YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN, WASHINGTON Tr724
‘Seçim analizi’ haberlerinden-yazılarından sıkılmış/yorulmuş olabilirsiniz ama ortada tarihi bir sonuç var ve üzerine konuşmayı hak ediyor. Özellikle de ‘bundan sonrası’na dair yorumlar çok değerli.
Sandıktan çıkan sonucun anlamı net; Türk halkı Erdoğan rejiminden bıktı. Hatta kendi seçmeni bile.
Yoksa AKP ve Erdoğan’ın ‘kalesi’ sayılan yerlerde bile oyunun düşmesi, 31 Mart’ta Binali Yıldırım’a oy verip 23 Haziran’da Ekrem İmamoğlu’nu tercih etmelerinin başka türlü bir izahı olamaz.
Gerçi bir izahı daha var ve o da AKP’nin başta son 31 Mart seçimleri olmak üzere Cumhurbaşkanlığı seçimi ve referandumda yolsuzluk yapma ihtimali. Çünkü siyasetin bu kadar kutuplaştığı bir ülkede daha önce AKP’ye oy veren 700 küsür bin seçmenin 3 ay içinde muhalefet partisine kayması çok normal değil.
Dediğim gibi, seçim sonucu tarihi olduğu için daha uzun uzun analiz edilecektir. Ancak ben ‘bundan sonrası’na dair ihtimallere odaklanmak gerektiği fikrindeyim.
Çünkü Erdoğan’ın önünde çok fazla seçenek kalmadı. Hangi yolu seçeceği ise sadece kendi geleceğini değil, milyonların da yarınını etkileyecek.
BİRİNCİ SEÇENEK; VURUŞARAK ÇEKİLMEK
Erdoğan, Pazar günü yaşadığı hezimetten sonra sessizliğe büründü. Böyle bir seçim sonucu sonrasında ‘normal’ gelebilir ancak burası Türkiye ve yaşanılan çok kötü tecrübeler var.
Erdoğan ne zaman ortadan kaybolsa, sessizliğe bürünse Türkiye’de ‘istenmeyen şeyler’ oluyor. 15 Temmuz ve 2015 Haziran seçimleri bunun en taze örnekleri.
AKP lideri bu dönemlerde ‘birinci halkası’ ve ‘sır küpleri’ ile toplantılar yaparak takip edeceği stratejiyi belirliyor.
Erdoğan’ın birinci alternatifi gerilim stratejisi takip etmek. Her ne kadar seçim akşamı İmamoğlu’nu tebrik etsede yargıyı kullanarak kayyım modelini zorlayabilir.
Ortağı Perinçek’in tabiriyle ‘yargı siyasetin köpeği’ olduğu için Erdoğan kolaylıkla ‘yargıda şeyini yapabilir’.
Ancak bu tercihin yani sandık ve YSK oyunları ile önünü kesemediği İmamoğlu’nu yargı darbesiyle indirmeye kalkarsa ters tepeceği açık. Ancak İstanbul’un rantı ve geçmiş defterlerin açılması ihtimali Erdoğan’ı bu tercihe zorlayabilir.
Öbür yandan da belediyeyi çalıştırmamaya, her türlü bürokratik engelle kilitlemeye çalışmak da bu stratejinin önemli bir ayağı.
Erdoğan bu yolu yani çatışarak çekilmeyi tercih ederse zaten dip yapan Türk demokrasisi daha da gerileyecek. Çünkü böyle bir durumda daha çok hukuksuzluk daha çok zulüm göreceğiz.
Çünkü bu yola girerse varacağı yer belli; Esad modeli Baas rejimi.
Seçim sonuçlarından hareketle yapılan tüm analizler, eleştiriler, ‘dost tavsiyeleri’ Erdoğan tarafından ‘darbe girişimi’ olarak kabul edilecek. ‘Makuliyet’ öneren herkes AKP’den dışlanacak.
Hatta bir adım sonrasında ‘terörist’ ilan edilecekler.
Erdoğan’ın vuruşarak çekilmeyi tercih etmesi halinde en büyük rakibi Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu olacak. Çünkü artık saklanamaz hale gelen yeni parti arayışları Erdoğan’ın önündeki en büyük risk.
Mevcut AKP grubundan kopacak 50-70 vekil Erdoğan için kabus demek.
Dolayısıyla önce Havuz medyası üzerinden Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’na yönelik yıpratma kampanyası yapılacak, ardından da yeni harekete dahil olabilecek isimler korkutulacak.
Öte yandan her geçen gün derinleşen ekonomik krizi de saklamak için iş dünyasına daha çok baskı yapmak zorunda kalacak. Bu durumda daha çok kayyım, daha çok el koyma daha çok iflas kaçınılmaz.
Türkiye içinde olabileceklere dair listeyi uzutmak mümkün.
Erdoğan alacağı sert tedbirlerle siyasi ömrünü belki bir miktar uzatabilir ancak yolun sonu belli. Ekonomisi çökmüş, itibarı beş paralık olmuş, mafya örgütleri gibi yönetilen bir rejimin varacağı yer tümden ülkenin çökmesi olacak.
Maalesef bu durumda olan ülkeler de genellikle bölünüyorlar.
Erdoğan’ın sertlik politikalarını izlemesi halinde dış politikada da tablo farklı olmayacak. Mesela Türkiye için çok büyük ekonomik ve siyasi faturası olan S-400 savunma sistemlerini Türkiye’ye getirmede ısrarcı olursa ABD’den ağır bir yaptırımla karşılaşacağız.
Daha önce bu köşede anlattım.
Böyle bir yaptırıma muhatap olmak Türkiye için iflas demektir. Ayrıca siyaseten de 150 yıllık batılılaşma çabalarının sona ermesi anlamına geliyor. Erdoğan S-400 alarak kendini ve rejimini korumaya alabilir ancak Türkiye’yi çökertmiş olur. Tabi şunu da unutmamak lazım, Putin’in kanatları altına girdiğinizde yarın başınıza ne geleceğini kestiremezsiniz.
İKİNCİ SEÇENEK; SOĞUTARAK ÇEKİLMEK
Görüldüğü gibi ‘birinci seçenek’ pek parlak değil. Erdoğan bu yolu tercih ederse belki siyasi ömrünü bir miktar uzatabilir ama Türkiye’yi eşi benzeri görülmemiş bir iflasa sürükler.
İkinci seçenek ise ‘soğutarak’ çekilmek. Yani inanmasa da ‘demokratikleşme’ sinyalleri vererek zaman kazanmak.
Hem ülke içinde , özellikle de kendi seçmeninde yükselen homurtuları soğutmak hem de yurt dışına ‘hala demokrasiden umut var’ mesajı vermek için bu yolu tercih edebilir.
Pratikte çok büyük değişiklikler yapmasa da söylemde ‘yeni sayfa açalım, seçmenin mesajını aldık’ diyebilir. Bu durumda siyasi tansiyon biraz düşer. İstanbul seçimini kazanmış olan muhalefetin gazı alınır.
Finans çevrelerine , özellikle de AB başkentlerine ‘hala demokrasiden umut var’ mesajı verilir. Ekonomik krizin etkilerini hafifletecek müdahaleler için zemin hazırlanır.
Ülke içinde bir takım -af dahil- yasal düzenlemelerle tansiyonu düşürebilir. Özellikle gazeteciler, akademisyenler, iş dünyası ve bebekli annelerin serbest kalması önemli bir iyi niyet işareti olarak kabul edilir.
Kürt meselesinde yeni bir sayfa açmak da ihtimaller arasında. ABD ve AB zaten ‘yeni bir çözüm süreci’ için teşvik ediyor. Erdoğan Kürt meselesinde de küçükte olsa adımlar atabilir.
ERDOĞAN NE YAPACAK?
Dananın kuyruğunun kopacağı yer burası.
Gelinen noktada Erdoğan’ın önünde iki seçenek var. Ya vuruşarak çekilecek ya da soğutarak zamana oynayacak. Erdoğan’ın bu saatten sonra hele hele de mevcut sicilinden sonra demokratikleşeceğini beklemek fazlaca iyi niyetli olur.
Çünkü o kadar büyük suçlar işledi ki, bu ülkede hukuk bir şekilde geri geldiğinde kendisi, ailesi ve iş tuttuğu tüm çevreler yargıya hesap vermek zorunda kalacak.
Özellikle de 15 Temmuz kumpası Erdoğan’ın kabusu olacaktır.
Henüz kimse konuşmuyor ancak bir öngörümü kayda geçireyim; Erdoğan’ı 15 Temmuz ve Fetö çuvalına atıp yargılayacaklar. Bunu da 2013 sonrası ittifak ettiği Perinçek ve Ergenekon taifesi yapacak. Gülen Cemaati’ni Erdoğan’a yok ettirdiler, şimdi de Erdoğan’ı ‘Cemaatle işbirliği yaptın, darbeyi bildiğin halde göz yumdun ve 250 kişinin ölümüne neden oldun’ diye suçlayacaklar.
Dahası, Erdoğan’ın Cemaate karşı silah olarak kullandığı tüm anti demokratik yasalar, mahkemeler kendine karşı kullanılacak.
Her ne kadar yaygın kanaat Erdoğan’ın sertleşerek devam edeceği yönünde olsa da ben tersini düşünüyorum. AKP lideri söylemde bile olsa yumuşama mesajları verecektir.
Hatta yeni dönemin ipuçları seçim kampanyası sırasında geldi bile. Mesela 17 yıl sonra ilk kez adaylar ekrana çıktı. Dahası İmamoğlu TRT ekranlarına çıkabildi. Realitede eşit ve adil bir seçim olmasada dünyaya ‘bakın bizde demokratik kurallar işliyor’ resmi verildi.
Önümüzdeki süreçte bu stratejinin sürdürüleceğini düşünüyorum.
Nitekim seçim akşamı AKP cephesinden yapılan açıklamalar, ertesi gün Havuz medyasının ‘sandık ve demokrasi vurgusu’ yapması aynı planın bir parçası olarak görülmeli. Ayrıca sembolik de olsa demokratikleşme yönünde atacağı adımlarla Babacan ve Davutoğlu’nun da önünü, en azından rüzgarlarını kesmiş olacak.
Kısmi düzelmelerle toplumda biriken gazın atılması sağlanacak.
AB ve ABD yönetimleri ile verilecek fotoğraflarla da tablo tamamlanmış olacak. Mevcut sinyaller Erdoğan’ın yumuşatarak zamana oynayacağını gösteriyor. Ancak bu denklemin en büyük bilinmezi 2013 sonrası ittifak ettiği çevrelerin yapacağı tercih. Eğer bu güç odakları da sözde bile olsa ortamı yumuşatmayı desteklerse sorun yok.
Ancak Erdoğan yumuşama taraftarı iken müttefikleri ‘acıma yok tepeleme var’ diye tutturursa o zaman çarşı fena karışır.
çarşı fena karışır vede karışacak. Erdoğan kıvırma özellikli. Perinçek Rusya ve diğer dış güçlerin kazanımlarını kaybetmek istemeyecek.
Biti kanlananlar bırakmayacak.
Jeopolitik Zaman ve Mekana göre değişim içerisinde.