Empati

YORUM | YÜKSEL DURGUT

Gazeteciliğe ilk başladığım yıllarda Pakistan’da haftalık Newsline dergisinde “Ölüm Dosyaları” adlı bir dizi yayınlanıyordu. Ülkenin en büyük kenti Karaçi’de şiddetin kol gezdiği dönemlerde yayınlanan bu dizide, ölüm rakamları skorboard şeklinde aktarılıyordu ve kabaca dört sayfa tutuyordu. Newsline adına çalışan bir arkadaşım bu rakamları derlemek için birçok gazeteyi taradıklarını aktarmıştı. Çünkü resmi makamlar gerçek rakamları açıklamıyordu. Her gün vurularak öldürülen, işkence gören, çuvallarda cesedi bulunan, kavga sırasında öldürülen, yargısız infaz edilen, hatta trafik kazalarında hayatını kaybedenler yayınlanırdı bu listelerde.

Her hafta yayınlanan bu şiddet rakamları zaman geçtikçe beni rahatsız etmeye başladı. Zihnimde gerçekten görünmez bir iz bıraktı. 2000’li yılların başında dünya genelinde şiddet içeren bir olay duyduğumda, bunun hayatıma, işime, sosyal yaşantıma nasıl etki edeceğini düşünürdüm. Ölümler elbette sadece sıradan rakamlardan ibaret değildi.

11 Eylül saldırıları sonrası ABD’de birçok insan bu soruları kendisine sormuştur. Saldırı sırasında ya o uçakta ben de olsaydım diye düşünmüştür. Daha önce sokaktaki insanın başına gelenler benim başıma neden gelmiyor diye düşünenler, 11 Eylül sonrası bu fikirlerinden kesinlikle vazgeçmiştir.

Afganistan’da yaşanan şiddet sarmalı böyle bir dönem sonrasına rastlıyor. Saldırıların ve ölümlerin arttığı bir dönem. Her gün ölüm sayılarını ben de İstanbul’a sıradan bir şekilde bildiriyordum. Gazete manşetlerinde adımı görmek sempatik gibi görünse de en büyük erdem şiddetin vurduğu bu halkı kaleme alırken empati kurabilmekti. Empati, yani kendinizi başkasının yerine koyabilmek. Eğer bunu bir gazeteci olarak yapabiliyorsanız yazdığınız haberlere daha iyi okuyucular bulabiliyorsunuz. Bu tür gazetecilik aynı zamanda medya ve okuyucu arasındaki güveni de besliyor.

Peki ben dünyanın bir başka ülkesindeki meslektaşlarımla empati kurabiliyor muyum? Ya da onlar benim yaşadıklarımı hissedebiliyorlar mı? Dünya elbette sadece Türkiye’den ibaret değil. Dünyanın birçok ülkesinde gazeteciler inanılmaz zorluklar çekiyor. Avrupa’nın ortası ile Meksika arası yaklaşık 9,500 km. Bu kadar uzak mesafede olan bir meslektaşımın ne zorluklarla mücadele ettiğini nasıl bileceğim?

İstatistiklere göre, savaşta olmayan bir ülke için en fazla gazetecinin öldürüldüğü yer Meksika. 2000 yılından günümüze toplam 150 medya mensubu görevi başında hayatını kaybetti. Meksika’da muhalif bir gazetecinin iki seçeneği var: Ya itaat, ya ölüm. “Meksikalı gazeteciler için riskler daha arabanızdan çıkmadan başlıyor,” diyor Meksikalı gazeteci Marcela Turati bir yazısında. Kendini mesleğine adamış pek çok gazeteci ya öldürülüyor ya kayboluyor. Yani susmaları için her türlü baskıya maruz kalıyorlar. Cinayetlerin ve kaçırılmaların failleri ise hep cezasız kalıyor.

Journalist Post dergisi ile dünyanın her köşesinde mesleğini icra eden gazetecilerin aynı empatiyi yaşamasını sağlamaya çalışıyoruz. Bu yüzden de son sayımızda 21 ülkeden gazeteci yaşadıkları sorunları ve dayanışma içinde olunması gerektiğini savunuyoruz.

Marcela Turati, Meksika’daki uyuşturucu savaşının kurbanlarını ve geçmişlerini araştıran ödüllü bir gazeteci. Turati, aldığı tehditleri, ülkesindeki son durumu ve gazetecilerin yaşadıklarını Journalist Post’un son sayısında anlattı. Orada yaşayan meslektaşlarımın neler yaşadıklarını ben röportaj yaparken hissedemedim. Oysa benim de başımdan çok şeyler geçmişti. Ama dünyanın uzak bölgelerinde hepimiz için mücadele birilerinin olduğunu bilmek çok rahatlattı.

Diğer yandan Brezilyalı araştırmacı, gazeteci ve profesör Cilene Victor, “Baransu, gazetecilik ve ağıt (https://www.tr724.com/baransu-gazetecilik-ve-agit/)” adlı yazım sonrası ekibiyle bu yazı üzerinde konuştuklarını ve gazeteciliğin ölüm döşeğinde olmadığını, tüm olumsuzluklara rağmen hala mücadele verdiğini söyledi. İşte böyle bir zamanda dünyanın her yerindeki gazeteciler ile empati kurarak hikayelerini dinlemek için bu derginin de önemi ortaya çıkıyor.

Washington merkezli danışmanlık şirketi Gallup 144 ülkede yaptığı bir araştırmayla halkın gazetecilere güvenini tespit etmeye çalışmıştı. Bu çalışmaya göre: “Siyasi bölünme büyüdükçe, gazeteciler isteyerek veya istemeyerek siyasi mücadelenin birer unsuru haline geliyor.”

İşte, diğer ülkelerdeki meslektaşlarımızın yaşadıklarını görmezden gelerek bizler de siyasi bir aktör oluyoruz. Türkiye’de, Meksika’da, Haiti’de, Brezilya’da, Belarus’ta ve birçok ülkede yaşanan tam olarak budur. Olaylara gözlerimizi kapatmak, empati kurmamak, gerçekleri gazetelerin süslü sayfalarına havale etmek. Gazetecilik mesleğinde bazı konular siyah beyazdır, ancak empati, konunun karmaşıklığını yansıtmaya yardımcı olur. Okuyucuların nereden geldiklerini daha iyi anlayabilmeleri için gerçeklerin anlatılmasına izin vermek güçlü bir etki yaratır. Psikologlar, haber merkezlerinde empatinin değerli bir araç olduğunu savunarak şu araştırmayı paylaşıyorlar: “Ne kadar duygusal bakarsanız, gerçek dünya hakkındaki fikirlerinizi değiştirme olasılığınız o kadar artar.”

Dünyanın neresinde olursa olsun gerçekleri yansıtan gazeteciler var. Onların yaşadıkları sorunları görmezden gelmek, gerçekleri görmezden gelmektir.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin