YORUM | VEYSEL AYHAN
-Kurgusal, gerçeküstü bir yolculuk-
Erdoğan yıllardır soru sorabilen bir gazetecinin karşısına çıkamadı. Karşısına çıkanlar, yalnızca saray dalkavukları oldu. Madem gerçek hiçbir gazeteciye röportaj vermiyor biz de hipnoz altında gerçeküstü bir röportaj yapmayı deneyelim.
Bu nasıl olacak?
Erdoğan’ı hipnoz masasına yatıracağız. Bilincini açıp serbest bırakacağız. Yalan söylemeyi düşünmeyecek. Bilinçaltında ne varsa sansürlemeden ortaya dökülecek. Dilinin altındaki tüm baklalar çıkacak. Heyecanlı bir yolculuk olacak.
Başlayalım:
– Sayın Cumhurbaşkanı art arda para birimlerini sayacağım. “Dolar” dediğim an göz kapaklarınızın ağırlaştığını hissedip derin bir uykuya dalacaksınız. Tamam mı?
– Tamam.
– Şimdi derin bir nefes alın ve gözleriniz kapatın!
– …. yen, riyal, peso, frank, dolar…
– Olmadı. Bir daha deneyelim.
– … dirhem, kron, rupi, euro, sterlin, dolar!
– Yine olmadı. Hipnoza girmiyor. Bilakis bilinci açılıyor. Başka bir şey deneyelim.
– …hak, hukuk, adalet, insan hakları, özgürlük…
– Evet şimdi oldu.
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
– Sayın Cumhurbaşkanı şimdi sizinle Birleşik Krallık Virgin Adaları’ndayız. Malikane’nizin verandasındayız. Akşam üstü. Güzel bir esinti var. Hissediyor musunuz?
– Evet, evet… Hissediyorum…
– Nasılsınız efendim?
– İnsanın malvarlığına yakın olması ayrı bir güven veriyor. Hamdolsun iyiyim.
– Efendim bir gün Saray’dan ayrılmayı, emekli olmayı düşünüyor musunuz? Buralara gelip dinlenme hayaliniz var mı?
– Aptal mısınız? Elbette düşünmüyorum. O Sarayı yapana kadar neler çektim. Başkasına bırakılır mı?
– Bilal’e veya Berat’a falan.
– Yahu ben ölmeden niye bırakayım. Bu iş çoluk çocuk işi mi?
– Yani ölene kadar Külliye’desiniz?
– Daha gencim. 66 yaşındayım. En az 30 yıl daha yaşarım diye düşünüyorum.
– 30 yıl daha!
– Celal Bayar 103 yıl yaşadı. Evren Paşa 98. Sağlığıma iyi bakıyorlar. Saray’ın alt katına laboratuvar kurdurdum. Özel yemekler yiyorum. Saraçoğlu, dünyanın dört bir yanından doğal ilaçlar buluyor. Tek işi bu.
– Kolon tedaviniz nasıl gidiyor?
– O da sorun değil. Her ay Küba’dan kontrole geliyorlar.
– O zaman sağlıktan ölme gibi bir sorun da yok.
– Hamdolsun yok.
– Peki ya seçilemezseniz? ‘İki defadan fazla cumhurbaşkanı olmama’ gibi Anayasa maddesi…
– Güldürme beni. Şimdiye kadar çiğnediğim anayasa maddelerinin sayısını biliyor musun?
– Bilmiyorum.
– Ben de bilmiyorum. Kanunlar yasalar… Bunlar gücü olmayanları bağlar. Ben en az Putin kadar güçlüyüm.
– Yani seçimler falan önemli değil.
– Bana bağlı olmayan anayasal kurum mu kaldı? Çok sıkıştım mı Yüksek Seçim Kurulu benim verdiğim rakamları yayınlar. Haddine mi düşmüş başka iş?
– Ama İstanbul Belediyesi?
– Evet orada bir hata yaptık. İtiraf edeyim. Halk psikolojisini hesap edemedik.
– Muhalefet sizi korkutmuyor mu?
– Ben muhalefete bir sınır çizdim. Dikkat edersen o sınırlara titizlikle riayet ediyorlar. Kılıçdaroğlu ne yapıyor? En büyük muhalefetleri Anayasa Mahkemesine dava taşımak. Sanki orası bana değil de başkasına bağlı! Burada yine Hakan’ın hakkını teslim edeyim.
-Hangi Hakan?
-Kaç tane Hakan var. Hakan Fidan. Çubuk’ta Kılıçdaroğlu’na iyi bir saldırı ayarladı. Memur psikolojisi. Ödü koptu. O gün bugün sesi çıkmıyor.
– Hiç mi kontrolden çıkan yok?
– Deneyen oluyor. Ne diyordu Rahmetli Demirel, “İt bizim eve doğru havlıyordu, o ite yemek verip, kendi evimize alınca bu sefer karşı eve doğru havlamaya başladı.” Bak Numan Kurtulmuş, “Harun… Karun…” diye zırvalamaya başladı. Ne yaptık alıp kenara koyduk, kapıya bağladık. Süleyman ağzını bozmaya başlamıştı. Ne yaptık kapıya bağladık. Muhsin’in yerine gelen neydi? Adını unuttum… Onu bağladık. Bahçeli, şirazeden çıkmıştı…
– Sözünüzü kesiyorum. Peki kapıya bağlanmayan olmuyor mu?
– Oluyor. Onun da başka türlü çaresine bakıyoruz. Deniz Baykal bir kasetle gitti. Halbuki ikaz etmiştik ‘benimle uğraşma’ diye. Laf dinlemedi.
– Selahattin Demirtaş?
– O büyük tehlikeydi. Siz devleti bilmezsiniz. İmralı, Kandil falan bunlar hep devletin gizli güçleridir. Devlet ne derse onu yaparlar. Gerektiğinde sahaya inerler. Hatırla Haziran 2015’i Ne yaptı devlet? Halka ülkeyi bizim idare etmemiz gerektiğini devlet diliyle anlattı. Ama Demirtaş bunları bilmez. Mecliste beni yıpratmak istedi. Ne yapalım mecbur, içeri aldık. Çıkıp kenara çekileceğim dese çıkarırız.
– Böyle diyenleri çıkarıyor musunuz?
-Tabii ki!
– Yani yargı size bağlı. Dilediğinizi içeri, dilediğinizi dışarı…
– Ee ne sandın? Yalan mı söyleyeyim! Devleti biz toparladık. Kuvvetler ayrılığı ucubesini bitirdik. Devlet artık tek güç. ‘Yargıda şeyini’ yapacağım demiştim. Yaptım.
– Geçenlerde MHP’den ihraç edilen Cemal Enginyurt, Meral Akşener’in kazandığı kongreyi kendisinin iptal ettirdiğini itiraf etti. Bu konuda ne diyeceksiniz?
– Boş boş konuşuyorlar. HSK’dan uygun hâkim heyeti ayarlatmasam neyi iptal ettirecek? Zavallı Cemal! Gitsin kurt gibi ulusun!
– Peki şimdi Davutoğlu ve Babacan parti kurdu. Bunlarla ilgili planınız var mı? Az da olsa bir rüzgâr yakaladılar.
– Hayret ediyorum. Ahmet gerçekten kendini başbakan sanıyormuş. İnanamıyorum. Yahu biz seni memur gibi koyduk oraya. Ne başbakanlığı! Laf dinlemeyince de indirdik. O hadi megaloman. Ali Babacan’a gel seni saraya baş danışman veya başkan yardımcısı yapayım dedim, kabul etmedi. Ama yapacakları bir şey yok. Şu an arkadaşlar seçim yasası üzerinde çalışıyorlar. 2002’de yüzde 34’le iktidar oldum. Şimdi en kötü ankette yüzde 35’im. Menderes 1954’te yüzde 58’le 503 sandalye alıyor. İnönü yüzde 35 aldığı halde 31 sandalye. Arkadaşlar bu örnekleri inceliyor.
-Ama cumhurbaşkanlığı için yüzde 50 gerekiyor?
– Düşündüğüne bak! Önemli olan meclis çoğunluğu. Kanun, yasa nedir ki! Yazarsın resmî gazeteye, değişir. Zaten Meral Hanım bize katılacak ama bahane gerekiyor. Parlamenter sisteme geçiş isteyecek, benim de işime geliyor kabul edeceğim.
– Doğru, geçen Meral Hanım “Erdoğan’ın parlamenter sisteme geçiş çağrısına destek veririz” dedi.
– Evet nihayet.
– Yasalara aykırı şekilde hapiste tutulan insanlar var. Mümtaz’er Türköne, Ahmet Altan, Sedat Laçiner… Hepsi sizin sözünüzle mi hapiste?
– İşin doğrusu benim medyamdaki yazarlarımın bana ve paraya saygısı var. Misal Mehmet Barlas. Alıyor 55 binini, sağ olsun her gün ayrı bir başarımı hikâye ediyor. Kimin kapısından ekmek yiyorlarsa ona saygıda kusur etmiyorlar. Senin saydıkların ise paraya saygısız, devlete hürmetsiz. Beni sevmiyor, kabul etmiyorlar. Don Kişot’ça davranıyorlar. Sana bir sır vereyim, Mümtaz’er’e “Ayda otuz bin lira, gel Sabah’ta yaz” diye haber gönderdim. Yazmadı. Kabul etmedi bir de ağır bir yazı yazdı. İçimde yaradır. Bu durum kendi tercihi yani. İstese şimdi kral gibi yaşıyordu.
– Ya Osman Kavala gibiler. Gazeteci değil. Onlar niye tutuklu?
– Onun durumu farklı. Siz bilmezsiniz. Gezi olayları benim için bir travmadır. Psikolojik olarak çok etkiledim. Devlet şu an benim avucumda. Bunu elimden alacak tek güç halktır. Sokak hadiseleridir. Şimdi düşün. 2-3 milyon insan Kızılay’da toplansa ben Beştepe’de oturabilir miyim? Oturamam. Ülke avucumdan kayar. Kılıçdaroğlu, adalet yürüyüşü yaptı. Biraz daha sürdürselerdi, Maltepe’ye 10-20 bin insan toplasalardı Enis Berberoğlu’nu o tarihte içeride tutabilir miydim? Tutamazdım. Gezi’de o gün, bu etkiyi açık olarak gördüm. Derhal tedbir aldık. Devletin bazı örgütlerini Taksim’e sürdük de olay şiddete kaydı. Kamuoyunda desteklenemez duruma geldi. Peki ben ne yapmalıydım? Yeni bir Gezi’ye karşı tedbir almam gerekmez mi? Şimdi herkes neyi öğreniyor. Yarın bir gün böyle bir eylem olursa destekleyenler yıllarca iddianâmesiz hapiste yatar. Süleyman’a talimat verdim. “Dört kişi bir araya gelmesin. Baştan önle, tek işin halk nümayişlerini acımadan ezmek.” Polislere “Her şey serbest” dedik.
– Yani polislerin aşırı güç kullanması bilginiz dahilinde.
– Elbette.
– O zaman Osman Kavala’yı başkalarına ders olsun diye içeride tutuyorsunuz?
– Açıkçası öyle. Yoksa adama niye bunu yapayım. Ben testi kırılmadan tokat atıyorum. Sormadan söyleyeyim. Harp okulu talebeleri, 3-5 günlük askerler… Ben de biliyorum bunlar suçsuz. Müebbet verdik hepsine. Bunu niçin yapıyorum? Yarın bir gün gerçekten darbe olursa herkes ne düşünecek? Bunları düşünecek. Koca koca generallere işkence yaptık. Görüntülerini yayınladık. Niye? Şimdi hangi general darbe yapmaya kalkar? Şimdiden sonra iki general bir araya gelemez. 15 Temmuz gecesi darbeye karşı çıkan generaller vardı. MİT fişlemesiyle onlara bile müebbet verdik. Önemli olan biat etmeyenleri emekli etmek, önceden korkutmak.
– Efendim söz buraya gelmişken şu 15 Temmuz’u açıkça bir anlatsanız. Gerçekte ne zaman öğrendiniz darbe olacağını?
– Komik olma, insan kendi yaptığı işin zamanını mı öğrenir?
– Nasıl anlamadım!
(Devamı var)
lutfen devamini yazmayin.
Süperrrr olmuş
neresi super Allah askina? kendimiz calip kendimiz oynuyoruz. yok 2020 de bitecekler de, ekonomi coktu batti bitti de gibi haberler artik gormek duymak istemiyorum. ne olacaksa olsun umrumda degil artik. cemaat su populist yazarlardan da soylemlerden de kurtulmali.
Nihal Hanım ilgili yazı sizin düşündüğünüz anlamı değil tam tersini işliyor. Bilginize.
Yazarin hayalindeki konusmalar gercekte olsa 1gr bir sey degismeyecek Turkiyede. RTE cikip dese ki ” Kardesim, bu darebeyi ben yaptim, yaptirdim. Bu yapi nasil temizlenecekti yoksa’ inanin, “tabiki adam,reis dogru soyluyor” diye soyleyecek trol olmayan milyonlarca insan var. Su anda bu yazidaki gibi RTE’nin bu sekilde icten ice konustugunu sadece Veysel Ayhan Bey bilmiyor ya da hayal etmiyor. Muhalefetinden tutun da cogu sevenine kadar bu hayali konusmalarin aslinda gercek oldugunu biliyor. Benim demem o ki, her hangi bir sey degismeyecek itiraf da etse her gun soylese de yaptigi zulumleri, ihanetleri vs. Artik umudumuzu Turkiyeden ve Turk insanindan kesip bulundugumuz yerde en etkili en verimli olmaya calisalim. Birakin Turkiye onlarin olsun. yoksa bizim hala devlette soz sahibi olup bir seyleri degistirecegimizi mi zannediyorsunuz? Eger boyle dusunuyorsaniz lutfen uykunuzdan uyanin yuzunuze bi su carpin ve kendinize gelin. Elimizle ve dilimizle hic birsey olmuyor. kalbimizle bugz edip oturacagiz yerimizde.
Cemaate ve mensuplarına yapılan zülümlerin yeri ve göğü titrettiğine inanıyorum. Coronavirüs salgınının dahi binlerce sebeplerinden birininde bu zülümler olduğuna inanıyorum.
Darbeyi kim yaptıysa tam manası ile bir vahşettir. Bütün göstergeler cemaatın yapmadığı yönünde.
Cemaate yapılanlar da vahşetin vahşetidir.
İnsan sevdiği ve bir kaç saat önce beraber yemek yediği birini öldürüp parça parça doğrar mı?
Hayır diyeceksiniz. Biliyorum.
Hatırlarsanız Cem Gariboğlu sevdiğine aynen böyle yapmıştı. Sonunda kendiside genç yaşında hayata veda etti.
Kıskançlık ve korkunun insana yaptırmayacağı kötülük yoktur. İnsan herşeyden evvel bu duygularını terbiye edip kıvamını tutturması lazım.
Cemaatden bazılarıda bu duygularına mağlub oldular.
Halbuki peygamberimiz sav Mekke yi terk edip hicret etti, ama hakdan ayrılmadı.
Ne demişti Hakan Şükür ” ulan ben şerefsizmiyim özür diliyecem….”
Mehmet Barlas, Ahmet Hakan vs ise … konuşmay değmez..