Erdoğan’a by-pass; Bahçeli yeni oyun mu kuruyor?

NECİP F. BAHADIR | YORUM

Yanıldım galiba; Bahçeli’nin Erdoğan’dan habersiz, ‘Öcalan’ çıkışı yapamayacağını düşünmüştüm. Aksi yönde bazı soru işaretleri belirdi. MHP’de temel politikaların Genel Merkez’de belirlenmediğini, parti organlarının göstermelik olduğunu bilecek kadar tecrübeye sahibim. MHP’nin öteden beri salt Bahçeli’nin inisiyatif ve iradesine bırakılmadığının farkındayım.

“Devlet Bahçeli’nin DEM’e el uzatmasıyla başladığı, Öcalan’ı konuşma yapmak için Meclis’e davet etmesiyle devam eden sürecin arkasında kim var?” sorusu cevabını bulabilmiş değil. ‘Devlet aklı’ diyenler var. Hangi devlet? Devletin içinde Erdoğan’ın nüfuz edemediği güç odakları mı var ki? Pek inandırıcı gelmese de galiba var! En azından bu yönde şüpheler söz konusu.

Bahçeli’nin ‘Öcalan’ çıkışlarına karşı, Erdoğan’da memnuniyetsizlik hissettim. ‘Tarihi fırsat penceresi’ gibi destek mahiyetindeki açıklamalarda bile bir ‘oldu bitti’ karşısında şaşkınlık ve kerhen havası seziliyordu. Erdoğan, ortağı da olsa gündemin peşine takılmak istemez. Aksine  iktidar bileşenlerini ardından sürüklemek ister.

MHP tek başına açılım süreci başlatabilir mi? 600 sandalyeye sahip Meclis’te sadece 50 milletvekili var. Sayısal gücü yok denecek kadar zayıf. Siyasi gücü veya ‘özgül ağırlığının’ daha fazla olduğu söylenebilir. Yaslandığı yerler ve devlet içi odaklarla dirsek teması sonucu MHP’nin her zaman özel misyonu ola gelmiştir.

MHP’nin gücünden çok, gücün MHP’sinden söz etmek mümkün.

Yine de çözüm süreci gibi çok taraflı projede MHP’nin tek başına bir şey yapabilmesi olanak dışı. Erdoğan’ın içinde olmadığı bir sürecin yol alabilmesi mümkün değil. Acaba Bahçeli’nin niyeti ve oyun planı Öcalan’dan ziyade, Erdoğan’a dönük mü? Ya da MHP lideri acaba Erdoğan’ın kafasındaki ‘DEM – Öcalan’ desteğini hedefleyen sinsi oyunu erken mi patlattı? Çünkü bu MHP’nin taça çıkması demek.

Bahçeli yeni bir oyun mu kuruyor?

Sağ siyaseti yakından takip eden Ankara trafiklerinden haberdar olduğunu düşündüğüm bir dostumla konuşurken, “Bahçeli’nin Erdoğan’a kazığı bu!” deyiverdi. Bir anda beynimde birçok devrenin ışıkları yandı. Arkasından AKP’li Şamil Tayyar’ın açıklamaları geldi. Tayyar, gazeteci kökenli bir siyasetçi. Ankara atmosferini doğru ve sağlıklı yorumlayabilecek perde arkası bilgi ve kulislere sahip…  Tayyar’ın şu sözleri çok şey anlatıyor; “Aralarında önceden konuşulmuş, istişare edilmiş bir konu değil. Sayın Cumhurbaşkanımız da bu televizyon konuşmasından sonra öğreniyor. ‘Öcalan çıkışı’ devlet projesi değil. Devlet Bahçeli projesidir.” 

Burada araya girerek, ‘MHP kurmaylarının da Bahçeli’nin çağrısını grup konuşmasında duyduklarına’ adım gibi emin olduğumu söylemek isterim.

Hani ekranlarda Bahçeli’nin çıkışı için ‘devlet aklı’ falan deniyor ya… Tayyar bu iddialara da cevap veriyor; “MGK toplantısında bu konuda alınmış bir karar yoktur. Aylara sarih bu konuda yapılmış bir ön hazırlık yoktur. Bahçeli’nin Öcalan çıkışından Cumhurbaşkanımızın önceden haberi yoktur…”

Tayyar, bu sözleri sorup soruşturmadan sarf etmez. Söylediklerinin kamuoyunda nasıl yankılanacağını bilir. ‘Konuşturulduğunu’ düşünmek bile mümkün. Tayyar’ın sözleri hem parti tabanına, hem kamuoyuna hem de siyasete mesaj.

Erdoğan, ‘oldu-bittiye’ getirildi!

Gayet net değil mi? Erdoğan’ın ‘oldu bittiye’ getirildiği bundan daha iyi nasıl anlatılabilir?

Şamil Tayyar, tepkiler karşısında sözlerini biraz revize etti. Ama işin özü değişmedi. Şu cümlelerden farklı manalar çıkarmak mümkün mü; “Cumhurbaşkanımızın haberi yoktu’ dediğim, Devlet Bey’in Öcalan’ı Meclis’e davetidir sadece. Bahçeli’nin bu kadar el yükselteceğini tahmin etmiyormuş. O kadar…”

Şamil Tayyar bunları söyleyerek nokta koymuş olmuyor, o parantez hala açık. Erdoğan hiç beklemediği yerden yedi golü…

A. Camus, “Hayata dair bildiğim her şeyi futboldan öğrendim. Çünkü top hiç beklediğim taraftan gelmedi.” dese de, Erdoğan’a hep ‘muz ortalar’ geldi ve kale de boştu. Tabii 31 Mart’a kadar. Hep dört ayağının üzerine düşerken şimdi düz yolda yürümekte zorlanıyor, ayakları birbirine dolanıyor çünkü.

İşler değişiyor mu acaba?

Bu soruya boşuna sormuyorum. Günlerdir zihnimi kurcalayan iki olay daha var. ‘Yenidoğan çetesi’ bunlardan biri. İddianame ve ekleri Erdoğan’ı rahatsız edecek dökümanlarla dolu. Bilal Erdoğan’ın bile ismi geçiyor. İddianemede ‘cinayetin mahalli’ olarak zikredilen hastanelerin sahipleri ve yönetimleri AKP’lilerle içli dışlı. O hastanelerden biri eski Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’na ait. Ve eski bakan zan altında…

Mehmet Müezzinoğlu, Erdoğan’ın bir kalemde ‘sileceği isimlerden’ biri değil. İmam Hatip’ten sınıf arkadaşı ve yıllardır yanında. Bir bakıma kader arkadaşı. RP-FP yıllarındaki ayrışmada hemen yanı başındaydı. Müezzinloğlu’yla sınanmış bir arkadaşlığı ve dostluğu var. Eğer, Erdoğan’ın operasyondan haberi olsaydı mutlaka müdahale eder, en azından Bilal Erdoğan ve Müezzinoğlu ile ilgili bölümleri yırtar atardı.

AKP, enkazın altında kaldı!

Eski ve yeni Sağlık Bakanları’nın da operasyondan haberdar olduğu kanaatinde değilim. Bu yönde yeterince emare var. Bakan’ın polisin gözaltında tuttuğu hastane yönetimine plaket verdiği fotoğraflar ortaya çıktı. ‘Yenidoğan çetesi’ sağlık sisteminin çöktüğünü ve AKP’nin altında kaldığını cümle aleme ilan etti. Erdoğan’ın kabulleneceği bir durum değil bu. ‘17-25 Aralık operasyonlarından’ biraz daha hallice.

‘Yenidoğan çetesini’ soruşturan ve iddianamesini yazan savcının MHP’ye yakın bir isim olduğunu unutmamak lazım.

Diğer haber, birkaç hafta önce Adana’da polis bir aracı durdurdu ve yaptığı aramada 20 kilogram uyuştucu ele geçirdi. Aracın AKP milletvekili Ahmet Zenbilci’nin adına kayıtlı olduğu belirlendi. Haber hızla sosyal medyada yayıldı. Zenbilci’nin oğlu önce gözaltına alındı sonra tutuklandı. Çok geçmeden Ahmet Zenbilci AKP’den istifa etti.

Erdoğan’ın karşılaşmak isteyeceği bir manzara değil bu. Meseleyi ‘kendi yöntemleri’ ile çözmek isterdi. Operasyonun ve haberinin partisini ve kendisini yıpratan boyutu var. AKP’nin uyuşturucuyla yan yana anılmasını asla istemez. Herhalde ‘Erdoğan’ın yöntemi’ derken neyi kastettiğimi anlamış olmalısınız. ‘Kırılan kolun yen içinde kaldığı’ örnekler 22 yılda çok tekrarlandı. Kamuoyu ne kırılan kolu fark etti ne de yenin içinde ne olduğunu…

Bahçeli’nin çıkışı ve diğer iki olayda ‘Erdoğan’a by-pass’ havası seziyorum. Belki bugün yüksek sesle dile getirmek için erken. Fakat bir şeyler dönüyor gibi…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Sayın Yazar maalesef gündemi gene yanlış okuyorsunuz. Başta Özgür Özel’e verdiğiniz büyük kredide yanıldığınız gibi bunda da yanılıyorsunuz. Bu olay tam tersi şekilde cereyan ediyor diye düşünüyorum. Erdoğan Bahçeli’yi (çok özür dileyerek söyleyeyim) bir çeşit ‘mayın eşeği’ gibi kullanıyor. Bu zırvaların en esaslı amacı Suriye’deki PKK devletçiğini Türkiye’nin kabullenmesi. Geri kalanı çerez kabilinden işler. Bunu çok muhtemelen Amerikalılar istedi, Erdoğan da yerine getiriyor. Gündem değiştirme, rezaletlerin örtülmesi vs de bunun garnitürü.
    Bunun tersini düşünmeniz, yani Bahçeli’nin Erdoğan’a oyun oynaması filan hayal. Erdoğan böyle işleri hep aynı taktikle yapar. Daha önce defalarca Cemaat’e de aynı oyunları oynadı. Ergenekon Davalarında hep ‘tavşan kaç tazı koş’ oyunuyla yargıyı ve emniyeti ters köşe yaptı, bunları Cemaat’e mal edip yıprattı. Hikaye aynı kapıya çıkacak. Böyle bir konuda herkes konuşuyor, bir tek zat-ı alileri konuşmuyor. Niye acaba? Bekleyin görün.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin