Erdoğan’la demokrasi mümkün mü?

NECİP F. BAHADIR | YORUM

Tayyip Erdoğan, önceki gün Saray’da DEM heyetini kabul etti. Bir buçuk saat ne konuştular, bilmiyoruz. Bir uzlaşma ve mutabakat var mı? O da belirsiz. Taraflar görüşmenin içeriğiyle ilgili ‘tatmin edici’ açıklama yapmadı. Erdoğan ve AKP iktidarının karakteri; ‘kapalı kapılar arkasında’ iş görmek. Şeffaflıktan en uzak iktidar belki…

Öcalan’ın talepleri, DEM’in istekleri konusunda kamuoyu az çok bilgi sahibi. DEM sözcüleri düşüncelerini medyayla paylaşmaktan geri durmadı. İyi de yaptı. Yoksa suskunluk ve resmi açıklamalar üzerine yorum yapmak mümkün olmazdı. Ekimden bu yana DEM’liler 13 maddelik ‘talep listesi’ dillendirmiş. Hepsinin de ortak özelliği ‘demokrasi’…

Demokratikleşme olmazsa olmaz yani.

Erdoğan görüşmesinde ‘madde madde yazılmış bir liste’ gündeme gelmemiş. DEM bu yöndeki iddiaları yalanladı. Fakat en azından çerçevenin söz konusu olduğu da aşikar. Yoksa görüşmenin anlamı olmazdı. Haftalar önce Erdoğan’ın, DEM’li Sırrı Süreyya Önder’e, “Bayramdan sonra görüşelim, bazı hazırlıklarımız var…” dediğini biliyoruz.

Neydi o hazırlıklar? Cevabını bulmadı.

Pandoranın kutusunu yine DEM açtı. Pervin Buldan İtalya’da konuştu. Nedense siyasetçiler ‘yurtdışında’ daha açık ve cesur çıkışlar yapıyor. Pervin Buldan sıradan bir isim değil. DEM heyetinin asli unsuru. Hem Öcalan görüşmesine hem Erdoğan görüşmesine katıldı. Yani tam trafiklerin merkezinde biri.

Süreç 2,5 ayda tamamlanacak

Buldan tarih verdi… “Bu sürecin birkaç ay içinde tamamlanması öngörülüyor. Yani Haziran sonuna kadar sürecin tamamıyla başarıya ulaşması bekleniyor. Bu Öcalan açısından da devlet yetkilileri açısından da böyle…”

Evet, bir takvim ortaya çıktı. Haziranın sonu… Nisan ayının ortasındayız. Buna göre 2,5 ay var sürecin tamamlanmasına! Çok erken bir tarih. Demek ki süreç bundan sonra çok hızlı işleyecek. Öcalan açılımının mimarı Bahçeli de, “Acele edin, elinizi çabuk tutun…” diye sürekli sıkıştırıyordu.

Bahçeli’nin ısrarı ve sağlığı da acaba sürecin hızlanmasında etkili oldu mu? Hâlâ Bahçeli’nin partinin başına dönüp dönemeyeceği meçhul… Türkeş’in mezarında görüntü verdi. Sesi çıkmadı. Partide çalışmalarına başlayamadı. Meclis’e gelemedi, grup toplantısı yapamadı. Bir görüntü verdi, ardından yine sessizliği gömüldü.

Bahçeli’nin sağlığı süreç açısından önemli… Çünkü onun dışında hiçbir isim sürecin önünü açamaz, arka çıkamaz ve destek veremez. “MHP’nin politikası değişmez!” yaklaşımı doğru değil. Bahçeli gibi oturmuş ve yıllanmış bir genel başkan dışında kimse Öcalan açılımı yapamazdı. Partiyi bir arada tutamazdı. İsyanlar ve ayrılıklar patlak verirdi. MHP tabanı yeri geldi Türkeş’e bile isyan bayrağı açtı. Bahçeli’nin ‘ülkücü ve milliyetçileri susturma’ gibi olağanüstü yeteneği var.

Haziran ayının sonu öngörüldüğüne göre Mayıs ayı içinde PKK’nın kongresini toplayıp, fesih kararını alması ve silahların gömmesi veya teslim etmesi gerekiyor. Ankara’da bir tarih de konuşulmaya başlandı; “Mayıs’ın 5’inde, Süleymaniye’de!” diye. Makul… Şartlar nasıl hazırlanacak, Öcalan nasıl müdahil olacak şu an belirsiz ki, kuvvetle muhtemel bir videoyla kongreye katılması mümkün. Fiziken veya İmralı’dan telekonferansla canlı bağlantı kolay değil. Erdoğan’ın ‘hazırlık’ dediği belki de videodur!

Daha birkaç gün önce DEM şartların hazırlanmamasından yakınıyordu. Partinin Meclis yöneticisi Sezai Temelli, “İktidar, 27 Şubat’tan bugüne kadar adeta bir donma hali yaşıyor.” demişti. Bir parti, donma halinden bu kadar kısa sürede çıkabilir mi? AKP söz konusu olduğunda ‘hayır veya evet’ demek kolay değil.

Eğer Pervin Buldan’ın sözleri hükmünü yürütecekse Erdoğan’ın ‘donma halinden’ çıktığını söyleyebiliriz. Tabii bu yarın yine ‘donma haline’ dönmeyeceği anlamına gelmez.

Silahlar kime teslim edilecek?

Pervin Buldan’ın açıklamalarını ‘sağlam veri’ kabul etmekten başka seçeneceğimiz yok. 5 Mayıs kritik bir tarih… Peki fesih kararından sonra silahlar ne olacak? Kime teslim edilecek? Kuzey Irak Kürt yönetimine mi? Yoksa doğrudan Ankara’ya mı? Saray’daki buluşmada MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın da yer alması ‘Acaba Ankara mı’ sorusunu gündeme getirdi. ‘Silah meselesi’ halledildi diyelim, o silahları tutanlar yani PKK’lı teröristler ne olacak? Memleketlerine dönebilecekler mi? Haklarındaki davalar düşecek mi? Yoksa üçüncü bir ülkeye mi geçecekler?

Yeni bir ‘Habur rezaleti’ yaşanmayacağının garantisi yok. Gerçi ders alınmış olmalı fakat AKP’nin onca iktidar tecrübesine rağmen son zamanlarda her şeyi yüzüne gözüne bulaştırması burada da tekrarlanabilir. Madem ki fesih süreci başlıyor, PKK’lıların ne olacağı sorusunun da cevap bulması gerekir. Henüz DEM’den bir sızıntı olmadı. İktidarın ise konuşmaya niyeti yok. Yakında çıkar kokusu… Bu alemde hiçbir şey gizli kalmaz. Hele bu çağda…

DEM heyetiyle tutuklu bulunduğu cezaevinde görüşen Öcalan, 26 Şubat 2025 tarihinde PKK’ya ‘silah bırak’ çağrısı yapmıştı. PKK da bir kaç gün sona yaptığı açıklamada, bu çağrıya uyacağını bildirmişti. Ancak hâlâ bir adım atılmış değil…

Pervin Buldan’ın bir cümlesi daha var, dikkat çeken… “Biz biliyoruz ki atılacak olan her adım, Öcalan’ın fiziki özgürlüğüne giden yoldur aynı zamanda. Tüm bunlarla birlikte, Avrupa ülkelerinden de beklentilerimiz çoktur…”

Öcalan tahliye mi edilecek?

Bir dakika… ‘Fiziki özgürlük’ de ne demek? Yani Öcalan eve mi çıkacak? Mahpusluğu bitecek mi? İmralı’da bir ev mi inşa edilecek kendisine? Hani Erdoğan, “Adam çıkmak istemiyor…” demişti. Bu yol Öcalan’ın özgürlüğüne mi gidiyor? Yoksa Haziran sonu, Öcalan’ın mahpusluğunun biteceği anlamına mı geliyor?

Peki, hapishanelerdeki diğer PKK’lılar ne olacak? Selahattin Demirtaş mesela? 8 yılı aşkın süredir tutuklu… Öcalan’a fiziki özgürlüğün tartışıldığı bir ortamda Demirtaş ve PKK’lıların içeride tutulması mümkün mü? Tamam bir ‘umut hakkı’ var… Ama bundan kaç kişi yararlanabilir? Demirtaş’ın istifade etmesi mümkün değil. ‘Öcalan dışarıda, Demirtaş içeride…’ olabilir mi? Bunu Kürt sokağı kabul eder mi? Vicdanlara sığar mı? Demirtaş’sız bir barış olabilemez!

Sürecin en önemli sorusu şu; AKP iktidarı veya Erdoğan bir ‘demokrasi paketi’ açabilir mi? Türkiye’nin demokratikleşmesi için adım atabilir mi? Terörü yeniden tanımlayabilir mi? İnfaz düzenlemesini gözden geçirebilir mi? Genel affı masaya getirebilir mi? Bütün mesele gelip burada düğümleniyor. Eğer Erdoğan demokratikleşebilirse süreç nihayete erer.

Ben Erdoğan’a baktığımda herhangi bir işaret veya umut göremiyorum. O demokrasi ışığını alamıyorum. Erdoğan imzalı ‘İmamoğlu darbesinin’ dumanı tütüyor daha… ‘Darbeci’ Erdoğan’dan ‘demokrat’ Erdoğan’a geçiş bana pek gerçekçi gelmiyor.

İsterim elbette, demokrasi ve adalet güneşinin doğmasını… Kimin eliyle olursa olsun… Erdoğan’a da ‘evet’. Çünkü hapishanelere güneş doğmuyor. Ülke baştan başa açık bir mahpushaneye döndü.

‘Sadece PKK’ya genel af’ gibi bir ucube olabilir mi? AKP’den her şey beklenir. Düşünün yalnızca Kürtlere demokrasi ve adalet… Yok, hayır bunu hiç kimse kaldıramaz, sineye çekemez.

Erdoğan’dır bu yapar mı yapar… Öcalan ve arkadaşlarını çıkarır diğerlerini içeride bırakır. Yine de umutlu olmak istiyorum. Kim bilir belki de siyasi ömrünün sonunda ‘demokrasi ve adalet’ tövbesi yapar…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin