Erdoğan’ın Erke dönergeci!

YORUM | BÜLENT KORUCU

28 Şubat kalıntısı ulusalcıların 2007’lerde kamuoyu ile paylaştıkları Erke Dönergecini hatırlıyor musunuz? Sıfır denebilecek bir başlangıç enerjisiyle sonsuz enerji üretme iddiasındaki makinayı henüz gören olmadı. Yıllardır gökyüzünde olup yere inmeyen yerli ve milli uçaktan bile daha gizemli. Darbe tamtamlarının yüksek sesle çalındığı günlerde Vural Savaş’tan emekli Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’ya, Tuncay Özkan’dan Kemal Yavuz’a kadar ulusalcı amcalar dizilmiş ve ‘Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı’ mucizenin ilanına tanıklık etmişlerdi.

Onların amacı seçimsiz iktidar makinasıydı, yapamadılar. Tayyip Erdoğan ise seçimli diktatörlüğü inşa etmeyi başardı. Ama onun asıl Erke Dönergeci başka: hiç şahsi sermaye koymadan kendisini dünyanın en zengin insanlarından biri yapabilecek makinayı icat etti. Erdoğan’ın da ideolojik ambalajı var; dönergecini ülkeye ve hatta dünyaya İslam’ı hakim kılacak makine olarak sunuyor. ‘Geleceğin Başbakanı’nı finanse etmek’ üzere kurgulanan sistem, şimdilerde ‘Mehdi’nin icraatlerine fon bulmak için’ çalışıyor. AKP’nin milis ordusunu kuran SADAT’çı emekli general Adnan Tanrıverdi’nin bahsettiği Mehdi hazırlıkları nasıl finanse edilecek yoksa… Bazılarına uçuk gelebilecek bu senaryo 17-25’ten sonra özel ulaklarla cemaat ve tarikatlara anlatıldı. Elçilerin yanlarındaki para bavulları da muhatapların ikna olmasını kolaylaştırdı.

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

AKP’yi kurarken Rahmi Koç, Erdoğan’ın bir milyar dolar serveti olduğu belirtmişti. Malvarlığı her gündeme geldiğinde Erdoğan, Ülker Gıda’nın Anadolu yakasındaki beş bayiinden biri olduğunu anlatır. O günlerde Ülker’in yıllık cirosu 4 milyar dolar civarındaydı ve Erdoğan 12 ortağıyla birlikte 500 distribütörden sadece biriydi. Hisselerini sattığında beyan ettiği gelir bir milyon dolar bile etmiyordu.

Erdoğan’ın ticari hayatıyla ilgili birinci ağızdan bilgileri 2 Mart 1997’de Ekonomist Dergisi’nde Meliha Okur’un röportajında buluyoruz: “İETT’de top oynadığım dönemlerde aynı zamanda personeldim. Ancak 12 Eylül’den hemen sonra özel sektöre geçtim. Et ve et mamülleri üreten bir şirketin önce muhasebesini tuttum. Arkasından ticaret müdürlüğünü yaptım. Asker dönüşü aynı sektörde başka bir firmada genel müdürlük yaptım. 1987’de kendi şirketimizi kurduk. Ülker ve Eti gibi şirketlerin ürünlerini pazarladık. Bir ortağım var. Yüzde 60 pay onun, yüzde 10 bizim. Şimdi işin niteliği biraz değişti. Şirketimiz Ülker’in İstanbul’de dağıtımını yapan 5 distribütörden birisi. Eniştem ve ortağım işbaşında. Emniyet Gıda’nın cirosu fena değil.”

Erdoğan’ın mahkemeye verdiği bilgilerde bunlara, 2001 yılında oğlu Ahmet Burak Erdoğan’ın düğününde takılan takıları ekledi: “174 adet Cumhuriyet altını, 220 bin Amerikan doları ve 55 bin Alman markı” düğünden sonra kendisinden borç olarak aldım.”

Rahmi Koç’un kastettiği elbette üzerine kayıtlı mal varlığı değildi. Aysbergin görünmeyen kısmına dikkat çekmişti. Bir milyar dolar artık Erdoğan için çerez parası bile değil. Korkunç servetin geldiği noktayı analiz eden iyi bir metin okumak isterseniz Ahmet Dönmez’in  https://www.ahmetdonmez.net/abd-zaten-erdoganin-malvarligini-tespit-etti/ yazısını öneririm. Bugün asıl o büyük havuzu oluşturan dönergeci konuşmamız gerekiyor.

Erdoğan 2001’den beri aşama aşama sadece yönetimi ele geçirmedi, ülkenin bütün maddi kaynaklarını bir havuza toplayacak ekonomik sistemi inşa etti: Varlık Fonu, kamu ihalelerinin mutemetlere aktarılması, yap-işlet-devret modeliyle yapılan büyük projeler, yurt dışından dolanıp gelen ve başta özelleştirme olmak üzere büyük satınalmalar yapan fonlar…

Kamu maliyesini çok iyi bilen uzmanlar mesela eski Sayıştay çalışanlarının buralara odaklanması lazım. Hatta şu en son ortaya çıkan Başkent Gaz-Kızılay-Ensar-Türken dönergecine bu gözle bakılmalı. Yardımların yerinde kullanılmaması ya da vergi kaçakçılığı noktasına takılıp kaldığımızda büyük turpu gözden kaçıracağız. Hırsızın kazancından vergi ödediği nerede görülmüş!

Bu prototipi çözebilirsek büyük fotoğrafı netleştirebiliriz. Erdoğan’ın dönergeci çalışırken temizlenecek para bazen yurt dışında yatırıma dönüşüyor, bazen dolanıp ülkeye geri dönüyor. 17-25 yolsuzluk soruşturmalarına kadar fazlasıyla rahat davranıp elden nakit alıyorlardı. Sonra sıfırlamak için uğraşıp duruyorlardı. Artık bu işi yapan diğer büyük mafyalar gibi paraya bir kaç takla birden attırıyorlar.

Örnek olayda Ensar Vakfı “New York Manhattan’da merkezi bir konumda bir arsa satın aldığını ve 21 katlı öğrenci yurdu yapacağını” açıkladı. BM Genel Merkezine bir kaç adım ötede dünyanın en pahalı arazilerinden birine (15,5 dolar sadece arazinin fiyatı) öğrenci yurdu yapmak sizce de tuhaf değil mi? Aynı paraya öğrencilerin toplu taşımayla yarım saatte gidebilecekleri yerlerde üç tane yurt yapmak mümkünken hem de.

200-300 milyar doların konuşulduğu bir ortamda 20-30 milyonun lafı mı olur diyenler çıkabilir. Onlara Karun’un psikolojisi üzerine biraz odaklanmayı öneririm. Karun’un hazinelerinin anahtarını develer taşıyordu ve yine doymuyordu. Numan Kurtulmuş’un hayatında söylediği belki tek doğru cümleydi o benzetme. Para ile güç arasındaki doğrusal ilişki de bu hırsı artırıyor. Para arttıkça iktidar alanı büyüyor, o büyüdükçe yapay denize (havuz demek artık saflık olur) akan para artıyor. Bu döngü böylece sürüp gidecek. Kızılay’a yapılan yardımlar dört yılda 54,3 milyon liradan 3.46 milyar liraya çıkmış. Halkımız bir anda yardım meleğine dönüşmediyse bunun bir izahı olmalı…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Bu zamanda en zor islerden birini yapiyorsunuz lakin ulkemin uyanmaya niyeti yok.Uyaninca buyu bozulacak saniyorlar ,ki en yakinlarim hala sizin agababalariniz rahatta caldiklarini getirsin diyebiliyor bunca magduriyetide kurunun yaninda yas yanacak baska yolu yok diyor ve bizlerin akli ermiyor bu mantiksizliga

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin