YORUM | ALPER ENDER FIRAT
Daha önce de birkaç defa yazmaya çalışmıştım Milli Görüşçü kadrolar devletin güvenlik bürokrasisinde neredeyse hiç olmamışlar daha çok belediyelerde kadrolaşmış arsa, imar, inşaat gibi akçeli işlerle uğraşmışlardı.
Ergenekon, 17/25 Aralık yolsuzluk operasyonlarında zor duruma düşen AKP ile ittifak yaparken onu büyük bir tuzağa çekmiş ve Erdoğan’a kaybetmek üzere olduğu iktidarı karşılığında, ülkenin ‘güvenlik öncelikli’ bir ülke olmasını sağlamıştı.
Güvenlik öncelikli ülke olmak demek siyasal İslam’ın tabir caizse deplasmana çıkması demekti. Hiç bilmedikleri bir alana nüfuz edebilmeleri, o bölgede oyun kurabilmeleri mümkün değildi.
15 Temmuz görünürde Erdoğan’a sınırsız bir iktidar verdi ama siyasal İslamcılar bu tiyatronun kendileri için de büyük bir tuzak olduğunu fark etmediler, etmek istemediler. Onlar hâlâ tankın egzoz borusuna fanila tıkayarak darbe önlediklerini sanmaya devam ediyor.
Derin devlet, terör ve darbe kartını kullanarak Recep T. Erdoğan’a iktidarı altın tepside sunarken onun etrafını hem partide, hem güvenlik bürokrasisinde boşalttı.
Partide AKP’nin kurucu kadrosundan neredeyse hiç kimsenin kalmadığını hatırlayalım. Ergenekon bu sayede hem gerçek rakip gördükleri Hizmet’ten kurtulmuş olacaktı hem de Recep T. Erdoğan’ı hiç bilmediği bir alana çekerek, zamanı geldiğinde o bölgede hakkından gelebilecekti.
Ergenekon’un oynadığı oyun aslında çok basitti, Erdoğan’a görünür iktidarı verip onu koçbaşı yaparak asıl rakiplerini onun üzerinden temizleyeceklerdi. Bir taraftan da Erdoğan’ı kendi tabanında bile yalnızlaştırarak zamanla tek başına bırakıp onun işini de o zaman bitireceklerdi.
Bu plan aslında Haziran 2009 tarihinde Taraf Gazetesinde Mehmet Baransu imzasıyla yayınlanan “AKP ve Gülen’i bitirme planı” manşetinin uygulamaya dökülmüş haliydi. O planda sadece görüntüyü değiştirip her şeyi Recep T. Erdoğan maskesi altında yapıyorlardı.
AKP ve siyasal İslam 17-25 Aralık operasyonlarından sonra şapkayı önüne koyup hatalardan ders çıkarabilirdi ama bunu yapmak yerine, hem hatada ısrar etti hem de gidip Ergenekon’un kucağına oturdu.
Her neyse bunlar zaten bilinen konular, bu plan Ergenekon açısından tıkır tıkır işliyor ancak Erdoğan’ın Cemaat’le barışması bu planı alt-üst edecek bir gelişmedir. Bu senaryo Ergenekon’un kabus senaryosudur.
15 Temmuz’da Hizmet’e hunharca yapılan sosyal soykırımın en acımasız şekliyle icra edilmesinin altında öyle sanıyorum ki Cemaat’in ebediyen AKP’ye dönüp bakmasının önüne geçmek niyeti de vardı.
Buna rağmen sağda solda AKP-Cemaat görüşüyor, barışacak mı laflarını yüksek sesle konuşuyorlar.
Bugüne kadar yapılan soykırımı oturup izleyen, tek bir itirazda bulunmayanlar, hatta soykırımın birer parçası olanlar “Yoksa AKP ile barışacak mısınız?” diye bizi sorguluyor.
Bizim bu konudaki tavrımız sadece bugün değil yıllardır çok belli ve çok net. Yeni bir laf etmenin elbette ki anlamı yok.
Ancak muhtemel bir AKP-Ergenekon kapışmasında Erdoğan’ın “Cemaat kadroları mı Ergenekon kadroları mı” diye hesap yaptığını sanıyorum. Ve Cemaat kadrolarının bu denli zulme uğramalarına, bu kadar gadre uğramalarına rağmen haktan ve adaletten ayrılmayacaklarını Erdoğan’ın çok tecrübe ettiğini tahmin ediyorum. Ergenekon kadrolarının bir karşılaşma halinde neler yapacağını da hesap ediyordur.