Enes Kara’nın intiharı ve hür irade ile din seçimi

YORUM | AHMET KURUCAN

Türkiye iki gündür Enes Kara’nın intiharını konuşuyor. Genç bir insanın kendi hayatına iradî olarak son vermesi hiç şüphesiz çok farklı boyutları ile ele alınması gereken bir mesele. Bu noktada bir daha böylesi bir olay yaşanmasın düşüncesine sahip iyi niyetli nice uzman kişiler ilmi ve tecrübi birikimlerini kamuoyu ile paylaşıyorlar. Bu trajik olaydan nasıl nemalarınım düşüncesi ile ideolojik ön kabulleri, yargıları ve şartlanmışlıkları ile konuşanlar da var. Bunları da gözardı etmemeli elbette yapılacak olan değerlendirmelerde.

Merhum Enes’in yürekleri parçalayan, bağırları yakan videosundan bir cümle aktaracak ve sadece o konu üzerinde kısa bir hatırlatmada bulunacağım. Enes diyor ki: “Açıkçası son 3 üç yıldır Müslüman değilim ama ailem tam tersine aşırı derecede dindar ve baskıcı.”

Ebeveyn-çocuk ilişkisi mülkiyet ilişkisi değildir. Hiçbir anne baba reşit ve reşide olmuş çocukları üzerinde dini tercihlerini belirleme bağlamında baskı yapma hakkına sahip değildir. Onlar her yetişkin insan gibi özgür ve bağımsız bireylerdir. Dolayısıyla Anadolu’da yaygın olduğu şekliyle “İslami dinini tercih etmezsen, namazını kılmazsan, orucunu tutmazsan sana hakkımı helal etmem, emdiğin sütü haram ederim” türünden sözlerle psikolojik şiddet uygulaması kabul edilemez. Bunu ilk başta inanması için zorlanılan İslam dini kabul etmez. Dinin kabul etmediği bu baskı aynı zamanda ahlaki de değildir, hukuki de değildir.

Kabul ediyorum, hiçbir anne baba çocuğunun kötü olmasını, mutsuz olmasını, başarısız olmasını istemez. Onun için en iyi okullarda okutmaya çalışır, en iyi mesleklere sahip olması için uğraşır, bu uğurda yemez yedirir, giymez giydirir. Fakat çocuk artık yetişkin diyebileceğimiz bir yaşa ulaştığında doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden ayırabilecek ve kendi hayatına dair kararları kendi verebilecek bir seviyeye ulaştığında anne babanın yapacağı tek şey onun kararlarına saygı duymak, bilgi ve tecrübesi ile gördüğü muhtemel yanlışlıklar varsa uyarmaktan ibarettir.

“Bu dediklerinizi mesleki tercihlerinden evlenecek kızı veya erkeği belirlemesine kadar hayatın bir çok alanında kabul ediyoruz ama dinin buna dahil olmadığını düşünüyorduk ya da dinin de buna dahil olmasını kabullenemiyoruz” diyenler olacağına eminim. Çünkü Anadolu’da hatta İslam coğrafyasının birçok yerinde böyle bir toplumsal ve kültürel zeminin olduğu bilinci içindeyim. Ama bu düşünceyi bir soru olarak kabul edecek olursam cevabım yukarıda söylediklerimden farklı olmayacak hatta onu pekiştirecek. Öyleyse tekrar edeyim: Ama’sız ve fakat’sız olarak diyorum ki anne babanın çocuklarının dini tercihlerine karışma, bu tercihte onun özgür iradesini baskı altına alacak bir davranış içine girme ve  benim inandığım dine inanacaksın deme hakkı yoktur.

Kaldı ki yapsanız ne olacak? Merhum Enes’te olduğu gibi ister anne-baba ve aile sevgisi saikiyle ister ekonomik gerekçelerle aileye bağımlı olmasından hareketle Müslüman olmadığı halde Müslüman gözüken, gözükmek zorunda hisseden çocuğunuz Müslüman mı olmuş olacak? Bunun dindeki adının nifak olduğunu bilmeyen mi var Allah aşkına? Demek ki o baskılar samimi bir dindar değil iki yüzlü bir münafık ortaya çıkartmaktan başka bir işe yaramıyor ve yaramaz da. Hangi dönemde hangi toplulukta ve hangi dinde olursa olsun böylesi bir zorlamanın doğuracağı sonuç aynıdır. Çünkü dini inanç ancak ve ancak candan, içten, gönülden, seve seve kişinin özgür iradesi ile kabulü üzerine kuruludur.

Bunun içindir ki Allah hiçbir yorum, te’vil ve tefsire ihtiyaç bırakmayacak ölçüde açık, seçik ve net olarak der ki: “İşte bu Kur’an, rabbiniz tarafından vahyedilmiş bir kelamdır. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin” (18/29). Ne demektir bu? Dikkatlice üzerinde durmanızı ve düşünmenizi tavsiye ederim. Ben yardımcı olayım: Allah yaratmış olduğu kullara kendine inanma veya inanmama özgürlüğü veriyor. Dolayısıyla Allah’ın kullarına vermiş olduğu bu iman etme veya etmeme hakkını anne baba dahil hiç kimse insanın elinden alamaz.

İnanç hürriyetini garanti altına alan ayet bununla sınırlı değildir Kur’an’da. Kur’an kursu talebesi seviyesinde dini bilgiye sahip olan herkesin bildiği şu ayete ne demeli? “Dinde zorlama yoktur” (2/256). Bu ayet nüzul sebebi ile birlikte ele alındığında lafzının taşımış olduğu anlamdan çok daha büyük bir mana ifade eder. Zira ayet Müslümanların başka din mensupları ya da herhangi bir dini inanca sahip olmayanlara yönelik İslam dinini kabul ettirmeleri için zorlamada bulunmamasını değil aksine Yahudi ve Hıristiyanlık dinini tercih eden çocuklarına Müslüman olmaları için zorlamada bulunmamaları için inmiştir.

Hasılı, vicdanı ölmemiş her insanın ciğerini dağlayan bu intihar vakıası karşısında sözü şimdilik daha fazla uzatmadan bu kısa yazı ile dini tercihte ne ferdi ne ailevi ne toplumsal ne de devlet baskısının kabul edilemeyeceğini ve bunun İslam dininin emri olduğunu bir kez daha vurgulamak istedim.

Bu vesile ile Enes Kara’ya Allah’tan rahmet kederli ailesine baş sağlığı dilerim. Umarım son olur, bir daha böyle olaylar ne ülkemizde ne de dünyanın başka yerlerinde yaşanır.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

31 YORUMLAR

  1. Ahmet kurucan. Uzulmemek mumkun deyil…
    Iman etmemis birine Allah rahmet eylesin denmiyecegini bilmiyor olamazsiniz. Yanlisim varsa yeni bir yazi kaleme alip okurlarinizi aydinlatirmisiniz.

    • Müslümanların kafasında insanların sadece müslüman ve kafir olarak sınıflandırılmasını ne aklıma ne vicdanıma kabul ettiremiyorum. Bazıları kafirlerin bir kısmını ehli kitap olarak ayırsalar da onları da son tahlilde yine kafir sınıfına koyuyorlar.

      Eğer Allah indinde de böyle ise o zaman susuzluktan ölmek üzere olan köpeğe ayakkabısından su içiren ve bu ameli neticesinde Allah’ın iman nasip ettiği günahkar kadına ne diyeceksiniz? Size göre iman edene kadar o kadın da kafir değil miydi? Öyle ise Ebu Cehil ile o kadına benzer durumda olan, içinde iman tohumu taşıyan ama müslüman olmayan insanları bir tutamazsınız, zira Allah bir tutmuyor.

      İkincisi, zerre hayrın da zerre şerrin de karşılığı olacağı Kur’an’da belirtilmişken, ve bunun Allah’a iman edenlere has olmadığı yukarda bahsettiğim olayda açık iken, tamamen iyi niyet ve güzel duygularla, kimselere duyurmadan iyilikler yapan ama Allah’a henüz iman etmemiş insanların bu iyiliklerine “sayılmaz” deme cesaretini kim nereden alıyor bilmiyorum. Hatta bazı alimler müslüman olmayana “iyi insan” denemeyeceğini sadece “iyi doktor”, “iyi yemek yapar” gibi işini övücü sözler söylenebileceğini söylüyorlar.

      Son olarak diyeceğim o ki, Allah’a düşmanlık etmemiş ama O’nu da bilemeden öte dünyaya göçmüş insanlar için “Allah rahmet eylesin” demenin günah olacağına ihtimal veremiyorum, vicdanımda bunu kabul edemiyorum. Allah bunun için hesap sorarsa “rahmetinin genişliğine güvendim” diyeceğim.

      Sanırım bu paradigmalar dünyanın “biz” ve “onlar”dan oluştuğu, savaşla yoğrulmuş bir bakış açısıyla yapılan İslam yorumlarından kaynaklanıyor.

    • Yazıdaki görüşlerinize katılıyorum Ahmet Hocam.

      Eğer insanları zorla islamlaştırma olsaydı bunu başta Allah(cc), sonra da Peygamber [sav] yapardı. Biz çocuklarımıza doğru bildiğimizi en güzel şekilde anlatmak ve örnek olmakla mükellefiz. Karar onlara ait olmalı!

    • Yazar ne demek istemiştir?

      Aynen yazıdan aktaracak olursak: “Merhum Enes’te olduğu gibi ister anne-baba ve aile sevgisi saikiyle ister ekonomik gerekçelerle aileye bağımlı olmasından hareketle Müslüman olmadığı halde Müslüman gözüken, gözükmek zorunda hisseden çocuğunuz Müslüman mı olmuş olacak? Bunun dindeki adının nifak olduğunu bilmeyen mi var Allah aşkına? Demek ki o baskılar samimi bir dindar değil iki yüzlü bir münafık ortaya çıkartmaktan başka bir işe yaramıyor ve yaramaz da.”

      Yani yazar acikca Enes’in icinde bulunduğu baski ortamından dolayı ‘musluman’ gözükmek zorunda kaldigini, bunun da acikca ‘iki yüzlü bir munafik’ tanımına uyduğunu kendi elleriyle yazmış. Sonra da cikip, Allah’tan rahmet diliyor! Ilahiyatci olmaya gerek yok. Zira orta derece Turkce bilgisi olan herkes yazarın kendisiyle celistigini anlar.

      Bu merhametin bollugu nerden?
      Sen, anana banana tum sulale duz küfreden birisine de boyle merhametle yaklaşıyor musun? Kendi hur iradesiyle inanmamayi tercih eden birisine boyle ‘merhamet’ yetistirme gayretiniz niye? Kime sirin gozukmeye calisiyorsunuz? Inanmiyorsa inanmiyordur; en fazla “senin din(sizlig)in sana, benim dinim bana” der ceker gidersiniz en azindan. Hayatta olsa kavli, fiili dua eder, Allah’in iman nurunu nasip etmesini talep edersiniz, fakat artik amel defterini “dinsizlik’ uzerine kapatmis birisine ‘sevgi pitirciklari’ seklinde ususmeler de bizim kendi imanimiz noktasinda nerde durdugumuzu gosteriyor. Cok yazik! Hergun onlarca, yuzlerce din kardesimiz dunyanin degisik yerlerinde iskence cekiyor, belki katlediliyor. Hic bu kadar ciddi bir ‘uzulme, ayilma/bayilma’ merasimi gormedim. Demek ki ‘munafiklik’ icindekini en azindan mertce ifade eden Enes’e has degil. O yuzden mi aceba bu asiri sempati? Hani herkes kendisi gibi olani severmis! Bir cok arkadas ayet, hadis soylemis mevzu ile alakali, ama ne yazarin ne de ‘poh pohcularinin’ ne bu dinden, ne Peygamberimizden (sas), ne de yuce Allah’tan cc razi olmadiklari/olamadiklari anlasiliyor.

      Rabbim, muminleri bu sekilde evlatlariyla imtihandan muhafaza buyursun. Onlar bize Allah’in emaneti; bizlere emanete hiyanet etmeden kendi ’emanetimizi’ tevhid uzere teslim edebilme nimetini bahsetsin! Bu sefer ‘vesselam’ yok; Allah sizi bildigi gibi yapsin!

      • Yazar, intihar eden çocuğun durumunu nifakla bağdaştırıp münafık olduğunu ima ederek çok ayıp etmiş. Öncelikle bunu bi kenara not edelim.
        1400 yıl öncesinin sosyoloji ve psikolojisini bugüne alıp birebir uygulamanın ne kadar yanlış olduğunu anlamayanların sadece Selefiler olduğunu sanırdım, yanılmışım. Cemaatimizde reformcudan Selefiste kadar her türlü toptancı refleksler varmış, anlamış olduk.
        Şimdi adam o kadar toptancı ki, dinimizde bile hafifletici sebeplerin olduğunu bildiği halde duramıyor, gönderecek illa cehenneme. Mesela anlamıyor adam, bundan 1400 sene önce bir insan 15 yaşında artık yetişkin sayılıyor ve icabında idam ediliyor. Bugün 15 yaşındaki bir çocuğu yetişkin görebilir miyiz? Bugün ergenlik çağları 20leri bile geçebiliyor, hassas ruhlar 40ında bile her şeyi kaldıramıyor. 1400 yıl önceki gibi kolay ilişkiler ağı yok bugün, kim köle kim efendi o bile belli değil. Almış eline hadisi ayeti, vuruyor ha vuruyor.
        1400 sene önce din bu kadar yanlış anlatılmıyordu, eğer 20 yaşındaki bir sabiye münafık diyeceksek, onu bu hale sokan sadece Türkiyedeki ateist çevreler değil, aynı zamanda ‘çocuklarını yaşadıkları zamana göre yetiştirmeyen’ anne-babalar, cemaatler.
        Hadi öyle olsun, bu çocuk münafık olsun, Peygamberimiz münafıklara nasıl davranmıştı a hadsiz insanlar.

        • Yani sunu mu demek istiyorsunuz: Haşa! Allah cc bu dini Efendimiz (sas) e vahyederken, dini hem onun mumtaz sahsiyeti (sas), hem de sahabelerinin (ra ecmain) uzerinde bil fiil ornekleriyle yasatirken, 1400 sene sonra gelecek bu ‘guzide’ arkadaslarimizin(!) ulastigi bu daha ileri(!) din anlayisini ihata edememis? Yani, bu din eskimis, artik ne Kur’an’in ayetleri, en azindan gunluk hayata bakan ayetleriyle, ne sahih hadisler, ne de bunlara dayali kili kirk yaracasina cikarilmis genel kaideler gecerliligini koruyor. Demek ki, haşa!, Allah’in ilmi sonsuz degil, demek Allah bilememis(!) Bu kullari, zaman icerisinde ne buyuk din alimlerinin, ne de Efendimiz(sas)in ulasamadigi bir idrak, bir herkesi kusatici sevgi zirvesine ulasmislar. Bre kustahlar! Madem rahatsizsiniz, ilan edin Kurucan’i peygamberiniz olarak, aciklasin size yeni dininizi; Allah’a inanmadigini acikca ilan eden ama size gore ‘iyilik’ yapan herkesin cennete gidecegini bildiren ayetlerini; siz de kurtulun biz de! Bu din senin benim anlayasima gore, senin benim yorumuma, heva ve hevesime gore anlasilmasin diye Allah cc, insanligin iftihar tablosunu lûtfen, bize bir rehber olarak gonderdi. Yetmedi, biz ahmak kullari anlamaz diye, sanki bir tiyatro sahnesinde oynanan oyun gibi, sahabe efendilerimiz uzerinde hadise hadise gosterdi. Yetmedi, bu insanlar surekli sapitacagi icin (bkz. burdaki orneklerinde de goreceginiz gibi) her asirda âlimler, muceddidler gonderdi ki, bu din ‘kiyamete kadar’ aslini kaybetmeyecek. Simdi daha iyi anliyorum, Allah cc bir dini korumaya ‘teninat’ vermeyince insanlar ne kadar da cabuk hukumleri kendi heva heves ve kit anlayislarina gore yontmaya niyetleniyormus. Ayrica ordan burdan duymus ‘selefi, vahhabi’ vs kendi anlayisina uymayana hakaret ediyor. Sen daha ‘ ehli sunnet vel cemaat’ nedir, itikadi nedir (belki de ilk defa duydun bu kelimeyi) bilmeden, hukum kesiyorsun; bir de ‘Allah’a diyecegim ki: “ee bu kadar da rahmetin bol olmasaydi. Bana bir sey yapamazsin ki” diyor dangalak! Gidince aynen boyle de oldu mu? Biz de “ adama bak ya, hakketen yirtti. Demek ki, ne Rasullah’in sas, ne sahabelerin, ne de alimlerin dediklerine uymaliymisiz! Enayi gibi yasamisiz! Iyilik yaptiginda, iyiligi kendi yapti sanmak, isi asil Sahibi’ne vermemek daha kârliymis! Vay anasina sayin ehli sunnet vel cemaat” diyelim. Aklinizi basiniza toplayin. Ilk once pesinden gittiginiz Hocanizin, hocamizin, hayattayken boynunu bukturmeyin! Yarin oburgun ahirette gidip hakkinizda sefaatci olmasini dilediginizde sizleri taniyabilecek cikamayabilir! Tabii bunlara inaniyorsaniz! Oyle ya, 1400 yillik hikaye ne de olsa!
          Radina billahi Rabbe! Ve bil Islami dinâ, ve bi Muhammedi (sas) Rasulâ!

          • Ne güzel iftiralari boca edip paket yapmissin, iste tam Selefi kafa bu olsa gerek. Okudugunu anlamazsin, kafana göre ayni ezberi zilyon defa tekrar edersin. Rahmetlinin diyorum cünkü öyle ümit ediyorum, güzide bir Müslüman oldugunu nerede yazmisim, anlayisinin ileri bir anlayis oldugunu nerede söylemisim; tavrini, üslubunu zerre begenmedigim Kurucan´i nerede Peygaber ilan edecek hale gelmisim, ayetlerin, hadislerin gecerliligini yitirdigini nerede söylemisim a iz´ansiz. Bugün bi sey calmak icin elini kullanmana gerek yok, hadise uyup o hirsizin elini kessen hangi derde deva olacaksin a analitik kabiliyeti sifir insan. Hirsizligi engellemek icin elin kesilmesinin günümüz sartlarinda baska ne anlamlara gelebilecegini düsündün mü a sabloncu beyin!
            Bütün bu yazdiklarini iftiraya girer diye elin titremeden yazabildin mi? Yaptin mi bunu? Hala vicdanin rahatsa su katilmamis Selefisin. Hocaefendinin adini agzini alma!

        • Yorumumdaki hersey senin yazdiklarinla alakalı degil, diğer yorumcuların da yorumlarına atfen düşüncelerimdi. Kurucan’i peygamber görme/ilan etme meselesi de konuların hassasiyetini bilip bilmeden adamın ağzından ne çıksa saksakcilik yapıp, kendince zaten yasamadigi, yasamak istemediği bir dine ‘reform’ getireceğini düşündüğü birisinin tasdikini arayanlara atfen idi. Meseleyi el kesmek, dort kadınla evlilik vs gibi düşük seviyeli konulara indirgemek dini anlamak veya ozunu korumak degil. Daha gecen hafta, hasa, ‘senin Allah’in seytan mi?’ diyecek kadar saygısız, bu hafta da ‘Allah’a inanmadigini’ acikca ilan etmiş birisine ‘Allah’in rahmetini’ babasının mali gibi dağıtan birisine bu konulardaki ‘terbiyesizliği/kustahligi’ mevzuum. Meselenin sosyolojik boyutu, bir insanin imansız gitmesi, hem de dindar bir ailede doğmuş, o tarz insanlar arasında kalmış birisinin, baslibasina incelenmesi gereken; nerde hata yapıliyor diye arastirilmasi gereken bir konu. Bunun çözümü dinin temel taşlarına 1400 yıllık seyler, ayet, hadis, bunlar hükmünü yitirdi vs tarzı kaba yaklaşımlara itirazımız. Yorum yazarken birisinin altına yazınca, her yazılan senin yorumunla alakalı degil; klavyeye dokununca hepsini bir arada yazdim- tektek herbirinin altına gidip twit atar gibi yapmak istemedim.

          Ayrıca, HE bin adini ağzına alma diyecek kadar madem seviyorsun, peki yazara gecen hafta Allah cc’in özel ismi olan ismi celilini ulu orta şeytanla ozlestiren yazara da bir iki laf ettin mi? Bu tip durumlar icin ‘tanri’ veya ‘ilah’ kelimesini kullanamayacak kadar cahil birisi mi, Kurucan? Hala selefi deyip duruyorsun. Selefi dediğin delalet ehlidir. Peki sen itikadında mutezile veya cebriye ye düşmediğini bilecek kadar ehli sunnet misin? Gerci ne oldugun benim ilgilendirmez, sadece ne konuştuğunu bil. Hamdolsun ben ne selefiyim (ayrıca selefiler selefi olduklarını iftiharla söylerler), ne vahhabi, ne mutezile ne de cebri. Ehli sünnetim. Ehli sünnetin de bu zamandaki bence en büyük iki alimi olan HE ve Ustad’i rehber edinmeye calisiyorum. Burda yapılan yorumların ne kadar ahmakça olduğu HEnin eserlerinde, soru cevaplarında, risalelerde acikca var. iki kuruşluk mürekkepler yalayınca en zayıf olduğu ‘din’ konusunda atıp tutmak da bizim millete has bir özellik olsa gerek. “Seriatın bir hakikatine bin ruhum olsa feda etmeye hazırım. Zira şeriat, sebeb-i saadet ve adalet-i mahz ve fazilettir. Fakat ihtilâlcilerin isteyişi gibi değil.” diyen bir ustadimiz varken, degil bir hakikatina, tum hakikatlerini kendi heva ve hevesine bir anda feda etmeye hazır bir güruh ve onların sozcusu olmayı gönüllü bir gorev addetmiş bir yazar var karsimizda. Herhangi bir yazar olsa neyse! Yaptiklari cibiili yakinligindan dolayi HEye ve cemaate mal edilecek/edilen birisinden bahsediyoruz. Ara ara da yok kamptaydım vs deyip kendisini legitimize ettigini görmemek ahmaklık. Peki yazilarindan da bahsediyor mudur? Velhasıl, Hoceefedinin adini(M. Fethullah Gülen) bir kaç kez ağzıma almış oldum, rahatsız olmadın inshallah:) Umid edilir ki, bunları okuyanlara bir vesile olur.

          • Hic laf cevirme, senin umuma yazdigin yorumsuda bu tür iftiralara girmedin, benim sana yazdigim yoruma karsilik benim agzimdan konustun ve ne iftiralar siraladin. Helallik isteyecek misin, var mi dini anlayisinda böyle bi sey? Ayetler, hadisler, Üstad hazretleri ve Hocaefendi bu konuda ne söylüyor, nasil bir üslubu takip ediyor? Tekrar oku bakalim „bana“ atfettiklerini.

            Kurucanin yazdigi her sacmaliga yorum yazacak zamanim yok, yoksa zorunda miyim? Kendisi arabayi ucuruma sürüp son anda frene basmaya hevesli bir yazarimiz. Ne düsüncesini adamakilli anlatacak cesareti var, ne de bu gidisata evet diyebiliyor, patinaj yapip dursun, sürekli onunla ugrasamam.

            Yanisi can cikar huy cikmaz deyip yoluma devam edebilirim. Cünkü Allah kelimesi ilah kelimesi manasina da kullanilir. Bir Ingilizle, Almanla konusurken kendi ilahindan bahsederken illa „Allah“ demezsin, „God“ veya „Gott“ dersin. Osmanlida gayrimüslimler kendi ilahlarina „Allah“ derdi. Buna ragmen Kurucan´in cümlesini o sekilde kurmasi belagat yaptigini sanmasindan kaynaklaniyor. Süleyman Soylu cok büyük bir ihtimalle ayni Allah´a inaniyor. Asil sorun burada.

            Süleyman Soyludan intihar eden gence dönelim: Bu cocugun dinden cikarak Islam dinine hasmane bir tavir aldigina emin miyiz, bu cocuk bir tebligci olacak kadar Islami benimsemis miydi, icinde bulundugu cemaatin birtakim gizli kalmasi gereken planlarini aciga mi cikardi, 20 yasinda depresyonun dibine vurmus bir insandan böylesine fail cikarma arzusu acaba kaynagini hangi ayetten, hadisten aliyor?

            Hicbir kaynaktan almiyor. Elinde sadece ve sadece dinden dönmüs ve kasti olarak karsi tarafin adami olmus insanlarla ilgili kaynaklar var ve bunlarla acimadan vuruyorsun. Bak Islamda da hafifletici sebepler var diyoruz, düsük seviyeli diyerek örnek begenmiyorsun. Selefi akrabalarim var, biliyorum, sen Selefi olmayabilirsin ama kafan pekala Selefi ve Hocaefendi bir sey söylemedigi sürece bu sekilde ezbere devam edeceksin.

            Selefilerin alameti farikalarindan biri de demagojidir. Kurucan rahmet falan dagitmiyor, rahmet diliyor. Diliyor cünkü, dinsiz gitmesini kabullenemiyor, tespit yazisi degil bu cünkü duygusal bir yazi. Öte yandan bu cocuk gercekten psikolojik bir hastaliga yenik düsmüs olup o ruh haletiyle, yani saglam kafada olmadan dinden cikmis olabilir. Dahasi, kücük bir ihtimal de olsa, bu cocuga böyle bir video zorla cektirilmis de olabilir. Su durumda, bu cocuk, belki de hepimizden daha masum bir sekilde ahirete göcmüs olabilir. Müslüman iste böyle olumlu ihtimaller üzerinden yürür ve rahmet diler.

            Bu bakimdan had bilmek ve etrafa terbiye dagitmaktan vazgecmek daha akillica olabilir.

  2. Hocaefendi,Asrin Getirdigi Tereddutler-4 kitabinda “Dinde zorlama yoktur” ayetini izah eder misiniz diye sorulan soruya aynen soyle demektedir: “Bu kabil dinin caydırıcı bazı hükümleri, hiçbir zaman dinde zorlama değildir ve sayılmamalıdır da. Bu gibi hükümler, serbest iradeleriyle dine girenlere aittir ki, onlar da zaten bu hükümleri kabul etmekle İslâm’a girmişlerdir. Meselâ, bir insan, İslâm dininden irtidat ederse ona mürted denir ve verilen süre içinde tevbe etmezse öldürülür. Bu tamamen daha önce yapılmış bir akde muhâlefetin cezasıdır. Ve tamamen sistemin muhafazasıyla alâkalıdır. Devlet, belli bir sistemle idare edilir. Her ferdin hevesi esas alınacak olursa devlet idaresinden söz etmek mümkün olmaz. O’nun içindir ki bütün Müslümanların hukukunu muhafaza bakımından, İslâm, mürtede hayat hakkı tanımamıştır.(syf.198)”
    Bediuzzaman, Mektubat adli eserinde mevzu ile alakali soyle soylemektedir: “Hem İslâmiyet, sair dinlere kıyas edilmez. Bir müslüman İslâmiyetten çıksa ve dinini terketse, daha hiçbir peygamberi kabul edemez; belki Cenab-ı Hakk’ı dahi ikrar edemez ve belki hiçbir mukaddes şey’i tanımaz; belki kendinde kemalâta medar olacak bir vicdan bulunmaz, tefessüh eder. Onun için İslâmiyet nazarında, harbî kâfirin hakk-ı hayatı var. Hariçte olsa musalaha etse, dâhilde olsa cizye verse; İslâmiyetçe hayatı mahfuzdur. Fakat mürtedin hakk-ı hayatı yoktur. Çünki vicdanı tefessüh eder, hayat-ı içtimaiyeye bir zehir hükmüne geçer.”
    Yine Bediuzzaman Lemalar adli eserinde de sunu ifade eder: “Çünki mürtedin vicdanı tamam bozulduğundan, hayat-ı içtimaiyeye zehir olur. Ondandır ki, ilm-i usûlde “Mürtedin hakk-ı hayatı yoktur. Kâfir eğer zimmî olsa veya musalaha etse, hakk-ı hayatı var.” diye usûl-i Şeriatın bir düsturudur. Hem mezheb-i Hanefiyede, ehl-i zimmeden olan bir kâfirin şehadeti makbuldür. Fakat fâsık merdud-üş şehadettir, çünki haindir.”
    Hepimizin temel kaynak kabul ettigimiz Fikih ve Hadis Kitaplarimizda da bu konuda cok sert ve net ifadeler vardir. Cagimizin en modern en hosgorulu Islam alimlerimizden Hocaefendi ve Bediuzzamanin da yaklsimlari kitaplarda bu sekilde dururken Anne Babalarimiz din degistirmek isteyen cocuklarina nasil musamaha ile bakacak?
    Murted/Din degistirme/Din ve vicdan hurriyeti meselesinde kalem oynatan degerli yazarlarimizdan kac tanesinde Hocaefendi ve Bediuzzamanin bu konudaki gorusleri “hatali/yanlistir” diye bir ifade cikmistir?
    Onumuzdeki buyuk taslari cesurca kaldirmadan ne yazik ki bu tur yazilar cok guzel olmasina ragmen anne-babalar ve gencler nezdinde gerektigi gibi ilgi goremeyecek. Saygilarimla..Tesekkur ederim.

    • Sorunun cevabı yaptığınız alıntıda:

      “Bu gibi hükümler, serbest iradeleriyle dine girenlere aittir ki, onlar da zaten bu hükümleri kabul etmekle İslâm’a girmişlerdir.”

      Müslüman bir anne babadan dünyaya gelen bir çocuk hangi noktada serbest iradesi ile İslam’ı kabul etmiş olur? Haberde geçen Enes misali çocukluktan çıktığında kendi iradesi ile müslümanlığı bırakan bir çocuğa nasıl mürted dersiniz? Eğer böyle bir çocuğa mürted gözüyle bakacaksanız o zaman reşit olana kadar ona din anlatmaya da, onu müslüman olarak yetiştirmeye de hakkınız yoktur. Reşit olunca kendisi özgür iradesi ile müslüman olur, sonra da vazgeçerse mürted olur. Aksi halde çocuk için müslüman olma tercihini ana baba yapmış, çocuk müslümanlıktan vazgeçince de mürted olmaz.

    • Omer Oflu’ya cevap:

      O zaman beni de öldürün. Ben de Enes gibiyim.

      İslam devleti diye bir mevhum yok artık. Müslüman birey var.

      Devlete tapınmayı bırakın, ve bireye saygı göstermeye başlayın.

      • Sevgili iman isteyen guzel insan,
        Yazimin ana hedefi zaten Enes gibiler yaşasın ve yaşamalı üzerine bina edinmişti. Yazımdaki kastım şu idi: İnanç ve vicdan hürriyetini savunan Bediüzzamanı ve Hocaefendi yi önemseyen ilahiyatçı yazarlarımız bu mesele hakkında sözlerine bu iki büyük alimimizin bu konudaki düşüncelerinin hatalı ve yanlış olduklarını söyleyerek başlamalılar. Ama ne yazık ki Ahmet Kurucan hocamız dahil olmak üzere diğer hiçbir ilahiyatçıdan da böyle cesur çıkış göremiyoruz. Ben Ahmet Kurucan hocamın bu yazısına katılıyor , destekliyorum ve inanç hürriyetinden yanayım .

      • Bu kadın iman etmiş birisi yani gunahkar.
        Çünkü baska bir hadiste bir kadin kediyi eve kapatti ve açlıktan ölmesine sebep oldu. Cehenneme gitti. Diyor.
        Okuduğumuz kitaplara gore
        Iman ve kufur meselesi gunah gibi degil.
        Küfür uzere olanlar bekli iyiliklerinden dolayi hidayete erebilir. Ama hidayete ulasamazsa yaptığı iyilikler ona fayda saglamaz. Belki azabı hafifler .

    • Sevgili Raci C.
      Birazcik aydinlanmam icin:
      https://m.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=3861

      Diger tekrar ettigin meselelere, ‘merhamet dagitmiyor, diliyor’ vs gelince saniyorum bir kac kisi ve benim paylastigim diger yorumlarda nokta-i nazarimi, yani bu konudaki ulemanin baglayici ictihadlarini paylastik.

      Kurucan’in, eger suurlu olarak soylemisse (tersi akli basinda olmadan yaziyor manasina gelir), ‘kufur’ sayilan yorumlarina tepki gostermeye vakit veya bir ilgi bulamiyorsun, ama nefsine saldirildigini dusundugun bir mevzuda cevap vermeye vakit buluyor, ve ‘hakkini alabilmek icin’ surekli bir ‘helallikten’ bahsediyorsun. Belli ki, gadaplaniyorsun. Guzel! Simdi kiyas-ilahi olarak verilen ‘enaniyet’ini amacina uygun kullan ve olayin vehametini anla! Hadi kolay gelsin! Selefi akrabalarinla da kolayliklar dilerim! Bu arada, selefilerin ilk sordugu sey “Allah nerde?” (Haşa!) sana da sordular mi hic? Sence?

  3. Bazi seyleri nedense görmezden geliyoruz. Bugün dine karsi olusan nefret bize, özellikle genclerimize her seyi baski olarak gösteriyor. Bu „türban“ meselesinde de böyleydi. Efendim türban takinca bana benim acik oldugumu, cehennemlik oldugumu ima ediyorsun. Ben de müslümanim, basim acik ama kalbim temiz, dedem de hacca gitti. Laik Müslümanların en büyük derdi buydu aslında. Emin olamıyorlardı bizden. Anlayamadık biz bunu.

    Bunun benzerini Almanyada da yasiyoruz. Almanya´da basörtüsü ile hakim olamazsiniz, Berlin´de ögretmen de olamazsiniz. Niye? Cünkü sen hakim olarak objektif davranaamazsin, ögretmen olarak cocuklara kendi dini yasantini dayatmis olursun vesaire. Adam emin olamıyor senden.

    Bizim bu gibi konuları daha ziyade gencleri deizme ve ateizme iten günahlarimizla aciklamamiz gerekiyor. Acili anne-babalara vurmanin bir manasi yok. Genel olarak konusuyorum, vefat eden gencimizin ana motivasyonu neydi bilemem, ama bugün biliyoruz ki, yasadigimiz siyasi felaketlerin üzerindeki din sosu o kadar fazla ki, her seyin sebebi olarak din görülüyor, cahil Müslümanlar yüzünden din cahil isi görülüyor, din usandiriyor, din bayiyor, din bildiğin batıyor insanlara. Özellikle hassas ruhlar, okulda, is yerinde veya ask hayatinda bunalim yasayanlar meseleyi varolusa, oradan dine götürebiliyor, nihayet dine kötü bir not verip rahatlayabiliyor.

    Bir de surdan bakalim: Ebu Cehil de herhalde, yav bu Muhammed de amma sıktı, hakaret ettim, türlü dümenler çevirdim, hala Müslüman olmam için uğraşıp duruyor, yıldım demiştir. Cemaatlerin ana motivasyonlarından biri de İlayı Kelimetullahı herkesin duyup bilmesi. Başkalarının imanını kurtarmak için şevke gelen insanlara, çocuklarınız büyüdüğünde dini konularda baskı yapmayalım diyebiliriz ama baskı nedir tam olarak günümüzde? Bir baba evde namaz kıldığında bile çocuğu bundan ifrit olabilir. Böyle zamanlardan geçiyoruz biz.

    Bu bakımdan ‘Çocuklarınıza baskı yapmayın, bunu dinimiz de istemez’ demek doğru olmakla birlikte eksiktir. Bizi yanlışa götürebilecek kadar eksiktir hem de.

  4. Günümüz meselelerinin bir çoğunu Fıkıh kitaplarının fervalarıyla çözmeye çalışınca çıkmaza giriyor bazı yorumcular. Halbuki ortada bir problem var. Vefat eden bir genç var. Buna üzülmeyen kimse kalp taşımıyor, sadece kanlı bir et parçası taşıyordur. Yazarla da polemiğe giriyor utanmadan sıkılmadan.
    Mesele ciddidir beyler. Çocuklarınıza sahip çıkın. Şefkatle sevgiyle muamele edin. Anadoluda anne babanızdan vaizlerden duyduklarınızla dışlayıcı kaba anlayışlarla olmaz, yapamazsınız. Problemlerinixi çözemezsiniz. Çocuklarınızı kovarsınız dışlarsınız. Elleriniz, yuvalarınız bomboş kalır.
    Rahmet Peygamberinin, peşinde sevgi ve şefkatle zamanını çıldırtıcılığına rağmen çocuklarımıza sahip çıkacağız. Annebaba sıcaklığını, arkadaş dost sıcaklığını her zaman onlara hissettirmeliyiz. Hiçbir insanı kaybetmeye tahammülümüz yok; kalbimiz vicdanımız buna dayanamaz….

  5. Bence, Islam`in akidesi haric fikha bakan konulari yeniden modern birsekilde yorumlanmali. Zannimca, Ahmet Kurucan da bunu yapiyor ve iyi yapiyor. “Dinden cikan, oldurulur” yorumuna katilmiyor ve yeni bir yorum getiriyor. Bence dogru olan da Ahmet Kurucan`in yeni yorumu. Zaman en buyuk tefsirdir ve bu zamana gore yorumlama kacinilmazdir.

  6. Konuya nazikçe değinmek..

    Değerli hocam, konunun hassaslığı nedeniyle, önceki yorumlarım gibi net yazmama gerektiğini düşündüm. Ama bağlamı geldiği için ufacık bir hatırlatmayla yetineyim.

    Hassasiyetle yazmam gerekirse eğer;

    Hani “orta gelir tuzağından”bahseder ekonomistler, bir ekonomiyi alırsın bir noktaya getirirsin başarılı şekilde, ama o ilk baştaki yatırım modeli seçimin aslında seni bir noktaya getirir ama ilerletmezde. İleri teknoloji-inovasyon merkezli bir yatırım modelini seçmediğin için bir yerde takılıp kalırsın.

    İslamiyeti anlatma konumunda olanların, bir çeşit bunun araçlarına sahip olanların, medya, tv, kurum sahiplerinin ve dolayısıyla ilahiyat dünyasının da, dini anlatma da kullandıkları örneklerin, modellerin, vurguların, öne çıkardıkları konuların Müslümanları, dini hayatta, tıpkı ekonomik hayatta ki örneğe adapte ederek, bir çeşit “ortalamanın dışına çıkamama” tuzağına düşürdüğünü söylemiştim.

    Bunu, daha çok ilerleme, teknolojik, bilimsel ilerleme olarak ele almıştım özünde, inşa edilmeye çalışılan insan tipinin, farkında olmasakta, bizi geçmişe göre oldukça kıvamda, bugüne göre ise ancak asgariyi karşılayacak nitelikte olduğunu söylemiştim de.

    Doğrudan demesemde, alt metinlerde bunlar vardı.

    Enesin intiharı da kısmen buna ilişkin doneleri kendi zaviyemden barındırıyor. Ayrıntıya girecek değilim.

    Ama, insan yetiştirme fabrikaları, prototip üreticileri, artık bu yeni çağın gencini, insanını yeniden tanımlamak zorundalar. O kapasiteleri var mı bilmiyorum, yukarıdaki eleştirimde kısmen bahsetmiştim.

    Enes’in mektubunda ki şu kısma da dikkatinizi çekmek istiyorum.

    “En basitinden dayım 10 yıllık sevgilisi ile sırf saçı açık diye evlenememişti.”

    Bir erkek düşünün tam 10 yıl dile kolay, 10 koca yıl, safi zihinleri idlal etme diye geçiştirmeyeceğim, gençliğin ortasında geçmiş 10 yıl sevgili olmuş biriyle, sonra o kişiye, kendi veya ailesinin gerekçesiyle önemli değil, senle evlenemem başın açık diyor. Tam da bu üründen bahsediyorum sevgili Ahmet Kurucan hocam. 10 yıl sevgili olmayı sorun etmeyen bir zihin, evlenme aşamasına geldiğinde, baş örtüsünü sorun ediyor. O etmese bile ailesi sorun ediyor.

    Başını örttüğünde, geçmiş 10 yıllık sevgililiğin de örtüldüğüne inanılan bir zihin yapısı var karşımızda, örneğin ucundan kıyısından yakaladığımız bir örnek üzerinden. Burada Allah var mı sayın Kurucan. Burada toplumsal yapıya yönelik motivasyonlar var çoğunlukla. Bekarken mübah olan şeyleri, evliyken nikahım altındayken olmaz diyebilen bir anlayışımız var.

    İslam dünyasında din anlatımının algıları üzerine araştırma yapılmalı demiştim. Buyurun örnekler fışkırıyor. O kadar tanıdık ki, o çocuğun ifadeleri. Hayatın özünden, içinden.

    1920 lerin atmosferinin etkisiyle başlamış, o içine kapanık model, dış dünyayla her temas ettiğinde, dış dünyaya karşı samimi olamıyor. İçindeki gerçek duyguları anlatmıyor. İkircikli davranıyor. Kendini koruma güdüsü de olabilir ihtimal bu. Bir yahudinin adını sürekli saklaması, bir Alevinin aleviyim demekten çekinmesi, hizmet evlerinde kalan birinin, sorulması üzerine nerede kaldığımızı söylemek istememesi gibi. Gerekçeler o kadar çok ki.

    Ama prototip bu sevgili Kurucan. Ürün produktion bu.

    Anadolunun en koyu muhafazakar denilecek, üstelik bilinçli de olduğu düşünülen insanların içinden bir örnek okuduk hızla satır arasından, Elazığı dan.

    10 yıl sevgili olmayı sorun etmeyenler, evlenme aşaması gelince birden dini hassasiyetleri akla geliyor.

    Kontrolden çıkmış bir durum görüyorum ben.

    Faize amansızca düşman, ama kul hakkı yediği aklına bile gelmeyen kamu da liyakatsizce doldurduğu, torpille girdiği yerler.

    Zinaya karşı, ama ana ile 33 defa zinaya denk geldiği söylenen Gıybeti ağzından düşürmeyen.

    Sünnet olan teravih namazına koşa koşa giderken, farz namazını kulak ardı eden..

    Neden, içimizden birileri, yağmur ormanlarında bir kelebek türünü incelemek için yıllarını vermez..sorusunun cevabı da bu toplumsal anlayışta ve bu anlayışı tesire den din öğretiminde gizli..

    Bu hayat geçici, asıl gideceğimiz ebedi bir hayat var, uzun emelli olmayalım anlatımlarının inanın bu kelebek türünün incelenmesine engel teşkil ettiği durumlar var.

    Ortagelir tuzağına düşmüş toplumlara benzetmiştim, İlahiyat dünyasının algılattığı din anlayışının mahzurlarını. Sürekli pamuk üreten, onla elbise yapıp ihraç eden bu konuda ilerleme dışında, daha geniş düşünme perspektifine sahip olmayan gibi, günümüz tarikat ve cemaatlerinin oluşturmak istediği insan modeli.

    İnsanlığa Allahı anlatma önceliğinin, bilim yapmak, gelişim yapmak, ilerlemekten geçtiğini ısrarla gözden kaçırıyoruz.

    Önümüzdeki yılların modern dervişi, elinde Risale nur, geçimlik maaşına razı, sürekli koşturan insan modeli değil.

    Feda etmek, hayatını birşeye adamak fikri içsel bir süreç, şablonlarla, şekillerle olan bir şey değil.
    Allahı anlatmaya azmettikçe insanlar, hayattan kopmaya yönelik bir motivasyona sahip oluyorlar. Bu nedenle bu yol yanlış yol diyorum.

    Yeni derviş modeline ihtiyacımız var, yeni sofilere, günlerini gecelerini bilime, akademiye, mesleğinde en iyi olmaya adamış ve onun üzerine alanında söz sahibi olup mesajı evrensel vermeye gönlünü adamış insan modeline.

    Yoksa bu “maddi ve manevi ortagelir tuzağından” müslümanlar çıkamayacak, patinajj yapacak sürekli.

    Dünün modern kurumları, bugünün köhnesi olabilir, bunu aklımızdan hiç çıkarmamız gerekir.

    Birilerinin güzel bir nesil inşa etmek için feda ettiği hayatlar, bizlere ders-örnek olmalı, ama o örneğin sürekli taklidi hizmet türü olmamalı. Sürekli aynı prototipi, insan tipini inşa etmekten vazgeçmeliyiz. Her insan tipine uygun, din anlatımını benimsemek zorundayız.

    Bunun için kullandığımız tüm dini argümanları, tek tek düşünüp öylece muhataplarımıza vermeliyiz.

    Bu nedenle İlahiyat dünyasına büyük görev düşüyor.

  7. Sayin yazar

    Soyledikleriniz cok mantikli aslinda… ama Allah ve ahiret inanci olmayanlar icin.

    Diger taraftan, Allah ve ahiret inanci olanlar icin, yasadigi hayatin hesabini vereceklerini bilenler icin, bircok ayet ve hadis var, soylediklerinizin ne kadar bos oldugunu ortaya koyan. Liste cok uzun da, bir tanesi su:

    “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Yedi yasina geldi mi cocuga namazi emredin, on yasina geldi mi kilmadigi takdirde dovun.” Ebu Davud, Salat 26, (494); Tirmizi, Salat 299, (407).

    Siz simdi boyle iddiali bir sekilde,

    “Ama’sız ve fakat’sız olarak diyorum ki anne babanın çocuklarının dini tercihlerine karışma, bu tercihte onun özgür iradesini baskı altına alacak bir davranış içine girme ve benim inandığım dine inanacaksın deme hakkı yoktur”,

    deyince haliyle merak ettim tabi; acaba, cocugun dini tercihi karsisinda, anne babanin almasi gereken tavrin ne oldugu konusunda, (hasa) siz daha bilgili oldugunuzu mu dusunuyorsunuz diye.

    Buna ek olarak, Allah’in rahmeti, sizin ya da babanizin mali degil. Allah’i (azze ve celle) tanimayan, O’nun bahşettigi hayati, gaspedip, sonlandiran biri icin dileyemezsiniz. Kaldi ki, oyle birinin akibeti ile ilgili hukum de cok acik.

    Son olarak, her haliyle bir “loser” oldugunu, madde madde sayip ortaya koyan, ve bunun icin de kendisinden baska herkesi suclu ilan eden, dolayli olarak milyonlarca insana iftira atan birisinin halini dramatize edip, “Musluman aileye dogmus bir cocugun, din degistirmesi” olayini cok basit ve normal karsilanmasi gereken birseymis gibi yansitmaya devam ettiginiz icin, basta cocuklarinizdan, sonra da okurlarinizdan ozur dilemeli, ve utanc duymalisiniz.

  8. Kendi cemaatimiz disindaki tüm cemaatler hakkinda bu kadar atip tuttuktan sonra yasaklanmasin temennimizi pek samimi bulmuyorum. Gerci yasaklanmasina gerek de yok. Yurtlar, ögrenci evleri hizla gözden düsecek, bu belli. Zaten bu evler farz da degil, vaktiyle genclere ulasmak icin bir yolmus ve artik öyle görülüyor ki miatlarini doldurdular. Bu evler konusunda israr eden cemaatler artik üc tip insan yetistirecek: Bu zihniyeti benimseyip baskici olanlar, disli cikip terkedenler ve hassas olup depresyona girenler veya maalesef intihar edenler.

    Yurtlar, ögrenci evleri laik teyzelerin döneminde sekillenmis yerler. Simdi Türkiyede deistler, ateistler var, bunlarin bir kismi inanca saygili, bir kismi neonazi kafasinda ve kafasi sadece dine küfretmeye calisiyor. Ben sahsen bu sosyolojiyi de bi kenara birakarak dünya vatandasi Müslüman yetistirmeye bakardim. Bu sekilde baktiginiz zaman isin icine psikolojiyi, sosyolojiyi, adam gibi pedagojiyi de katmak zorundasiniz.

    Bu olmadigi zaman sanki laikci teyzeler kapinin anahtar deliginden bizi izliyormus gibi davranmaya, sanki dayak atmanin cocugun psikolojisini bozmadigi yillarda yasiyormus gibi düsünmeye ve öyle tepki vermeye devam edecegiz. Daha 20 yasinda ve 1400 sene öncesine kiyasla akil balig bile olmamis sabileri tekfir edecek, rahmet dileyenleri linc edecegiz.

  9. 90 larda, İstanbul Şirinevler Aytimur yurdunda yaşanmış bir olay. Malum, 90 larda Türki Cumhuriyetlerden gelen çocuklardan bu yurtlarda kalan çok genç olurdu. Bazısının inanç ile bağı varken, bazılarının yoktu. Ateist, deist, hristiyan olanlarda vardı bunların içinden.

    Bana bir arkadaşımın gülerek anlattığı olayı nakledeyim.

    Elbette kötü niyetle değil, hepimizin anlayacağı bir mantıkla, biraz samimiyet kurunca, ahiretini kazansın diye herkes İslamiyetin güzelliğini bu gence anlatıyormuş. Her yakınlaşan için bir defalık olan bu konuşma, aslında genç cephesinden çok farklıymış.

    Çünkü, kim biraz samimi olsa, sohbet etmeye başlasa, bir çeşit Müslüman olması için telkinde bulunmaya çalışıyor, sohbeti konuyu oraya getiriyormuş.

    Ve bir gün bu çoçuk bunalmış ve yeter artık, Müslüman olmak istemiyorum. Sürekli böyle bir sohbet havası oluşturmayın demiş.

    Bunu anlatan, öyle hicvederek anlatmıştı ki, çoçuğun o halini, o yeter deyişini. Artık, her gördüğüne, Müslüman ol demeyeceksen konuşalım diye o da artık işi şakaya vuruyormuş. Artık meselenin cılkı çıkmış kısaca.

    Anlaşılan, Enese de durum böyle olmuş.

    Ve Enes örneğinde şunu gördük. Bir insana her akşam Risaleden sohbet etmenin fayda etmek de yerine göre bir yöntem değil. Başka bir şekilde mesajınızı sunmayı öğrenmelisiniz, tarikatlar, cemaatler. Bunaltmadan, daraltmadan. .

  10. Mümtazer Türköne Bey, H.Karaman’a iktisatla ilgili verdiği fetvaları eleştirirken Hoca biraz da iktisat bilsen ne güsel olur, demişti. Evet bazı arkadaşlar hala bir-bir çok hadisi alıp önümüze delil diye sunuyor. Bu şekilde olmaz. Çocuk yetiştirecekseniz, çocuk konusunda uzman kişilere danışmanız lazım. Ergenlerin problemlerini çözerken bir ilahiyatçıya gitmezsiniz gitmemelisiniz, konunun uzmanı psikologlara gidersiniz gitmelisiniz. Yoksa çocuğunuz dinden çıktı zannedip dövmeye kalkarsınız. Hem çocuğunuzu kaybedersiniz, hem de ahiretinizi…
    Ahmet Kurucan Bey, meselenin ehemmiyetine dikkat çeke dursun bir kısım safderunlar onu tevbeye, ünsanlardan özür dilemeye çağırıyor. Neylersin….

  11. Hocam Allah razı olsun… Yine ufuk açıcı bir yazı ve bakış açısı olmuş. “Dinde zorlama yoktur” (2/256). Ayetinin iniş sebebini vermeniz bile beni başka yere taşıdı. Burayı, Zil zurna cahillere ve akıl yoluyla Allah (Azze ve Celle-i) bulmaya çalışanlara islamın ruhunu anlamak için medeni ve akıl dolu bir başlangıç noktası olarak görüyorum…

  12. 1) Ne diyorlardı: “Bu ‘dinlerarası diyalogcular’ aslında bilerek-bilmeyerek Hristiyanların havuzuna şu taşıyorlar”.

    Ahmet Hoca ne yazıyor: ““Dinde zorlama yoktur” (2/256)…nüzul sebebi.. ayet … Yahudi ve Hıristiyanlık dinini tercih eden çocuklarına Müslüman olmaları için zorlamada bulunmamaları için inmiştir”…

    Sakın birileri “cımbızlama” demesin. Hem yukarıdaki makalede var hem de aşağıda:

    “Dinde zorlama yoktur” (2/256). Bu ayet nüzul sebebi ile birlikte ele alındığında lafzının taşımış olduğu anlamdan çok daha büyük bir mana ifade eder. Zira ayet Müslümanların başka din mensupları ya da herhangi bir dini inanca sahip olmayanlara yönelik İslam dinini kabul ettirmeleri için zorlamada bulunmamasını değil aksine Yahudi ve Hıristiyanlık dinini tercih eden çocuklarına Müslüman olmaları için zorlamada bulunmamaları için inmiştir.

    İslamiyeti hiçbir şekilde, hiçbir müeyyidesi olmayan, isteyenin istediğini yapabileceği bir din gibi göstereceğiz diye ya da gerçekten aslı böyle de aslından saptırılmış gibi düşünülerek, en azından bu şekilde düşünmesini sağlayacakmış gibi yazılsın bakalım. Kimleri hangi niyetlerle celbedecek, kimleri yanından uzaklaştıracak!

    Ayetlerin sure ve sırasını bulmak kolat, hiç olmazsa, nüzul sebebini, hangi tefsirlerde bulacağımızı yazsaydı.

    Yoksa hangi reklam parasıyla bu kadar uzun süredir hala manşette olduğunu bilmediğim samanyoluhaber.com’daki “İrtidat” kitabımı alıp bakın diye mi yazmadı?

    2) Ne diyorlardı: “Bu ‘dinlerarası diyalogcular”, Hristiyan ve Yahudilerin de Cennete gideceklerini iddia ediyorlar”

    Ahmet Hoca ne diyor: “Allah, ateist olduğunu söyleyerek ölenlere de rahmet etsin…”

    “Füruat” dediğimizi, “teferruat” anlayan insanlar var.
    Tam da bu zamanda böylesi yazıların ilmi tartışmalara zemin hazırlamaktan çok “sizin zaten dall olduğunuz tescilliydi” diyenlerin çalışmalarına malzeme olacağını sanıyorum.

    Yukarıdaki yorumların bile o çalışmaların içine girme ihtimali var.

    • 👏👏👏👏

      Dinde zorlama yoktur.

      Allah (azze ve celle) katinda din, Islamdir.

      Islam dinine girmesi icin insanlara baski yapmak dogru degil.

      Baski, mu’minden ziyade munafiklari cogaltir.

      Fakat, dinde zorlama olmamasi, bir muslumanin dinden cikmasini musamaha ile karsilamayi gerektirmez.

      Kaldi ki, o dinin Sahibi (C.C.), oyle bir durum karsisinda nasil bir tavir sergilenmesi gerektigi mevzuunu hukumsuz birakmamis.

  13. Oğlunuz, kızınız Hristiyan, Yahudi olacak ve siz bir anne olarak “analık hakkım haram olsun” derseniz, mobbing uyguluyor olacaksınız! Eğer böyle derseniz, dine, imana, hukuka, ahlaka, vicdana zıt hareket etmiş olacaksınız, öyle mi?
    Bu hangi ahlaka, hukuka veya dine zıt?

    • Yeni baba olmus biri olarak son zamanlarda analik, babalik hakkinin baya bir sulandirildigini ben de düsünüyorum ama yazarin burada aslinda bu tür cümlelerin ters tepebilecegini kastediyor. Keske böyle cikinti cümlelere basvurmasa, bu cümlelerin de okurda ters tepebilecegini görse ama yapamiyor iste, can cikar huy cikmaz.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin