Erdoğanlı günlerin devamına ne kadar hazırsınız?

HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY

Ukrayna’nın Rusya tarafından işgale başlanması beşinci haftasına girmişken savaşın biteceğine ilişkin bir belirti yok. Ancak, yayılacağına ilişkin endişeler ortadan kalkmaya başladı. Bunun mimarı, Türkiye’ye ve bütün işleri bizzat kendi yürüten Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan

Bugünkü yazım pek çok kişiyi rahatsız edebilir. Bu ayrı konu. Ama rahatsız etse de tablonun objektif bir şekilde ortaya konması gerektiğini düşünüyorum. Kimse havanın bozulacağını duyuran meteorolojiye kızmaz. Meteoroloji uzmanı, gelmekte olanı haber verir. Benim bu yazıda paylaşacaklarımı da bu şekilde öyle zihinlerinizde değerlendirmenizi istiyorum.

6 Mart 2022 tarihinde yazdığım Türkiye, Ukrayna-Rusya çatışmasında doğru yerde duruyor başlıklı yazımda Ankara’nın krizde doğru konumlandığını anlatmaya çalışmıştım.

Erdoğan’ın Suriye krizinin derinleştiği sıralarda, bu ülkeyi Türkiye’nin işgal edeceğinin ifadesi olarak söylediği, “İnşallah biz en kısa zamanda Şam’a gidecek, Selahaddin’i Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camiinde de namazımızı kılacağız” sözleri ne kadar yanlışsa, kuzeyimizde yaşanan krizdeki tavrı da o kadar doğru.

Aslında burada bir noktayı açık bir şekilde ortaya koymam gerekiyor. Eğer bu krizde Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’ndaki gibi tarafsızlık politikası güdebiliyorsa ve taraflar arasında bir arabuluculuk yapabiliyorsa bu ABD ve Avrupa ülkelerinin uyguladığı yaptırımlar ve Ukrayna’ya verdikleri destek sayesinde oluyor. Batının bu tutumu olmasaydı, ortada Ukrayna diye bir ülke kalmayacaktı.

Batılı ülkeler, Türkiye’ye böyle bir rol mü biçti, yoksa Ankara mı kendine böyle bir alan açtı böyle bir tartışmaya girmek istemiyorum. Ben yaşanan olaylardan hareketle biraz geleceğe projeksiyon tutmak istiyorum.

Büyükelçi sıfatını da taşıyan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Büyükelçi İbrahim Kalın, bu dönemde önemli bir rol üstlendi. Çoğu yerde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu perde önünde görünse de mutfak tarafını büyük ölçüde Kalın bizzat yürüttü.

PUTİN, ZELENSKİ’Yİ DEVİRMEK İSTEDİĞİNİ AÇIKÇA ORTAYA KOYDU

Savaşın başladığı 24 Şubat’tan dört gün sonra taraflar ateşkes ve barış yolunda adımlar attı. Heyetler Belarus’ta buluştu. Bu tarihte kayıtsız şartsız masaya gelmesini ve söyleyeceklerini Ukrayna tarafının aynen kabul etmesini isteyen bir Rusya vardı.

Rus lider Vladimir Putin, işgalin başlamasının ikinci gününde amaçlarının Ukrayna’da rejim değişikliği olduğunu açıkça ortaya koydu. Ukrayna ordusuna seslenen Putin, yönetime el koymaları halinde kendileriyle daha kolay anlaşabileceklerini dile getirdi.

Ancak, Putin’in masa başındaki hesabı Ukrayna sahasına uymadı. İstediği hedeflerine bir türlü ulaşamadı.

Krizin en başından itibaren Türkiye, bulunduğu hassas coğrafya dolayısıyla taraflar arasında dengeli bir politika gözetti. İki taraftan da soruna barışçıl bir çözüm bulmalarını istedi. Erdoğan’ın arabuluculuk anlamında “Bu konuda üzerimize düşeni yapmaya hazırız” sözünü ilk telaffuz ettiğinde tarih 21 Ocak idi ve daha işgalin başlamasına bir aydan fazla bir süre vardı.

Ukrayna’nın işgalinin başlamasıyla birlikte Türkiye arabuluculuk çalışmalarına hız verdi. NATO içindeki konumunu sarsmamaya çalışarak, Rusya’ya karşı yapılacak ambargolara katılmayacağını duyurdu. Rusya’ya hava sahasını kapatmayan tek NATO ülkesi olarak kaldı.

Muhtemelen Batılılar, bir ülkenin böyle bir pozisyonda kalmasında fayda gördüler. Aksi takdirde kolayca bulabilecekleri bahanelerle Türkiye’yi de yaptırımların hedefi haline getirebilirlerdi.

ERDOĞAN’IN PUTİN’LE YAPTIĞI GÖRÜŞME KAPIYI AÇTI

Erdoğan, krizin başlamasından itibaren Zelenski ile 5, Putin ile 3 kez (30 Mart itibariyle) görüştü. 34 ülkenin lider ya da uluslararası kuruluşların temsilcileriyle konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Pazartesi günü Rus lider Putin’le yaptığı telefon konuşmasında heyetler arası görüşmenin İstanbul’da yapılması kesinleşmiş oldu.

Rusya-Ukrayna heyetlerinin dördüncü tur görüşmeleri, dün Dolmabahçe Çalışma Ofisinde gerçekleşti. Bu tür ortamlarda şov yapmayı iyi beceren Erdoğan, tarafların yaptığı toplantı salonuna gidip bir konuşma yaptı.

Erdoğan, tarafları barışa teşvik etme anlamında söylediği, “Dünya sizden müjde bekliyor” sözü Rus ve Ukrayna heyetinin üyeleri tarafından ayakta alkışlandı.

Burada küçük bir hatırlatma yapmak istiyorum. Türkiye’nin yaptığı arabuluculuk değil, görüşmelere ev sahipliği yapmak. Buna rağmen Putin, başlarda toplantının İstanbul’da yapılmasını kabule yanaşmadı.  Ancak, sahada yolunda gitmeyen savaş dolayısıyla kabul etmek durumunda kaldı.

Putin’e “onurlu bir manevra” ortamı hazırlanıyor. Bunun sonucu da alınmaya başlandı. Rusya, istedikleri hedeflere ulaştıklarını gerekçe göstererek Ukrayna’nın başkenti Kiev ve Çernihiv bölgelerindeki askeri operasyonlarını azaltacağını açıkladı.

Nitekim, Rusya’nın söz konusu bölgelerde askeri operasyonları azalttığına ilişkin bilgiler, Ukraynalı yetkililer tarafından da doğrulandı. Rusya, bundan sonra Donbas bölgesine odaklanacağını duyurdu.

UKRAYNA İLK KEZ MASAYA TEKLİFLE GELDİ

Ukrayna tarafı, görüşme masasına ilk kez somut tekliflerle geldi. Buna göre;

– Ukrayna askeri bloklara girmeyecek. Bu sözüyle NATO’ya girmeyeceği taahhüdünde bulunmasının yanı sıra Rusya’nın oluşturduğu Kolektif Güvenlik Anlaşmasında da yer almayacağını ilan etmiş oluyor.

– Nükleer altyapısı olmasına rağmen tarafsız ve nükleer silaha sahip olmayacağını kabul ediyor.

– Güvenliğini sağlamak amacıyla garantör ülkeler oluşturulmasını talep ediyor. Bu ülkeler içinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne üye 5 ülkenin (ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa) yanı sıra Kanada, İtalya, Almanya, Polonya, İsrail ve Türkiye’nin olmasını istiyor.

– Belki bunlar içinde en önemlilerinden birisi olarak da bu garantör ülkelerin, NATO’nun 5. maddesinde yer alan “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz” diye ifade edilebilecek bir savunma sistemi oluşturulmasını dillendiriyor.

Ancak bu garanti Kırım ve Donbas’ı kapsamayacak. Ukrayna, Kırım’ı Rusya ile savaşsız çözmek için önlerine 15 yıllık bir zaman olacağını söylüyor.

– NATO’ya girmemeyi taahhüt ediyor, bunun karşılığında da Ukrayna’nın Avrupa Birliği’ne girmesine Rusya’nın karşı çıkmaması şartını ortaya koyuyor. Tıpkı Finlandiya gibi. Rusya ile 1340 kilometre sınırı olan Finlandiya, AB ülkesi ama NATO üyesi değil.

– Bu şartlarda mutabık kalınması halinde çıkan anlaşmayı halk oyuna sunacağını belirten Ukrayna tarafı, garantör olacak ülkelerin de anlaşmayı kendi meclislerinden geçirerek niyet beyanından öte taahhüde dönüştürülmesini talep ediyor.

RUSYA NEREDEN NEREYE GELDİ

Rusya’nın Kiev ve Çernihiv bölgelerindeki faaliyetlerini azaltacağını açıklaması, güven artırıcı bir karar oldu. Bu bir boyutuyla böyle ama bir diğer açıdansa Rus orduları Kiev’e girmesi halinde gerilla savaşında çok büyük kayıplar verecekti. Çünkü, Ukrayna ordusu, en büyük savunma hattını Kiev’de kurdu. Rusya böyle bir riskten uzaklaşmayı, “jest olarak” sunmuş oldu.

Toplantı sonrasında Rus müzakere heyetinin başkanı Medinsky’nin, yaptığı açıklamada Ukrayna’nın AB üyeliğine karşı olmadıklarını ifade etmesi, görüşmelerden hayli yol alındığı anlamında yorumlandı.

Ukraynalı Müzakereci Podolyak da, “Bugün hem garantörlerin hem Rusya’nın kabul edebileceği maddeler üzerinde anlaşma sağladık. Görüşmenin sonuçları cumhurbaşkanları seviyesinde bir görüşme için yeterli” dedi.

Burada en önemli rollerden birini Rus oligark Roman Abramoviç üstlendi. Savaşın başlamasından sonra Batılı ülkeler tarafından el konulması riskine karşı yatını ve uçaklarını Türkiye’ye getiren Abramoviç, Ukrayna ve Rusya tarafının onayını almış bir isim olarak masada yer aldı.

Türkiye sadece Abramoviç’e değil öteki oligarklara da kapılarını ilk günden itibaren açmış bulunuyor.

Abramoviç’in, Yahudi kimliğiyle, Ukrayna lideri Zelenski ile de iyi ilişkiler içinde olduğu biliniyor. Toplantı öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşen Abramoviç’in, Türkiye’ye sermaye akışı konusunda kilit görev üstlenebileceği konuşuluyor.

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI DÜNDEN DAHA UZAKTA

Savaşın ilk gününden bu yana bütün dünya, çevre ülkelere de sıçrayıp bir nükleer çatışmaya dönebileceği endişesini taşıdı. Günlerce bunun tartışması yapıldı. Şimdi daha farklı yerdeyiz gibi bir tablo var.

Rus ve Ukrayna dışişleri bakanlarının yapacakları görüşme dünden daha umut verici ve Putin-Zelenski zirvesi dünden daha yakın.

Üçüncü Dünya Savaşı’na açılacağından endişe edilen kapı, İstanbul’da kapanır mı? Bu soruya, “Kesinlikle hayır” cevabı vermek kolay değil. Ama şu kesinlikle ifade edilebilir:

Üçüncü Dünya Savaşı, bugün dünden daha uzakta bir yerde.

Erdoğan’ın bunu muhakkak ki lehine çevirebilecek bir lider olduğunu unutmayın.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

4 YORUMLAR

  1. Baştan beri türkiyenin değil erdoğanın çıkarları için bi girişim vardı. Rusyaya uygulanan ambargoya erdopandan daha fazla sevinen kimse olamazdı çünkü yeni reza lar demek yeni rantlar ve yeni ayakkabı kutuları, sıfırlanamayan paralar demekti. Nebati yalağının da gelin burda canınız malınız güvende arkamızda erdoğan var demesi başta isviçre olmak üzere avrupadan paralarını kaçıran oligark baron mafya vs leri buyur etmesiydi. Biz zaten mafya devletiyiz raconu iyi biliriz demediği kaldı bi. Birebir temaslarında dediğine eminim. O yüzden 25 oligark gelip vatandaşlık aldı türkiyeden. Kara paralarıyla birlikte geldiğine de şüphemiz yok. Ukrayna ya harfiyatı kaldırma ve yeniden imar için erdoğanın komutasındaki 5li çetenin gidmeyeceğine şüphesi olan var mı. Yolluk ve masraflarını devletin kasasından almaları muhtemel. Dünya barışına katkılarından dolayı. Hatta hazine garantili olacağına da eminim.

  2. çok gerçekçi bir yazı ve yorum, yazarlarımız genellikle temennilerini yorum olarak yazar, ortak temennilere sahip olan okurlar ise sevincle okur, mutlu olur, sonra temenniler gerceklesmez, bu sefer okurda hayal kırıklığı ve yazara olan güven zedelenir.

  3. Böyle de olması gerekiyor.

    Bir köpek bir çocuğun kulağını küçükken ısırır ve koparır, o çoçuk büyür ama o kulak yerine gelmez. Büyüdükçe o kulağın yeri de, bomboş öyle belirgin olur. Bazı şeylerin telafisi yoktur, kısaca.

    Geç kalmalarda da böyledir bazen, gelişim bozukluğu olan çoçuklarda görmüşsünüzdür, birkaç aylık gelişim bozukluğu normalde, eğer birkaç yıl geriden gelirse bu, hayatı boyuncu o çocukta en azından fiziksel olarak belli olur bu gelişim bozukluğu.

    17/25 Aralıkla başlayan, 15 Temmuzla taçlanan, bu kafa kol koparmanın neticesi de yavaş yavaş çıkmaya başladı.

    Koparılan ülkenin uzuvları değildi, diğer taraftan gelişimini etkileyen, beynini etkileyen bir bozukluktu.

    Zaman geçtikte, ekonominin dibin dibine doğru yolculuğu, hukukun ayaklar altına alınması, güvensiz, belirsiz, en önemlisi de işsiz fakir bir geleceğin gençleri beklediği ortaya çıkmaya başladı.

    Erdoğanın yeniden seçileceği, 15 Temmuzdan sonra zaten belliydi. 2023 ü geçelim, kendi dinamikleri içinde kavgaları olmazsa, 2027 de de Erdoğan yahut onun yerine geçen bir neo-Erdoğan olacağından şüphe yok.

    Gelişim bozukluklarında en önemli nokta, psikolojik terapidir. Yetişkinliğe ulaştıkça o genç bir daha yerine konmayacak bu eksikliği kabul etmesi bir yanı olayın, ailelerinin kabulu diğer yanıdır.

    Bugün, kolunu, bacağını, beynini bir hırsızın oluşturduğu yalancı baharın keyfine, zevkine harcayan toplumun artık gerçekle yüzleşme zamanı geliyor.

    Bir pazar günü çapaklı gözleriyle uyanır, az ilerdeki okulda bir kutunun içine attığı bir oy pusulasıyla, her şeyi değiştireceğine inanan toplumun, işi rast giderken artık bozulmaya başlayanların, eğitimlilerin, liberallerin, doktorların, öğretmenlerin, memurların, aklı başında olanların vs vsvs gerçeği görme vakti.

    Gözünün önünde olanlara kalben dahi olsa kötüleme, kabul etmeme iradesini göstermeyenlerin gerçeği görmesine az vakit kaldı.

    Kimse onlar için kavga etmeyecek artık, “Adam kazandı kardeşim” denilip birkaç gürültünün ardından yine devir devam edecek.

    İşte psikolojik tedavinin ilk aşaması budur. Sorunla karşılaşma, yüzleşme ve kabulü.

    Sevgili halkım, bir sorunun var. Kolun, bacağın, pek çok uzvun koparıldı, kertenkele değilsin ki aynı yerden tekrar uzasın, zaman geçtikte bunu bizzat sen kendin anlayacaksın. Ve bu güne kadar başkalarının sorunu olan sorun, artık senin sorunun olacak.

    Yerden şeytan çıksa da, oyumuzu ona versekte, buna vermesek diyeceksin belki, ama oyun, protestonun, yeter artık demenin para etmediği günün içinde uyanacaksın.

    Bir toplum kendini düzeltmeden düzeltilmez diyor Cenabı Hak. İşte bu nedenle evet belki Cenabı Hak, sürpriz bir lütufla böyle bir topluma yardım eder.

    Lakin olan şu ki, kolun, bacağın koparıldı halkım. Sen ise, çapaklı gözlerle uyandığın bir Pazar günü, bir kutuya atacağın kağıt parçasıyla her şeyi değiştireceğini düşünecek kadar, bu rahata inandırılmışsın.

    Erdoğanlı günler bu nedenle, ülkenin içine artık faydalı olacaktır.

  4. dediklerinize harfi harfine katılıyorum ama erdoğan rejimi yıkılmayacak bir rejim değil. Şeytanın hilesi zayıftır – Müminler sayıları azda olsa davalarından vazgeçmezlerse eninde sonunda galip gelecektir …

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin