Eşcinsel bireylere nasıl muamele etmeliyiz?

YORUM | Dr. YÜKSEL ÇAYIROĞLU

(Farklı Boyutlarıyla Eşcinsellik-9)

Buraya kadar yapılan izahlardan da anlaşılacağı üzere Kur’ân ve Sünnetin hükümlerini bilen ve kabul eden bir mü’min, eşcinsel davranışların günah olduğunu anlamakta zorluk çekmez. Peki, böyle biri kendini LGBT olarak tanımlayan bireylere nasıl bakmalı, onlarla nasıl bir ilişki kurmalıdır? Prensip olarak eşcinselliğe karşı olmakla eşcinsellere karşı olmak aynı şeyler midir, birincisi ikincisini gerektirir mi?

Soruyu biraz daha genişleterek şöyle diyelim: LGBT haklarının kanunlarla koruma altına alındığı, onlara karşı en küçük negatif davranışların bile “ayrımcılık” ve “nefret suçu” sayıldığı, insanların cinsel yönelimleri ve tercihleri doğrultusunda diledikleri gibi yaşamalarının insan hakları ve özgürlükler kapsamında değerlendirildiği bir dünyada Müslümanların “cinsel azınlıklara” karşı tavrı ne olmalıdır?

Bu hakikaten çok dengeli ve hassas olunması gereken bir konudur. Bilindiği gibi eşcinsellere yönelik nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve saldırılar homofobi olarak isimlendiriliyor. Bu anlamda İslâm’ın homofobiyi tecviz etmesi mümkün değildir. Bir Müslüman günah işlediğini düşündüğü hiçbir şahsa karşı bu tür negatif tavırlar ortaya koyamaz, koymamalıdır. Aynı şekilde o, modern dünyanın çok büyük bir kazanım olarak gördüğü insan hakları ve özgürlükler aleyhine -bazı noktalarda bazı kayıtlar koysa da- bir tutum sergileyemez, sergilememelidir. Zira hak ve özgürlüklerin tanım ve tayiniyle ilgili detaylarda farklı yaklaşımları olsa bile, insan hakları ve özgürlüklerin korunması İslâm’ın da öncelikli hedefleri arasındadır.

Burada şu ayrımın iyi yapılması gerekir. Bizim bir fiili veya bir vasfı tasvip etmememiz, ona sahip olan şahsa karşı saygısızlık yapmamızı gerektirmez. Hele hele dışlama ve ötekileştirme, düşmanca tavırlar içine girme, saldırı ve şiddete başvurma asla kabul edilemez. Allah katında en büyük cürüm küfür ve şirktir. Fakat bir Müslüman yeri geldiğinde kafir veya müşrik olduğunu bildiği insanlarla da diyalog ve münasebet kurar. Hatta ihtiyaç anında onlara maddi veya manevi yardımını esirgemez. Efendimiz’in (s.a.s) hayat-ı seniyyeleri bunun örnekleriyle doludur. Bize düşen vazife, herkese sırf insan olduğu için saygı duymaktır. Saygı duyduğumuz insanların bazı fiillerini tasvip etmememiz bizi bundan alıkoymamalıdır.

Bizler nasıl ki hırsızlık, zina, yalan söyleme, gıybet etme, faizli muameleye girme gibi İslâm’ın haram kıldığı bir kısım fiilleri işleyen insanları dışlamıyor, onlara saygısızlık yapmıyor, düşmanca tavırlar içine girmiyorsak; aynı şekilde eşcinsellere karşı da bunları yapamayız. Şunu da unutmamak gerekir ki insan sadece bir fiiliyle/vasfıyla insan değildir; onu bir bütün halinde değerlendirmek gerekir.

Eşcinselliği “hastalık”, eşcinselleri “hasta” olarak nitelemek veya onları aşağılama veya hakaret anlamına gelecek daha başka kelimeler kullanmak da doğru değildir. Şunu unutmamak gerekir ki Kur’ân’ın asıl kınadığı ve reddettiği şey, kötü vasıflardır, kötü davranışlardır. Eğer bir insanın din tarafından yasaklanan bir fiili işlediğini görüyorsak ona düşmanlık yapmayız; yapabiliyorsak nasihat ve telkinlerimizle onu kötü fiiller işlemekten alıkoymaya çalışırız (nehy-i ani’l-münker),  yapamıyorsak onun bu fiiline karşı kalbî tavrımızı koyarız. Ama söz konusu şahsı ademe mahkum etmez, onun aleyhinde bir yol tutmayız. Kısaca eşcinsellere karşı birey olarak nasıl bir tutum takınılacağı ile eşcinsel fiiller karşısındaki tavrımız birbirine karıştırılmamalıdır.

Şunun altını çizmekte fayda var: İslâm ceza hukukunun temel felsefesi, insanları cezalandırmaya değil, onları suç işlemekten alıkoymaya ve caydırmaya dayanır. İslâm, günahın ifşa edilmesini yasakladığı gibi, günahkâr aleyhinde ileri geri sözler konuşulmasını da yasaklar. Hele hele günah işlediği için insanları dışlamak, ötekileştirmek bütünüyle İslâm’a muhalif tavırlardır. Peygamber Efendimiz (s.a.s) zina eden kadın aleyhinde kötü sözler sarf eden sahabeyi şiddetle bundan men etmiştir. Çünkü fasık ve günahkârların kınanması, levmedilmesi, dışlanması onların tevbe, istiğfar ve ıslah-ı hâl etmelerini zorlaştıracaktır. Halbuki Kur’ân baştan sona bütün âyetleriyle mü’minleri bunlara çağırır.

Son olarak şunu da belirtelim ki eğer bir kısım günahların toplumda yaygınlaşmasından ötürü levmedilecek, kınanacak birileri varsa onlar sadece günahkarlar değildir; bütün bir toplumdur. Çünkü günahın ortaya çıkışında sadece psikolojik faktörler rol oynamaz, toplumsal faktörlerin de bu konuda önemli etkisi söz konusudur. (Bkz. Arif Korkmaz, “Hz. Muhammed’in Günahkar Kişi ve Gruplara Yaklaşımı”, Toplum Bilimleri Dergisi, 2014 8(16), s. 183-204) Sadece günaha ve günahkâra odaklanmak yerine söz konusu günahları ortaya çıkaran süreçlere, sebeplere, ortamlara odaklanıldığında diğer “suç ortakları” da görülecektir. Eğer hedefimiz ahlâklı ve temiz bir toplum ortaya çıkarmaksa bunun düşmanlıkla, sertlikle, dışlayıcılıkla değil; yumuşaklıkla, terbiyeyle, rehabilitasyonla mümkün olacağını unutmamalıyız. 

Eşcinsellerin İmtihanı

Eşcinsellerin Allah inancını, dinî ve manevî değerlerle ilişkisini, dinî kimliği ile cinsel kimliğini nasıl uzlaştırmaya çalıştıklarını ele alan analizler yapılmıştır. Çok genel hatlarıyla ifade edecek olursak eşcinsellerin büyük çoğunluğu Allah inancına sahip ve eşcinsel fiillerin din tarafından yasaklandığının farkındadır. Çoğunluğu “Allah beni böyle yaratmış” diyerek teselli oluyor ve eşcinselliğin değişmeyeceğine inanıyor. Bununla birlikte eşcinsellerin dindarlık düzeyleri arttıkça homoseksüel yönelimlerini kabul etme düzeyleri azalıyor. Eşcinselliği kabullenebilmek için ya dinî inançlarına yabancılaşıyorlar ya da cinsel yönelimlerine. Yani eşcinsellerin büyük kısmı dinî kimliği ile cinsel kimliğini uzlaştırma konusunda ciddi bir zorluk ve ikilem yaşıyor. (Bkz. Ferdi Kıraç, Eşcinsellikle İlgili Dini-Psikolojik Algıla ve Maneviyat, Doktora Tezi, 2013)

Dindarlık seviyesi yüksek olan, mensup olduğu dinin eşcinselliğe bakışını iyi bilen bir bireyin iç dünyasında yaşadığı sıkıntıyı, çelişkiyi ve ikilemi anlamak zor değildir. Bu gerçekten büyük bir imtihandır. Herkesin bu imtihanla baş etme şekli de farklı oluyor. Maalesef dinin eşcinsellikle ilgili hükümlerini reddedenlerin, dinden uzaklaşanların, dine karşı alakasızlaşanların, hatta inançsızlığa kayanların sayısı az değil. Eşcinsellerin bu imtihanı başarıyla verebilmeleri için çevrelerinden ve toplumdan destek görmeleri, dışlanmamaları ve doğru yönlendirilmeleri oldukça önemlidir. Konuya nefret ve hiddetle değil; makuliyet ve soğukkanlılıkla yaklaşmak gerekiyor. Hz. Lût Aleyhisselam’ın kavmine karşı söylediği, “İçinizde hiç aklı başında (reşit) bir adam yok mu?” (Hûd sûresi, 11/78) sözleri de bunu destekliyor. 

Meseleyi birkaç yönden ele alacağız. Öncelikle zaman zaman karşılaştığımız, “Eşcinsellere İslâm’da yer var mıdır?” sorusuyla başlayalım ve cevap olarak da şöyle diyelim: Dünyada kendisine İslâm’da yer bulamayacak hiç kimse yoktur. Çünkü İslâm tüm insanlığa gönderilmiş bir dindir. Dolayısıyla bir insan küfür ve şirkten uzaklaşarak iman esaslarını benimsediği andan itibaren Müslüman olur. İşlenen hiçbir günah dine girmeye mani değildir. Aynı şekilde dinin emir ve yasaklarını inkâr etmediği müddetçe işlenen günahlar insanı dinden de çıkarmaz. Dolayısıyla iman esaslarını kabul eden bir insan kâtil de olsa, hırsız da olsa, zinakâr da olsa, homoseksüel de olsa Müslümandır.

Allah Resûlü (s.a.s) zamanında şöyle bir olay yaşanır. Hz. Peygamber’in (s.a.s) huzuruna ellerine ayaklarına kına yakmış, o günün şartlarında kadına benzemeye çalışan bir erkek getirilir ve onun durumu anlatılır. Peygamber Efendimiz (s.a.s) de, o adamın Medine’nin kenar mahallelerinden biri olan Nakî’de ikamet ettirilmesini emreder. Bazı kişilerin onu öldürüp öldüremeyecekleri sorusuna ise, “Hayır, ben namaz kılanları öldürmekten men edildim.” sözleriyle karşılık verir. (Ebû Dâvud, Edeb 60) Böyle bir kişinin zorunlu ikamete tâbi tutulmasıyla ilgili farklı yorumlar yapılabilir. Fakat burada asıl dikkat çekmeye çalıştığımız husus, böyle birinin namazlarını da kılıyor olmasıdır. 

Burada özellikle şu hususa dikkat edilmesi gerekir: Homoseksüellikle ilgili günah olan şey, bunun fiil ve davranışa dökülmesidir. Hemcinslerine karşı ilgi duyan veya onlara karşı cinsel yönelimi olan bir insan bu duygularını içinde tuttuğu, fiiliyata dökmediği sürece günaha girmez. Hatta günaha girme bir yana, bu sabır ve tahammülünün sevabını alır. Esasında heteroseksüeller de karşı cinse karşı alaka duyar ve cinsel anlamda ondan faydalanmak isterler. Bir erkek veya bir kadın açısından zinadan uzak durmak hiç de kolay değildir. Bir erkeğin kadınlara, bir kadının da erkeklere karşı iffetini, ismetini koruması ancak güçlü bir imanla ve ciddi bir nefis terbiyesiyle mümkün olur. Günahlara karşı sabreden insanlar da menfi yönden ibadet etmiş sayılır ve sevap kazanırlar.

Bununla birlikte homoseksüellerin imtihanının biraz daha ağır olduğu söylenebilir. Zira heteroseksüel biri evlilik yoluyla şehevî arzularını tatmin edebilir; homoseksüeller için ise İslâm böyle bir evliliğe müsaade etmez. Fakat şunun bilinmesi gerekir ki imtihanın ağırlığı ölçüsünde elde edilecek sevap da fazla olacaktır. Dünyada herkes farklı şeylerle imtihan oluyor ve kimsenin imtihanı bir başkasına benzemeyebiliyor. Farklı kişilerin farklı zaafları ve gayrimeşru yönelimleri olabiliyor. Bunların hiçbiri iradeyi aşkın olan, insanın kontrol edemeyeceği duygular değildir. Yeter ki iman ve takva duygusu güçlü olsun. Bununla birlikte homoseksüellikten kurtulma, bu tür duygularla baş edebilme veya normal bir evlilik yapabilme adına psikolojik yardım alınması da ihmal edilmemelidir.

Son Sözler

Bireyselliğin, narsizmin, özgürlüğün, hedonizmin ve cinsel serbestliğin doruklara ulaştığı post-modern bir çağda yaşadığımız için, hiç olmadığı kadar ahlâkî ve dinî değerler erozyona uğradı. En kötüsü de insanlığın baş etmek zorunda olduğu problemlere bakış açımız ve bunları ele alış şeklimiz değişti. Din alanında uzmanlaşan bazı kimseler bile modern değerlerin ve popüler kültürün perspektifinden etkilendikleri için meselelere dinlerin onlara sunduğu bakış açısıyla bakamayabiliyorlar. 

Eşcinselliğe yönelik değerlendirmeler bunun güzel bir misalini oluşturuyor. İlâhî dinlere mensup kimi modern yorumcular homoseksüelliği meşru göstermeye çalışsalar da, onların bu görüşleri ilmî ve akademik değil; daha ziyade hissi ve duygusal görüşlerdir. Dinin objektif hükümlerinden çok onların subjektif kanaatlerini yansıtır. Fakat yine de bunların sayılarının azınlıkta kaldığını söyleyebiliriz.

Az sayıdaki modernist yorumcunun görüşlerini bir kenara bırakacak olursak, İslâm’ın homoseksüelliği yasakladığı konusunda İslâm âlimleri arasında bir ihtilaf yoktur. Zira konuyla ilgili Kur’ân ve Sünnet’in hükümleri oldukça açıktır. Şayet homoseksüelliğin meşru olduğunu iddia edecek olursak, dinde meşrulaştıramayacağımız hiçbir günah kalmaz. 

Dinin homoseksüelliği yasaklamasının sebebi ise bu tür insanlara mahrumiyet yaşatmak, sıkıntı vermek değildir; bilâkis en başta onları homoseksüelliğin sebep olabileceği zararlardan korumak; sonrasında da ahlakı, değerleri, aileyi ve topyekûn insan neslini korumaktır.

Günümüzde cinsel serbestliğin kabul görmesi ve yayılmasıyla birlikte homoseksüelliğin yanı sıra müstehcenlik, zina, ensest ilişkiler, pedofili, pornografi ve fuhuş gibi günahlar da arttı. Hatta bunlar normal görülmeye başlandı. İnsanlık şimdilik tercihini haz ve zevklerin tatmininden yana kullansa da, uzun vadede bunun zararlarını test edip girdiği bu yanlış yoldan dönecek, yeniden vahyin sesine kulak verecektir.

Bir Müslüman, eşcinsellere yönelik sözlü veya fiili hiçbir saldırıda bulunamayacağı gibi, onun homofobi sayılan bu tür davranışları onaylaması da mümkün değildir. Fakat eşcinsellere yönelik olumsuz bir tavra girmeyeceğim diye eşcinselliği hoş görmesi de söz konusu olamaz. Zira yapılan izahlardan da anlaşılacağı üzere homoseksüel hayat hem dinî ve ahlakî kriterlere hem de fıtrat kanunlarına ve sağlık kurallarına terstir. 

Şunu da unutmamak gerekir ki bizim eşcinsellikle ilgili yaklaşımlarımız, söylemlerimiz aynı zamanda çocuklarımızın tercihini, aile yapımızı ve uzun vadede toplumun geleceğini etkileyecektir. Dolayısıyla mevcut algılara mümaşat yapma, baskılardan korkma, LGBT bireylere yaranma gibi duygusal sebepler bizim meseleyi dinin, fıtratın, vicdanın ve bilimin gereklerine göre ortaya koymamıza engel olmamalıdır.

Maalesef modern dünyanın dayattığı baskın kültür, hâkim söylem veya alışılan hayat tarzı yüzünden bazı Müslümanlar, İslâm’ın cinsel ahlâkla ilgili ortaya koyduğu öğretileri dile getirmekten utanıp sıkılabiliyorlar. Daha da acısı, cinsel etikle ilgili tek kriter olarak “rızayı” esas alan modern dünyanın bakış açısını yerinde bularak, dinin haram kıldığı birçok davranışı mübah görme/gösterme yoluna gidebiliyor, İslâm’ın bu konuda ortaya koyduğu hükümleri “problem” görebiliyorlar. Oysaki problem zannedilen hükümler, her geçen gün artan ve kronik bir hâl alan ferdî, ailevî, ahlakî ve psikolojik birçok sorunun tam da çözümüdür.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Psikolojik yardım sayesinde kişi birleştiremediği cinsel yönelimi ve dini arasındaki uyuşmazlığın nedenini bulabilir.

    Kenar mahalleye sürülmesi kötü örneğin yayılmaması içindir. Ama kenar mahallede yayılmaz mı? En azımdan topluma verdiği zarar azalır ve en azından toplumdan kopmamış olur. Yani kenar mahallelerde yaşayabilirler. Ama çok olduklarında kenar mahalleler kötü mekanlara dönüşebiir.

  2. ONBİR YIL BERABER OKUDUĞUM VE BİR SIRA ÖNÜMDE OTURAN OKUL ARKADAŞIMIN YILLAR SONRA EŞÇİNSEL OLDUÖUNU GÖRDÜM…

    Bu arkadaşımız sürekli kızlarla vakit geçiriyordu. Onlarla sohbet ediyordu. Hormonal geçiş dönemini kızlarla geçirdi. Onların sohbetlerini dinledi ve tahminimce onlardan duyduğu sözlerin tesiri ile o yönde bir uyarılma ve sonrada beyinde kodlama yaşadı vede maruz kaldı.

    Yirmi yıl sonra tekrar bu okul arkadaşımı görende bedensel ölçülerde de kadınlık görülüyordu. Sakal full ama vucudun orta kısmı ve yürüyüş şekli karşı cinse benzemişti.

    Bu arkadaş şahsında geriye doğru hatıralarımı gözden geçirende, hormonal değişim dönemini ve öncesini tamamen kızlarla geçirdiğinden meyil o tarafa oldu kanaatı oluştu bende.

    Teneffüs lerde kızlar etrafını sarar yanlarına götürürlerdi. Biz bu durumu yakışıklılığına bağladık…
    Bu arada bu arkadaşımızın eşcinselliği yalnızca, beyinsel, ruhsal ve fiziksel yönde oldu.
    Evlenmediği gibi, farklı bir yaşamı da olmadı.

    Bence birkaç yılın yani o hormonal değişim dönemini tamamen kızlarla geçirmesinin kurbanı oldu.

    Etrafımda tam dört insanda bu durumu gözlemledim ve bu kanaat bende 100 de 100 oluştu.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin