YORUM | SÜLEYMAN KARAMAN
Enflasyon, paranın düzenli olarak değer kaybetmesidir. Önceden 5 lira olan ekmeğin fiyatı 10 liraya çıkmışsa, 5 lirayla ancak yarım ekmek alabilirsiniz. Yani para değerini kaybetmiştir artık. Enflasyonun fazla talep, ya da düşük arzdan kaynaklanabilecek nedenleri olsa da Türkiye’de olduğu gibi yüksek enflasyonun tek bir nedeni vardır, aşırı para basmak.
Gelişmemiş ülkeler için vergi toplamak zordur. Bir ülkede düzenli olarak vergilerin toplanabilmesi için o ülkenin istikrarlı bir hukuk devleti olması lazım. Hukukuna güvenilmeyen bir ülkede vergi toplamaya çalışmak, devlet ile işletmeler arasında oynanan bir futbol maçına benzer. Bazen takımlar arası karşılıklı mücadele olur, bazen de takımlar birbirini idare ederler.
Vergi toplamanın zor olduğu başka bir ülke çeşidi de otokratik ülkelerdir. Otokratik ülkelerde siyasal yönetim halkı mutlu tutmak mecburiyetindedir. Çünkü mutlu olmayan halk, siyasal yönetimin koltuğu kaybetmesine neden olabilir. O yüzden vergi toplamak gibi halkı “rahatsız edecek” aktiviteler en asgari seviyede tutulur. (Bu yüzden zengin doğal kaynaklara sahip ülkelerde otokratik bir yönetim daha kolay kurulur.) Ama bu tür ülkelerin masraflarını karşılayabilmesi için alternatif bir çözüm vardır: devletin para basarak kendi ihtiyaçlarını karşılaması.
Aslında yüksek enflasyon dediğimiz şey gizli bir vergidir. Vergisini toplayamayan devlet para basarak masraflarını karşılar, halktan vergi toplamak gibi işlere tenezzül etmeyip onları da çok rahatsız etmez. Siz cebinizdeki 10 lira ile iki tane ekmek alabileceğinizi düşünürken, fiyatların artması sonucu bir tane ekmek alabilirsiniz. Aslında iki ekmeğinizden birini devlete vergi olarak vermişsiniz de haberiniz yok.
Belki anlaşıldığı üzere yüksek enflasyondan en çok etkilenenler sabit gelirli vatandaşlardır. Gelir sabit olduğu için devletin maaşları ya da asgari ücreti yükseltmesini beklemekten başka yapabileceği bir şey yoktur. Maaş artışı da ancak para basılarak yapılabildiği için enflasyona neden olur ve ekstra maaş vatandaşın eline geçmeden fiyatlar zaten artmıştır. Elde var sıfır.
Ama böyle bir durumdan kazançlı çıkabilecek bir kesim de vardır. Ticaret yapan büyük sermaye sahipleri, fiyatlar artmadan sermayelerini emtiaya çevirebilirlerse enflasyon onların yararına çalışabilir. Böylece düşük fiyattan aldıkları ürünlerini çok daha yüksek fiyata satabilirler. Gerçi uzun vadeli plan yapmayı zorlaştıran enflasyon her kesimi olumsuz bir şekilde etkilese de, büyük sermaye sahipleri bu durumdan bir menfaat sağlayabilirler.
Yüksek enflasyondan yararlanabilecek başka bir kesim de Türk Lirası cinsinden borç alabileceklerdir. Bugünün Türkiye’sinde servetinize servet katmanın en kolay yolu Türk lirası cinsinden borçlanarak fiyatı artacak olan ev, arsa ve benzeri malları almaktan geçer.
Borcunuz erirken, aldığınız ev ve arsaların değeri artmaya devam eder. Bunu yapabilecek kesim de çoğunlukla zaten varlıklı insanlardır. Yani varlıklı insanlar varlıklarına varlık katarlar. Ama fakirler genelde sabit gelirli oldukları için enflasyonun etkilerinden kendilerini koruyamazlar ve daha da fakirleşirler.
Görüldüğü üzere yüksek enflasyonun yol açtığı en büyük problemlerden birisi gelir dağılımının daha da bozulmasıdır. Fakirler daha fakirleşip, devlet maaşlara ne zaman zam yapacak diye bekleyerek devletin eline mahkum bir şekilde yaşamaya devam ederken, zenginler de zenginliklerini artırırlar. Devlet de halkı kendine daha bir bağımlı yaparak onun üzerindeki sultasını derinleştirir.
Geçim sıkıntısı içinde yaşayan insanların gününü kurtarma derdinden başka bir işle meşgul olmaları zordur. Bağımsız düşünme, fikir üretme, sanatla ilgilenme, otoriteye karşı ses yükseltebilme ancak belirli bir zenginlik ve eğitim seviyesinin üstünde olan insanların yapabileceği şeylerdir. Bundan dolayı otoriter idareler, halkın çoğunluğunun fakir kalması ve devlet üzerinden geçinmesine çok önem verirler. Türkiye’de de bu çok farklı değil.
Ülkelerin tamamen perişan olup yıkılmadan bir önceki evreleri yüksek enflasyon dönemidir. Tarihte var olan hemen hemen bütün devletlerin son dönemlerinde yüksek enflasyon ile mücadele ettikleri ve bu savaşı kaybettiklerini görürüz. Aynı tehlike Türkiye için de geçerli olsa da, Türkiye’de seçim sonrası umut verici birkaç gelişme olduğunu söyleyebiliriz.
Seçim sonrası Türkiye’deki mutlak kötü gidişata bir dur demek için Merkez Bankası başkanlığına, enflasyona karşı tam bir mücadele vereceği bilinen Gaye Erkan’ın ve Maliyenin başına da, daha önceki başarıları ile bilinen Mehmet Şimşek’in getirilmesi Türkiye için çok büyük bir fırsattır. Mevcut siyasi otoritenin önceki politikaları ile ters düşecek aksiyonlar alan bu iki ismin ekonominin başına getirilmesi, aksi takdirde batması kesin olan Türk ekonomisini kurtarmak için atılmış çok önemli adımlardır. Bu iki ismin gelmesi ile beraber Türkiye’de palyaço yönetimi değil, gerçek bir ekonomi yönetimi bekleyebiliriz.
Ama uzun vadede ekonomi yönetimi ile siyasi yönetim bir madalyonun iki yüzü gibidirler. Bir ekonomi gerçek manada ekonomik ve siyasi özgürlükler üzerinde büyür ve gelişir. Ekonomik ve siyasi özgürlükler olmadıktan sonra ekonomide görülecek düzelmeler ancak ülkeyi tamamen batmaktan kurtaracak ya da idare edecek kadar olur. Türkiye’nin gerçek manada gelişmesi, insanların özgürlüklerine saygı duyulması, hukukun hakim olması için daha çok yol kat etmesi gerekiyor.
Sonuç olarak Türkiye’de siyasal iktidarın zamanının uzatıldığını söyleyebiliriz. Türk Lirasının değerini belirleyen faktör yurt dışından gelen döviz olduğu için, Türkiye’nin geleceğinin en önemli belirleyici unsuru da uluslararası finansal ilişkiler olacak.