Erdoğan artık zırhsız! 

NECİP F. BAHADIR | YORUM

Ankara’da güç sahipleri ‘doğru’ haberleri yalanlatmakta pek mahirdir. Tekzip edilen her haberin ‘yalan olduğunu’ sanmayınız. Özellikle siyasi içerikli bir haber yalanlanıyorsa mutlaka bir soru işareti koyunuz derim. Hayır, tecrübe konuşmuyor; bunu bilmek için Ankara deneyimine ihtiyaç yok. Türkiye’yi, siyaseti az çok tanıyan veya takip eden yerli ve milli tekzip müessesesinin nasıl işlediğinin farkına varır.

Siyasilerin ağzından, “Yaz ama başım ağrırsa tekzip ederim!” cümlesinin çok duyulduğunu anlatmıştı bir gazeteci. Şöyle bir anekdotun gazeteci ile siyasetçi arasında sık yaşandığını da; “Çok tepki var. Tamam söyledim ama bunu düzeltmemiz lazım. Yardımına ihtiyacım var. Bir açıklama gönderiyorum…”

Ne yapsın gazeteci… Haber kaynaklarının kurumaması için esnek davranmaktan başka çaresi var mı? Çaresiz, “Gönder ama makul olsun…” der. Ve ‘yumuşak geçiş’ sağlanır.

Hayır, olan okuyucuya olmaz. Okuyucunun kafası biraz karışır… Şerbetlidir, bu gibi olaylara karşı. O da ülke gerçeklerinin farkındadır çünkü. Her tekzip edilmiş haberin yalan olmadığını örnekleriyle bilir. Yazarınız siyasetin odağında olduğu o kadar çok tekzip veya yalanlama hikayeleri dinledi ki… Bir siyasetçiden duyduğu Cemil Çiçek’e atfedilen, “Ben Hükümetin sözcüsü değil, yalancısıyım!” sözünü unutamadı. Sonunda düzeltme veya tekzip metinlerinin satır aralarını okumakta ustalaştı. Şimdi sizinle paylaşıyor.

Bu girişi yapmamın nedeni var elbette. Yoksa meramım ‘haber – tekzip’ sorununu yazmak değil. Sosyal medyada SETA’nın çarpıcı bir raporu haberleştirildi. Saha araştırmasına benzeyen rapor, 31 Mart sonrası AKP’nin hali pürmelalini anlatan ‘doğru’ tespitlerle dolu. Raporu haberleştiren gazeteci Nuray Babacan… Aktardığına göre rapor Erdoğan’a da sunulmuş. Rapor haberi çok ses getirdi. SETA kısa ve zayıf bir metinle yalanladı. Saatler sonra İletişim Başkanlığı devreye girdi. “Dezanformasyon…” dedi.

O rapor kesinlikle doğru 

Fahrettin Altun’un başında bulunuduğu İletişim Başkanlığı’nın AKP veya Erdoğan’ın ‘propaganda makinesi’ olduğunu hatırlatmaya gerek var mı? Altun’un yanında Hitler’in Bakanı Gobbels çırak kalır! Her iki yalanlama metnini okuduktan sonra söyleyebilirim ki rapor kesinlikle doğru… SETA, AKP hakkında bir rapor hazırlamış ve bunu Erdoğan’a sunmuş.  Yalanlama ‘zevahiri kurtarmaktan’ ibaret. Ama ‘zevahir’ de çok zor kurtulur. Benden söylemesi; AKP’nin zevahiri de bevatını da felaket.

SETA’nın AKP ile yakın ilişkisi herkesin malumu… AKP’nin bir yan kuruluşu gibi işlev görmekte ve SETA bünyesindeki kadrolar peyderpey bürokrasiye yani devlete taşınmakta… İbrahim Kalın onlardan biri sözgelimi. Fahrettin Altun bile SETA’dan transfer. Başka söze ne hacet. SETA’nın varoluş amacı; AKP’ye ‘yol haritaları ve kadrolar hazırlamak’… 31 Mart bozgunundan sonra AKP bir çıkış arıyor. Bunun için birçok toplantı yaptı. Fakat havanda su dövdü, dişe dokunur bir formül bulamadı.

SETA da bir çalışma yapmış; ‘AKP nasıl kurtulur?’ diye… Muhtemelen AKP yönetiminin talebi üzerinedir. Ayrıca bir istek de gelmesi gerekmiyor. SETA’nın varlık gerekçesi bu zaten. SETA işi ciddiye almış ve saha bulgularını madde madde raporlaştırmış. Habere yansıdığı kadarıyla o rapordan bazı bölümleri yorumlamaya çalışacağım. Başarılı bir çalışma olduğunu söylemeliyim öncelikle. Tespitler doğru, teşhis sağlıklı… Üslup cesur. Gerçeği Erdoğan’ın yüzüne bu kadar açık söyleyebilmek yürek ister.

31 Mart sonrası Erdoğan’ın bir serzenişini hatırlıyorum: “Bazı arkadaşlar, tek sorumlu benmişim gibi davranıyor. Bütün sorumluluğu bana yüklemek isteyenler var.”

Erdoğan’ı ‘eleştiri’ kapısı sürgülü!

Keşke o toplantıda cevap veren birileri çıksaydı. Herkesin derin bir sessizliğe gömüldüğüne adım gibi eminim. “Tek yetkili siz olduğunuza göre tek sorumlu da siz olmalısınız…” diyebilseydi özeleştirinin, muhasebenin kapıları açılırdı. Erdoğan’a karşı eleştiri, itiraz ve farklı ses kapıları kapılı… Arkadan da sürgülü. Bu herkesin bildiği bir sır. Sır da değil, aleni gerçek. Erdoğan’ın düşüncesi belli; “Lidere ancak itaat veya biat edilir, söz söylenmez.”

Rapora dönersek… Haberden bir paragraf; “Raporun başlıkları arasında en önemli konulardan birini adalet duygusunun zedelenmesi oluşturdu. Sadece, mahkemeler ve yargı açısından değil, tüm alanlarda adalet duygusunun zedelendiğine vurgu yapan rapora göre, bürokraside, kamudaki faaliyetlerde, işe alımlarda adalet duygusu ortadan kalktı. Başarılı olanların, liyakat sahiplerinin hak ettikleri yere gelememesi, partiye yakın avantajlı gruplar yaratılmasının ciddi sakıncaları ortaya çıktı.”

Kim buna itiraz edebilir? AKP’liler de adaletin tesisi konusunda ne kadar başarısız olduklarının farkında… Parti yönetiminin ‘adalet’ diye bir davası yok. Adaletsizliği temel politika olarak benimsedi. Yoksa adalet için çalışıp da başaramadı değil, Erdoğan tercihini adaletten değil zulümden yana kullandı. Ortaya çıkan sonuç da ‘adaletsizlik’ oldu. Ve bozgunun sebepleri arasına girdi. Öyle görünüyor ki toplumun ‘adalet’ konusunda AKP’den beklentisi kalmamış. Erdoğan tüm umutları tüketmiş. Adını aldığı ‘adalete’ bile isteye ihanet eden başka bir parti var mıdır acaba?

Başarısızlıktan Erdoğan da sorumlu!

Şu bölüm de çok çarpıcı ve gerçekçi; ‘Bütün bunların sonucu olarak yapılan en önemli saptama artık bu toplum psikolojisinin Erdoğan’ın dokunulmazlığını ortadan kaldırdığı yönünde. Olumsuz koşullardan sadece partiyi ve parti yönetimini sorumlu tutma duygusunun ortadan kalktığı, artık Erdoğan’ın da sonuçlardan sorumlu tutulduğu ortaya çıktı’. Helal olsun SETA’ya… Bunu Erdoğan’ın yüzüne söyleyebilmek her babayiğidin harcı değil. Partide ima yollu sözler karşısında Erdoğan’ın nasıl tepki verdiğini gördükten sonra bu tespiti yazılı hale getirebilmek cesaret işi.

Özellikle bu maddenin Erdoğan’ın canını çok sıktığı, hatta öfkelendirdiğini tahmin etmek zor değil. İleride raporu yırtıp attığı ortaya çıksa bana sürpriz olmaz. Erdoğan zerrece eleştiriye, farklı sese tahammülü yok. Zulme, haksızlığa ‘ses çıkarmayanlar’ yüzünden AKP 22 yılın sonunda ‘dilsiz şeytanlar topluluğuna’ dönüştü. Ve zulüm AKP’nin devri iktidarının karakteri oldu. Erdoğan’a en çok yakışan sıfatın ‘Zalim’ olacağını ömrü yeten görecek.

“Zaferin binlerce babası vardır ama yenilgi yetimdir!” diyen boşuna söylememiş. Başarıyı sahiplenmek kolay… Siyasette başarısızlığı kabullenmek bile zor. Sorumluluğu üstlenmenin ise siyasi kültürde karşılığı yok. SETA raporu aslında Erdoğan’ın ‘gerçeklerle yüzleşmesi’ için bir fırsat… Fakat bunu değerlendirebileceğini sanmıyorum. O artık gerçeklikten uzak başka bir alemde yaşıyor.

Zırh gitti artık… ‘Körebe oyunu’ bitti…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin