Eğer ‘suç ortağı’ değilse…

ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM 

Köşe yazılarımı ve Youtube yayınlarımı takip edenler bilirler.

Benim 15 Temmuz 2016 askeri darbe girişimi olayına dair temel bir iddiam var.  Yıllardır sürdürdüğüm çalışmalara dayanarak, “15 Temmuz bir askeri darbe girişimi değil, hele ki iddia edildiği gibi bir Cemaat darbesi hiç değil. Olay Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde dönemin MİT Başkanı Hakan Fidan ve Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın tezgahı. Ergenekon uzantılarının da icra aşamasında sahada olduğu bir istihbarat operasyonudur.” diyorum.

Bu tezimi de her ortamda herkesle tartışmaya hazırım.

Aynı şekilde yıllardır söylüyorum; 15 Temmuz’a giden süreç, o gün ve sonrasında yaşananlara dair şahitlikleri olanlar çıkıp konuşmalı. Zira biz siviller dışarıdan olayları analiz edebiliriz ama bilgi-belge ve şahitlikler askerlerin. Onlar şahitliklerini ortaya koymadığı sürece puzzle tamamlanamayacak.

Son yıllarda çıkan ve konuşan isimler oldu.

Onların anlatımları rejimin resmi hikayesinde ciddi gedik açtı. Ancak son dönemde edindiğim bir şahitlik çıtayı bir adım daha öteye götürdü. Çünkü şimdilik ismini ve rütbesini saklı tutmam gereken kaynak Hulusi Akar’ın her hareketine şahit. ‘Sözde darbenin’ merkez üssü olarak gösterilen Akıncı Üssü Komuta Merkezi’nde bulunmuş ve yıllar sonra yurt dışına çıkabilmiş.

Hikayesini aşağıya linkini koyduğum yayında anlattım.

Detaylara geçmeden şu hatırlatmayı da yapayım; ulaştığım kaynağın anlattıkları ile o akşam yaşananlar, Tuğgeneral Gökhan Şahin Sönmezateş’in ifadeleri yan yana getirildiğinde daha da anlamlı hale geliyor. Şöyle ki; herkesin malumu olduğu üzere Hulusi Akar sözde darbeciler tarafından rehin alınıp Genelkurmay’dan Akıncı Üssü’ne götürülmüştü. Güvenlik kamera görüntülerinden de açıkça görüleceği gibi herhangi bir rehin alma hali yok.

Sönmezateş: Beni Hulusi Akar görevlendirdi

Hatta üst düzey koruma protokolü olan ‘V’ düzeni ile helikoptere bindiriliyor.

Akıncı’da da komutan protokolüne uygun olarak helikopter pistinde ‘hazır olda’ bekleyen generaller tarafından karşılanıyor. Yine protokole uygun şekilde herhangi bir odaya götürülüp rehin tutulmak yerine üs komutanının odasında ağırlanıyor.

Onlarca ifadeyle sabit ki kendisine saygıda kusur edilmemiş. Gece boyunca elinde kumanda, cep telefonu, önünde çay-çerez, filtre kahve ile sürece nezaret etmiş. Bu noktada kritik şahidin anlatımlarıyla devam edelim.

Hulusi Akar üs komutanı Hakan Evrim’in odasına oturduğunda kendisine bir brifing veriliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın durumundaki belirsizlik hakkında konuşuluyor. Hulusi Akar’a sosyal medyada dolaşan, “Erdoğan Almanya’ya sığındı!” haberi aktarıldığında herhangi bir yorum yapmıyor. Bu noktada, “Ben darbeciyim, o niyetle çıktım!” diyen iki askerden birisi olan Tuğgeneral Gökhan Şahin Sönmezateş’in, “Bana görevi Hulusi Akar verdi. O gece de defalarca görüştük. Kendisini bulamadığımızı söylediğimde Okluk’a bakın talimatı verdi.” şeklinde ifade verdiğini de unutmayalım.

Normal de öfkesini kontrol edemeyen, astlarına bağırıp çağırıp ağır hakaretler eden Hulusi Akar, Cumhurbaşkanının kaçtığı yönündeki sosyal medya haberleri kendine aktarılınca, “Ne saçmalıyorsunuz siz!” demesi ve olayı sorgulaması beklenirdi. “Nasıl kaçtı, kiminle kaçtı, ne zaman kaçtı?” sorularını sorması gerekmez miydi?

Tabi, ‘büyük plana sadık kalma hali’ söz konusu değilse !

Generallere talimatlar yağdırıyor!

O arada televizyonda yayın problemi yaşanıyor. Sorun giderildiğinde Hulusi Akar “Televizyonu açın!” talimatı veriyor. Ekranda Hande Fırat ile FaceTime görüşmesi yapan Erdoğan’ı görünce odada bulunan bir generale dönüp, “Hani lan, bu adam kaçmıştı!” diye iki kez fırça atıyor.

Düşünün; güya rehinsiniz ama üs komutanının makam odasında oturuyorsunuz, size brifingler veriliyor. Elinizde telefon, çayınızı kahvenizi içerken talimatlar veriyorsunuz… 

Yani ‘derdest’ değil bizzat emir komutanın başında. 

Bu noktada akıllara şu gelebilir; iyi de bu adam Erdoğan adına kendi astlarını tuzağa çeken bir işbirlikçi ise o akşam Erdoğan’ın kaçmasını mı bekliyordu, neden böyle bir soru sordu? Gerçekten bir darbe planlıyordu da son dakika da mı taraf değiştirdi ?

Aslında Akar’ın yaptığında şaşırılacak, sürpriz olarak görülecek bir durum yok. Aksine senaryoya uygunluğu bakımından son derece tutarlı. Akar, TSK’yı 15 Temmuz tuzağına hazırlarken aylarca aynı rolü oynadı. Bir yandan Fidan ve Erdoğan ile -ki bu arada en kritik ayaklardan birisi AKP milletvekili eski tümgeneral Şirin Ünal’dı- planlama yaparken öbür taraftan astlarını tuzağa çekti.

Az sayıdaki asker komutanın emriyle hareket edeceklerini sanıyorken Akar başarısızlığı garanti altına almış vaziyette rolünü oynadı. O dönemin Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı’nın dediği gibi darbe ihbarı alındıktan ya da ilk işaret geldikten sonra TSK acil durum yönetmeliği işleme konsa, Akar iki cümlelik bir talimat verse herşey başlamadan biterdi.

Kimsenin burnu bile kanamaz, kan dökülmezdi.

Ancak amaç kan dökülmesi hatta çok çok fazla kan dökülmesi olunca Akar bizzat yol verdi. Genelkurmay Başkanlığı’nda ve Akıncı Üssü’nde darbenin içindeymiş gibi hava verdi. Hatta Gökhan Şahin Sönmezateş üzerinden Erdoğan’ın alınması mizansenini uyguladı.

Çift taraflı oynadı!

Zaman zaman dönüp, “Erdoğan’ı hala alamadınız mı?” diye sordu. Bu yüzden etrafında olanlar Akar’ın işin başında olduğunu düşündü. Elinin altında telefon varken ne başbakana ne Cumhurbaşkanına ulaştı.

Medyaya çıkıp iki kelime etse herşey farklı olurdu. Ancak o sabah saatlerinde bile hala işin içindeymiş rolünü sürdürdü. Akıncı’dan Çankaya Köşkü’ne giderken bile protokolle uğurlandı. Dolayısıyla Akar’ın “Hani lan kaçmıştı!” fırçası çelişki değil aksine senaryonun tutarlılığını gösteriyor. Senaryo gereği, Akıncı’da ‘darbenin bizzat başındaki adam’ gibi görünmesi gerekiyordu… 

Diğer bir nokta; Akar darbe planlayıp son anda vazgeçmiş olsa -ki bu yönde elde somut hiçbir şey yok- Erdoğan Akar’ı çiğ çiğ yerdi. 

Aksine ilk andan itibaren koruma altına aldı, terfi ettirdi, ödüllendirdi, paraya boğdu. Erdoğan gibi ‘mikro management’ yapan detaycı ve güç merkezli liderler için alınacak risk değil. Yani Erdoğan, Akar’ın en başından kendi adına hareket ettiğini biliyordu.

Velhasıl; yıllar sonra yurtdışına çıkabilmiş ve şahitliklerini anlatan birisi var... Adil bir mahkemede çıkıp şahitlik edeceğini de taahhüt ediyor. Umarım kendi kimliği ve yüzüyle ekrana çıkıp röportaj da verir. Zira adil bir mahkeme olması için öncelikle bu rejimin sonlanması gerekiyor. 

Bu rejim de 15 Temmuz’un üzerine bina edildi. Dolayısıyla 15 Temmuz aydınlatılmadan adil bir mahkeme bulmak da mümkün değil. 

Şimdi gözler rejim savcılarında ve Erdoğan’da.

Eğer bu şahitliğe  rağmen Akar ile ilgili harekete geçilmezse anlamı şudur; Erdoğan ve Hulusi Akar bir darbe kumpası için anlaşmış, Akar kendisine verilen rolü oynamıştır. Bu ortaya çıktığında ise 15 Temmuz’un hukuki niteliği ve tüm hikayesi değişir. 

Bitirirken hatırlatalım; geçtiğimiz günlerde Güney Kore’de tuhaf bir darbe  girişimi oldu.

Güney Kore Cumhurbaşkanı Yoon Suk-yeol Erdoğan’dan ders alsa herşey çok farklı olurdu. Eğer çakma darbe yapıp tek adam rejimi kuracaksanız atmanız gereken adımları alttaki videoda anlatıyorum.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Sevgili Adem Yavuz Arslan. Ne guzel, imrenilecek bir karakter. Bunca sicak gelishmelerin icinde yine de kararli bir shekilde 15 Temmuz olaylarini canli tutuyor, arashtirmalarinizi hich birakmiyorsunuz. Iyi insansiniz. Karakterli ve kaliteli insansiniz. Evlatlariniz ve eshiniz sizinle gurur duymali. Rabbim sizi her iki dunyada bahtoyar etsin, tum sikintilarinizi gidersin. Rabbim sizden razi olsun

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin