Erdoğan’ı İslam’a davet ediyorum!

YORUM | UĞUR TEZCAN

Böyle bir başlığın bir öfkenin ürünü olarak atıldığını itiraf etmeliyim. Ancak böyle bir başlık altındaki bir yazıyı uzun süreli bir düşünce sürecinin ardından yazıyor olduğumu da belirtmeliyim. Bazılarınız başlıktaki ifadeye veya çağrıya bakarak yazar acaba tekfirde mi bulunuyor diye düşünebilirsiniz. Bu konudaki kanaatinizi yazının sonuna saklamanızı öneririm.

Öfke dedim! Onunla başlayalım o zaman. 15 Temmuz sahte darbe operasyonunun Erdoğan’ın bir bayrak operasyonu olduğunu hep söylüyoruz. Bizzat Erdoğan dahil AKP kanadından bazı önemli isimler darbenin “Allah’ın bir lütfu” olduğunu ve “darbe olmasaydı hukuki yollarla Cemaat’i bitiremeyeceklerini” açıkça itiraf ettiler. Son altı yıldır sadece söylemler ve ithamlar üzerinden suçlanan ve hukuk dışı süreçlerle mağdur edilen insanların ve askeri okul öğrencilerinin aleyhine dünya kamuoyunu ikna edebilecek tek somut delil ortaya koyamadılar ve dava dosyalarını dikkatle ve vicdan muhasebesi ile takip eden hiç kimseyi de buna ikna edemediler. O nedenle de son yazımda da işaret ettiğim gibi tüm savunma sistemlerini yine kendi uydurdukları “FETÖ”, “hain”, “ihanet çetesi”, “dış güçlerle iş birliği yapan” gibi müphem iftiralar ve ithamlar üzerinden bir algı çalışması düzleminde yürütüyorlar. Darbenin ilk günlerinde güya Cemaati darbede kullandıklarını söyledikleri ülkeler olan CIA (ABD) ve Birleşik Arap Emirliği ile birkaç yıl sonra sarmaş dolaş ziyaretler yaptılar ve onların ‘darbedeki rolü’ konusunu da nedense hiç muhataplarından sormadılar.

İşte tam da bu nedenle bu suçluluk duygusunun, yanlış gidişatın ve siyasi bozuşmanın doğal bir neticesi olarak ülkede büyük bir “FETÖ borsası” peydahlandı. Bu borsanın da basına yansıdığı gibi sadece insanlara iftira tuzakları kurarak paralarını alan savcı-siyasetçi-gazeteci-polis çetelerinden müteşekkil olmadığını yazmıştık. Bu borsa aslında çok daha makro düzeyde cereyan eden inanılmaz boyutlardaki soygunları halkın gözünden kaçırmak amacıyla, bir siyasi manevra ve algı operasyonu olarak kullanılan tüm siyasi algı operasyonlarını da kapsıyor. Bu bağlamda irdelendiğinde ve çalışma yöntemlerine bakıldığında AKP’nin artık tam anlamıyla bir mafya örgütü olduğunu ilk yazanlardan birisiydim. Yani bu resmini çizdiğim iğrenç suç tablosunun en merkezinde Erdoğan oturuyor. Her zaman gerçek mafyatik yöntemlerle iş tutmuş olan Ergenekoncu Kemalist çevreler de bu yolda Erdoğan’a rağmen ama yine Erdoğan ile birlikte hareket ediyorlar.

Elinizde çok değerli tarihi bir tablonun yerine ikame etmek istediğiniz sahte bir tablo olduğunu; ama onu sanki çok pahalı ve değerli bir sanat eseri imiş gibi göstererek satmak zorunda olduğunuzu düşünün. Böyle bir durumda yapacağınız ilk şey o konuda aleyhinizde görüş belirtebilecek uzman sanat tarihçilerini ve antika uzmanlarını ya para ile ya da şantaj ile satın almaktır. Sonrasında ise hala satın alamadığınız meslek onuru sahibi insanları da iftiralar, tuzaklar ve komplolar hatta cinayetler ile bertaraf etmeniz gerekir. Bundan sonraki taktiğiniz ise artık sadece sizin iddialarınızı “uzman” görüşü gibi pazarlayacak olan sahte “uzmanlar” (gazeteciler, analizciler, imamlar ve kanaat önderler) korosu kurmak ve onlar aracılığıyla potansiyel alıcıların dikkatlerini dağıtıp algılarını felç etmektir. Bugün “FETÖ” tamtamları ile yapılmak istenen işte tam da budur; yani belki de tarihin gördüğü en büyük soygun vurgununu bir “İslami hizmet” gibi satıyor görünme hamlesi ve bunun önünde bir tehdit olarak gördüğünüz dürüst, samimi ve çalışkan Müslüman kimliği bertaraf etmek…

Bu uğurda gün geçmiyor ki ya bizzat Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, ismi parlatılmaya çalışılan başka bir hamasi (trol) Diyanet imamı veya “Nurcu”, tarikatçı bir kullanışlı ‘kanaat önderi’ ortaya çıkıp “FETÖ”, “hain”, “şehitlerin kanı” gibi soyut kavramlar üzerinden havlayıp durmasın. Bunu belli aralıklarla bu isimlere özellikle yaptırarak konuyu (algıları) cahil halk nezdinde sürekli olarak canlı tutmaya çalışıyorlar. Çünkü bu yalan balonun sürekli olarak sıcak yalan gazları ile havada tutulması gerektiğini çok iyi biliyorlar.

Maalesef bu isimler Müslüman Hizmet insanlarını açık ve net ifadelerle tekfir de ediyorlar. Yani o Müslüman insanları din dışı, dine ihanet eden, hain, (küfre düşmüş) terörist ve yine küfür itham eden katil ruhlu olmak gibi iftiralar ile karalıyorlar. Bununla da yetinmeyip Müslüman kadınların namuslarına dil uzatıyorlar. Hatta Halil Konakçı gibileri çıkıp o (Müslüman) insanların katlinin vacip olduğuna dair fetvalar veriyorlar. Bu da yetmiyor, geçenlerde ölen bir tanesinin dediği gibi, onların malları, kadınları size caizdir gibi ‘’fetvalarla’’ cahil halkı kışkırtıyorlar. Doğal olaraktan bunları dinleyen cahil dindar kesimler kapıldıkları hamasi duyguların etkisiyle bu tekfirlere daha da tehlikeli ifadeler ekliyorlar ve imanlarını büyük bir tehlikenin içine atıyorlar.

İşte tam da bu noktada artık başlıktaki ifadeye geri dönüyor ve başta Erdoğan olmak üzere Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, “Nurcu” Ahmet Akgündüz, Hayrettin Karaman ve benzerlerine açıkça bir çağrıda bulunuyorum, Erdoğan’a hitap ederek:

Ey Erdoğan!

Sen ve ekibin çok büyük suçların ve hırsızlıkların içine bulaştınız. Masum Müslümanlara zamanında “Haşhaşi” demiş olsan da ortaya çıkan gelişmeler aslında senin etrafındaki ekibin kokainci, kumarbaz, kumpasçı, hırsız ve katil olduğunu gösteriyor. Bunların hepsinde bizzat emrin, istifaden ve sorumluluğun var. İnanılmaz boyutlarda soygunlar yapan büyük bir suç şebekesinin yani mafyanın babası konumundasın. O kadar çok suça, günaha ve yolsuzluğa bulaştınız ki artık geri dönüşünüz bile yok. Yarın çıkıp vicdan yapsan ve soygun düzeninden vazgeçmek istesen bile artık bir köpek balığı sürüsü haline gelmiş olan suç örgütünün momentumunun önüne dahi geçemezsin. Masum Müslüman insanlara açık bir soykırım uyguluyorsunuz. Kaç masumun katili oldunuz! Sadece girdiğiniz kul haklarının bile Ahirette yüzlerce yıl boyunca hesabını veremezsiniz. Bu kadar suç ve günah karşısında bir gram bükülmeyen vicdanınıza ev sahipliği yapan o kalplerde hala iman barınabileceğine ihtimal vermiyorum. Bu suçları örtbas etmek ve onlardan nemalanmak için vicdanlarını öfke ve tamah ile körleştirip senin ve kurduğun düzen adına sahte fetvacılık ve hamasetçilik yapan o “ilim sahibi” din adamlarının kalplerinde de iman kalabileceğine ihtimal vermiyorum. 

Halkı, istediğiniz kadar, yaptığınız şeylerin bir ‘’İslam hizmeti’’ olduğu yalanıyla kandırmaya çalışınız ve bu uğurda sahte fetvalar ve yaygaralar ile onların idraklerini felç etmeye çalışınız. Hiçbir şey değişmeyecek. Nihayetinde o cahil halk bilmese de ben de siz de aslında ortada nelerin döndüğünü, neleri göze alarak bu kadar çırpındığınızı ve neler yapmaya çalıştığınızı iyi biliyoruz.

İçinizde hala bir gram iman kırıntısı ve İslam düşüncesi kalmış ise o duygulara seslenerek yapıyorum açık çağrımı. Yaptığınız her şey bizzat İslam dininin ruhuna ve mesajına ihanet ediyor. Tekraren; bu kadar günaha, bu kadar kul hakkına, bu kadar Müslüman soykırımına karşı o kalpte iman barınamaz. Münafıkane yöntemler üzerinde ısrar eden bir gönül nihayetinde münafık olarak damgalanır.

O nedenle de sizleri açıkça tekrar İslam’a ve İslam’ın gerçek mesajına davet ediyorum. Artık bu açık çağrıdan sonra, bizi dünyada kimse uyarmadı, yaptıklarımız karşısında imanımızı kaybedebileceğimiz ve bizi takip edenlerin imanlarını da tehlikeye atabileceğimiz bize hiç hatırlatılmadı diyemeyeceksiniz. 

Evet! Ey Erdoğan ve peşindeki imam sürüsü ve hatta kendine dindar diyen kesim!

Hepinizi İslam’a ve İslami olana davet ediyorum. Hala şansınız var iken tövbe ediniz, imanınızı yenileyiniz ve gittiğiniz o küfür yolundan ivedilikle ayrılınız. Bunun ilk adımını da söyleyeyim sizlere: Yaptıklarınızın İslam’a hizmet etme gibi bir gayeye asla hizmet etmediğini aksine ona ihanet içerisinde bulunduğunuzu acilen kabul ediniz ve sırtınızdaki yükü atarak bir köşeye çekiliniz!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Bunlar ışidin söylemlerini kullanıyorlar. Bu ilk olarak suriye iç savaşında ışid ile silah ve petrol ticareti ile başladı. Suriye muhalifi denilen sünni bir kesim vardı. Bu iç savaştan bir iki yıl sonra ışid kuruldu. O da sünni kesimi hedefleyerek kurulmuştu. Muhalifler neredeyse başkenti almak üzereydi ki ışid birden devreye girdi. Işid devreye girince süper güçler de devreye girdi. Muhalifler zayıfladı ve geriledi. Işid ise güçlendi. İşte bu nokta akp nin bittiği, ışid söylemlerin başladığı noktadır.

    Sadece suriye muhalefeti yok edilmedi ayrıca akp de yok edildi. Yani suriyede sünni araplar yok edildiği gibi eş zamanlı türkiyede sünni türkler yok edildi. Yani hem suriyede hem türkiyede siyasi islamcılar yok edilmiş oldu. O günden sonra türk müslümanları senin karın bana helal demeye başladı.

    Müslümanlar ışid ile maceraya atıldılar. Onların aksiyonların motivasyonu ışidden geliyordu. Kendilerine daha kullanışlı olduğunu düşündükleri yeni bir kimlik edindiler. Işid üzerinden bölgede oyun kurucu olmuşlardı. Hem petrol ticareti hem silah ticareti yapıyorlardı. Işid tayyip ve müslümanlarını kandırmıştı. Parayı görünce hemen ışid gibi konuşmaya başladılar. Yok senin karın bana helal diye.

    Suriye muhalefetin ışidleşme süreci yada ışid tarafından ele geçirilme süreci ile eş zamanlı olarak türk müslümanları ışidleşme sürecine girdiler. Suriyede bu sayede terör örgütleri üzerinden kürt özerk bölgesi kuruldu. Işid ile mücadele süper güçlere göre bitmediğine göre demek terör örgütlerin türkiyede manevralar yapacağını tahmin etmek zor değil. Işid üzerinden pkk nın suriyede parlatılmasının türkiyede de olacağını tahmın etmek zor olmasa gerek. Işid çok kötü bir örgüt olduğu için, ki bunu bilerek yapıyor, çünkü müslümanı kötü göstermek istiyor, hemde pkk yı kahraman yapmak için yardımcı oluyor.

    Aynı yöntemi ışidleşmiş akp islamcıları ve muhtemelen tarikat ve cemaatleri de uygulayacaktır. Ve bu ışidleşmiş müslümanlar veya ışide sesini çıkarmayarak destek veren müslümanlar, müslümanlığın ne kadar kötü olduğunu dünyaya gösterecektir. Bu ışidleştirme olayında iki yüz var. Bir tarafında müslüman görünümlü insanlara petrol, silah ticareti üzerinden çıkarları beslenirken, diğer yandan karın helaldir dedirterek dünyaya müslümanın ne kadar kadın hastası olduğunu gösteriyorlar.

    Yani müslüman kimliği olan insana kadın vererek sustururken o kimlik üzerinden dünyaya bakın bunların aklı fikri karı pazarlaması yapıyorlar. Hem müslümanı lekeliyor, zaten tarikat ve cemaatler de sessiz kalıyor, hem de karı hastası ışidleştirilmiş müslümanı kürtlerin üzerine salarak pkk yı kahramanlaştırıyor. Bunları kuzey suriyede yalandan savaştırdı ve ışid pkk yı kahramanlaştırma fonksiyonu gördü. Kürtlerin pkk yı kurtarıcı olarak görmesini sağladı. Kürtleri uluslaştırma sürecini pkk liderliğinde kürtlere kabul ettirdi. Pkk nın sorgulanmasının önünü aldı.

    Müslümanı çok kötü gösterek pkk yı kahramanlaştırdı. Bu ışidin suriyedeki ayağıydı. Sadece arap islamcıları ışidleşmedi, aynı dönemde türk islamcıları da ışidleşti. Zaten bu ışidleşmenin sonucu olarak kendisine biat etmeyen her müslümanın karısına helali olarak bakıyor. Bu rolü islamcılara oynatarak hem dünyada müslümanlığı kötü gösteriyorlar hem türkiyede gençlerin islamdan uzaklaşmasını sağlıyorlar.

    Peki neden islamcı müslüman kendi kimliğini terk ediyor ve ışid kimliğini giyiyor? Çünkü o zamanlar ışidde petrol yani para vardı. Ve bu parayı türklerle paylaşmayı terk şarta bağladı. Benim gibi olacaksın. Yani bana benzeyeceksin. Türk islamcıları hızla ışide destek vermek sureriyle kendilerini ışidin bir parçası yapmayı kabul ettiler. Artık ışid ile içli dışlı olmuşlardı. Işidin silahları türkiye üzerinden afrikaya gidiyordu. Bu bir ticaret değildi bir işbirliğiydi yada daha doğru ifadeyle türk ışidinin kurulması demekti.

    Zaten bu ışid köprüde asker kafası keserek türkiyede hangi noktada olduğunu artık türklere mi dünyaya mı gösterdi. Yani kafa keserek hem kurtarıcı reklamını yaptı, yani türkleri ışid köprüde kurtardı reklamını yaptı hem de gücünü gösterdi. Gerekirse türk ordusunu da ben durdururum reklamını yaptı. Bu bir özenti oluşturmaktadır. Yani türkiyeye düşman olanlara karşı ışid olarak savaşma özentisi oluşturmaktadır insanlarda. Bu süre zarfında bir hocadan ışid aleyhinde bir ses gelirse oyun bozulacaktır. Ama ses gelmesi olanaksızdır. Çünkü ışid vesayetini müslümanlar üzerinde kurmuştur. Işid bir terör örgütüdür diyen bir hocanın muhtemelen kafası kesilecektir ve boğaz köprüsünde askerlerin kafasının kesilmesi gibi olup bitene seyirci kalınacaktır.

    Zaten köprüdeki sahne bir uyarı veya tehdit niteliğindedir. Nasıl ki köprüde devletiniz yok, o yüzden devletinize çok güvenmeyin, sesinizi çıkarmayın demek istiyorlar. Yani müslümanlara karşı devlet kendini gösteremiyor, acizlik içinde, bunun yerine ışid kendini gösteriyor. Yani devlet küçültülüyor, bana güvenin deniyor. Yani müslümanlara ışid reklamı yapılıyor. Bu süre zarfında devletsizlik oyunu devam ettiğinden laikler mesela irticadan bahsetmezler. Bu sayede müslümanlar tuzağa çekilir.

    Laikler bilerek ışid konusunda hiç irtica demezler. Cumhuriyetin değerlerinden bahsetmezler. Söylemleri ışid olsada adlarına ışid denmez. İsim koymadan süreç devam ettirilir. Eğer ışid oldunuz derlerse birileri irkilebilirler. O yüzden kimse siz ışidsiniz demez. Bu süreci suriye muhalefeti yaşadı. Ergenekoncular hiç ışidden bahsetmezler. Eğer bir hoca herşeyi gözü alıp ‘ışid’ vesayetini yararak konuşacaksa hemen ergenekonun ışid kanadı devreye girerek o hocayı susturur. Yani irticanın yayılmasını sağlar.

    Sadat bu irtica örgütüne muhtemelen mehdinin ordusu demektedir. Yani terör örgütüne dini bir kılıf örtmektedir. Bir de beklenen mehdinin geldiğini söylerek kandırmaktadır. İnsanlar tıpkı suriye muhalefeti gibi bir bakmışlar ışid olmuşlar. Işid adına savaşıyorlar. Türkiyede müslümanlara kurulan tuzak bu. Herşey köprüdeki gibi kahramanlık şeklinde ilerlerken bir bakacak ki birden bire ışid oluvermiş, ışid adına kürtler ile savaşıyor bulacak kendini. Sonrası malum.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin