YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN
Türkiye gündemi yine yargıya endeksli.
Bir yanda Anayasa Mahkemesi’nin kararına rağmen tahliye edilmeyen TİP’li Milletvekili Can Atalay’ın durumu, öbür yanda MİT’in yargıyla ilgili hazırladığı ‘çürüme’ raporu. Her iki olayın alt başlıklarını ve yargı merkezli diğer konuları masaya yatırdığımızda tüm yolların ‘Saray’a çıktığını görebiliyoruz.
Özellikle de MİT’in yargıya dönük çalışması.
Herşeyden önce bu durumun, yani ülkenin istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatıyla yargı için ‘inceleme’ yapması başlı başına skandal. Elinizde başka hiçbir şey olmasa bile Türkiye’nin bir istihbarat devletine dönüştüğünün delili olarak yeter.
Zira yargıyı incelemek MİT’in işi değildir. Ayrıca bu talimatın Saray’dan gelmesi de başlı başına garabettir. Ancak Türkiye çok uzun zamandır ‘normalin’ ötesinde olduğu için skandalın bu aşamasını geçelim ve ‘içeriğe’ bakalım.
T24’ten Tolga Şardan’ın yazısına göre MİT 6 hafta yani İstanbul Anadolu Başsavcısı İsmail Uçar’ın HSK’ya gönderdiği mektuptan kısa bir süre önce raporu Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a sunmuş.
Ülke genelinde yüzlerce dosyaya bakılmış ve adliyelerin adalet dağıtan değil bilakis suçun merkezi haline geldiğini kayda geçilmiş.
Aslında raporda yer alan bulgular kimse için sürpriz değil. Çünkü yargının bu halde olduğunu sağır sultanlar bile duydu.
Peki ama biz ne yaşıyoruz?
Önce İsmail Uçar bir mektup yazdı sonra suçlanan hakimlerin karşı suçlamaları geldi, şimdi de MİT sahaya indi. Herkesin aklında “Emniyetten sonra yargıda da büyük operasyonlar mı geliyor?” sorusu var.
Hatta bazı ‘fazla iyiniyetli’ yorumcular ‘temiz eller operasyonu’ tanımlamaları yapmaya başladı.
HERKESE GÜNAYDIN!
Yargı çevrelerinde neler olduğuna ve dahası neler olacağına dair analizime geçmeden önce şöyle yüksek sesle bir ‘günaydın’ diyelim.
Zira Türkiye medyasında, akademisinde ya da siyasetinde öyle ‘uzmanlar’ görüyoruz ki ya on yıllık bir uykudan yeni uyandılar ya evlerine yeni elektrik bağlandığı için televizyon izlemeye, internete yeni girmeye başladılar ya da kesin dönüş yapan gurbetçiler.
Sanki İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ya da Adalet Bakanı Yılmaz Tunç bu kirli mafyatik düzenin piyonu değilmiş, ‘araştırılsın’ talimatı veren Erdoğan her türlü illegalitenin müsebbibi değilmiş gibi davranıyorlar.
Bu aşamada aslında şu tespiti de not düşmekte fayda var.
Erdoğan ve AKP’li kurmaylar-bürokratlar siyasal islamcı saplantılarını bi kenara bırakıp ‘beyaz Türkleri-Seküler elitleri’ memnun edecek iki laf etse CHP seçmenini peşine takar götürür.
Baksanıza, Ali Yerlikaya ya da Erdoğan ailesinin savcısı İsmail Uçar’a övgüler düzenler bile var. Erdoğan İslamcı ajandasını biraz esnetip bu elitist kesime iki jest yapsa emin olun hepsi sıkı ‘Reisçi’ olacaklar.
HİKAYENİN ASLI
Peki biz ne tür bir tezgahla, oyunla karşı karşıyayız?
Öncelikle şunu hatırlatayım; Erdoğan için yol arkadaşı yok, kullanışlı aptallar vardır. Siyasi amaçlarına göre piyonlarını seçer, onları suça ortak eder, işi bittiğinde de yeni piyonlarla devam etmek için eskileri atar.
Aslında şu anda yaşadığımız durum tam da bu.
Emniyet ayağında işi Süleyman Soylu ve MHP tandanslı ekibe yıkıyorlar. Sanki Soylu o atamaları, operasyonları, hukuksuzlukları kendi iradesiyle yaptı ! Erdoğan’ın o dönemki çıkarları bunu gerektiriyordu.
Şimdi Soylu günah keçisi yapıldı ve Erdoğan ellerini yıkayıp çıkmaya çalışıyor.
Yargıda yaşanan da benzeri bir süreç.
Herşeyden önce İstanbul Anadoluu Başsavcısı İsmail Uçar kendi iradesiyle yolsuzluk ihbarı yapacak biri değil. Kaldı ki kendisi Erdoğan ailesinin savcısı.
17 Aralık 2013 büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrası Erdoğan adına hukuk katliamlarına girişen biriysi İsmail Uçar. Ödülünü de hayalini bile kuramayacağı bir makama gelerek aldı.
Tabi cebi ve hesabı da şişti!
Öte yandan şunu da yakinen biliyoruz k ki Erdoğan’a rağmen hareket eden bir siyasetçi veya bürokrat ya da ‘Havuz’ medyası çalışanı en basit tabirle tokatı yer. Kaldı ki Ankara kulisleri bırakın tokadı, yere yatırılıp kafasına basılan kabine üyesini bile duymuştu.
Yani Uçar’ın çıkışı Saray adına yapılmış bir hamleydi.
Nasıl ki dönemin MİT Başkanı Hakan Fidan ve Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar 15 Temmuz’da rollerini oynadılar ve ödüllerini aldılar, İsmail Uçar da aynı rotayı izliyor.
Peki Erdoğan’ın oyun planı ne?
Aslında durum çok açık. Erdoğan yeniden bir dizayn yapıyor. Emniyette ve yargıda pis işlerini yaptırdığı kadrolarda değişikliğe gidiyor.
Çünkü boynuz kulağı geçti ve önlerini açtığı polisler, hakimler ve savcılar ‘büyük çalmaya’ başladılar. Öyle ki ‘fetö borsası’nda kan bile döküldü.
Dolayısıyla Erdoğan’ın amacı ‘temiz eller’ filan değil. Birincisi her zaman yaptığı gibi ‘kendini temize çıkarma’ işini yapıyor.
İkincisi de düzeni bozulan yağma sistemine format atıyor.
Böylece Saray’a rağmen çalan, yağmalayan veya çöken kişilere ayar veriliyor. Onlara ‘gerçek patron’ hatırlatılacak.
Bir de herşeye rağmen Saray’a tam biat etmeyen bürokratlar var. Nadiren de olsa iktidara rağmen kararlar verebiliyorlar. Bu tip MİT çalışması ya da ihbar mektuplarıyla adliyeleri alt üst edecekler.
Özetle ortada bir temiz eller operasyonu filan yok.
Bilakis bugün yaşanan çöküşün, kokuşmuşluğun mimarı, planlayıcısı olan Erdoğan sisteme ayar çekiyor. Göstermelik yer değişiklikleri, görevden almalar ve yeni atamalarla herkese ‘büyük patron’ tekrar gösterilecek.
Burada unutulmaması gözden kaçırılmaması gereken mesele şu; bugün gelinen nokta yani büyük çöküş, adliyeleri esir alan ‘cübbeli mafya’ tesadüfen oluşmadı.
Erdoğan rejimi tarafından iradi olarak oluşturuldu. Namuslu, rüşvete ve illegaliteye mesafeli dürüst bürokratlar 15 Temmuz kumpasıyla ihraç edildiler. Yerlerine AKP ve MHP teşkilatlarından suça meyilli kişileri koydular. Onlar da tüm talimatları Saray’dan alarak hareket ettiler.
MİT yeni Türkiye’nin merkezi haline getirildi. Erdoğan kritik görevlere getirdiği bürokratları suça ortak ederek güçlü bir tek adam rejimi kurdu. Ancak kurdukları mafyatik yapı Erdoğan rejimi için bile taşınamaz hale gelince bugün şahit olduğumuz mizansenler yapılıyor.
Boşuna heveslenmeyin; Erdoğan rejiminden hukuka bağlı bir sistem çıkmaz.
Erdoğan, sadece onu kullanmak isteyenleri kullanıyor. Ve bu tür insanlar da zamanı geldiğinde bir kenara atılıyor. Ama dosdoğru hareket edenleri asla kullanamaz.
İbrahim Kalın Türk devletinin son yıllarda gördüğü en donanımlı insan. inşaallah görevini en güzel şekilde hakkıyla yapacak.