M. AHMET KARABAY | HABER İNCELEME
Türkiye çelişkiler ülkesi. Zıtlıklar ancak bu kadar bir arada toplanabilir. Sadece ekonomide değil, her alanda iki farklı Türkiye var. Büyüme rakamlarına baktığınızda muhteşem görünüyor. Kenarından kaldırıp altına bakmadığınız sürece! Merkez Bankası’nın rezervlerini dikkate aldığınızda büyük bir artış görüyorsunuz. Faiz ve cari açığa bakmadığınız sürece sorun yok!
“Hafta sonu ekonomi yazısı çekilir mi?” demekte haksız sayılmazsınız. Kızım da aynı şeyi biraz daha öte götürüp söylüyor. Bana niçin bu kadar sık ekonomi yazdığımı soruyor. Ben de hemen her sorduğunda aynı şeyi farklı yollardan ifade ediyorum: “Eğer evin dışından bir şey almak zorunda değilsen ekonomi seni ilgilendirmiyor olabilir. Ama bir şeyleri başkalarından şu ya da bu yolla temin edeceksen ekonomiyi bilmek ve anlamak zorundasın.”
Buraya kadar okumaya katlandıysanız eminim bundan sonrasında daha az sıkıcı olur. Çünkü bizim de içinde bulunduğumuz hayatın bir parçasından söz edeceğim.
Başta Türkiye’nin çelişkiler ülkesi olduğunu söylemiştim. En çok da ekonomi açısından. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın net rezervleri, son 4 yılda ilk kez “artı bölgesi” diye adlandırılan sınıra ulaştı. Son hafta ise 9 milyar dolar artışla eksi 6 milyar dolar oldu. Hesaplamalara göre Temmuz ayında pozitif rezervi yakalayacağız.
Son iki ayda 70 milyar dolar rezerv artışı görüldü. Bu gösterge en son 2020’de pozitif idi.
Türkiye’ye bu kadar para girer de yandaş medya sevinmez mi? Elbette sevindirik olur. Aslında yalın olarak baktığınızda Merkez Bankası’nın döviz rezervi oluşturması kötü bir tablo değil. Bu tablonun enflasyondaki yansımasını da göreceğimizin altı çiziliyor.
Bir dostum Yeni Şafak’ta ekonomi yazıları yazan Mehmet Akif Soysal’ın yazı linkini bir iki cümle alıntılayıp gönderdi. “Oku da ekonomide iyiye gidişi gör. Hep negatiflere odaklanıyorsun.” dedi.
Gazetenin yazarı, rezervden söz edip, farklı konularla bağlantı kurduktan sonra, “Bu kadar kötü olsa ülkeye bu kadar döviz gelir mi?” diye can alıcı soruyu sorduğunu var sayıyor: “Döviz girişi hızlandı, ülkeye hukuk mu geldi?”
Yazarın hakkını yemeyeyim. Ülkede hukuk olmadığını zımnen kabul ediyor ve henüz gelmediğini de ikrar ediyor: “Zira para getiri arar, nerede bulursa oraya gider. Şu an Türkiye’de getiri yükseldi ve evet döviz girişi arttı.”
Dedim ya, “hakkını yemeyim” diye. Türkiye’de döviz getirisinin yükseldiğini söyleyecek kadar açık yürekli.
DÖVİZ İÇİN CAZİP GETİRİSİ OLAN ÜLKE
Evet döviz geliyor ama nasıl geldiğine bakmak gerek. Zira 2021’in son aylarında döviz patladığında icat edilen Kur Korumalı Mevduat (KKM) uygulaması başlatıldığında aynı kesimin insanları bayram ediyordu.
“Döviz nasıl dizginlenirmiş görün!” diye köşelerinden caka satıp, bunun ileride ülkenin başına bela olacağını söyleyen benim gibileri ezikliyorlardı. Hatırlarsanız illüzyona inanan Malatyalı esnaf, davullu zurnalı “dolar düştü” kutlaması yapıp, dolar yakmıştı.
Türkiye’de gelir dağılımının bozukluğundan yakındı. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de geldiği günden bu yana, KKM’den bir an önce kurtulmak gerektiğini söylüyor. Aradan geçen zaman sürecinde öğrendik ki KKM, aslında övünülecek bir şey değil, dövünülecek bir şeymiş. Fakirden zengine para transferinin aracı olduğunu bizzat en tepedeki şahıs da geçtiğimiz günlerde dile getirdi.
Evet Türkiye’de gelir dağılımı her zaman bozuktu. Ama bu son yıllarda, özellikle de 3-4 yılda bu bozulma çok daha hız kazandı. En fakir yüzde 35’lik kesim, Erdoğan Cumhurbaşkanı olduğu yılda %14,34 pay alıyordu. Aynı dönemde en zengin yüzde 5 ise gelirden %18,38 paya sahipti. Bugün ise en fakir yüzde 35’in payı %12,29’a düştü. En zengin yüzde 5’in payı da %24,30’ açıktı. Tablo böyle, Türkiye’de sağ ve muhafazakar partiler hep zenginleri sever. Başkalarına fakirliğin erdemlerinden söz eder ama kendileri ve çevreleri servetlerine servet katar.
Bugün TCMB rezervlerindeki para nasıl birikiyor ona bakalım: Anavatanı ABD’de dolara yıllık yüzde 5 dolayında faiz veriliyor. Toplum “Faiz çok yüksek!” diye feryat ediyor. Türkiye’de ise TL’ye yıllık yüzde 50 faiz veriliyor ve döviz dizginlenmeye çalışılıyor. Yabancı dolar 30 TL civarında iken gelip yüzde 65 (bileşik faiz) faizle parasını TL’ye yatırmaya başladı.
Bir yıl sonra dolar 40 TL’ye ulaştığında parasını TL’den alıp dolara çevirdiğinde dolar bazında yüzde 20 dolayında para kazanmış olacak. Hesabını bilen döviz yatırımcısı için Türkiye şu anda paradan para kazanma cenneti. Yandaşlar, nitelik yerine paranın miktarına odaklanıyor. Gelen para yatırıma gelmiyor. Doğrudan faize geliyor. Oysa bu ülkenin yatırıma ihtiyacı var.
Döviz sakin diye şimdilerde şirketler de bankalardan döviz kredisi çekip parayı TL’ye çevirip kullanıyor. Çünkü ticari kredilerde faiz çok yüksek. Döviz yatay seyrettiği için iş dünyasına dövizle borçlanma çok cazip geliyor.
Merkez Bankası’nın rezervlerindeki para kendi parası değil, emanet para.
Peki rüzgar tersine esmeye başladığında durum nasıl olacak? Şirketlerin durumu hızla dönüş yapmaya uygun olacak mı? Özellikle dışarıdan gelip aylık yüzde 4 faiz kazanan yabancı, ana parasıyla birlikte kazancını da çıkarmak istediğinde ne olacak?
Rüzgâr ters esmeye başladığında eyvah ki eyvah!
TÜKETEREK BÜYÜDÜK ONA DA SEVİNDİK
TÜİK verilerine göre Türkiye 2024’ün ilk çeyreğinde yüzde 5,7 oranında büyüdü. Büyüme kötü değil elbette. Ama büyümenin nasıl oluştuğuna bakmayıp sadece rakama bakarsanız hata edersiniz. Detaya geçmeden aile içinden örnek vereyim.
Evde bir miktar refah seviyenizi yükseltmek istiyorsunuz. Bunu iki şekilde yapabilirsiniz. Birincisi bir yolunu bulup bankadan kredi çekersiniz. Bununla evinizin mobilyalarını yenileyebilir, almak istediğiniz şeyleri temin edersiniz. Ayda bir dışarıda yemek yiyorsanız bunu üçe beşe çıkarabilirsiniz.
Bu aile içinde “büyüme” örneği. Bir de gelir düzeyinizi kazanarak artırırsınız ve bu kazancınızla yapmak istediklerinizi yapabilirsiniz.
İşte Türkiye, büyümede aile örneğinin birinci şıkkını yaşıyor. 2024-I. çeyrekte yıllıklandırılmış GSYH’ya göre toplam yüzde 22,4 oranında büyüdü. Bu çok iyi bir rakam.
Peki bu büyüme nasıl gerçekleşti dersiniz?
Büyüme yüzde 22,4 ama üretimdeki büyüme TÜİK verilerine göre yüzde 18,4. Yani büyüme ortalamasının gerisinde. Peki büyümenin lokomotifi ne oldu dersiniz? Tüketimdeki büyüme yüzde 54,4. Tüketerek büyüdük. Borçlanarak büyüdük.
Daha kemer sıkmaya başlamadığımızı unutmayın. 14 Mayıs’taki, “Bu paket daha ne ki, sıra maaşlara gelecek” yazımda dikkat çektiğim noktalara doğru gideceğiz.
Siz ister büyüme ve TCMB rezervlerine bakıp sevinin, isterseniz büyüme ve rezervlerin kenarından kaldırıp nasıl olduğuna bir bakın. Tercih sizin.