YORUM | HAKAN ZAFER
Zihnimdeki davranış modellerinin, en sonunda insanı, kabul edilenden daha fazla yalnızlaştıracağını düşünüyorum.
Çok mu sorunlu?
Bence değil. Hatta kızmazsanız eğer bir beher yararlılık tozu da katabilirim.
Zaten, pratik olarak yalnızlığın dini yönüyle teşvik edilebilir olmasının en önemli nedeni, halkın zararından kurtulmak değil, aksine bizzat kişinin halka vereceği zararı durdurmaktır.
Bu zararlardan biri; karartısına başkalarının duyduğu güvenin karşılıksız kalmasıdır. Nasıl olsa orada biri var zannıyla, kimsenin olmadığı yerde indirilen yelkene rüzgâr ne yapsın?
Onca kötülüğe tepki olarak senfoni sesi çıksın diye beklerken ıslık duymak boşa değil. Her ne kadar sosyal psikoloji çalışmalarında, yardım etmesi gereken bir durumu izlerken duyduğu rahatsızlığın, insanı yardım etmeye yönelttiğine dair teoriler varsa da gözü kapatınca veya kafayı başka yöne çevirip kulağı daha üst perdeden bir gürültüyle doldurunca elimizden bir şey gelmez.
1969 yılında bir grup araştırmacı, New York metrosunda yolcuların, kadın-erkek, yaşlı-genç, hasta-sarhoş vs. rollerindeki kişilere yardım etme tutumlarını ölçmeye dair bir deney* tasarlıyor. Sonuç olarak, insanların yardım etmede sarhoşlardan daha çok hastalara yöneldiğini, sarhoşsa bile kendi ırkından, renginden kimseleri tercih ettiğini, cinsiyetler arası yardımlaşmanın hemcinslere nazaran düşük olduğunu tespit ediyorlar.
Araştırmanın, daha önce benzerlerince bulgulanmış tanıdık bir sonucu daha var; Etraf ne kadar kalabalıksa, kişinin yardımcı olma meyli o kadar düşüyor. Ancak, yardım etmesi gerektiğini düşündüğü kimseyle yüz yüze kaldığında kişinin daha hızlı davrandığı görülüyor.
İnsan seçiyor, yardımına zihninde bedel istiyor. Kendini sarhoş etmiş suçlu kabul ettiği bir adamı, kendinden olmayanı yardımına layık görmüyor. Hislerinin kabarmasını istiyor. Kendinde etki uyandırmıyorsa yardımına ihtiyaç olmadığını, daha doğrusu yardım etmeye değmeyeceğini düşünüyor.
Bu yüzden aidiyetlerini ve bulunduğu yeri, başkasının kaybettiğini onun namına ararken ağzında ıslık varsa gözden geçirmeli insan. Elbette bu, her vakit ruhuna zımpara çekmek değildir. Hiç olmazsa tavrını göstermelik geçicilikten, kınanma korkusundan ve menfaatten arındırma çabası ortaya koymaktır.
-Geçici, sadece şahit olmuş, çaldığı ıslığın ne yersizliğini ne de beyhudeliğini ona sormayacaklarsa öylesine,
-“Hayırdır, sizden niye ses çıkmıyor?” derse birisi, hazırlıklı olmak, zaten yana yakıla arayanların bağırtıları varsa araya kaynatmak için,
-Aranan bulunduğunda teşekkür edilip “görülecekler” listesine bir yerlerden girmek için,
çalınacak ıslığa dudak büzüştürmemektir kastettiğim. Ciddiye almak, varlığını kabul etmek ve tek yaklaşımını da başka kayıplarla kıyaslamaktan öteye geçirmektir. Bulamasa bile, ciddiye alınıp varlığına başkalarının verdiği emekle duyulmuş saygının muhatabı eşeğini kaybeden kimse için bu saadet hiç yoktan iyidir.
Hasılı,
Yalnız mı kalmalı insan?
Hayır, ne tür bir kalabalığın ortasında olursa olsun, kimseyi yok saymadan kendiyle kalmalı. Ne kimsenin varlığına güvenip yanılmak ne de varlığına güvenenleri yanıltmak gibi kimseye zarar vermemek, kimseden zarar görmemek için.
*Piliavin, I. M., Rodin, J., & Piliavin, J. A. (1969). Good Samaritanism: An underground phenomenon?, Journal of Personality and Social Psychology, v. 13 i. 4