YORUM | ALPER ENDER FIRAT
Bir enkazın altında, üstünde binlerce ton kum, demir, toprak yığını varken bir saat iki saat üç saat değil, bir gün iki gün üç gün değil, tam 12 gün 296 saat kurtarılmayı beklemenin ne denli korkunç bir durum olduğunu düşünebiliyor musunuz? Kum ve betonların arasında kalmış kim bilir kaç bin insan günlerce kurtarılmayı bekledi? Ne kadar süre canlı kaldı, ne kadar süre kurtarılma ihtimali vardı bilemeyeceğiz.
O esnada enkazın üstünde ülkenin cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan kişi, kendi talimatını beklemeden harekete geçildiği için, bir de bu kadar askerin sokakta olması kendi iktidarını tehlikeye düşürebileceğinden endişe ettiğinden, hemen başlamış arama kurtarma işlerini durdurmuştu. İplerin sadece kendisinde olduğunu geri kalan herkese iyice gösterdikten sonra kurtarma çalışmalarına başlayabileceklerini lütfetmişti.
Ülkedeki her şeyi talimata bağlayan Recep T. Erdoğan talimat vermediği için asker kışlasından çıkmadı, çıkanlar da geri döndü. Askerin başında duran Hulusi Akar da siyasi ikbali söz konusu olduğundan fazla üstelemeye gerek duymadan emre itaat etti.
Faciayı duyar duymaz insani bir refleksle yardıma koşan sivil inisiyatif devleti zayıf göstereceği için onlara da hadleri bildirilip öyle fazla da gayretkeş olmalarının önüne geçildi. Yine de kımıldamak isteyenlerin tehdit ve sopa gösterimiyle oturması sağlandı. Bunlar yaşanırken on binlerce insan enkazın altında, yukarıdan gelecek yardımı bekledi.
Herkes 296 saat bekleyebilecek durumda değildi ve hayatların Recep bey’in siyasi akıbetinin yanında çok da kıymeti yoktu. Soğuktan, nefessizlikten ya da susuzluktan kimseler duymadan ölüverdiler. Ölenler televizyon haberlerinde, devletlü açıklamalarında, sadece birer istatistik rakamı olarak akıllarda yer etti.
Muktedirlerin, enkaz altında neler yaşandığını önemseyecek durumları yoktu; ne yani onlar yaşayacak diye asrın liderinin, liderliği risk altına mı girseydi?
Yukarıda siyasi iradenin imajını zedeleme ve iktidarını gölgeleme riskleri bertaraf edildikten, her şey hükümetin imajını düzeltecek bir şekle sokulduktan sonra, enkaz kurtarma çalışmalarına başlanabilirdi; ama yine de “müteahhit çetesi” bunlarla vakit geçirmeyi gereksiz buluyordu. İstatistiklerde sadece bir rakam olarak yer bulacak şeylerle uğraşmak vakit kaybından başka bir şey değildi!
AKP Genel Başkanına göre bir an önce enkaz temizlenmeli ve hemen inşaat çalışmalarına başlanmalıydı. Her ne kadar zerre miktar suçu olmasa da yıkılmış şehir görüntüleri seçime hazırlanan hükümet için risk teşkil edebilirdi. Bir takım kendini bilmezler bu işin ‘fıtratını’ unutup, ‘acaba hükümetin de bir suçu var mıdır?’ diye akıllarından geçirebilirdi.
Yabancı ekiplerinki dahil arama kurtarma çalışmalarında canlı ulaşılan her olaya AFAD’ın el koyup televizyonlarda görüntü vermesi yeterliydi. Böylece bağış adı altında AFAD’a uçurulan on milyarlarca parayı kontrolsüz bir şekilde kullanacakları bu kurumun halk nazarındaki imajını düzeltebilirlerdi. Bundan ötesi vakit kaybetmeye neden olan gereksiz bir gayretkeşlikti.
Şimdi ölenleri bir an önce unutup ve unutturup, her daim hasretinden prangalar eskittikleri inşaat işlerine başlama zamanıydı. Öyle ki resmi rakamlara göre bile cumhuriyet tarihin en büyük felaketini gündemden düşürmek ve ülke genelindeki halkın dikkatin yavaş yavaş başka şeylere çekmek en doğrusuydu. Çünkü bu konu konuşuldukça iktidar oy kaybetme riski taşıyordu.
Nitekim Türkiye televizyonları, haber kanalları dışında normal yayın akışına döndü ve tahmin ediyorum kısa sayılacak bir süre sonra iyice unutturulacak. Muhalefet diye bir şeyin de olmadığını düşünürsek iki ah bir vah ile az bir zaman sonra herkes hayatına kaldığı yerden devam edecek, buna da normalleşme diyecekler. Birkaç müteahhit, bir iki tane yapı denetim firması cezalandırılacak, böylece suçu olanlardan hesap sorulmuş olacak. Ne bir belediye başkanı yargılanacak, ne bir devlet yetkilisi on binlerce kişinin ölümünden sorumlu tutulacak.
Yıkılan şehirlerin yeniden kurulması için harcanacak paranın büyüklüğü müteahhit çetelerini mutluluktan çılgına çeviriyor olmalı. Recep T. Erdoğan’ı artık o koltuktan kaldırmak her zamankinden çok daha zor olacaktır. Onun iktidardan ayrılmamak için yüz milyarlarca dolarlık bir gerekçesi daha var. Şehirlerin yeniden kurulması için harcanacak o paraları bırakmamak için her şeyi yapacaktır.
Bütün bunlar olurken doğrusunu söylemek gerekirse muhalefet de olanı biteni çok güzel izliyor. Kılını kıpırdatarak iktidarı sıkıntıya sokmamakta çok ama çok başarılılar değil mi?