Erdoğan, Görmez’i niye harcadı, Fidanı ne zaman harcar?

YORUM | ERMAN YALAZ

Meşhur çocuk masalıdır. Tezgâhta tek ip bile olmadan dünyanın en güzel kumaşını dokuduklarını söyleyen iki sahtekâr bir ülkenin kralını kandırırlar. Ülkenin gerçek sorunları ve işleriyle meşgul olmayan kralın da zaten tek derdi giydiği elbiseleridir. En güzel kumaşlar en iyi terziler onun için çalışır yıllarca. Kral sadece elbiselerinden ve kendisinden ibaret bir dünya kurduğunda bu iki sahtekâr çıkagelir. Vadettikleri elbise öyle güzel bir kumaştan yapılacaktır ki, budalalar ve yeteneksizler kralın elbisesini göremeyeceklerdir. Kral, bu fikri çok sever. Hem dünyanın en güzel elbisesini giyecek hem de etrafındaki budalaları şıp diye tespit edecektir. Kralı ve saray ahalisini ikna eder bu iki sahtekâr.

Ülkenin en değerli kumaşları, hazinenin bütün parası akıtılır. İki terzi sahtesi, krala o güne kadar giymediği, en güzel elbiseyi dikecektir ne de olsa. Bir elleri yağda bir elleri balda günlerini gün ederler. Kral gün geçtikçe meraklanır. Bilgi almak için vezirini gönderir. Sarayın en geniş odasında çalışan terzi sahtelerini ziyaret eden vezir, tezgâhta hiçbir şey olmadığını görür. Ancak kendi aptallığının ortaya çıkacağı korkusuyla geri döner. Önce sahtekarlara ve olmayan kumaşa övgüler düzer. Gidip gördüklerini krala anlatır. Yeni elbisesinin ve dünyanın en güzel kumaşının hikayesi kralı mest eder.

Gün gelir, prova yapılır. Kral da tezgâhta kumaş, sahtekarların elinde elbise görmez. Ancak kendi budalalığının ortaya çıkacağı korkusuyla o da susar. Görünmeyen kumaştan elbiseyi haftalar sonra tamamlar iki sahtekâr. Elbisenin ve terzilerin ünü tüm ülkeye yayılmıştır. Kralın yeni ancak budalaların göremediği elbisesini halkın arasında giyeceği gün gelir. ‘Dünyanın en iyi kumaşı’ diyerek kandırmıştır kralı iki sahtekâr. Tören alayları eşliğinde çırılçıplak meydana çıkar kral. Herkes elbisenin güzelliğini birbirine anlatır korkuyla. Görmemek budalalıktır çünkü. Ta ki bir çocuk bu büyüyü bozuncaya kadar: ‘Kral çıplaaak!’ Masumiyetin sesidir bu. On binlerin arasında önce fısıltı olur ve ses yükselir: “Kral çıplak, Kral çıplak… Üzerinde giysisi yok.” Ancak Kral yine de dik durmaya çapalayıp törenin sonuna kadar yürüyüşünü sürdürür. Uşaklar da kralın olmayan mantosunu ve kuyruğunu taşıyordur.

Tek adamlığın, kralın yalnızlığının, hırslarına ve şehvetlerine esaretinin hikayesidir bu…

ŞÜPHE DUYULUNCA YENENLERİN HİKÂYESİ

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in emeklilik zarfıyla istifa etmesi ve yandaş kalemlerin Hakan Fidan’a istifa baskısı kurdukları şu günlerde bu iki sahtekarın hikayesi aklıma düştü. Ülkenin demokrasi ve insan hakları birikimini yerle bir eden Kral’ın görmeyenlerin budala olduğunu zannettiği elbisesi tel tel dökülüyor. 15 Temmuz bu iki sahtekarın diktiği en son elbiseydi. Kral şimdi çırılçıplak. Yine. Ortada anlattıkları gibi bir darbe yok. Tıpkı kralın görünmez elbisesi gibi. Şimdi bu iki sahtekarın ve benzer şekilde devlet mekanizmasındaki diğer Kralcı-Erdoğancıların tasfiye zamanı gelmiş anlaşılan. Masum on binlerin hapis yattığı, anneleriyle bir günlük bebeklerin tutuklandığı bir tek adam diktasında kralın, yani Erdoğan’ın çıplak olduğunu artık halkın hiç olmazsa yarısı haykırıyor. Yaşananlar tıpkı masaldaki kral gibi Erdoğan’ın da bitişinin hikayesi. Taptıkları helvayı acıkınca yiyen putperestler misali, Erdoğan ve etrafında peydahlanan sahtekârlar ve dalkavuklar, yaptıkları putları yiyecekler. Yiyorlar da. Ne 15 Temmuz gecesi verilen salalar, ne de darbecilik oyunları, aktörlerini geri dönülmez akıbetten kurtarabilecek.

Diyanet Reisi gider ayak, MİT’in göbeğindeki darbe oyununu deşifre etti örneğin. Hakan Fidan’dan değil, eşinden öğrendiğini söyledi darbeyi. Bundan büyük sebep mi lazım görevden alınmak için? İsminin Bylock listesinde geçmesi, Hadis kitabı projesinde yazdığı mektuplar… Ne F..ö raporları ne başka bir şey. Görmez’i yiyen, Kral’ın içindeki şüpheler… Bu korku daha çok kişiyi siyaset ve bürokrasiden silip süpürecek üstelik…

Bakalım yakın tarihe: Erdoğan nasıl diktatörleşti? Kimleri yedi? Partiyi birlikte kurduğu Abdullah Gül, Bülent Arınç ve en son Ahmet Davutoğlu olmak üzere en yakınındakileri, aslında kendi başlangıcını diskalifiye etti Erdoğan. 17-25 Aralık süreci milat oldu. Aslında hesaplaşma önceden başlamıştı. Parti ve bakanlar kurulu listelerinde bir numarada yer alan birçok ismin üstünü çizdi. Ya partiden uzaklaştırdı ya kabineden çıkarttı. İsimleri hatırlayın: Dengir Mir Mehmet Fırat, Ali Coşkun, Yaşar Yakış, Köksal Toptan, İdris Naim Şahin, Necati Çetinkaya, Ertuğrul Günay, Sadullah Ergin, Mehmet Ali Şahin, Vecdi Gönül, Ali Babacan, Suat Kılıç… En son iki kabine değişikliğinde Yalçın Akdoğan, Efkan Ala, Nabi Avcı ve Mehmet Müezzinoğlu hemen akla gelenler.

BU BİR YALNIZLAŞTIRMA OPERASYONU

Asıl kırılma yolsuzluklardı. 17 Aralık yolsuzlukları ortaya çıktığında Muammer Güler, Zafer Çağlayan, Egemen Bağış, Erdoğan Bayraktar haftasında çizik yemişti. Abdullah Gül’ün eşi Hayrünnisa Gül, 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmaları sürecinde ‘28 Şubat’ta bu kadarını görmedik’ diye anlatmıştı yaşadıklarını. Troller, cumhurbaşkanına ayar vermeye kalkışıyordu Gül’ün Erdoğan’a karşı tüm teslim olmuşluğu ve suskunluğuna rağmen.

Davutoğlu’nun görevden alınması garabetinin Türk siyasi tarihinde örneği yok mesela.  7 Haziran seçimlerinde tek başına iktidarı kaybeden AKP’ye iktidarı tekrar hediye eden CHP-MHP ikilisinin katkıları elbette yadsınamaz. Terörle halkın korkutulması, Erdoğan’ın meydanlara çıkması da. Ancak Yüzde 49,5 ve 317 milletvekili ile AKP’nin genel başkanı ve Başbakan olan Davutoğlu ‘Pelikan’ yazarlarının operasyonlarıyla 15 günde tahttan indirilmişti.

Ya medya kalemşörleri? Mustafa Karaalioğlu, Yusuf Ziya Cömert, Mehmet Ocaktan, sonra İbrahim Kiras’lar…

Tek adamlık hep böyle olmuş. Dikta derinleşip, kök salma istidadı gösterdiği müddetçe Kral adamlarını yemiş. Yalanları ve hakareti daha çok benimseyenler kralın yardakçısı, yardımcısı, veziri olmuş. Şimdi yaşanan süreç bu süreç. Erdoğan’ın yalnızlaşma süreci sürüyor. Buna odun taşıyan Ergenekon, derin devlet unsurlarını da unutmayalım. İlker Başbuğ’lar, Doğu Perinçek’ler Erdoğan’ın yalnızlaştırılması operasyonuna odun taşımaya devam ediyorlar. Geçen sene MİT Müsteşarı Fidan ilk tartışıldığında, Ergenekon sanığı Levent Göktaş’ı o koltuğa oturtmak için az çabalamamışlardı. Darbe görünümlü temizlik harekâtında 15 Temmuz kahramanı olarak karşımıza çıkarılacak kripto mahpuslukları bekliyorum mesela ben… İltisaklıları…

KRAL ÇIPLAK OLUNCA…

Ancak şurası net. Dün AB, demokrasi, evrensel hukuk değerlerini yücelttiği ve ülkeyi bu yöne taşıdığı bilinen kadroların Erdoğan ve şürekasının yolsuzluklarının ortaya çıkmasından sonra tasfiye edilme süreci gibi yeni bir tasfiye dalgası var karşımızda. 15 Temmuz kontrollü darbesiyle dünyanın en güçlü beşinci ordusunu tasfiye etti.

Erdoğan, Anayasa Mahkemesini, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu, Yargıtay’ı, Danıştay’ı, Sayıştay’ı, yani komple adalet bürokrasisini bir çay toplama karşılığında yok etti. Akademisinden medyasına, emniyetinden askerine, sivil toplumundan dini cemaatlerine varıncaya kadar bir dizi sosyal yapı, meslek, yetkinlik, makam, devlet geleneği, köklü politikalar kurban edildi. Kırmızı çizgiler 80 kez değiştirildi, 80 kez ihlal edildi. Sıra Mehmet Görmez’lere, Hakan Fidan’lara gelmişe benziyor. Ama yine de durmayacağını bilmek lazım. ‘Kral Çıplak!’ çünkü. Yürüyüşün sonuna kadar dik tutacak. Üstünde olmayan elbisesini budalaların göremediği zannıyla yürümeye devam edecek. Yalanlar Kral’ın üstüne oturmuyor. Kralın üstünde elbise, ülkede demokrasi yok. Hep birlikte bağıralım: Kral çıplaaak…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin