Ercan’ın toplumu!

YORUM | M. NEDİM HAZAR

Doğduğum ve çocukluğumun geçtiği topraklara karşı 50 yaşından sonra muazzam bir hayal kırıklığı ve yanılmışlık hissiyle kıvrandım son dört-beş yıldır.

Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi ile yıllar yılı “Azizlerden aziz olan bu millet” diyerek hayali bir kutsamanın yaşattığı zihinsel bozgun ile savrulurken, öfke ile beraber muazzam bir eziklik hissi içinde kıvranıp durdum.

Ne ki, şimdi daha yeni yeni taşlar yerine oturuyor.

Bilgiyi ve bilimi önemsemek ayrı, putlaştırmak apayrı bir şey.

“Bilgisi yok ama fikri var” aşağılamasının büyük bir aldatmaca olduğuna kaniyim.

Feraset ve basiret denilen iki iksir var kavramsal olarak elimizde.

Carrel, İnsan Denen Meçhul’de bu mevzuya şöyle eğilir. “Çocukların ve gençlerin eğitimine yapılan büyük miktarlardaki harcamalara rağmen, entelektüel elitlerin sayısı artmışa benzemiyor,” der.

Hz. Bediüzzaman insanı iyi-kötü paradigmasında sınıflandırırken aktif-pasiflikten bahseder.

Ve toplumdaki huzur-mutluluk endeksinin bu diyagramın bileşkesiyle doğrudan ilintili olduğunu ileri sürer.

Modern bilime göre ise, her birimiz iyi, vasat ya da kötü olarak doğmaktayız. Ancak zihinde de olduğu gibi ahlaki duygu da eğitimle, disiplinle ve iradeyle gelişmeye açık. Bediüzzaman’ın iyilik düzlemi tam da bu uzayda kurulmuştur.

Aktif ya da pasif iyi-kötü bileşik kaplarındaki değişim bir toplumun kümülatif endeksini veriyor.

Şüphesiz bunda yönetici elitlerin kimliği de önemli. Yine Carrel, bu mevzuyu eşelerken liderlerin özellikle entelektüel ve ahlaki zayıflıkları ve cehaletlerinin bir medeniyet için en ciddi tehlike olduğundan dem vurur.

Bakınız: Feraset, basiret ve erdem…

Yeni kuşağın belki de anlamını bile artık bilemediği üç ayrı kavramdan bahsediyorum.

Şüphesiz bu kavramların da idolleştirildiği bir ideolojik düzlemi yüceltmiyorum. Konvansiyonel eğitimin önemi ve rutinliği bakidir.

Ve fakat, günümüz medeniyetinin her gördüğünde bir küçük yangın muamelesi yapıp üzerine battaniye attığı bu kavramların tamamen sönümlenmesi belki de içinde bulunduğumuz çıkmaz sokağın açılmak istediğimiz vadiye kapanan kapılar olduğu gerçeğini söylemeye çabalıyordum.

Carrel okuması yaptık son bir alıntı ile esas mevzumuza geçelim. İnsana dair beyin patlatan Alexis Carrel, şehirlerin insanların mutluluk ve huzuru için kurulmadığını söyler. Şehirleşmek çok da matah bir şey değildir. Köylülüğü yüceltme adına söylemiyorum bunu şüphesiz.

Yeni fark ettiğim Kurdish Studies Center (BKZ) yetersiz ama son derece verimli dosyaların olduğu bir araştırma merkezinin raporlarını incelerken aklıma geldi tüm bunlar. Bu merkezin yaptığı bir araştırmada (BKZ) ortaya çıkan bulgulardan en ilginci şu: Gençlerin mutlu olmaması değil, mutsuzluğun erkeklerde ve batıda yaşayanlarda daha yüksek olması esas mevzu…

Türkiye bir seçime gidiyor.

Aslında ülkenin her halükarda kaybettiği bir 20 yıl var. Ancak bu seçim ve seçmen tercihlerinin Türkiye’nin yaşayacağı karanlığın boyunu göstermesi açısından çok mühim.

Yine Türkü, Kürdü, Lazı ve Çerkeziyle bu milletin (belki de insana dair temel bir zaaftır bu, bilemiyorum) utanç verici derecede yüksek oranda sahip olduğu pragmatizm, geleceğini hiç bu kadar ciddi şekilde tehdit etmemişti.

Size Bakkal Ercan’dan bahsetmek isterim.

Samimi bir küçük esnaftı Ercan.

Bakkallık yapardı ama sonradan emlakçılığa evrildi.

Her gün yaşadığı hayattan şikayet eden Ercan bir gün, umuttan bahsetti bana.

Umut, benim için sihirli kelimedir bilenler bilir.

Bir an için küçük esnaf dostumun aydınlanma yaşadığını düşündüm.

Ancak bir sonraki cümlesi ülkeye dair bir gerçekliğin tokat haline dönüşmesiydi adeta.

“Güzel şeyler de oluyor. Kızıma aylık 50 TL burs vermeye başladılar!”

Bekir Ağırdır hayranlıkla takip ettiğim bir bilim insanı ve entelektüel.

Son yazısında, (BKZ) “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı verilerine göre Türkiye nüfusunun yüzde 32’sini oluşturan 27 milyon 189 bin 433 kişi yardımlarla yaşamını sürdürebiliyor. Merkezi hükümet üzerinden yapılan yardımlar gıdadan yakacağa, sağlıktan barınmaya kadar birçok kalemde veriliyor,” Demiş.

Her üç kişiden birinin dilenciliğe alıştırıldığı, muhtaç bırakıldığı ve bununla mutlu olmayı öğrendiği bir toplum.

Ercan’ın toplumu.

Sadece son iki yılda, yine bakanlığın verilerine göre bu yardımlardan yararlanan hane sayısının iki katına çıktığı bir toplumun umut verebilmesi mümkün mü?

Sanki birileri bu milletin damar yollarını açıp böyle bir uyuşturucu zerk etmiş.

Ve bunun neticesinde tüm dikişleri atmış, tüm zemini kaymış, çürümüş bir kitle kalmış geriye.

Açıkçası bu işin kırılma noktasının seçimler olduğundan da çok emin değilim.

Kaldı ki, meselenin bir de “skor” paradoksu var ki, ona da bir başka yazıda değinelim.

Bugünlük bu kadar olsun.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

4 YORUMLAR

  1. Pragmatizm….

    Ercan 50 TL burs için…. Dediniz..
    Ben paraşüt bıyıklı bir ülkücünün yanımda yüksek maaşla iş bulduğu için, olağanüstü pragmatist bir dönüşümüne şahit olduğum gibi, neredeyse Ne Mutlu Kürdüm diyecek seviyedeki bir kürdün de ihalelerdeki ülkücü arkadaşı vesilesi ile Ne mutlu Türküm demelerine şahit olduğumdan Ercan ın pragmatist seviyesini çok normal görüyorum…

    İnsanın doğasında var sanki. Esfel-i safiline son sürat yuvarlanabileceği gibi, Ala-i illiyine de yükselebiliyor.
    Ben ne kürtlüğümle övünüyorum, nede Türklerden gördüğüm zülümden dolayı Türklerden nefret ediyorum.
    Sizin gibi bir Türkü bütün zalim Kürtlere değişmem.
    Ölçü hak ve doğruluk olmalı..
    Zalim bir müslümandan sa adil bir ateistle dost olurum.

    Tabiki zalim bir Müslümanın da münafık yada en azından faskl biri olduğunuda unutmam..

  2. Bu süreçte Hizmet hareketinden bile birçok insan pragmatizm dediğimiz olayın dibine vurdu , bunların bazısı kalbur üstü tabir edeceğimiz her yönüyle eğitim almış , öndeki arkadaşlarımızdan dı . Pragmatizm eleştirisinde halkdan çok kendimizi eleştirelim , gerçekten söylüyorum sayı az değil … Seçimlere gelince , seçimler sonucunda geçmişte düşman gibi gördüğüm partiler ve insanlar aracılığıyla adalet gelirse , güzel bir toplum için ilk adım atılmış olur .

    • Hizmet acisindan baktigimizda üzerinde durulmasi gereken en büyük pragmatizm isin hep kolayina kacmamiz oldu. Sonunu düsünmeden, bu kolaya kacmalarin, takip takistirmalarin kendi tabanini baska bir seye dönüstürecegini hesaba katmadan yapilan islerdi bunlar. Zaten pragmatizm düsünmemektir. Bir adim atmadan önce düsünmek, ” Bu yapmak istedigim sey dogru mu?” demek.. Bi de tabii su da var: Bu sorunun cevabini kim verecek? Ben mi yoksa bir istisare ortami mi? Kendine sormayan, ilgili kisilere sormayan aslinda pragmatizmden daha kötü bir belaya düsmüstür. Pragmatizmde bir bilinc var. Bizimki tümden cahillik.

  3. Kötülük kavramının felsefi yönünü inceleyen Hannah Arendt bizim bu yaşadığımız zulmün müsebbiplerinin ilham kaynağı nazileri incelemiş ve neticede “kötülüğün sıradanlaşması” olarak tanımladığı bir kavramı ortaya atmıştı. Arrendt kötülüğün genel manada düşünce yoksunluğundan olduğunu ileri sürer.

    Ancak kendi hocası ve 20. yüzyılın belki de en önemli ama en değersiz filozofu Hiedegger’in kendi hocası yahudi Husserl’e yaptığı kötülükleri ve vefasızlığı düşününce bunun düşünce yoksunluğundan geldiğini kabul etmek çok zor.

    Bu kötülük fenomeninin bir çok saiki olabilir. Menfaat, hubb u cah, korku, cehalet, hased… Bütün bunların insan fıtratının bir gerçeği olduğunu dâima akılda bulundurmak gerekir. Yola çıkarken, hesap yaparken, geçmişi sorgularken bunu kabul etmeli ve buna göre tedbir alınmalı veya konuşulmalıdır.

    Karanlık bir dünyaya aydınlık getirme iddiasında olanların karanlığın kötülüklerini ve potansiyelini tarihe bakarak hesap etmesi gerekirdi. Onun için bu süreç ilk değildir son da olmayacaktır.

    Ne olursa olsun insan fıtratı ve sosyolojinin kanunları değişmez.Bunlar Allah’ın kanunlarıdır ve kimse için de değişmez. Basiret ve feraset bunu bilmeyi gerektirir.

    Kaynakları iyi okumalı yeniden değerlendirip yeni sonuçlar çıkarmalıyız.
    Bize ihtar edilen gıpta damarını tahrik etmemek, sırren tenevvere, gücünü haktan almak, şeffaflık, çıldırtan bir sabırla hendesi fikirle hareket etmek, tedbir ve daha bunun gibi nice düstur hep bu kötülükten korunmak içindi.

    Hizmet insanı olarak Risale-i Nurlarda bizlere anlatılan bu kavramları ya algılayamadık veya ciddiye almadık. Şimdi de sonuçlarını yaşıyoruz.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin