HABER ANALİZ | ADEM YAVUZ ARSLAN
Suriye’den gelen şehit haberleri ve Kızılay skandalı nedeniyle gündemin gerisinde kaldı ancak üzerinde durulması, analiz edilmesi gereken çok önemli açıklamalar-gelişmeler var. Üstelik birbirinden bağımsız-ilgisizmiş gibi gözüken bu olaylar doğrudan birbirleriyle ilintili ve Türkiye’nin geleceğine etki edecek güçte.
Gelişmelerin analizini yapmadan önce kimin ne dediğini kısaca hatırlatalım;
- Gerek görev süresi gerekse de emeklilik dönemlerinde tartışmalı demeçler vermesiyle tanınan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ 29 Ocak’ta ekranlara çıkıp Cumhurbaşkanı Erdoğan ile aralarında geçen bir konuşmayı aktararak ona “2008-2010 sürecinde ‘Bugün bizsek hedef, yarın siz olacaksınız” dediğini söyledi. Başbuğ bir takım yasal düzenlemelere dair anektodlar aktarıp dolaylı olarak ‘Fetö’nün siyasi ayağı AKP’dir’ demiş oldu.
- Başbuğ’un açıklamalarına AKP cephesinden sert tepki geldi. AKP sözcüsü Ömer Çelik AKP MYK toplantısı sonrası kameraların karşısına geçip “Başbuğ’un açıklamalarında iyi niyet görmemek gerekir” dedi. Çelik Başbuğ’un açıklamalarına karşı AKP’li vekillerin yargıya başvuracağını da söyledi.
- Suriye’den 8 şehit haberinin geldiği bir dönemde Rusya’nın kanlı bıçaklı olduğu Ukrayna’ya giden Erdoğan, Ukraynalı mevkidaşı ile yaptığı basın toplantısında Ukrayna’da ev hapsinde tutulan eski özel kuvvetlerci Nuri Gökhan Bozkır’ın Türkiye’ye iade edilmesi gerektiğini söyledi. Erdoğan daha önce telefonla yaptığı talebi bu kez kameraların önünde yaptı ve çok önemli gündemler olmasına rağmen Bozkır’ı hem basın toplantısında hem de dönüş yolunda uçakta gündeme getirdi; “Bunu kendisinden özellikle istedim. Dedim ki bizim için çok ama çok ileri derecede önemli. Şu anda iltica ile ilgili de girişimleri olmuş. Dolayısıyla burada bir yanlışa düşüp de buna böyle bir kapıyı da açacak olursanız, bu aramızdaki ilişkileri de sıkıntıya sokabilir.” Türkiye’nin Ukrayna’ya 200 milyon dolar yardım yapacağı haberinin de dolaşıma sokulduğu bir dönemde Erdoğan’ın bu sözleri Bozkır’a ne kadar çok önem verdiğini gösteriyor.
- Organize suç örgütü olmaktan hüküm giymiş Sedat Peker sosyal medya hesabından ‘Yurt dışına kaçtığı’ yönündeki söylentilere cevap verdi. Peker’in açıklaması Karadağ’a kaçtığı yönündeki dedikoduları da teyit etmiş oldu. Peker Balkanlar’da bulunduğunu, oturumunu aldığını, üniversite eğitimini tamamlayıp döneceğini söyledi. Ancak açıklamasında yer alan ilginç bir bölüm vardı. Peker “Ben herhangi bir suç işlemedim ki aranayım. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin polisleriyle hiçbir sorunum yok, olamaz da ancak bu şerefli teşkilatın içine bir şekilde monte olmuş görünürde polis ama özünde hain olanlarla bizim hesabımız her zaman olacaktır” diye yazdı. İlerleyen saatlerde ise Instagram hesabından ‘efkarlı’ görüntülerini paylaştı.
Birbirinden bağımsızmış gibi gözüken bu dört açıklama aslında doğrudan ilintili ve hepsi de Ankara’da süren güç savaşlarının bir yansıması. Ortada ne tür bir mücadele var, yakın gelecekte neler olabilir sorusuna dair analizlere geçmeden kavganın aktörlerine dair biraz hatırlatma yapmakta fayda var.
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
İlker Başbuğ herkesin malumu…
Türkiye Cumhuriyeti’nin en tartışmalı Genelkurmay Başkanıydı. Dönemi çalkantılarla geçti. Manşetlerden hiç düşmedi. AKP’ye yönelik kapatma davasından tutun da tartışmalı karakol baskınlarına kadar her alanda Başbuğ ismi ön plandaydı. İnternet Andıcı davası kapsamında tutuklanıp hapis yattı. 17 Aralık 2013 büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrası Erdoğan ile Ergenekon arasında yapılan mutabakat çerçevesinde dosyası kapatıldı.
Şimdilerde yoğun bir PR kampanyası ile siyasete hazırlanıyor.
Sedat Peker de herkesin malumu olan isimlerden. Suç örgütü yöneticiliğinden hüküm giymiş, Ergenekon soruşturmaları döneminde tutuklanmış ve daha sonra değişen siyasi konjonktür nedeniyle Başbuğ gibi serbest kalmış bir isim. Adı Türkiye’de ‘derin devlet’ ile özdeşleşen Veli Küçük ile anıldı. Erdoğan’ın itibar ettiği Peker’in adı yaptığı ‘kanlarında boğacağız’ açıklamaları nedeniyle manşetlerden düşmedi. Suriye’ye yolladığı araç gereçler ve provokatif açıklamalarıyla sürekli gündem oldu. Peker’e dair söylenecek çok şey var ama daha fazlası için Google’i işaret edip bir diğer aktöre geçelim.
Bu denklemde en ilginç isim şüphesiz Nuri Gökhan Bozkır…
Başbuğ ve Peker kadar popüler olmasa da güvenlik bürokrasisi ve bu konuları takip eden gazeteciler için hayli tanıdık bir isim. Uzun zamandır sesi soluğu çıkmayan Bozkır geçtiğimiz aylarda bir anda Ukrayna’da ortaya çıktı ve Erdoğan rejimi sürpriz bir şekilde Necip Hablemitoğlu cinayetini gerekçe yaparak Bozkır’ın peşine düştü. Öyle ki Erdoğan’ın Bozkır için harcadığı efor Reza Zarrab’ı ABD’den almak için gösterdikleri olağanüstü çabayı hatırlattı.
Erdoğan Bozkır için Necip Hablemitoğlu cinayetinin zanlısı dedi ama kamuoyu Bozkır’ı çok farklı dosyalardan da tanıyor. Bozkır’ın adı ilk olarak 2005 yılının son günlerinde Ankara merkezli ‘Sauna Çetesi’nde gündeme geldi.
İddiaya göre aralarında asker ve polislerin olduğu bir çete, başkentin bilinen saunalarından birini gasp edip buraya yerleştirdikleri gizli kameralarla siyasetçi ve bürokratlara şantaj yapıyordu. Çetenin lideri Kasım Zengin’di ve üyeleri arasında Emniyet Genel Müdür vekili Ertuğrul Çakır, Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndan ihraç edilen Yüzbaşı Nuri Gökhan Bozkır ile İbrahim Tatlıses´in de bulunduğu 18 kişi vardı.
Operasyon basit bir şantaj ihbarı üzerine başlamıştı fakat soruşturma safhasında ‘yeni Susurluk’ olarak adlandırıldı.
Zira sanıklar arasında askerler, polisler, ünlü simalar ve yeraltı dünyasından isimler vardı. Üstelik ele geçirilen belgeler ve bilgiler arasında daha sonra Genelkurmay Başkanlığı’nın olaya dahil olmasına neden olacak ‘çok gizli’ kozmik bilgiler vardı.
Çete lideri olan Kasım Zengin’de sahte MİT kimliği ve içlerinde siyasetçilere mahrem bilgiler, önemli avmlere dair keşif notları, krokiler ve askeri bilgilerin olduğu cd’ler ele geçirildi. Soruşturma derinleştirildikçe patlayıcılara ve suikast eğitimlerine dair ipuçları yakalandı. İbrahim Tatlıses mahkeme ifadesinde “Zengin ve adamlarını ‘devlet görevlisi’ olarak tanıdığını” anlatmıştı. Araştırma derinleştirildikçe görüldü ki ‘Saunanın bir ucu devlete çıkıyor’.
İddianame eklerinde bu grubun yaptığı şantajlar ve tuzaklara dair kayıtlar da vardı. Özetle ‘yeni Susurluk’ benzetmesi boşuna değildi. Ancak 17 Aralık 2013 yolsuzluk operasyonu sonrası Erdoğan’ın müdahalesi ile dosya ‘FETÖ çuvalı’na atılarak kapatıldı ve tüm sanıklar beraat etti.
Sauna Çetesi ile birlikte Atabeyler ve Ergenekon Operasyonları sırasında yakalanan emekli ya da muvazzaf birçok asker ÖKK personeli çıktı. Çeşitli rütbelerdeki bu isimlerle birlikte çok sayıda patlayıcı madde ve silahlarla kaos oluşturmaya yönelik planlar, krokiler, fişleme dosyaları ve şantaj görüntüleri ele geçirilmişti.
ÖKK’cı yüzbaşı Nuri Gökhan Bozkır kısa süre sonra yeniden kamuoyunun gündemine geldi. 2015 yılı Eylül ayında Şanlıurfa Akçakale’de yakalanan bir TIR herkesi şok etti.
Görünürde soğan taşıyan TIR’ın içinde aslında 6.5 ton patlayıcı madde vardı. 9 şüpheli hakkında “IŞİD’e silah sağlama” iddiasıyla işlem yapıldı. Olayı daha da ilginç hale getiren iki boyutu oldu; birincisi sanıklardan birisi adını Sauna Çetesi’nden duyduğumuz TSK’dan ihraç Özel Kuvvetler’ci Nuri Gökhan Bozkır’dı.
Bozkır kendini ‘ÖKK’cı binbaşı’ olarak tanıtmıştı.
Patlayıcılarla birlikte bir de üsteğmen yakalanmıştı. İkincisi patlayıcı maddeler Afyon’da bir depodan çıkmıştı ve depoda olması gereken 20 ton patlayıcının 13.5 tonu kayıptı. 6.5 tonu yakalanmıştı ama geri kalan miktardan iz yoktu. Bozkır silah ticareti işini uluslararası boyutta sürdürüyordu ve Kırgızistan’da bulunan, uluslararası düzeyde silah, patlayıcı ve bomba satışı yapan DNS Defence şirketinin sahibi gözüküyordu.
Savcılar soğanların altına saklanmış 6.5 ton patlayıcıyı yakalamıştı ama 13.5 tondan iz yoktu.
Kayıp patlayıcıların akıbeti halen bilinmiyor. Ancak net olarak bilinen bir şey var; Bozkır aktif olarak sahadaydı. Çünkü Sauna Çetesi soruşturmasından kurtulan Bozkır bir süre sonra Suriye kırsalında ortaya çıktı. Güvenlik birimlerinin edindiği bilgiye göre Suriye’de Esad rejimine karşı savaşacak birliklerin eğitiminde görev aldı.
Görünürde Nuri Bozkır adı Sauna Çetesi’ne karıştıktan sonra YAŞ kararı ile ordudan atılmıştı. Ancak gerek Urfa’da yakalanan patlayıcı yüklü TIR ve gerekse de Suriye’deki yabancı savaşçıların eğitimi sürecinde karşımıza çıkması ihracın gerçek olup olmadığını sorgulatıyor.
Dahası henüz Sauna davasından beraat etmeden ‘devlet adına’ ziyaretlerde bulunuyordu. Nitekim 2012-2013 yıllarında beraberinde ÖSO komutanları ile birlikte Hatay’da emniyeti ve valiliği ziyaret ettiği sır değil.
Takip eden süreçte kendisinden uzun süre haber alanımayan Nuri Bozkır geçtiğimiz yılın temmuz ayında Ukrayna’da ortaya çıktı. Türkiye’nin Necip Hablemitoğlu cinayetini gerekçe göstererek Türkiye’ye iadesini istediği Bozkır’la ilgili Kiev’de hukuki süreç başladı. Bozkır siyasi sığınma talep ederken Türkiye Bozkır için bütün imkanlarını seferber etti.
Erdoğan daha önce telefonla mevkidaşını arayıp Bozkır’ın Türkiye’ye iadesini istemişti, önceki gün de bizzat istedi.
Peki Nuri Gökhan Bozkır için Erdoğan neden bu kadar ısrarcı ? Bu olayın Sedat Peker’in Karadağ’a yerleşmesi ve Başbuğ’un ‘fetö konusunda Erdoğan’ı uyardım’ açıklamalarının ne ilgisi, ilişkisi var?
Herkesin malumu olduğu üzere 17 Aralık 2013 büyük yolsuzluk operasyonu sonrası Ergenekon ile ittifak yapan Erdoğan bu müttefikliği kullanarak hem yasal soruşturmalardan kendini kurtardı hem de Türkiye’yi parti devletine dönüştürme yolunda önemli mesafe aldı. Bu süreçte Ergenekon’un çok ciddi lojistik desteği oldu.
Ergenekon cephesi ise önce kendileriyle ilgili soruşturma ve mahkemelerden kurtulmak, ardından da Gülen Cemaati’ni tümden ortadan kaldırmak için Erdoğan’ın ajandasına gizli-açık destek verdi.
Ancak bu ‘evlilik’ tamemen çıkar hesaplarına dayanıyordu ve günün birinde çatışma kaçınılmazdı.
Bugüne kadar ‘ortak düşmanları’ Cemaati bitirmek için kılıçlarını birbirlerine karşı kullanmadılar. Ancak son dönemde iki tarafında hamle için hazırlık içerisinde olduğunun işaretleri arttı.
Henüz kılıçlar kınından çıkmasa bile ‘şakırdatılarak’ karşı tarafa mesaj veriliyor.
Sedat Peker’in yurtdışına kaçması, Nuri Bozkır’ın ‘ne pahasına olursa olsun’ Ukrayna’dan getirilmesi için bizzat Erdoğan’ın devreye girmesi ve Başbuğ’un ekran ekran dolaşıp ‘fetö konusunda Erdoğan’ı suçlayıcı demeçler’ vermesi bu çatışmanın bir sonucu.
Önce Sedat Peker’in durumuna bakalım…
Aslında ipuçları Peker’in açıklamasında var. Peker “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin polisleriyle hiçbir sorunum yok, olamaz da ancak bu şerefli teşkilatın içine bir şekilde monte olmuş görünürde polis ama özünde hain olanlarla bizim hesabımız her zaman olacaktır” diye yazdı.
Peker’in bu ifadeleri kendisiyle ilgili yasal bir sürecin işlediğinin delili.
Peker’in poliste bir grubu işaret etmesi de bundan. Eskiden olsa ‘fetö’ der çıkardı ancak artık böyle bir lüksü yok. Peker’in burada işaret ettiği kadro bizzat Saray’dan talimat alan, ‘Reis’in düşmanları için dosya hazırlayan’ bir ekip.
Peker demek aynı zamanda Veli Küçük ve Avrasyacı ekip demek. Peker’in dosyasını açtığınız zaman konu doğrudan Ergenekon’a bağlanabilir. Erdoğan’ın yaptığı da bu aslında.
Aynı durum Nuri Bozkır için de geçerli…
Erdoğan’ın Necip Hablemitoğlu cinayeti için bunca yıl hiçbir şey yaptırmayıp son anda varıyla yoğuyla bu konuya odaklanmasının anlamı da Bozkır’ın Ergenekon irtibatlarıyla ilgili. Bozkır, Ergenekon sanıklarından emekli albay Levent Göktaş ve evinde çok sayıda silahla yakalanan binbaşı Fikret Emek’le doğrudan irtibatlı.
Eğer Bozkır Ukrayna’dan getirilir ve yargılanmaya başlarsa Hablemitoğlu cinayeti üzerinden Ergenekon dosyası yeniden açılabilir ki duyumlar Erdoğan’ın bu yönde hazırlıklar yapılmasını istediği şeklinde.
Bu noktada enteresan bir gelişme de Hürriyet gazetesinin tutumu.
Bozkır’ın Ukrayna’da olduğu ortaya çıkınca Hürriyet gazetesi Kiev’e gidip Bozkır’ın peşine düştü. Toygun Atilla’nın Bozkır gibi bir ismi ‘ağlak, estetikli ve cılız’ diye tanımlaması hayli dikkat çekiciydi. Atilla’nın haberi Bozkır lehine algı çalışması olarak algılanabilecek bir üsluptaydı.
Ancak aradan geçen 1 aydan az bir süre içerisinde Hürriyet’in Bozkır’a bakışı da değişti. Toygun Atilla’nın Bozkırla ilgili haberinin tersine yeni haberde Bozkır ‘ Karanlık Nuri’ olarak karşımıza çıktı. Mesut Hasan Benli imzalı haberde Bozkır’ın IŞİD’e silah taşıdığı iddiası işleniyordu. Haberde yargılamaya dair detaylar vardı. Her iki haber arasındaki üslup farkı çok dikkat çekiciydi. Kısacası Hükümetin Rusya politikası değiştikçe Hürriyet’in Nuri Bozkır haberleri de değişim gösterdi.
Başbuğ’un açıklamalarına gelince…
Kulislere hakim olan herkesin çoktan duyduğu, bildiği bir durum bu. Erdoğan’la işbirliği yapan ve Gülen Cemaati’ni bitirmek için her türlü desteği veren Ergenekon artık sona geldiğini düşünüyor. Erdoğan’a karşı hamlesini de yine ‘fetö’ üzerinden yapacak. ‘Siyasi ayak’ tartışmalarının bizzat Başbuğ tarafından köpürtülmesi de bu amaca yönelik. Kaldı ki ‘etkili ve yetkili’ bir takım isimlerin “Fetö’nün finalini Erdoğan ile yapacağız” dediği sır değil.
Özetle;
Erdoğan, Ergenekon dosyasını yeniden açmayı planlıyor. Sedat Peker ve Nuri Bozkır üzerinden bu dosyaları açtığı zaman kendisi için risk olarak gördüğü isimleri kolaylıkla bu dosyaya ekleyebilecek.
Sedat Peker kuvvetle muhtemel emniyette kendisiyle ilgili hazırlanan dosyayı haber aldığı için Karadağ gibi kolay oturum alınabilen, gerektiğinde Avrupaya geçişin zor olmadığı bir ülkeye gitti.
Bozkır ise Türkiye’ye getirilebilirse Erdoğan’ın Ergenekon dosyası için kullanışlı bir aparat olacak. Erdoğan’ın bizzat devreye girmesi, bakanı, büyükelçisi ile yoğun mesai harcaması bundan.
Bakalım taraflar yaklaşmakta olan bu çatışma da başka hangi argümanları sahaya sürecekler?