M. AHMET KARABAY | HABER ANALİZ
1 Ekim’de Meclis’in açılışında MHP lideri Devlet Bahçeli’nin DEM Parti grubuna gidip ‘şirinlik’ yapmasıyla başlayan süreç, dün Edirne Cezaevi’nde tutulan Selahattin Demirtaş’a yapılan ziyaretle ‘çözüme’ evrilmiş oldu. Tepedeki saflaşma da yerini buldu; bir tarafta Erdoğan-Bahçeli ikilisi, öte tarafta Öcalan-Demirtaş…
Gelin bu sürecin üzerinden geçen 3,5 aylık zaman zarfında ortaya çıkan son tabloya bakalım. Bahçeli’nin 22 Ekim’de MHP Grubu’nda, PKK lideri Abdullah Öcalan’a yaptığı çağrıyı bırakın öteki partiler, kendi milletvekilleri bile şaşkınlıkla karşıladı. “Gelsin Meclis’te konuşsun!” diyen Bahçeli’yi grubunda bir iki kişi dışında alkışlayan olmadı. Konuşmanın ilerleyen bölümlerinde alkışlandı.
Millet İttifakı’nın büyük ortağının liderinin bile çağrıyı duymazdan geldiği günlerde, sözlerinin arkasında durdu. İleriki grup toplantılarında çağrısının eksik kalan kısımlarına açıklık getiren ve bir milim bile geri adım atmayan MHP lideri, süreci tek başına yürütüp bu noktaya taşıdı dense yanlış olmaz.
DEMİRTAŞ’IN MESAJI
Elbette MHP lideri, yeni süreçle ilgili önceden Erdoğan ile genel çerçevede bir mutabakata varmış olmalı. Ama esas itibariyle yük Bahçeli’nin sırtında. Bahçeli’nin, her hafta grup toplantısında ısrarla dile getirmesi sonucu DEM Parti heyeti, İmralı adasına giderek Öcalan ile görüştü. Sırrı Süreyya, Pervin Buldan’dan oluşan heyet, ziyaret sonrası, Öcalan’ın mesajı kamuoyu ile paylaşıldı.
Görüşmeyi kabul eden siyasi parti liderleriyle de buluşan DEM Parti heyeti, (heyete daha sonra Ahmet Türk de eklendi) son olarak Edirne Cezaevi’nde siyasi rehine olarak tutulan Selahattin Demirtaş ile görüştü. Öcalan ile görüşmenin mesajı, bir gün sonra kamuoyu ile paylaşılırken, Demirtaş’ın mesajı zaman kaybetmeden geldi.
Ne diyeceği merak edilen ve yürütülen süreçle rol alıp almayacağı merak edilen Demirtaş, tam destek olacağı mesajını verdi:
“Bizim açımızdan bu süreç, ‘Demokratikleşme, Barış ve Kardeşlik’ sürecidir. Bizler demokratik, barışcıl zeminde siyaset yapan aktörler olarak çatışmaların, şiddetin kalıcı şekilde son bulmasını arzuluyor, istiyor, destekliyoruz.”
“Sayın Cumhurbaşkanı başta olmak üzere Sayın Devlet Bahçeli, Sayın Özgür Özel ve diğer tüm parti liderlerine, barış için aldıkları ve alacakları inisiyatifler nedeniyle teşekkürlerimi sunuyor, desteğimi iletiyorum. İmralı Tecrit Adasında demokratik çözüm ve barış için büyük çaba sarf eden Sayın Abdullah Öcalan’a güven ve desteğimin tam olduğunu belirtmek istiyorum.”
‘Normalleşme’ için hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi gerektiğine dikkat çeken Demirtaş, sorunların çözüm adresi olarak TBMM’yi gösterdi. Somut adımların hızla atılması gerektiğinin altını çizdi.
ERDOĞAN’IN DİYARBAKIR MESAJI İLE ÖRTÜŞEN YÖNLER
Ne diyeceği esas merak edilen ise AK Parti lideri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan idi. Diyarbakır’da partisinin il kongresinde konuştu. Mesajlarını açık ve net vermek yerine örtülü ifadelerle konuya temas etti. Bu yönüyle bakıldığında konuşma tarzında Erdoğan ile Bahçeli yer değişmiş gibiydi. Bu konuya gelene kadar hangi konuda olursa olsun Erdoğan hep açık ve net olmayı tercih ederdi. Bahçeli ise bütün mesajlarını dolaylı yoldan ifade etme yolunu seçerdi.
Bu üslup sahipliğinden dolayı Bahçeli, Öcalan’a “Gelsin Meclis’te konuşsun!” sözleri mecazi anlam taşıdığı yorumlarının yapılmasına neden olmuştu. Erdoğan, Kürt sorununu emperyalistlerin çözümsüz kılmak istediğini belirterek, “Son dönemde gerçekleşen çalışmaların tek bir amacı vardır.” diyerek bunları şöyle sıraladı:
- Terör örgütünün kendini feshetmesi,
- Silahların kayıtsız şartsız teslim edilmesi,
- Örgütün siyaset üzerindeki vesayetinin tamamen kaldırılması,
- Bölücü örgütün baskısı dolayısıyla bir Türkiye partisi olması vasfını kazanamayan siyasi yapıya bu yönde kendini geliştirme fırsatı verilmesi,
- Bölgede artan çatışmalar karşısında iç cephemizin güçlendirilmesi.
Erdoğan, bu adımlarla yarım asırlık bölücü terör parantezinin kapatılması gerektiğini söyledi.
ERDOĞAN İLE ÖCALAN’IN ORTAK MUTABAKAT NOKTALARI
Erdoğan ile Öcalan’ın açık ve net mutabık olduğu bir konu var. O da ikisinin de Kürt sorununun çözümsüz bırakılmasının altında emperyalistlerin ve dış güçlerin bulunduğunu öne sürmeleri idi. DEM Parti heyetinin ziyaretinden sonra Öcalan ile Demirtaş, öte yanda ise Erdoğan ile Bahçeli dörtlüsünün buluştukları ortak noktalar açık ve net görülmüş oldu.
Tarafların buluştukları ortak noktaların 4 madde şöyle belirginleşti:
Birincisi: Taraflar yaşanan gelişmeleri özellikle 7 Ekim’de Hamas’ın İsrail’e saldırısıyla başlayan ve gelişen bölgesel dinamikler üzerinden okuyor. Dışarıda beklenenin ötesinde hızlı gelişmeler yaşanıyor. Bundan dolayı ülke içinde hızla kucaklaşılması gerekiyor.
İkincisi: Gelinen noktada sorunun artık ötelenmesi imkansız hale gelmiş durumda. Sorunun çözümü aciliyet kazandı.
Üçüncüsü: Bu asırlık sorun emperyalistler tarafından kangren haline getirildi. Çözüm yerli ve milli olmalı. Çözüm iç dinamiklerde bulunmalı.
Dördüncüsü: Taraflar meşruiyet zemini konusunda Kürt-Türk kardeşliği konusunda hemfikirler.
DEMİRTAŞ’IN YANINDA KONUMLANMA
8 yıldan bu yana Edirne’de alıkonan Selahattin Demirtaş’a, iktidar tarafının bu kadar öfke duymasının altında elbette ki, “Seni başkan yaptırmayacağız!” çıkışı ve Demirtaş’ın liderlik vasıfları vardı. Ama o çıkıştan daha önce gelen ve üzerinde çok durulmayan neden ise Erdoğan’ın götürdüğü paraları Meclis çatısı altında dillendirmesiydi.
İktidar tarafı bundan dolayı Kürtleri hep Öcalan’ın yanında konumlandırmak istedi. Oysa sahadaki gerçeklik biraz daha farklı. Kürtler, Öcalan’a saygı duyuyor ama lider olarak Demirtaş’ı görüyorlar.
Bundan dolayı Erdoğan, Demirtaş’ı çok uzun zamandır muhatap kabul etmiyor. Hatta yeni sürecin sahibi olan Bahçeli, Ekim ayındaki çıkışında “Çözüm ne Kandil, ne Edirne!” diye adres olarak İmralı’yı göstermişti.
Son temaslar gösterdi ki Selahattin Demirtaş bu sürecin dışında tutulamazdı. Son gelişmeler de gösterdi ki, Demirtaş terörist değil, siyasetin kurbanı olarak rehin tutuluyor.
Bütün siyasi tutsakların salıverileceği günlerin yakın olması umuduyla…