Erdoğan elini yıkayıp çıkacak ya siz?

YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN

Türkiye’yi sarsan 17 Aralık yolsuzluk operasyonunu takip eden günlerdi.

AKP troykasından çok önemli bir isimle laflarken “Siz Erdoğan’ı tanımazsınız. Kendini riskte görürse ülkeyi ateşe atmaktan çekinmez” demişti.

Benzeri ifadeleri Abdullatif Şener’den de dinlemiştik ama muhatabımızın konumu bu tespiti daha da önemli hale getiriyordu.

Nitekim haklı da çıktı.

Erdoğan, 17 Aralık 2013 büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrası ülkeyi ateşe attı. Eğer hukuk işlese yakın halkasındaki isimlerin bazıları yargı önüne çıkabilirdi.

Kendini kurtarmak adına ülkeyi alt üst etti.

Polis ve yargıyı dağıttı. Bürokrasiyi ezip geçti. Anayasayı askıya aldı, benzeri Esad Suriye’si ya da Saddam Irak’ın da olan ‘muhaberat devleti’ kurdu.

Hatta rejim değişikliğini yapabilmek için 15 Temmuzu bile kurgulattı. Bu yüzden onbinlerce masum insan cezaevlerinde zulüm görüyor.

İşkencenin, hukuksuzluğun haddi hesabı yok.

 

Türkiye’de Cemaat’e ait ne varsa yağmalayıp, müntesiplerini, sevenlerini hapislere dolduran Erdoğan şimdilerde ultra lüks uçaklarıyla dünyayı dolaşıp öğretmenleri, esnafları kaçırabilmek için rüşvet dağıtıyor.

Ben bu yazıyı yazdığım saatlerde Venezuela’daydı ve Caracas’ta bulunan iki Cemaat okulunun Maarif Vakfı’na devredildiğini övünerek anlatıyordu.

Yazının konusu Erdoğan’ın yurt dışında sürdürdüğü örtülü operasyonlar olmadığı için bu transferlerin nasıl yapıldığına dair detayları başka bir yazıya bırakıyorum.

Ama şu kadarını söyleyeyim; özellikle ABD gibi ülkelerde yaptıkları her türlü dalavere yerel makamların radarlarına takıldı, takılmaya devam ediyor.

Pılını pırtısını toplayıp apar topar Amerika’dan Türkiye’ye kaçan -Damat’ın yakın ekibi başta olmak üzere-AKP’li sayısız az değil.

İLK BAĞIMSIZ MAHKEMEDE TÜM SUÇLAMALAR ÇÖKTÜ

Bu anektodu aktarmamın nedeni şu; Türkiye’de hukuk olmadığı, Pekinçek’in tabiriyle ‘siyasetin köpeği’ haline geldiği için Erdoğan açısından bir sorun olmuyor. Fakat ne zaman ki gerçek bir mahkemeyle karşılaşıyorlar o zaman işler karışıyor.

Son ve çok önemli bir örneği Londra’da yaşandı.

Malum olduğu üzere Akın İpek ve Cemaat’in İngiltere’de bulunan bazı yöneticilerinin iadesine yönelik mahkeme geçtiğimiz günlerde sonuçlandı.

Beklendiği gibi mahkeme iade taleplerini reddetti.

Beklendiği gibi diyorum çünkü Türkiye’de yaşanan hukuksuzluklar, işkenceler tüm dünyanın gündeminde.

Bırakın Akın İpek’i yada herhangi bir Cemaat mensubunu, gerçek bir suçluyu bile iade etmez medeni ülkeler.

Erdoğan rejimi açısından ise asıl şok mahkemenin gerekçesindeydi. İngiliz mahkemesi doğrudan ‘dava siyasi, adil yargılama yok, deliller yetersiz ve cezaevlerinde kötü muamele var’ dedi.

Üstelik bunu Erdoğan’ın gün be gün takip ettiği, adeta üzerine titrediği ‘çatı davası’ için yaptı.

Böyle bir kararın İngiliz mahkemesinden çıkması çok önemli. Cemaat davaları için bir dönüm noktası. Bu kararın gerekçesi dünyanın medeni ülkeleri için bir referans olacaktır.

Gelinen nokta Akın İpek için de tartışmasız bir zafer.

Bütün şirketleri gasp edilen, kardeşi rehin tutulan, ailesine zulmedilen Akın İpek örnek bir mücadele sergileyerek, hukuki sınırlar içinde nasıl savunma yapılacağını gösterdi.

AKP ve Havuzu delirten de Akın İpek’in -yaşadığı bütün mağduriyetlere rağmen-çizgisini bozmaması. En hızlı yandaş işadamlarının bile kendi aralarında yaptıkları sohbetlerde Akın İpek’in hukuk mücadelesinden övgüyle bahsediyor.

Londra’da ki mahkemenin ‘manşeti’ ise Adalet Bakanlığı’nan gönderdiği evraktı. Evrağı medyada görmüşsünüzdür.

İpek’in Türkiye’ye iadesi durumunda ‘adil yargılanacağını’ ispatlamaya çalışan Adalet Bakanlığı, ‘Cemaatle iltisaklı olmanın’, ‘Bylock kullanmanın’ ‘Cemaat kurumlarıyla finansal ilişki içinde olmanın’ suç olmadığını, ‘gizli tanık ifadelerinin tek başına delil olmayacağını’ resmi yazıyla bildirdi.

Belge bu dört başlıkta onbinlerce Cemaat mensubunun hukuksuz bir şekilde cezaevinde tutulduğunun itirafıydı.

Sonrasında yaşananlarsa daha büyük skandal.

Malum olduğu üzere Adalet Bakanlığı suçu Londra’daki hukuk müşaviri Abdullah Murat’ın üzerine atıp skandalı örtmeye çalıştı.

Fakat daha büyük bir skandala imza attı.

Bakanlık, hem belgenin gerçek olduğunu kabul edip hem de ‘fakat bakanlığımız değil bir hukuk müşavirimizin bireysel eylemidir’ diyerek ‘resmi evrakta sahtecilik’ yaptığını itiraf etmiş oldu.

Mahkeme Türkiye’de hukuk olmadığını zaten kararı ile tescillemişti, gelinen noktada siyasilerin pervasızca yalan söylediklerini de görmüş oldular. Bu arada hatırlatayım; ABD ve İngiltere gibi ülkelerde mahkemeye yalan söylemek ağır suçtur.

BU NEYİN SİNYALİ ?

Asıl gelmek istediğim yer ise şurası;

Her ne kadar Adalet Bakanlığı işi Londra’da ki hukuk müşaviri Abdullah Murat’ın üzerine yıkıp çıkmaya çalışsa da söz konusu belge bir zihniyetin yansıması ve ‘geleceğe dair’ önemli bir ipucu.

Şöyle ki;

Erdoğan ve AKP yönetimi de biliyor ki bugün Türkiye mahkemelerinde verilen kararların tamamı AİHM’de bozulacak.

AİHM’den dönen tazminat yükü ise kararı veren mahkemelerin hakimlerine, soruşturmayı yürüten savcılara kalacak.

O aşamaya geldiğimizde AKP (bu evrağı unutmayın, yarın bir gün lehlerine kullanacaklar) belgeyi gösterip “suç bizim değil ilk derece mahkemelerinin, savcıların’ diyecek.

Aynı şeyi polis operasyonlarında, bürokraside yapılan kıyımlarda, akademide yapılan sürgünlerde de yaşayacağız.

Kabul etmek gerekir ki Erdoğan usta bir oyuncu. Amacına ulaşmak için, hiçbir etik kaygı gözetmeden, kullanabildiği herkesi istismar edebiliyor.

Mesela askeri vesayetle mücadele döneminde Cemaate yakın olduğu söylenen bürokratları ustaca kullandı. Onların sırtını sıvazladı, gaz verdi, işini bitirdiğine inandığı anda uyduruk suçlamalarla hepsini hapse attı.

2013 sonrası bütün kirli işlerini yaptırdığı bürokratlara, yargıçlara, medya mensuplarına da aynısını yapacak.

Bu açıdan Galip Öztürk kararı da bir karinedir. Cemaate karşı yürüttüğü cadı avı için Galip Öztürk’ü ustaca kullandı, amacına ulaştıktan sonra bir kalemde Öztürk’ü sattı.

Aynı şeyi başkalarına da yapacak.

Erdoğan ‘ben yapmadım,  hukuksuz tutuklamalar, işkenceler ve hapisleri bürokratlar, yargıçlar-savcılar yaptı, yalan haberleri gazeteciler yazıp çizdi’ diyecek ellerini yıkayıp çıkacak.

O zaman bütün fatura Erdoğan’ın talimatlarını uygulayan bürokratlara kalacak. İtibarlarını kaybettikleri gibi doğan tazminatlar yüzünden ekonomik olarak da kabus yaşayacaklar.

Hatta aileleri bile tazminat davalarından kurtulabilmek için reddi miras yapmak zorunda kalacak.

Londra örneğinden hareketle tekrar hatırlatayım;
Kendi çıkarları için herkesi, herşeyi istismar etmekten çekinmeyen Erdoğan tipi siyasetçileri değil, evrensel hukuki ve ahlaki değerleri takip ederseniz ‘acaba bana ne olacak?’ kaygısı yaşamazsınız.

 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Hakim, savci, polis bu duruma uyanmasin diye su sira dikkat dagitmak isteyecektir…dikkat!!!

    Fakat caresi yok, daha fazla somuremez, kandiramaz; bir sonraki safha “derinin” dozajini arttirmak, haydut ve mafyaya yol vermek…

    Bu safha belki de ucurumdan once son yol ayrimi. Tek care, evrensel hukuk. Gorulur dilegiyle.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin