YORUM | MAHMUT AKPINAR
Cumhuriyetin ilk döneminde uygulanan Teşkîlât-ı Esâsiye Kanunu’na (1924) göre Cumhurbaşkanı Meclis Genel Kurulu tarafından milletvekilleri arasından dört yıllığına seçilirdi. 1961 Anayasası’na kadar bir cumhurbaşkanının birden fazla seçilmesine engel yoktu. Nitekim Mustafa Kemal, İsmet İnönü dörder defa, Celal Bayar 3 defa cumhurbaşkanlığı yapmıştı.
1961 Anayasası Cumhurbaşkanının TBMM tarafından yedi yıllığına seçilmesi kuralının yanında “Bir kimse arka arkaya iki defa Cumhurbaşkanı seçilemez. Cumhurbaşkanı seçilenin partisi ile ilişiği kesilir” hükmünü de getirdi (Madde:95). Aynı kural 1982 Anayasası’nda da vardı. 1961 Anayasası cumhurbaşkanının seçilebilmesini nitelikli çoğunluğa (2/3) bağlamıştı. Bu nedenle Parlamento cumhurbaşkanı seçmekte zorlanıyordu, zira siyasi partiler herhangi bir aday üzerinde bu oranı yakalayacak mutabakatı bulamıyordu. Cumhurbaşkanı seçimi siyasal sistemi tıkayan bir hal almıştı. 1973-1980 arası cumhurbaşkanlığı yapan Fahri Korutürk ancak 15. turda seçilebilmişti. Ondan sonraki Cumhurbaşkanını seçmek ise mümkün olmadı. 11 Eylül 1980 günü yapılan 115. turda da cumhurbaşkanı seçilemeyince başka faktörlere ilave bu tıkanma 1980 Darbesi’ne gerekçe oluşturdu.
1982 Anayasası Cumhurbaşkanının yetkilerini ve konumunu ciddi şekilde güçlendirdi ve sistemin kilit noktası haline getirdi. Cumhurbaşkanı seçme yetkisini parlamentoya verdi, görev süresini 7 yılla ve bir defa ile sınırlandırdı. Ancak nitelikli çoğunluk aramanın sistemi tıkamasını engellemek için birinci ve ikinci turlarda nitelikli çoğunluk çıkmazsa, üçüncü turda salt çoğunlukla iktifa edilmesi esasını kabul etti.
Kenan Evren, kendisinin Cumhurbaşkanı olmasını Anayasa referandumu içine koyduğu için 1982 Anayasası kabul edilince cumhurbaşkanı oldu. Özal, Demirel ve Sezer’in seçilmelerinde de sıkıntı yaşanmadı. Ancak Ahmet Necdet Sezer’in görev süresi 2007’de dolunca Kemalist kesimler, statükonun koruyuculuğuna soyunanlar AKP’nin bir de Cumhurbaşkanı seçmesini istemediler. Önce AKP’yi Kemalist, seküler ve rejimin kabulleneceği adaylar çıkarmaya zorladılar. AKP, Abdullah Gül’ü aday çıkarınca seçilmesini engellemek için ordu, yargı, bürokrasi, medya üzerinden türlü çabalar içine girdiler. E-muhtıranın verilmesi, 367 krizi, Cumhuriyet mitingleri bunlardandı.
Anayasa TBMM Genel Kurulu’nda ilk iki turda nitelikli çoğunluğun elde edilememesi durumunda 3. turda salt çoğunlukla cumhurbaşkanının seçilebileceğine hükmediyordu. Nitekim Demirel, Özal ve Sezer hep üçüncü turda seçilmişti ve hiçbirisi Abdullah Gül kadar yüksek oy alamamıştı. Ama eski Yargıtay başsavcısı Sabih Kanadoğlu bu dönemde bir tez ortaya attı ve Anayasa’da belirtilen 367’nin sadece karar yeter sayısı değil, aynı zamanda toplantı yeter sayısı olduğunu iddia etti. Anayasa’ya aykırı olmasına ve önceki 3 cumhurbaşkanında aranmamasına rağmen Kemalist kesim bu tezi kamuoyuna ve hükümete dayatma yoluna gitti. Ordu, yargı, medya, bazı aydınlar koro halinde kampanya başlattılar. Bugün Erdoğan’ın her kirli işinde ortağı olan Mehmet Ağar’ın DYP’si, Erkan Mumcu’nun ANAP’ı dahil siyasi partiler de kampanyaya katıldılar ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde genel kurula gitmeyerek Kanadoğlu’nun tezine destek verdiler.
Kemalistlerin etkin olduğu TSK ve yargı bürokrasisi Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasını istemiyordu. 27 Nisan’da ilk tur oylaması yapılınca TSK meşhur e-muhtırayı verdi. Buna mukabil AKP seçime gitme kararı aldı ve cumhurbaşkanının halk tarafından iki turlu oylamayla, beş yıllık sürelerle, iki defa seçilebilmesi ve TBMM toplantı yeter sayısı gibi konularda değişiklik yaptı. Değişiklik paketi nitelikli çoğunlukla kabul edilmesine rağmen uzatmalı cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer değişikliği veto etti. Değişiklik tekrar kabul edilince geri iade hakkı olmadığı için halk oylamasına götürme kararı aldı. Değişiklikler halk oylamasında %68 oyla kabul edilerek yürürlüğe girdi.
2014 yılında Abdullah Gül’ün görev süresi dolunca, Erdoğan aday oldu ve cumhurbaşkanının seçilmesine dair son değişiklik gereği ilk turda %50’den fazla oy alarak halk tarafından 5 yıllık süre için seçildi. “Allah’ın lütfu” 15 Temmuz, Erdoğan’a Türkiye’ye mahsus ucube Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemine geçme imkanı tanıdı. 16 Nisan 2017’de yapılan referandumla kabul edilen anayasal değişiklikler Erdoğan’a bütün güçleri kendinde toplama, her kurumu kontrol etme, kararnamelerle TBMM’yi bypass etme ve otoriterleşme imkanı verdi. Ancak Anayasa’da cumhurbaşkanının görev süresi ve iki defa seçilebilme şartı değişmedi. Yani cumhurbaşkanı beşer yıl süreyle en fazla iki defa görev yapabilirdi. Erdoğan ilk döneminin 4. Yılında, 2018 Haziran’ında 15 Temmuz’un havası ve avantajları gitmeden bir seçim daha yaparak ikinci dönemi garantileme yolunu tercih etti. Bugünlerde Erdoğan lehine muhalefete kılıç sallayan Muharrem İnce, “sandıkların başında yatacağım!” diye seçmeni aldatıp ortalıktan kayboldu, sonra da “adam kazandı” deyip seçim şaibelerinin konuşulmasını engelledi. Koltuğu ikinci 5 yıl için Erdoğan’a sundu. Şimdilerde öğreniyoruz ki bu seçimlerde CHP’nin sandık güvenliğinden sorumlu elemanı geçenlerde AKP’ye katılan, Erdoğan’ın rozet taktığı, ulusalcıların, Kemalistlerin hormonlu çocuğu Teğmen M. Ali Çelebi imiş!
6 ay sonra Erdoğan’ın ikinci dönemi de bitiriyor. AKP ve ortağı MHP Erdoğan’ın üçüncü döneme aday olduğunu söyleyip, hazırlık yapıyorlar. Anayasanın hükmü açık olduğu, kesinlikle üçüncü defa aday olamayacağı ve görev yapamayacağı halde muhalefet bu oldu bittiye neden itiraz etmiyor? Neden gündem yapmıyor ve sineye çekip kural dışı yarışmayı meşrulaştırıyor? Oysa İbrahim Kaboğlu’ndan Kemal Gözler’e, AKP’ye yakın İzzet Özgenç’e kadar pek çok hukukçu, anayasa uzmanı Erdoğan’ın üçüncü defa seçime girmesinin hukuki olmadığını söylüyorlar. Ama muhalefet, siyasi liderler Erdoğan’ın oldu bittiye getirip aday olmasını hazmetmiş, kabullenmiş görünüyorlar. Erdoğan’ın adaylığını sorgulamak, illegal tavrı tartışmak yerine herkes: “kimi çıkarırsak Erdoğan karşısında başarılı olabiliriz?” derdinde.
Bu bir akıl tutulması mıdır, yoksa kontrollü, sarı muhalefetin hayatın her alanını domine etmesinin sonucu mudur anlayamadım.
Belki de 15 Temmuz’da rejim namına tam destek verdikleri, söylemlerini hala tekrar ettikleri Erdoğan’ın devleti dizayn etme, kasalardan sonra ülkeyi de sıfırlama misyonu bitmedi!
Bence
MUHALEFET ERDOĞAN IN DEVLETİ ZATEN KANUNLA İDARE ETMEDİĞİNİ bildiklerinden böyle davranıyorlar…
Hani Erdoğan istese zaten seçime dahi gitmeden o koltukta oturabilir..
Göz göre göre sandıklar değiştirilebilir…
Hiç kimsede bir şey yapamaz.
İnanın Mansur Yavaş ve İmamoğlu da AKP li gibi belediyeyi idare ediyorlar. Yoksa çoktan Selahattin Demirtaş ın yanında bulurlardı kendilerini..