TR724 HABER PORTRE | OĞUZ AYAR
Bir dönemin kariyeri başarılarla dolu emniyet müdürüydü Bekir Akarsu. Teşkilat içerisinde hem insanlığı hem de mesleki becerileriyle parmakla gösterilen nadide insanlar biriydi. Siyasi iktidarın en güçlü olduğu dönemde Yozgat başta olmak üzere farklı illerde etkin görevlerde bulundu.
Şubat 2012 Emniyet Müdürleri Kararnamesiyle bir anda kendini Ankara’da buldu. Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakanı Tayyip Erdoğan ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in üçlü imzasıyla Yozgat Emniyet Müdürlüğü’nden alınıp Güvenlik Dairesi Başkanlığı’na atandı. Bu daire aslında ülkedeki toplumsal bütün eylemlerin kontrol merkeziydi. Dönemin Başbakanı Erdoğan’ın, eylemlerle ilgili makamında sürekli görüşerek bilgi alışverişinde bulunduğu isim olmuştu. Ancak o, Başbakan ile görüşmeyi bir lütuf ve ayrıcalık görecek karakterde değildi. Başarıları ekibine, başarısızlığı şahsında toplamayı tercih ederdi.
Bir dönem baş tacı edilen emniyet müdürü, 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasında vebalı hale geldi. Bir soykırım tabiri olan “Paralel” kelimesinden o da nasibini aldı. Bir anda kendisini, yıllarını verdiği kurumun kapısının önünde buldu. Hakkında onlarca dava açıldı. O ise yılmadan hukuktan yana tavır aldı. Hakkını aldı kimi zaman. Ancak hain darbe girişiminden sonra örgüt üyesi olduğu iddiasıyla tutuklandı. Yaklaşık iki yıl Sincan Cezaevi’nde tutuklu kaldı.
Mahkeme huzurunda suçsuz olduğunu, hakkındaki isnatların yersiz ve delilsiz olduğunu defaatle dile getirdi. Bir duruşmada beklemediği anda tahliye edildi. Sevdiklerine kavuştu. Sincan Cezaevi’nden çıkarken, göz yaşlarına hakim olamıyordu. Çünkü o özgürdü, ancak meslektaşları halen taş duvarın gerisinde özgürlük şarkıları söylemeye devam ediyordu.
Bekir Akarsu bedenen tahliye olmuştu ana ruhu hep içerde arkadaşlarıyla birlikteydi. Tahliyenin ardından arkadaşlarının aileleriyle görüşerek, onların acılarına ortak olmaya çalıştı. Belli ki kalbi acılar içerisinde inliyordu.
Bekir başkan önceki gün öğle namazına durmuştu evinde. Istırap içerisinde dua dua yalvarıyordu Rahman-ı Rahime; arkadaşlarının da özgürlüğe adım atması için. Namazını kılmıştı. Duasını yapıp, tek dostu olan Kur’an’a sarılmıştı. Fetih Suresi’ni okudu. Ancak kalbi hafif hafif onu yokluyordu. Bir anda elini götürdü. “Bu kalp ne acılar yaşadı” diye iç geçirdi. Eşi ve çocuklarını durumdan haberdar etti. Birkaç saat dinlenmek için müsaade istedi en sevdiği insanlardan. Onları son kez göreceğinden habersizce.
Bekir başkan 17 Aralık sonrasından bu güne kadar yaklaşık 9 yıldır mahkeme kapılarında sürünmekten yorulmuştu. Gidip yatağına uzandı Bekir Akarsu. O yataktan bir daha kalkamadı. 57 yaşında ruhunu Hakk’a teslim etti. Eşi ve çocukları uyandırmak için yanına geldiklerinde onda yaşam belirtisi yoktu. Artık üzerine temiz bir örtü örtülmüş, ağıtlar yakılıyordu ardından. Üç fidan gibi yetiştirdiği oğulları onu toprağa teslim etti.
buyuk insan.
Allah rahmet eylesin, yuksek makamlara nasip etsin orda da.
Ben de dahil olmak üzere bu süreçte cezaevine giren ve çıkan bütün arkadaşlara tavsiyem şudur. Evet çok sıkıntılı günler geçti, acılar insanda dert oluyor ama bunu çok çok içselleştirip, ruh dünyanızda sürekli hale getirmeyin. Yarayı her zaman kaşırsanız iyileşmez. Derdi de sürekli içinizde hissederseniz buna ne ruh dayanır ne de kalp. Yürüyüşe çıkın, yeni insanlar tanıyacak faaliyetler içerisinde olun, Yapabileceğiniz bir spor branşında ustalaşmaya çalışın, sanatsal bir yönünüz varsa onunla meşgul olun, Okuduğunuz yada kaynakları aynı yerden olan kitapları okumayın, onun yerine kaynağı farklı ilginizi çekmeyen konularda da kitaplar okumaya çalışın, evinizin bir köşesinde çiçek yetiştirin ve onlarla ilgilenin, uykunuzu iyi alın, klasik müzik dinleyebilirsiniz, bizim arkadaşlarda dahil olmak üzere belli bir müddet siyasi ve süreçle ilgili videoları izlemeyin, yazıları okumayın, duygularınıza psikoloji oluşturacak algılara dikkat edin, örnek kalbiniz durduk yerde çarpıyorsa bunu hastalık algısıyla birleştirip korkmayın, merdiven çıkarken kalbiniz nasıl atıyorsa bununda aynı kalp atışı olduğunu düşünün, sürekli bu algıyla korkarsanız her kalb atışınızı duyduğunuzda beyin size hasta olduğunuzu söyleyecektir. BU da sizde korku yaratacak buda kısır döngü başlatacak ve devam edecektir. Onun için bırakın kalbiniz atmaya devam etsin, Onun görevi atmak sizinki korkmak değil. Bu psikolojide hastalık değildir sadece algınızın etkisidir. Kısacası duygular ve düşünceler hasta olmaz. Duygu ve düşüncelerinizden de korkmanıza gerek. Zamanla yaşın getirdiği vücut fonksiyon değişimleri olabilir. Hastalık var diye değil kontrol için hastaneye gidin. Hastayım diye giderseniz döngü başlar. Kontrol için giderseniz sadece gider sonucu öğrenir gelirsiniz. Kendinize (beyninize) iç sesinizle, yanlızsanız sesli konuşarak ara ara ihyacınız olan telkini verin ve sürekli olsun. Taş ustaları iyi bilir bir taşı kırmak için sürekli bir noktaya vururlar yaklaşık 30- 40 defa vurur kırılmaz ama 41’inci vuruşta taş kırılır. Taşı kıran 41 inci vuruş değildir 41 defa vurmaktır. Telkinin de böyle etkisi vardır. Uyku problemi yaşayan arkadaşlar, yatak odanızdaki yatağın yönünü değiştirin, yattığınız bölümü de değiştirin, oturma odanızdaki ışığı ayarlanabilir dimmer lamba ve gün ışığı vaya sarı ışık ile yatmaya 1-2 saat kala loş hale getirin, gözler az ışık ile vücudu uyku moduna sokmaya başlar. Yatağa yattığınızda rutinleriniz uygulayın, dua, yatış yönü vb. Beyninize telkinle düşünce üretmemesini ve durdurmasını söyleyin. Kaslarınızın gerginliğini yüzünüzden başlayarak sırasıyla ayağa kadar bütün organları gevşeterek rahatlatın. Sonrasında hayal kurmaya başlayın. Bir ormanın içersinde bir göl kenarında hafif dalgaları ve su sesini duyuyormuş gibi hayal edip görmeye çalışın. Şimdilik söyleyeceklerim bunlar. Ölüm bir yokluk değildir. Ölen bedendir. Ruh yaşamaktadır. Allah (C.C.) ruh fonksiyonlarını dünyada yapabilmesi için bedeni yaratmış ve ona ihtiyacı var. Muhyiddin İbnü’l-Arabî diyor ki bu dünyada ruh bedenin emrine verilmiştir. Ahirette beden ruhun emrine verilecektir. Bekir abimize Allah Rahmet yakınlarına başsağlığı diliyorum.