Futbolda iyi takım, oyunu ihtiyacına göre istediği alana taşır. Bazen ortada top çevirerek rakibini yorar. Sonra geriye kendi defansına yaslanır, karşı takımın koşması gereken alanı büyüterek iyice takatten düşürür. Sonra topu rakip alana taşıyarak bitkin rakibine öldürücü darbeler vurur. Göreceli olarak zayıf ama akıllı takımlar güçlü rakibinin bu taktiklerini boşa çıkarmaya çalışır. Yorulmamak ve ayakta kalmak ilk kural. Rakibin zayıf yerlerine yapacağı kotra ataklar galibiyetin kapısını açar.
Siyasetle futbol birbirine benzeyen oyunlar. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, siyaset oyununu içgüdüsel olarak iyi oynuyor. Ama galibiyet için sahayı yeterli görmüyor. Hakemi yanına çekti. Daha önemlisi rakiplerini içten işgal ediyor. Maçı sahaya çıkmadan kazanmanın yoluna bakıyor. Sahada mücadele etmek zorunda kaldığında ise alabildiğine faullu ve kuralsız. Ne de olsa hakem sorununu halletti. Artık hakemler/hakimler onun formasıyla dolaşmaktan utanmıyor. Anayasa Mahkemesi hem hukukun, hem de kendi bitişini ilan eden kararlar alıyor. Danıştay ve Yargıtay göstere göstere yapılan tasfiyelerle arka bahçe haline geldi.
RAKİBİN DE OYNAMAYA NİYETİ YOK
Peki, rakipler ne alemde? MHP işgal edilmiş durumda. Erdoğan’a uyum konusunda bazı AKP’liler MHP lideri Devlet Bahçeli’ye yetişemiyor. Başkanlık hayalinin siyaseti ama öncelikle AKP’yi tasfiye amacı güdüyor. “Parti, reisin kamburu” tezi daha sık duyuluyor. Anayasa oylaması için vekillere ihtiyacı olmasa Erdoğan çoktan iplerini çekmişti. ByLock listelerinin işleme konulmama sebebi de bu. İhtiyaç hasıl olunca o milletvekillerinden en azından bir kısmına cezaevi yolu görünüyor.
MHP ve AKP için fazla söze gerek yok. Diğer muhalefet partilerinin durumuna bakınca da pek iç açıcı bir tablo ortaya çıkmıyor. CHP ve HDP, Erdoğan’ın oyununda figüran olmayı kabul ettiklerinden sorun çıkmıyor. Çözüm sürecinde Dolmabahçe’de ağırlanan, Diyarbakır’da Öcalan’ın mektubunu miting meydanından okuyan HDP’li vekiller, şimdi cezaevinde. Erdoğan için savaş lazım olduğunda savaş, barış işine yaradığında barış… bunu anlayan ender siyasetçilerden olan Selahattin Demirtaş, önce medya lincine maruz kaldı; ardından suikast girişimi yapıldı. Şimdi hapiste “Seni Başkan yaptırmayacağız” politikasının bedelini ödüyor.
Çözüm sürecinin iki kazananı vardı: biri Erdoğan diğeri PKK. İkisi de gücünü tahkim ederek çıktı. Siyaset genel olarak kaybetti. HDP kaybedenlerin başında geliyor. Kürt siyasi hareketinin zayıflaması hem Erdoğan’ın hem de Kandil’deki savaş lordlarının ekmeğine yağ sürüyor. Her şeye rağmen HDP’nin kontra atak kapasitesi hâlâ yüksek. Ve kontra atakları sadece Erdoğan’ı değil CHP’yi de zor durumda bırakıyor.
CHP TARİHÎ FIRSATLARI KAÇIRDI
CHP, 7 Haziran iradesini boşa düşüren ve fırsatın kaçmasına yol açan aktörlerin başında geliyor. Bahçeli’nin ilk andan koalisyonun önünü kapatan çıkışı ve CHP’nin politika üretememe zaafı ülkeyi tıkadı. Erdoğan topu nereye atarsa CHP orada top çeviriyor. Cumhuriyet gazetesi baskınını bile Erdoğan’ın konuşulmasını istediği argümanlarla eleştiriyorlar. 250 lirayı 250 bin lira olarak gören bir dosyayı çürütmek çocuk oyuncağı; fakat onlar Cumhuriyet yazarlarının FETÖ’cü olmadığını ispatlamaya çalışarak nefes tüketiyor. İnsan bazen, “Bu kadar beceriksiz olmayı nasıl başarıyorlar? Yoksa MHP gibiler ama çok iyi rol mü yapıyorlar?” diye düşünmeden edemiyor.
15 Temmuz Darbe girişimini araştırma komisyonunda da figürasyona devam ediyorlar. Adı üstünde ‘araştırma’ komisyonu lakin AKP onu infaz ve oyalama için kullanıyor. CHP de bilerek ya da bilmeden çanak tutuyor. Ana muhalefet adına ikisi de utanç verici. Komisyon yandaş medyaya malzeme üretmekten başka işe yaramayacaksa, alçak darbe girişimi konusunda karanlık noktalar aydınlanmayacaksa dolgu malzemesi olmaya gerek var mı?
ULUSALCI KESİM CHP’Yİ FELÇ ETTİ
CHP, kendi kitlesini mobilize etmekte de zorlanıyor. Ergenekon ve darbe gibi daha elle tutulur yargılamalarda çıkan sesin kaçta kaçı Cumhuriyet Gazetesi için duyuluyor? Oysa bu daha kof bir dosya. Asıl hareketli kısım ulusalcı sol imiş, onlar da AKP ile al gülüm ver gülüm yapınca ana muhalefetin eli ayağı kesildi. CHP, Türkiye Milli Takımı gibi yan ve geri paslarla istatistik üretiyor ama ne seyir zevki veriyor ne de sonuca gidiyor. Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun, merkez yönetiminde yani vitrinde değişiklik yapması yakındır. Fatih Terim gibi bu tür operasyonlarla sesi yükselenleri susutararak ve medyaya malzeme vererek zaman kazanıyor. Arada ülke kaybediyor.
Meclis’te temsil edilen üçüncü partinin genel başkanı tutuklanıyor, Kemal Bey ortada yok. AKP’nin kara propogandasından endişe ederek tavır belirlemek büyük hata! Zira onların herhangi bir ölçüsü bulunmuyor, talimat geldi mi terörist demeyecekleri kimse yok.
Demokrasilerin kuvveti, muhelefetlefetin gücü ve onun siyaset üretim kapasitesiyle orantılı. Ortada demokrasi olmamasının asli sorumlularından biri de muhalefet görünümlü partiler. Ve ne yazık ki alternatif oluşturacak zeminden de yoksunuz.