YORUM | ALPER ENDER FIRAT
Recep T. Erdoğan’daki “iktidarı tehlikedeki adam” havası, son zamanlarda kayboldu. Tıpkı 1 Kasım 2015 seçimlerinden bir iki hafta önce yüzüne yayılan o rahatlama hissinin aynısını gözlemlemek mümkün. Ekonomi dahil ülkede iyi giden hiçbir şey yok, sahici yapılan anketlerde de AKP lehine değişen bir şey de yok ama nedense Recep T. Erdoğan’da bir rahatlama var.
Bazı deprem bilimciler, deprem hakkında konuşurken yer altından çok gökte olan bitene göre değerlendirme yaparlar. Söz gelimi güneş tutulması, ay tutulması ya da gezegenlerin bir hizada toplanması gibi… Ben de acizane Türkiye’deki siyaseti iç dinamiklerle değil de dış dünya ile açıklanmasını daha doğru buluyorum. İç dinamikler önemsizdir demiyorum ama son kertede karar verici olmadığı düşüncesindeyim. O nedenle, Erdoğan’ın bu rahatlığının sebebinin, uluslararası düzenden bir şeylerin garantisini alması mı diye kendime sormadan edemiyorum. Öyleyse daha önceki seçim oyunlarının tekrarlanma ihtimali artıyor.
AKP Genel Başkanı bütün uluslararası güç odakları için öylesine kullanışlı, öylesine yararlı bir aparat ki sanıyorum bu yüzden ondan bir türlü vazgeçemiyorlar. Uluslararası düzenin bugün Türkiye’den isteyip de alamayacağı hiçbir şey yok ve bunun için ne iç kamuoyuyla uğraşmak zorundalar ne de önlerinde aşmaları gereken kırmızı çizgiler var. Her şeyi tek bir kişiden istiyorlar ve kemiksiz et olarak önlerine geliyor. Üstelik istedikleri şeyleri alırken de hiç imajları zedelenmiyor, kötü olmuyor ya da kötü görünmüyorlar. Çünkü en büyük bozgunları ve ihanetleri bile tarihin görmediği zaferler gibi tabanına yutturmakta özel bir yeteneği olan bir adamla çalışıyorlar.
Bununla birlikte, siyasi muhalefeti demiyorum ama toplumsal muhalefet önümüzdeki seçimlere yine büyük anlamlar yüklüyor. Hiçbir şey olmasa da ekonomik krizin AKP iktidarını silip süpüreceğini zannediyor ve 80’li, 90’lı yılların sosyolojik ve siyasi havasıyla söylenmiş o sözü tekrarlıyorlar ‘’Boş tencerenin götürmeyeceği iktidar yoktur’’ Bu cümlenin bugün hiçbir geçerliliğinin olmadığını korkarım ki acı bir şekilde öğrenecekler ve muhtemelen yine çok büyük hayal kırıklıkları yaşayacaklar. Demokratik seçimlere inancın ve bu yolla sonuç alınabileceğiyle ilgili ümitlerin de tamamen bittiği bir seçim olma ihtimali yüksek.
Recep T. Erdoğan’da ne kadar rahatlık gözleniyorsa siyasi muhalefette de o kadar karışıklık, belirsizlik ve gamsızlık hâkim. Yine de AKP’nin siyaseten açıklanamayacak derecede oyları düşerse, seçime kadar İYİ Parti ile yedeklemeleri de mümkün. 15 Temmuz’dan aylar önce Recep T. Erdoğan’a ağza alınmayacak şeyler söyleyen MHP’nin daha sonra AKP’ye tam bir koltuk değneği olması gibi, ihtiyaç halinde İYİ Parti de oraya eklemlenebilir.
AKP’yi iktidarda tutmak isteyenlerin kamuoyunu ikna etmek için bulabilecekleri yöntemlerden bahsediyorum yoksa seçim kazandırmaları o kadar zor değil.
En son çıkan dezenformasyon yasasıyla bir kere daha ikna oldum ki Türkiye, AKP eliyle her geçen gün biraz daha özgürlüklerin, kişisel hakların devlete geçtiği bir süreç. Siyasi muhalefetin görevi de yaşananları demokrasi içinde oluyormuş havası vererek legalleştirmek. 60 oy farkla meclisten geçen bu yasa oylanırken 90 CHP milletvekili oylamada yoktu. Kendilerinin oylamaya bile girmediği bir yasayı, böyle bir atmosferde Anayasa Mahkemesi’nin iptal etmesi mümkün mü?
Şimdi sıra Şebnem Korur Fincancı’yı bahane ederek meslek odalarının hakkından gelmeye ve son muhalif bölgeyi de devletin tam kontrolüne almaya geldi. Bundan sonra Türkiye tam anlamıyla Suudi Arabistan’a dönecek, hani derler ya Suud’u yönetmek Teksas’ı yönetmekten daha kolaydır, her tarafından yakalanmış bir adamı ikna edince(!) bütün Türkiye’yi ikna etmiş olursunuz. Daha kolay yönetilen, dizginlerin daha kolay elde tutulduğu bir ülkeyi kim istemez?
Tekrar etmiş olayım Recep T. Erdoğan’ın yüzünde seçim endişesi taşımayan ürkütücü bir rahatlık var.