Erdoğan ya ‘Putin’ olacak ya da gitmeyi kabul edecek!

M. AHMET KARABAY | HABER İNCELEME

Türkiye, 23 yıllık AK Parti iktidarında birkaç kez dönüm noktasına geldi. Bu dönüm noktalarının bir kısmından güçlenerek çıkan iktidar partisi, son dönemde ise hayli sıkıntılı durumda. Gelinen noktada Beştepe Sarayı’nın sahibi olan zatın önünde iki yol var; ya “Dostum” dediği Rus lider Putin gibi yapacak ya da gitmenin alt yapısını oluşturacak…

AK Parti’nin iktidarda olduğu dönemlerde birkaç kez meşruiyet krizi yaşadı. Gelin sonrasına geçmek için bunları kısaca hatırlayalım.

Birincisi: 367 Krizi ve 27 Nisan e-Muhtırası idi. İktidar, bunu güçlü kurmay heyetiyle birlikte aşmayı başardı. Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek’in, ertesi gün kameralar karşısına çıkıp okuduğu metin, “askeri vesayet” diye nitelenen sistemi çökerten bir adım oldu.

İkincisi: 17-25 Aralık 2013’te ortaya saçılan rüşvet ve yolsuzluk operasyonları sonrasında düştüğü durumdan, hukuksuzluk ve ‘bilek gücüyle’ kurtuldu. Aslında “kurtuldu” demek hafif kalır. Her ne kadar “hırsız” damgası yemişse de halk tarafından ödüllendirildi.

Üçüncüsü: 7 Haziran 2015 seçimlerinde sandıkla iktidardan düşürülen AK Parti, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin seçim gecesi uzattığı can simidi sayesinde kurtuldu. Ülkeyi kısa sürede savaş alanına çeviren malum çevrelerin yarattığı korku iklimi, seçmeni Stalin’in tavuğu misali iktidarın yanında saf tutmasını sağladı.

İktidarını güçlendirme çabasının bir sonucu olan 15 Temmuz döneminde Erdoğan meşruiyet sorunu yaşamadı. Oluşturduğu atmosfer sayesinde, güç devşirip yeni hamlesine zemin hazırladı. 2017’deki Cumhurbaşkanlığı Sistemi referandumunda, mühürsüz 2,5 milyon dolayındaki oyun geçerli sayılması, muhalefetin beceriksizliği yüzünden meşruiyet sorununa dönüşmedi.

Dördüncüsü: AK Parti iktidarı, tarihinin en ağır meşruiyet tartışmasını şu sıralar İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı çerçevesindeki tartışmalarla yaşıyor. Bunun önceki meşruiyet krizlerinden bariz bir farkı var. AK Parti 31 Mart 2024 yerel seçimlerinden bu yana birinci parti konumunu CHP’ye kaptırmış durumda.

İktidar, bugüne kadar çoğunluk diktası idi. Meşruiyet için tek dayanağı olan sandığı da son seçimlerde kaybetti.

İKTİDARIN DUVARLARINI ÖĞRENCİLER YIKTI

Ekrem İmamoğlu’nun önce diplomasının iptal edilmesi, ardından da gözaltına alınıp tutuklanması toplumda gerçek anlamda bir infiale neden oldu. İstanbul Üniversitesi İmamoğlu’nun diplomasını iptal ederken aynı üniversitenin öğrencileri, toplumun üzerine serpilen ölü toprağını kaldırdı.

İstanbul Valisi Davut Gül’ün “5 gün gösteri ve yürüyüşler yasak!” demesine rağmen, İstanbul Üniversitesi öğrencileri, kampüs dışına çıktı ve yürüyüşe geçti. Önlerindeki polis barikatını yıkmasıyla Türkiye’de her şey değişmeye başladı.

O gün öğrenciler sadece önlerindeki polis barikatını yıkmadı, aynı zamanda toplumun korku duvarını da aşmalarını da sağladılar. Saraçhane’deki Büyükşehir Belediyesi önünde 7 gün boyunca yüzbinlerce insan, Erdoğan’ın valisi Davut Gül’ün bütün engellemelerine rağmen toplanmışsa, bunu öğrencilerin o gün yıktığı barikat sayesinde oldu.

Bugüne kadar muhalefet partileri toplumu harekete geçirmek için çaba harcıyordu. Öğrenci hareketiyle başlayan son eylemler, siyasetçileri peşlerinden gelmek zorunda bıraktı. Türkiye’nin dört bir yanında meydanlara dökülen milyonların çoğu CHP’li değiller. Ortak özellikleri Erdoğan karşıtı olmak.

ERDOĞAN, PARTİ KURMAYLARINI VE ADALET BAKANINI YALANLIYOR

Cumhurbaşkanı Erdoğan, çok ciddi bir güvenlik sorunu yaşanmadan geçen Saraçhane protestolarını, Gezi’deki gibi kriminalize etmek için yeni bir yalana başvurdu. Gezi Protestolarında, uydurulan Kabataş yalanına sarıldı.

Dönemin Bahçelievler Belediye Başkanı Osman Develioğlu’nun gelini Zehra Develioğlu’nun hayalinde kurguladığı, “Üstleri çıplak, deri pantolonlu, elleri eldivenli bir grup erkek üzerime işedi. Arabadaki bebeğimi düşürdü.” yalanı ile o dönemi kirletmeye çalıştı. “Var!” dedikleri görüntüler hiçbir zaman ortaya çıkmadığı gibi, görüntüleri gördüklerini söyleyen gazeteciler de yalan söyledikleri yıllar sonra itiraf ettiler.

Erdoğan, “Saraçhane Yalanı” olarak tarihe geçecek iddia olarak bu kez “Şehzadebaşı Camii haziresini tahrip ettiler.” iddiasını ortaya attı. CHP lideri Özgür Özel, dinin bu toplumda en iyi satılabilen meta olduğunu bildiği için hızlı davranıp yalanın fazla yayılmasının önüne geçmeye çalıştı.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ve parti kurmayları her fırsatta, “Türkiye bir hukuk devleti. Yargı kimseden emir almaz!” iddiasına toplumu ve dünyayı inandırmaya çalışsa da bu iddiayı bizzat Erdoğan yalanlıyor. Bakan Tunç, “Yargı bağımsız!” derken Erdoğan, “turpun büyüğünün heybede” olduğunu söyleyerek her şeyi takip ettiğini ifade etti. Erdoğan, son AK Parti Grup Toplantısında Bakan Tunç’u yalanlayan iddialarında bayrağı daha yukarı taşıyarak, “Şu an yargımızla da bunun üstüne gideceğiz.” dedi.

CHP, “NORMALLEŞME” BENZERİ OYALAMALARA KAPILMAZSA…

Özgür Özel, Erdoğan’ın “normalleşme” oyalamalarına inanıp CHP’nin elde ettiği 31 Mart zaferinin gölgelenmesine neden oldu. İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla başlayan toplumsal dalgayı da şu veya bu şekilde sekteye uğratmazsa Erdoğan’ı iyice zor durumda bırakmış olur.

CHP, tam saha pres yapmayı farklılandırarak sürdürürse Erdoğan iki yoldan birini seçmek zorunda kalacak; ya Putin’in yaptığı gibi bir yöntem izleyecek ya da kendisini kurtaracak, ‘ötekileri’ ateşe atacak bir yöntemle çekilmenin altyapısını hazırlayacak.

 

1 Yorum

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin