oranlarını da, ama her ceberrut idarenin bir sosyolojik tabanı olduğunu bilen biri olarak, kitap aralarında “ceberrut idarenin propagandasından bir kısım toplum kesimi de etkileniyordu” tarzında geçen o tek bir satırın aslında saklanan koca bir toplumsal tabanı olduğunu görebiliyorum bugün. o cümle, zulme taraftar olmuş halk kitlelerinin perdesi. Basbayağı, etkili bir toplumsal tabanla o insanlara da zulümler yapılmış, paydaşları da toplum olmuştur, belli ki.
Koca peygamber torunlarına acımayan bu şirret anlayış, Kerbela da katllerine göz yummuştur. Düşünün, camilerde şu an Hocaefendi hakkında dile pelesek olmuş şekilde lanet okumalar var mı şu an. 15 Temmuz sonrası bir süre devam etmesine rağmen o da üstü kapalı şekilde, dokundurmalarla imalarla oldu. Düşünün işte, Hz. Aliye 11 KOCA YIL ve daha fazlası, doğrudan adı anılarak lanet okutulmuştur. Peygamber damadına, ötesi Velilerin şahı dediğimiz Hz. Aliye bunu reva gören toplumdu. Lanetlere amin diyende.
Bugün Yezide yezid, Aliye Hz. Ali demek kolay ve karlı. Nasılki bugün, Fethullah Gülene hakaret etmek kolay ve karlı ve yarın da Muhterem Hocaefendi demek karlı ve kolay olucak. İman hizmetine katkılarını, Bülent Arınç tarzında üstelik sahiplenilmiş şekilde, gözyaşları eşliğinde, oysa aynı zihniyetin gelecek temsilcilerinde duyacağımızdan hiç şüphem yok, zira menfaatlerinin riske girmesi izale edilmiş bir durumda,husumete de gerek yok. Ve hatta bugün küfreden aynı dillerin yarın “Allah razı olsun” kıvırmalarına şahit olacağımızı da asla bir kenara atmıyorum. Ham süt içmiş insan oğlu.
Mesela, Gazali döneminde vaizler, hatipler bugünküne benzermiş. Zulmeden hükümdara laf söyleyemezler, bol bol cennetten bahsederlermiş. Güzel taktik dimi. Cehennemden bahsetseler, laf hükümdara dokunacak.
İmam Şazilinin yakarışlarını okuyunca kanımız donmuyor mu, bu nasıl bir dua demiyor muyuz, İmam Şazili den derin miyiz de eleştiricez onu, ne yaptılar ki bu insanlara bu derece tazarru ve niyazdalar. Uzağa gitmeye gerek var mı, yanıbaşımızda Mevlana Halid, ona yapmadıklarını bırakmayan ne küffardı ne bilmem münafıktı, işlerine gelmeyen, çıkarları zedelenen bir grup islam referanslı insanlardı.
Bugün, bir basit kolaylıkla söylediğimiz, evet ikisi de haktı, biri çağa uygun bir iman hizmeti yapmak istiyordu diğeri anlayamamıştı onun niyetini, ya da tehlike görüyordu, bir içtihad hatasıydı diye bir çırpıda analiz ettiğimiz zulmün gerekçesi gerçekten öylemiydi gerçekten. Yarın, Hayrettin Karaman gibilerin zulme katkılarını da, aslında iki tarafta haktı, ama kaygılardan dolayı, ikisi de hakka leke getirmemek için öyle içtihad ettiler diyerek mi kıvıracağız? Evet kıvırılacağından şüphem yok. Nereden yok, geçmiş olaylardan yola çıkarak.Hatta bir kısımca, fayydası yok bu tartışmanın denecek, müslüman toplumun imana Kurana olan ilgisi azalmasın denecek ve üstü kapatılacak. Hayrettin Karaman büyük islam alimi, Erdoğan yanlışlar yapmış bir düşüncesiz kimse, Hocaefendi ve Hizmet insanı da anlaşılamamış güzel bir hareket olarak anılacak, herkese gül dağıtılacak, dağılın kardeşsiniz ayrılın denip devam edilecek.
Oysa bu üstü kapatmanın adı, pragmatizmdir, opportünizmdir, sosyal bilim diliyle bakış açısının adı, yapısalcılıktır. Bir organizma olarak ele alınan toplumda, onun içindeki her tartışmanın onu geliştireceği, dolayısıyla faydalı olduğu şeklindeki bir tezle önümüze kimbilir kimler kimler koyacak böyle. Yanan keten gülüm helvaya da oluyor öyle diyecekler.
Ola oldu, kardeşlik zerdelenmesin, anlayışının bu olayların ardından bir gerekçe olarak HizmetHareketi içinde de nüksedeceğini, ”
“Affedin, büyütmeyin devam edin siz hizmetinize, onlar zaten sizlerin hizmet götürmek istediğiniz insanlar değil mi, dövene elsiz sövene dilsiz değilmiydiniz siz” denilen bir ortamda,
CİMER, BİMER kayıtlarının silineceği, nsanlara iftiracılarını öğrenme imkanlarının engelleneceği,
açılacak davalarda temsili birkaç yüz temsili insanın yargılanıp, onlarında acınarak affedileceği,
Khk lı ve diğer hak ihlallerine maruz kalanların, kaybolan maddi ve manevi hakkı ve neticesinde talep edeceği tazminatların sembolik düzeyde olacağı,
görmüyor musunuz vatanın hali per perişan, bir yıkmı var, vaz geçin bu haklarınızdan denileceği,
gibi bir takım KAYGILARI da taşıyorum.
Neden taşıyorum, az birkaç gün operasyonlar olmasa, Hapistekilerin çıkma ihtimali ihtimalinin ihtimali belirdiğinde, “affedin” sözlerinin yeniden dolaşıma girdiğini görüyorum. Şükür ki, şükür ki diyorum, çok özür dilerim bunu dediğimiz için, meramıma ancak bu uygun oluyor, şükür ki, operasyonlar operasyonları kovalıyorda, zulümleri zulümler, kanserler, işkenceler, ölümler kovalıyorda, o efrat sesini kesiyor, uygun zemin bulamıyor.
Ama hortlayacağına yönelik kanaatim malaesef ki var.
Şimdi soruyorum, AHmet Kurucan hocam size ve diğer gönüllülere de, bu kanaatimi paylaşıyor musunuz, yanlış mı düşünüyorum, vehim mi bu?
Sağ elimize yapılanların hukuk önünde hesabı sorulmak istenirken, buna sol elimiz engel olacak mı?
Ne diyorsunuz, bu kaygıma?
Aslında ne dedilerse başlarına gelmedi. Olay şöyle gelişti; kendi yaptıkları herşeyi ama herşeyi sanki hizmet yapmış gibi anlattılar, suçladılar ve cezalandırdılar. Onların bu taktiğini ergenekon soruşturmaları sırasında kılıçdaroğlu da uygulamıştı. Bu mekanizmayı o zamandan beri çözdüm ve olayları öznenin yerini değiştirerek okumayı öğrendim. Örnek vereyim: milli iradeye komplo, ihanet, paralel devlet suçlamalarında özneyi değiştirirseniz yani suçlayan ile suçlananı değiştirirseniz türkiye ne olup bittiğini suçluların kendi ağzından dinlersiniz. Bu suçlamalar hizmete yapılırken, ben suçlamayı yapanların kendi ağzından itiraflarını dinliyordum. Zaten hayali bir suçlamada bulunamazlar. Kafasının içinde bulduğu suç zaten kendisinin işlediği suçtur. Yani kafasında iftira atmayı düşünürken aradığı suç, doğal olarak kendi işlediği suçlar gelecek. Aslında bu mekanizma yansıtma savunma mekanizmasında da kullanılır. Mesela der ki “ülkeyi yaktılar, bitirdiler, mahvettiler.” Bunu şöyle okuyabilirsiniz ” demek ki ülkeyi yakmışlar, bitirmişler, mahvetmişler.” Burada sadece özneyi değiştiriyorsunuz.
Mesela “her yere sızdılar” dediklerinde anlıyorsunuz ki ergenekon her yere sızmış. O yüzden sanki suçladıkları şey kendi başlarına geliyormuş gibi algılanıyor ama aslında zaten suç en baştan beri onlara aitti. Asıl devlete sızan kendileri, asıl darbeci kendileri, asıl milli iradeye, orduya komplo kuran kendileri olmasına rağmen bunların hepsini sanki hizmet yapmış gibi insanlara anlattılar. Fakat insanların hiç biri bunları yapmamıştı. Ama tanrılar o insanların yok edilmesine karar vermişti. Hukuka sımsıkı bağlı bir insanı hukuku alet ederek yok edemezsin. Adamlar resmen kendi hukuklarını yok ettiler. İnsanların hiçbirinin itirazı olmadı. İftiradan sonra ilk darbeyi kendi hukukuna vurmuştu. Bu darbeler hizmet insanını hukuktan kopartamadıkları için hukuka inmekteydi ve insanlar coşku ile bu durumu kutluyordu. Vatanına sımsıkı bağlı insanları ordudan uzaklaştıramadıkların koskoca orduya kurdukları tuzak ile göçerttiler. Vatanseverleri ordudan seçemeyince yarıdan fazlasını yani ordunun yarısını şutladılar. Düşünsene ingiltere ordusunun yarısının terörist olduğuna? Sonra oyunu kurallarına göre oynayan vatanseverler ile başedemeyince kendi kurdukları rejimi yani kemalist rejimi ordusuyla birlikte tasfiye ettiler. Kendilerine daha büyük avantajlar getiren istihbarat rejimi ile yola devam edecekler. Yani oyunun kurallarını değiştiriyorlar. İstihbarat rejimi biraz katı olacağı için demokrasi ve insan hakları eleştirisi gelmesin diye avrupadan türkleri kopartıyorlar. Avrupadaki derin dostların yardımıyla. Yani burada zararı hizmet mi görüyor yoksa türk milleti mi anlayamadım. Ama türkler o kadar coşmuşlar ki onlara gidebildiğiniz yere kadar gidin bakayım diyorum. Günün sonunda zam gelmeden benzin kuyruğuna girmeyi uyanıklık sanacak bir seviyedeki insanlara şunu demek isterdim, şimdi benzin kuyruğuna avrupa mı giriyor türk mü giriyor? Biraz konuyu dağıttım ama.
Yapma be ahmet hoca bir köpeği sular girerler cennete sen değilmiydin herkesi cennete dolduran
Sevilen kanser olur ölür.
Günahlarına kefaret oldu denir
teselli olunur.
Kötü kişi kanser olur ölür
Hakettiğini buldu denir
Teselli olunur.
Yapılanlar zulümdür elbette, ama şu ‘cumhuriyet tarihinde böylesi görülmedi’, ‘dünyada eşi benzeri olmayan bir zulüm’ vs tarzı abartılara da artık GERENK yok! Ya siz gerçekten tarih bilmiyorsunuz, ya da eline iğne batan dünyanın sonu geldi diye bağırıyor. Hemen ‘politik doğruluk’ adına birileri sazan gibi atlamasın. Yapılanları veya eza ve cefa çeken insanların acısını küçümsemiyorum, ama abartılı laflardan da kaçınalım. Sonra inandırıcılığı zedeleniyor anlatılan zulümlerin.
Örnek mi istersiniz? Cumhuriyetin başında İstiklal Mahkemeleri adı altında kaç onbin kişinin kellesi gitmiştir? Onların canı bize kıyasla daha mı ucuzdu? Aynı Cumhuriyetin başlarında Dersim katliamı olmamış mıdır? Burada kundaktaki çocuklar dahi binaların içinde cayır cayır yakılmamış mıdır? İnanmıyorsanız Üstad’ın has talebesi Hulusi Bey’in kendi hatıratını bulun, okuyun, dinleyin; kendisi şahid olmuştur ama Allah cc inayetiyle onu bulaştırmamış. Peki ya Kürtlere yapılanlar? Bir taraftan ordu (genel manada yoksa tüm askerleri kastetmiyorum), bir taraftan pkk (ki elebaşları devletin bir ajanı ve şimdilerde özel adası var) milyonlarca insanı inim inim inletmemiş, on binlerce çocuğun benliğini, kişiliğini paletler altında ezmemiş midir?
Evet, yapılan zulümleri anlatalım, ama abartıya kaçmadan. Mübalağa zımmi bir yalandır. Yalan ise, mü’mine yakışmaz! Son bir nokta, belki de en önemlisi: İnsanlardan merhamet, işimizi çözmesini, acıma mı bekliyoruz? ‘Malik-el Mülk’ olan Allah cc e ne kadar halimizi arzediyoruz? Hz. İbrahim as gibi ateşin ortasına atılırken kendisine bir isteği olup olmadığını soran meleğe söylediği gibi diyebilsek keşke: “O’nun haberi varsa (ki olmaması mümkün mü?), o zaman aracıya gerek yok; ben Allah’a tevekkül ettim (manası itibariyle- orijinalini tam hatırlayamadım)” Yoksa Allah cc in işimizi çözemeyeceğini, ya da, haşa, ‘işimizi ona bırakmadan insanlarla çözebiliriz belki’ sapıklığına/şirkine mi düşüyoruz? Belki bu zulümler genelin itikadındaki bu sapıklık dolayısıyla, inayete binaen az bir has kısım insanın tepesinde patlıyordur, Allahu âlem! Vesselam.