Yorum | Bülent Korucu
Reform manyağı haline getirilmiş eğitim sistemine müjdeyi yine Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan verdi. Savulun yeni eğitim reformu geliyor! Eğitim-öğretim yılının açılışı için konuşan Erdoğan “Türkiye’nin yeni bir yönetim sistemiyle birlikte, her alanda yeni bir döneme girdiği günlerden geçiyoruz. Eğitim-öğretim konusunda da, tarihi nitelikte değişimlere hazırlanıyoruz. Gereken reformları milletimizle birlikte gerçekleştireceğimize inanıyorum.” dedi. Açıklamanın kodları ‘yeni dönem, tarihi nitelikteki değişimler ve reform’ sözcüklerinde gizli.
Reform manyağı nitelemesi ve sığınaklara inin tavsiyesinin abartı olduğunu sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Erdoğan canı sıkıldıkça eğitim reformu yapıyor. İnanmıyorsanız, orta ve yüksek öğretime geçiş sistemlerinde neredeyse her yıl gerçekleşen değişiklikleri izleyin. Sekizinci sınıfta uygulanan ‘OKS’ ile başlayın, her yıl yapılan ‘SBS’ye, oradan kaldırıldı denilen sınavın yılda beş kere tekrarlandığı günlere ve TEOG denen ucubeye kadar gelin. Müfredat değişiklikleri, düz liselerin bir gecede Anadolu Lisesi haline getirilmesi, sonra hepsinin birden imam hatip okuluna dönüşmesi süreçlerini listeye ekleyin. Çocukları okula başlatma yaşının bile kısa aralıklarla değiştiği başka bir ülke yoktur. Milli eğitim bakanlarının o yıl uygulanacak sistemi son anda öğrendiğine şahit olduk. Üniversite kapısında bekleyen gençlerin dramı farklı değil. Sınava ramak kala değişen katsayılar, sınav içeriklerinin rüzgarın önündeki yaprak gibi savrulması, yanlış yerleştirmeler… eskiden hiç olmazsa tarihi kesin diyorduk, geçen sene apar topar seçim için onu da değiştirdiler.
Eğitimin kalitesizliği, rutine binen sistem değişiklikleri ve ideolojinin pedagojiyi kovması yüzünden her parametrede alarm zilleri çalıyor. Ancak Erdoğan’ın bunu anlaması da ve çevresindekilerin de ona söylemesi mümkün görünmüyor. Her alanda pompalanan içi boş hamasetten eğitim de fazlasıyla pay alıyor. Oysa ayırılan bütçe ve öğrenci başına düşen eğitmen gibi nicelik kalemlerinde uluslararası standartlardan uzağız. Daha önemlisi eğitimin niteliği yerlerde sürünüyor. Eğitim kalitesinin bilinen en önemli göstergelerinden Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı PISA sıralamasında Türkiye 72 ülke içinde 50’nci sırada yer alıyor. PISA sonuçlarını beğenmeyen, Milli Eğitim Bakanlığı kendi değerlendirme sistemini olan ‘yerli ve milli’ ABİDE’yi kurdu. Ancak, ABİDE 8. sınıflar raporunda sonuçlar değişmedi, PISA ve TIMSS ile örtüştü. Öğrencilerin yüzde 26.4’ü ‘temelaltı yeterlilik’ düzeyinde bulunuyor.
Eğitimdeki kalite ve irtifa kaybının öncelikli sebebi, Erdoğan’ın toplum mühendisliği ajandası. Kişisel diktatoryasını inşa etmek için 15 Temmuz kontrollü darbe girişimini ‘lütuf’ olarak kullanan Erdoğan’ın en önemli araçlarından biri eğitim. Bu ideolojik mühendislik çalışması bütçelere de yansıdı. Milli Eğitim Bakanlığı, 2017-2019 yatırım dönemi bütçesinde İmam Hatip okullarına 1 milyar 723 milyon lira ayırırken fen liselerine sadece 109 milyon 666 bin lira düştü. AKP, 2002’de iktidara geldiğinde 71 bin olan imam hatip öğrencisi sayısı, 2017 sonu itibariyle 1 milyon 297 bin 272’ye yükseldi. AKP’nin ‘arka bahçesi’ imam-hatip liselerinin önü açılırken veliler de adeta bu okullara mecbur hale getirildi. ‘Okul kaydı İHL’ye yapılan Hahambaşı torunu’ türü haberler adiyattan oldu.
12 Eylül 1980 darbesinin rakamlarıyla kıyaslandığında Erdoğan’ın 15 Temmuz darbesinin sonuçlarının vahameti ortaya çıkıyor. Bütün dernek ve sendikalar kapatılmış olmasına rağmen işten atılanların sayısı, bugünkü rakamlarla kıyaslandığında sembolik kalmış. 3 bin 854 öğretmen, 120 öğretim üyesinin görevine 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanununa dayanılarak son verilmişti. Toplam 4891 kamu personelinin işten atıldığı kayıtlara geçmişti.
15 Temmuz Darbesinde ise 32 kanun hükmünde kararname ile 134 binden fazla kişi ihraç edildi. Bunların 35 bin kadarı öğretmen, 5 bir 719’u akademisyen. Açığa alınan 24 bin 490 öğretmenden görev iade edilmeyen 8 bin kişi, özel eğitim kuruluşlarında görev yaptığı için öğretmenlik lisansını kaybeden 22 bin 474 kişi var. Kapatılan 15 özel üniversite, 2 binden fazla dershane ve etüd eğitim merkezlerinde çalışanlar da toplandığında 100 binden fazla eğitimcinin işini kaybettiği ortaya çıkıyor. Yurt dışındaki çok iyi konumlarını terk edip ülkeye dönen akademisyenlerin onlarcasının cezaevinde olduğunu da unutmamak gerekiyor.
Aslında bu kadar uzun yazmaya gerek yoktu, güncel bir örnekle her şeyi anlatabilirdim. Bu enkazın sorumlularından olan Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Yusuf Tekin bir ay önce profesör yapıldı. Sonra kanun gerektiren bir mesele olmasına rağmen cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle rektör olmak için üç yıl profesörlük yapma şartı kaldırıldı. Tekin bir üniversiteye rektör olarak atandı. İki ay önce de yine bu kural bir kararnameyle geçici olarak askıya alınmış ve damat Berat Albayrak’ın arkadaşı Cerrahpaşa’ya rektör atanmıştı. Bir yıllık Profesör olan Nuri Aydın, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Rektörlüğü’ne atandıktan sonra kural tekrar normale çevrilmişti. Eğitim kurumlarının eş dost arpalığına dönüştüğü, hukuk devletinin Artema gibi açkapa sistemine bağlandığı ve ‘her Türk imam hatipli doğar’ mantığının hakim olduğu bir ortamdayız. Ve Erdoğan reformdan söz ediyor. Sığınaklara inme konusunda hâlâ ikna olmadıysanız, siz bilirsiniz, benden günah gitti.
(Bu yazıyı yazmak için yararlandığım Stockholm Center for Freedom’un “Free Thought under Siege in Turkey: the Crackdown on Education” başlıklı raporuna şu adresten ulaşabilirsiniz. https://stockholmcf.org/free-thought-under-siege-in-turkey-the-crackdown-on-education/ )