Ecdada toz kondurmamak mı? Var olan tozu görmek mi?

YORUM | AHMET KURUCAN 

“Seçici okuma” yazıma gelen ve önemli gördüğüm bir başka okuyucu yorumuna cevap vermeye çalışacağım. Niyetim tahmin edeceğiniz gibi polemik değil. Okuyucuya saygımın gereği ve kısmen de olsa yanlış anlama ve anlaşılmaları düzelteceğine inandığım için kaleme alıyorum bu yazıyı. Yapıcı bir üslup her zaman olduğu gibi şiarımdır.

Okuyucumuz o yazıda dile getirdiğim düşüncelerde tarihin inanç alanı olmadığı, ona olumlu ve olumsuz yanları ile bir bütün olarak bakılması gerektiğini dile getirip İslam ve Osmanlı tarihinden birer cümle ile verdiğim örneklerle yaptığım göndermelerden hareketle şu düşüncesini dile getirmiş: “Siz, Hocaefendinin sohbetlerinde ve kitaplarında ceddine ve atalarına toz kondurduğunu gördünüz mü?” Bir hayal kırıklığı seziyorum ben bu cümlede. İki ayrı açıdan hayal kırıklığı yaşıyor anladığım kadarıyla. Bir, benim dile getirdiğim o düşünceler kendi zihninde var olan tarih ve tarihi şahsiyetlerle ilgili algısın ile çelişiyor. İki, o yorumların Hocaefendi’nin bu konudaki düşünce ve söylemleri ile çatıştığını vehmini taşıyor.

BU YAZIYI YOUTUBE’DA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Önce verdiğim o iki misale döneyim, ardından Hocaefendi ve toz kondurma meselesine. Verdiğim misallerin ilki sahabenin ileri gelenlerinin yer aldığı Cemel, Sıffin, Nehrevan savaşları, Kerbela katliamı ve Harura hadiseleri. İkincisi ise Fatih’in “nizam-ı âlem” düşüncesiyle kaleme aldırdığı ve Şeyhülislam onayı ile yayınlanan kanunnamede geçtiği üzere şehzade katliamları. Tek tek ele alıp anlatmama gerek var mı bilmiyorum ama şunu sormama müsaade edin, üzerinden asırlar geçtiği halde bugün bile bizim ciğerlerimizi yakan bu hadiseler doğru değil mi? Uydurulmuş, hayal mahsulü roman veya film senaryoları mı bunlar? İslam ve Osmanlı tarihine sonradan yamanmış iftiralar olarak kabul etmiyorsunuzdur umarım bunları? Ölenin de öldürülenin de Müslüman olduğu ve bugünkü dil ile ifade edecek olursak tam anlamıyla bir iç savaş olan o hadiselerde binlerce insanın karşılıklı savaştığını inkar edebilir misiniz? Ya beşikteki şehzadenin büyüyünce devletin birlik ve bütünlüğüne zarar verir, başına dert olur denerek öldürülmesine ne diyeceksiniz?

Pekala neden? O dönemlerin literatüründe var olan kavramları kullanarak sorayım: İ’lâ-yı kelimetullah uğruna mı? Din-i mübin-i İslamı anlatmaya engel oldukları için mi? Yoksa iktidar, kabile taassubu, kendi yorumlarının yegane doğru olduğuna dair inançları, menfaat düşüncesi, Cahiliye dönemindeki anlayışlarına geri dönüşleri, devlet-i ebed müddet, ya devlet başa ya kuzgun leşe ya da nizam-ı alem mi? Hangisi? Hepsi mi, hiçbirisi mi? Cevabınız hiçbirisi ise sizin getirdiğiniz izah ne?

Evet, sahabe-i kiram İslam dini uğruna nice fedakarlıklara katlanmış devâsâ insanlar. Allah hepsinden razı olsun. Mekanları cennet olsun. Ama hayatlarının belli dönemlerinde yaptıkları fedakarlıklar daha sonraki dönemde yaptıkları yanlışları görmememizi gerektirir mi? Gerektirmemeli. Hatadan münezzeh ve müberra kişiler mi onlar? Allah’ın Kur’an’ında “Allah onlardan razı, onlar da Allah’tan razı” demesi sahabenin hayatlarında hiç hata yapmadığı şeklinde anlaşılabilir mi? Kaldı ki kendileri anlatıyorlar kendi hayatlarında yaptıkları yanlışlıkları. Hocaefendi’den kaç defa dinlemişsinizdir Amr b. Âs’ın ölüm döşeğinde iken oğluna yaptığı itirafları. Benim, “tarih inanç alanı değildir, olumlu ve olumsuz yönleri ile bir bütün olarak görmeli” derken kastım da bu.

“15 Temmuz sonrası devlet orantısız güçle Cemaat’e zulüm etmeye başladıktan sonra söylüyorsunuz bunları,” diyebilirsiniz. Hayır, kendim için konuşabilirim. Yeni söylemiyorum, eskiden de söyledim ve yazdım. Yeni Ümit dergisinde dört halifenin hayatını tefrika halinde kaleme aldığım 1990’lı yılların başlarında bu savaşların hepsini kaynaklarını vererek dile getirdim. Şehzade katli fetva ve fermanının masumiyet ilkesi ile çatıştığını ve ne sebeple olursa olsun kundaktaki bebeğin ölümüne cevaz verilmesinin dini, hukuki, ahlaki ve insani değerlere göre yanlış olduğunu Zaman gazetesindeki köşemde en azından 2-3 defa yazdım. İktidar savaşları dedim, kabile taassubu dedim, ganimet ve menfaat hırsları dedim. Sonra orada yazdığım yazıları genişleterek kitap olarak yayınladım. İsteyenler bakabilir. Hatta hiç unutmuyorum sahabelerin bu mücadelelerini hiç okumamış, duymamış bir inşaat mühendisi ağabey o günlerde hayretini ve şaşkınlığını ifade ederek yüzüme dedi ki: “Sen neler yazıyorsun öyle ya! Gerçekten bunlar yaşanmış mı?” Bu olay 1992’de oldu. 2018 yılında Amerika’da da aynı şeyi yaşadım. Bir gün bir grup arkadaşa çay sohbetinde Cemel savaşını anlatmıştım. Muhabbetin sonunda benim çocukluk arkadaşım dedi ki: “Ya ben bunca yaşıma geldim. Yüzlerce vaaz ve hutbe dinledim, dini sohbetlere katıldım, ilk defa duydum Cemel savaşını!”

Bununla beraber şunu itiraf edeyim, evet tarihe bütüncül bakmaya çalıştım, yazı ve konuşmalarımda olumsuz denebilecek taraflarını da dile getirdim ama ağırlık olumlu taraflarını aktardım. O günlerin şartları ile zihniyet dünyamda ağır basan düşünce bu noktada birleşmişti çünkü. Fakat hiçbir zaman Mehmet Efe Çaman’ın son yazılarında ısrarla altını çizdiği “Türk-üstünlükçü” bir dil kullanmadım, tarihe ne öykündüm ne de tapındım.

Gelelim “Siz, Hocaefendinin sohbetlerinde ve kitaplarında ceddine ve atalarına toz kondurduğunu gördünüz mü?” sorusunun cevabına. Evet gördüm. Eğer toz kondurmak ile kastınız bugünün değil dünün kriterleriyle söz gelimi Osmanlı’nın yapmış olduğu yanlışlıkların dile getirilmesiyse okuyucumuzun tabiri ile Hocaefendi’nin ceddine ve atalarına toz kondurduğunu gördüm. Çok değil daha 5-6 ay önce Osmanlı’nın siyasi duruşunda, idari kararlarında heptenci ve toptancı bir yaklaşımın yanlış olduğunu, padişah padişah, dönem dönem, hatta mesele mesele ele alınıp bir değerlendirmede bulunulması gerektiğini söyledi. İlk 3 asrı ile ikinci üç asrı arasında mukayeseler yaptı. Örnekler verdi. Yavuz cennetmekan şunları yapmakta çok isabetli davranmış ama Şah İsmail ile olan mücadelesindeki tavrı yanlıştı dedi. Sadece Yavuz Selim değil başkalarından da örnekler verdi. Söylemeye gerek var mı bilmiyorum ama saygılı üslubundan da taviz vermedi.

Fakat eski dönemlerde aynı Hocaefendi’nin “Ben yanımda Osmanlı’ya söz ettirmem,” dediğini de duydum. Burada iki şey düşünebilirsiniz: “Osmanlı’ya söz ettirmem,” dediği zamanlar Osmanlı güzellemesi yapıyordu, sadece olumlu yönlerini ele alıyordu ama sonraları yaptığı okuma ve değerlendirmelere bağlı olarak düşüncesini değiştirdi. Evet, bunu diyebilirsiniz ve bu gelişmeyi takdirle karşılamalısınız. Zira düşüncesinin esiri değil, sabit fikirli değil, fanatik, bağnaz ve yobaz değil, eldeki verilere göre düşüncelerini değiştirebiliyor demektir bu. Ya da “Osmanlı’ya söz ettirmem,” sözünü Osmanlı aleyhinde genelleme içeren eleştiriler ya da o eleştirilerde kullanılan çirkin üsluba karşılık söylemiştir dersiniz ki ben her ikisinin de doğru olduğunu düşünüyorum.

Hasılı, tarih kendi tabii akışı ve tarih ilminin kuralları içinde incelenmediği zaman incelenen dönemi ve şahsı tarihin dışına çıkartır. İdeolojik, resmi ve öykünücü tarih anlayışı tarihle yüzleşmekten kaçınmanın bir diğer adıdır. Ben şahsen tarih yazım geleneğinde “Annales Okulu” tarihçiliğinin esas alınması gerektiğine inanıyorum. Bu okul ve ekol tarih yazımının sadece siyasi faktörlerle değil sosyo-kültürel ve ekonomik faktörlerle birlikte ele alınıp değerlendirmeler yapılmasını öngörür. Mesela spesifik bir dönemi, savaşı veya kişiyi değerlendiriyorsanız, o nasıl bir toplumsal zemin içinde ortaya çıktı, nasıl bir sosyal tabandan kaynaklandı sorularına cevap aramakla işe başlamak demektir. Bunu yapmadan sadece siyasi bakış açısı ile ve sonuçlarına odaklanarak yapacağınız okumalar önyargılı ve subjektif değerlendirmelerdir. Sonu ne olur? Ya melekleştirirsiniz incelediğiniz şahısları ve dönemi ya da şeytanlaştırırsınız. Böyle tarih anlayışı olmaz. Tarih böyle okunmaz ve anlaşılamaz.

Son söz olarak şunu söyleyeyim: Ben ecdada toz konduralım demiyorum ama var olan tozları da görelim diyorum. Kaldı ki o tozları onlar tercih ve eylemleri ile kendileri kendi üzerlerine kondurmuşlar zaten. Bize düşen o tozları görüp anakronizme de düşmeden varsa makul ve meşru izahlarını yapalım, yoksa görmezlikten gelme yerine onları da görüp dersimizi alalım ve bugüne taşımayalım. Ecdada karşı gerçek sevginin onları melekleştirme suretiyle değil ancak doğrusu ve yanlışı ile bir bütün olarak görmekle mümkün olacağına inanıyorum.

Daha ne diyeyim?

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

36 YORUMLAR

  1. 👏👏👏

    Muthissiniz… Yani bir yazarin, tek cumle icinde kendisi ile nasil tenakuza dustugunu gormek ilginc bir tecrube biz okurlar icin.

    Tarih inanc alani degildir; ona olumlu ve olumsuz yanlari ile bir butun olarak bakmali, oyle mi?

    Inanc alani degilse, siz neye gore neyin olumlu, neyin olumsuz oldugunu tespit edebiliyorsunuz?

    Tarihini oven, inanmis oluyor da; tarihine kufreden (ya da ekseriyetle cereyan edegeldigi gibi, Turk, Osmanli, ve Islam tarihine kufreden) inancini karistirmadan, objektif mi bakmis oluyor?

    En cok dile dolanan, doladiginiz, ve adi bir diktatorun, iktidarini kaybetme korkusuyla icad ettigi bir fetva olarak lanse ettiginiz, sehzade katline cevaz veren fetvayi ele alalim:

    Neye gore yanlis? Kime gore yanlis?

    “Eldeki verilere gore soyle bir fetva elde edilmis. Bundan maksadin su olabilecegi anlasiliyor. Fakat soyle soyle neticeler dogurmus”, deseniz, tarihe inanci(nizi) karistirmamis olursunuz.

    Fakat, “yaw yohh canim… adamlar guclerini kaybetmekten korktuklari icin, nizam-i alem, ilay-i kelimetullah diye bahaneler bulup, menfaatci seyhulislamlar da ayarlayip istedikleri fetvayi cikartmislar”, derseniz ya da demeye getirirseniz (ki soyledikleriniz, onu ima ettiginiz izlenimini veriyor), sizin bu soylediginizi seve seve satin alacaklar olur.

    Ama siz, tarih alginiza inancinizi karistirmamis olmazsiniz. Sadece, tarihe inanclarini karistirmakla itham ettiginiz insanlarin inancina zit inancinizla ayni tarihi yorumlamis olursunuz.

    Siz, objektif tarihcilik yaptiginizi dusunursunuz, bir baskasi da cikar der ki, “hayir.. sen sadece cahillik ve kustahlik yapiyorsun.”

    Tabi donup dolasip, sizin en bastaki yanlisiniza geliyoruz.

    Siz, sonsuz ilim, kudret, rahmet, adalet, hikmet ve inayet sahibi Allah’in (C.C) takdiriyle cereyan eden hadiselerin, kendisine aldirilan nefesi vermeye, verdirilen nefesi almaya muktedir olmayan insanin tercihiyle ve eliyle oldugunu saniyorsunuz. Oyle degil…

    • Adam kundaktaki kardeşini öldürmüş, hala açıklama getiriyorlar. Bunu elestirmek tarihine sövmek değil. Fatih Sultan Mehmet Allah değil peygamber değil. Adamı savuncam diye ne saçmalıyorsun yaa. İslam’a değil atalarinin dinine bağlı olanlarda bu sıkıntı çok. Türk-musluman doğdukları için geçmişlerini savunmak inanç meselesi haline gelmiş aynen sizin durumdaki gibi.

      • Vallahi azizim…aynen oyle!

        Sizi tenzih ederim. Kimileri var, bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olduklarini saniyorlar.

        Hele bir de oyle tipler var ki; adamin beyni yok, ama o bile fikir sahibi oldugunu saniyor.

        Size hayatta basarilar dilerim.

      • Gecmisi sirf Müslümanim Türküm diye savunmam gerekmiyor elbet. Ama bir Ispanyol olarak da baksam, göz önünde bulundurmam gereken kriterler olmali di mi? Ben sahsen bir Müslüman-Türk olarak savunma ihtiyaci hissetmiyorum. Peygamberimizin Istanbulu fetheden kumandani öven hadisi de beni bu konuda motive etmiyor. Nihayetinde baska bir kumandan icin de söylenmis olabilir veya zayif bir hadistir. Her sey mümkün hayatta.
        Ama ister Türk, ister Ispanyol olarak bakayim sunu demezdim yargilanan bir insana: Allah degilsin, peygamber degilsin, peygamberin övdügü kumandan zaten olamazsin. Daha demin hirsizlik yapan bi adama iki yil hapis verdik, sen adam öldürmüssün ne savunmasi?
        Fatih Sultan Mehmet tabii bugün kendini savunamaz. Ama onun yerine onu bazi tarihciler savunur, bazilari da elbet yerer, ortaya bütüncül bir sonuc cikada bilir, cikmaya da bilir. Fakat hicbir tarihci ne konusuyorsun adam kundaktaki kardesini öldürmüs, her sey meydanda diyemez. Sahsen benim icin de meydanda, ama ben bunu bu sekilde söyleyemem. Herkes Allah, peygamber olamadigi icin bir hikayesi, psikolojisi vardir.
        Hep düsünmüsümdür. Bir savasta birbirini öldüren askerler, iclerinde meslegi öldürmek olanlar da var, psikopatlar da var, ana kuzusu olan, öldürmek yerine bambaska islerle ugrasmak isteyen tonla asker de var, disaridan baktigimizda birbirinin katili olan.
        Herkesin imtihani kendinedir, acaba Fatih Sultan Mehmetin yerinde biz olsaydik nasil davranirdik, bi düsünmek lazim. Sanirim ancak bu sekilde düsünürsek her devrin kendine göre cetin sartlari oldugunu anlariz. Bugün de sartlar cetin. Kardeslerimiz var, biri dünyanin bir tarafindan biri öbür tarafinda. Kardeslik, amcalik, teyzelik bitmis seyler bugün. Belki kansiz ama bence ayni derecede acikli.
        O yüzden bu konulara saplanmamak en iyisi. Ne savunan niye savundugunu, ne de yeren niye yerdigini tam olarak bilmiyor cünkü. Bizim modelimiz belli: Muhabbet, diyalog kahramani olmak!

    • Turkone bey de yakinda kaderi siper etmekten bahsetmisti makalesinde..

      Kader derken bazilari cebr zannediyorlar bazen.. ve musebbibin dahli yokmus gibi kader agirlikli argumanlara sariliyorlar.. bazilari da buna karsilik reaksiyon olarak kader soylemine isyan ediyorlar ve o kader degildir diyorlar..

      kader derken mutlak bir cebirden bahsedilmiyor.. mukayyet cebir… Yuce Yaraticinin bizim ihtiyar, irademizi hesaba kataraktan takdir etmesi, bilmesidir..

      baseline olarak giderse(kaza) bizim ihtiyarimiza dayanarak coktan helak olur giderdik.. nasil ki bazi resimlerde gormussunuzdur adam goge merdivenden cikiyor arada boslugu birinin eli kapatiyor ve adam yoluna devam edebiliyor Ilahi ata da budur.. 100 tane tohum sactik 5i sumbullendi.. bu takdirdir.. 95 sumbullenbedi bu takdirdir.. ancak ihtiyar ve irade benden oldugu icin sorumlusu benim.. 100 tane tohum degil 60 atsaydim 5i mi sumbullendirdi o ehli sunnete gore mechul.. eger soyle olsaydi boyle olurdu degil, sonuc mechul.. 

      tarihi bir olayi ehli sunnet acisindan bakip soyle olsaydi ne olurdu dersek? bizce mechul.. kadere isyan etmiyorsak burasi onemli.. isyan yoksa.. ayni delikten ikinci kere isirilmanin bir anlami yok

  2. Son olaylardan sonra hala kabilecilik yapanlara şaşıyorum. Demek gerçekten kırılması zor bir tutummuş. Evrenselliğe açılmak demek türklüğü bırakmak demek değil ki. Yine türk olarak kalacaksın. Sırf korkudan herşeyi güzel göstermeye çalışmaya gerek yok. Dağılıp yok olmazsın. Tam tersine türklüğü daha evrensel değerlere taşırsın. Hatalarını görmesini bilen, çözüm için kafa yoran, bu sayede daha çok millet ile diyalog geliştirebilen, savunmacı psikolojiye gerek kalmadan enerjisini daha olumlu şeylere harcayan bir insana dönüşürsün. Bence son olaylar aslında bunları kırma yani kabiliyetçiliği kırma, dünyaya açılma amacı da taşımaktadır. Sonuçta hepimiz içinden çıktığımız toplumun çocuklarıyız, ister istemez onlardaki hastalıkların bir parçasıyız. Bence türkiyede yaşayan bir insan bu psikolojiden zor çıkar. Son olaylar aslında insanları türkiyeden uzaklaştırarak, o kısır döngüden insanı kurtarmaya çalışıyor. Eğer savunma pozisyonunda kalırsak “atalarımız onu yapmadı, bunu yapmadı” diyen insan aynı savunma pozisyonunu kendisi ve cemaati için de geliştirecek. Bu da verimli iş yapmayı engelleyecek, bir sürü fırsatın kaçmasına neden olacak, özgürce hareketini engelleyecek, farklı kesimlerle diyalogdan kaçındıracaktır. Türkiyede en büyük kabiliyetçiliği yapanlara bakarak ders çıkarılabilir. Kabuğuna kapanmış, sürekli düşman paranoyası yaşıyan bir insanın kabuklarını kırdığında, dünyaya açılma şansı olacaktır. Bence bu kabiliyetçilik anlayışı ile biz osmanlıdan çok geriyiz. Osmanlının aştığı kabiliyetçiliği yaparken, osmanlıyı savunabiliyoruz. Osmanlıyı savunurken aslında osmanlıyı anlamadığımız ortaya çıkıyor. Osmanlı kabilecilik yapmadığı için büyüktü. Sonra gelenler türkçülük adıyla kabileciliğe başladılar. Dolayısıyla herkesi düşman görmeye başladılar. Kendi bünyesini düşman gördü, psikoloji böyleydi. Şizofreni hastası gibi kendi bünyesini düşman göre göre parçalandı. Halbuki fatih istanbulu fethettiğinde roma benim diyebiliyordu, sırf avrupa kıtasının liderliğini almak ve islamlaştırmak için. Bunu derken türklüğe hiçbir zarar gelmiyordu. Ama insanlar zarar gelecekmiş gibi savunmaya geçiyorlar hemen.
    Bu hastalıktan kurtulmak için ağır bir imtihandan geçiliyor. Yani bu imtihanın birçok yönü varken, bence en büyük yönü içinde yaşanılan toplumdan alınan kabileciliği kırmasıdır. Hastalıklı bir bünyeden koparmasıdır.

  3. ahmet abı allah razı olsun sızı okudukca bılgı eksıklıgınden kaynaklanan taassuplarımı fark edıyorum ve sızın objektıf yaklasımlarınız yıllardır bırıkmıs taassuplarımı bırakıp dogru bır zemıne oturtmamı saglıyor.Abi keske 20-30 dk.yi gecmeyen youtube yayinlarinizda olsa,hurmetlerimle

  4. Yorumunuza aynen katılmakla birlikte, eleştiri yapanların da kendine göre bir haklı yanı var fakat bu haklılık bir yanlış anlamadan kaynaklanıyor bence. Özellikle 17-25 ve 15 Temmuz sonrası kendi kendimiz bile Osmanlı’yı ve zamanımızın Türk milletini acımasızca eleştiriyoruz, adeta kendimize düşman olduk. Hocamızın çokça söylediği “necip Türk milleti” tabiri bile yerden yere vuruluyor. Üstad da zamanında bu milleti överek, dine sahip çıkan bu millete kılıç çekilmez demişti. Dev Fatih, Yavuz ve büyük devlet adamları iyi tarafları hiç görülmeyerek yerden yere vuruluyor. Bir kızgınlıkla bütün geçmişi suçluyoruz, hatta bugün gelinen nokta itibariyle hizmet hareketini kendimizce yerden yere vuruyor ve işi tamamen çözümsüzlüğe itiyoruz.

    Evet günümüzde, Osmanlı zamanında, hatta sahabe döneminde bile hatalar olmuştur. İnsanın olduğu yerde hata olur. Güzel dönemler olmuş ama bazen halkı yola getiremeyen yöneticiler, bazen de zalim yöneticileri doğrultamayan halk da olmuş.

    Eleştirenlere şu açıdan bakmalarını istirham edeceğim; mesela bugün dünya barışı, dosluk, kardeşlik istiyoruz diye hizmet hareketinin bir parçası olduk. Eğitime, yardımlaşmaya, ahlaki değerlere önem veren daha iyi bir oluşum yoktu. Altını çizeyim; yok demedim, daha iyisi yoktu dedim. Hizmet hareketi olmasaydı, mevcutların içinde en iyisi görünen bir topluluğa dahil oluduk herhalde.

    Osmanlı tamamen mükemmel değildi elbet, fakat yaşadığı çağda adaletle hüküm süren en iyi devletti. Dünyadaki diğer milletler kendi yöneticilerinden çektiği zulümdense, Osmanlı halkı olmaya razı oluyordu. Ne zaman ki Osmanlı adaleti yetersiz kaldı, diğer milletler de koptu. Niye padişah yönetiyordu diye eleştirmek çok anlamsız. O zamanın diğer ülkelerinde de bugünkü anlamda meclisler yoktu, seçimle gelen devlet başkanı veya kuvvetler ayrılığı falan da yoktu. Taht kavgaları, din üzerinden sömürü ve iç karışıklardan Avrupa milletleri bunalmıştı. Hatta “Osmanlı’dan koruma vergisi” diye halkından vergi alan devletler bile olmuştu. İstanbul halkı Osmanlı sarığını, Latin külahına tercih etmişti. Yani adaletli yönetim konusunda Osmanlı’nın geçemeyeceği bir sınavı kolay kolay hiç bir devlet geçemezdi.

    Çok işlenen bir konuya da değinmeden geçemeyeceğim. Osmanlı’nın çekildiği yerlerde İslam kalmadı bu yüzden başarısız deniyor. Eski Osmanlı coğrafyasında dinini yaşayan insanlar bugün de var. Ama bugün din nerede hakkıyla yaşanıyor ki. Arabistan’da bugün o bahsedilen mükemmel İslam yaşanıyor mu? Bu yüzden Peygamber Efendimiz sas başarısız mı sayılacak? Yahudilerin bugün yaşadığı inanç iyi midir ve bu yüzden Hz Musa as başarısız mıdır? Arkasında hiç ümmeti olmayan peygamberler için nasıl bir açıklama getireceksiniz? Zamanın gereklerine göre vazifesini yapmış insanlardan Allah ebeden razı olsun. O zamanları bugünün şartları ile değerlendirmek çok yanlış. Bugünkü gibi dünyanın her yerinden anında haberdar olunan, kişilerin özgeçmişlerinin yazılı olduğu, milyarlarca sayfa ansiklopedik ve güncel bilgi içeren akıllı telefonlar o zaman yoktu. Bilgiye ulaşmak kolay değildi. Bugünkü imkanlara bakarak kendi öğrenme gayretimizi gözden geçirmeliyiz.

    Kendi kendimizi kötülemekten de vazgeçelim artık, yanlışları dile getirelim elbet ama kendimize bakmayı da ihmal etmeyelim. Kendimizi düzeltmeden başkalarını düzeltemeyiz. Oturduğumuz yerden ahkam kesmek kolay, etrafa bakın kaldırılması gereken onca yük varken sadece eleştiri yapmak ne işe yarayacak. Unutmayın ki, cehalet dönemini yaşayan toplumla, saadet dönemini yaşayan toplum aynı toplumdu. Evet biz de düştük, kalkalım ne olusunuz.

  5. Ahmet bey aslinda bir savrulma yasaniyor. Burada benim gördugum bir zamanlar bende olan ve cevremde gözlemledigim, kisinin kendi aidiyetinin disindaki ilahiyat hocalari ile ilgili de durumu ayni. O insanlar icin, degerlendirmelerini elestiri kriterleri acisindan degil de tamamen icsellestirdigi bilgiler acisindan yapiyorlar. Burada kimseye tamamen hakli haksiz demiyorum ama bir yaklasim sorunumuz var.

    • İlahiyat yönünden meslektaş olması ihtimali olduğunu sanmıyorum. Gazete yazarlığı yönüyle demek istiyorsunuz sanırım.
      Benim aklıma da andığınız yazarın, “https://www.tr724.com/muaviyenin-kerbelaya-giden-yolda-dosedigi-taslar/” adresli makalesinin altında halen duran (Haşa) “Sonunda yillardir söyledigimi bir Cook müslüman ufak ufak söylemeye basladi. Muaviye bir alçakti. Alcaklar icin sahabe vs demek uygun degil bana kalirsa” yorumunun nasıl bir toz olduğuydu.
      Bu sözü Hz. Muaviye’ye (RA) değil de, Sayın Kurucan ya da Karabay’a, Sayın tr724 yönetimine ya da yorum editörüne söyleselerdi, yine yayınlarlar mıydı?

  6. Ahmet Bey
    cemaat tarafından afaroz edilmeniz yakındır. Aslında zaten hocamızın tam talebesi değil, süreç sıkıntıları varmış. Cok kibirli biri hocamızın yerine geçmek istiyor diyecekler.
    Allah yardımcınz olsn.

  7. Ahmet Bey,
    Yazılarınızı severek ve ilgiyle okuyorum,ve çok istifade ediyorum.Yazdığınız yazılar bugüne kadar öğrendiğimiz bazı doğruları alt üst etsede canımızı yaksada farklı bir bakış açısı kazandırıyor meseleleri değerlendirmede.Dikkat etmişsinizdir tepki gösterenler hep duygusal tepkiler gisteriyor Hoce efendi böyle demedi falan böyle demedi Vb ama kimse ilmi ve kaynak gostererek Yazılarınıza karşılık veremiyor. Gercekler acıdır helede yanlış Gercekler.Kaleminize yüreğinize sağlık. Muhabbetlerimle

  8. Islam ve Osmanli tarihinin kriminal vakalari onyillardir konusuluyor, o kadar tartisma programindan, diziden sonra bu konularin aslini arastirip bütüncül bir bakis elde edemeyen varsa artik bu onlarin sorunu olmalidir. Bu vakalari bu sitede sanki ilk defa konusuluyormus gibi, sanki can girtlaga dayanmis kadar hayati hale gelmis gibi sürekli olarak isitmak toksik bir havaya sebep oluyor. Hizmetteki gidisatta süphesi olmayan insanlari da süpheye düsürüyor.

    Cemaat zaten 7 yildir kriminalize ediliyor ve oturup kalkip kriminal konulari konusmaktan önüne bakamaz, asil problemlerini fark edemez ve günün gerekliliklerini anlayamaz oldu. Kriminalize olmus bir topluma senin tarihin kanliydi demek de sacma, tarihin tertemizdi demek de sacma, bütüncül bakalim demek de sacma. Cünkü bu suni bir gündem.

    Bugün dini ibadetlerden soguyanlarin, deizme göz kirpanlarin, cemaatten ayrilanlarin sevdigi bir gündem bu. Osmanliyi ister elestirin, ister yere göge sigdiramayin, ister bütüncül bakin, golü kendi kalenize atarsiniz. Artik 7 yil sonra gecmise degil, önümüze bakmaliyiz ve gelecege dair konularda yazilar okumaliyiz, polemige girmeliyiz.

    Bugün bizim ilahiyatcilar acisindan da, egitim, diyalog acisindan da acilen konusmamiz, tartismamiz gereken bir dizi konu var. Düzeltilmesi gereken tonla yanlis var. Ve yepyeni, bizi gündemde tutma potansiyeli olan konular var. Yapay zeka ile ilgilenen kac ilahiyatci var? Icine girmezseniz ne kadar hayati oldugunu anlayamazsiniz.

    Hz. Ali efendimiz cocuklarinizi kendi zamaniniza göre yetistirin demis. Bizim Z kusagini iyi tanimamiz, onlara göre rehberler yetistirmemiz lazim. O rehbelerin sadece bütüncül bir tarih anlayisina sahip olmasi yetmez. Bir toplum bir yönüyle Tiktok magduru diger yönüyle deizm heveslisi iken gecmisi kriminalize ederek zaman öldürmek cok saglikli bir ruh haline isaret etmiyor.

    Sunu da eklemeden edemeyecegim: Bir yazarin Türk üstünlükcü olmamasi önemli bi sey degildir. Önemli olan elindeki bilgi ve edebi güc ile bu alanda bu zamana kadar ne yaptigidir. Bu öyle fi tarihinde surda sunu yazmistim demekle biten bir görev de degildir.

    • 👏👏👏

      “Bu vakalari bu sitede sanki ilk defa konusuluyormus gibi, sanki can girtlaga dayanmis kadar hayati hale gelmis gibi sürekli olarak isitmak toksik bir havaya sebep oluyor.”

      “Kriminalize olmus bir topluma senin tarihin kanliydi demek de sacma, tarihin tertemizdi demek de sacma, bütüncül bakalim demek de sacma. Cünkü bu suni bir gündem.”

      “Bugün dini ibadetlerden soguyanlarin, deizme göz kirpanlarin, cemaatten ayrilanlarin sevdigi bir gündem bu.”

      Burada akla gelen soru:

      Bu tur suni gundemlerin, suni gundem olusturma gayretlerinin, “deizme goz kirpmalar” uzerinde tesvik edici bir etkisinin olup olmadigi.

      Yani, boyle bir zamanda, boyle suni ve toksik gundemler, hataen mi, yoksa kasten mi olusturuluyor?

      • Bi adam düsününki 40 yilini hizmete vermis, bu ugurda evinin yolunu unutmus, cocugunun rizkindan kesmis, sonra öyle bi zaman gelmis ki, mükafat olarak hapis görmüs, hakaret görmüs. Bu insan bünyesi geregi bütün bu yasananlara dayanamayip seytana yenik düsebilir ve pekala “Allahim nerde benim o teheccüt namazlarim, kusluk namazlarim, hani benim o gece-gündüz demeden yaptigim hizmetler, karsiligi bu muydu, bütün bu ibadetler, hizmetler bosuna miydi?” diyebilir. Bunu dediginde o insanin ihtiyaci oldugu seyler vardir ve ona ilac niyetine onlar verilir. Hizmetin sitesi tam aksine bu gibi sonu bitmez yazilari ilac niyetine veriyor. Hayal kirikligi icindeyken istikametini korumaya calisan veya koruyamayan insanlara sürekli olarak “Cok haklisin, hepsi bosunaydi, zaten bu dinin tarihinde hayir yok, bastan sona canavarlik dolu” diyerek nefsine hitap ediyor.
        Ben hüsnü zannimi korumaya calisiyor ve kendi ayagimiza sikma basiretsizligiyle acikliyorum. Öyle aciklamak istiyorum. Ne de olsa basiretsizlik bizde cok eski bir huy. Ama süpheleniyor muyum? Bu kadar sistematik yazi silsilesinden sonra evet süpheleniyorum. Basiretsizligimiz kasitli adamlara buyrun dükkan sizin diyor gibi bi hal var.

        • Lütfen böyle tansiyonu yükseltici yorumlarda bulunmayın. İnanın şu sayfanın altında yazılan bazı yorumları okudukça kalbim daralıyor. Gayet insaf sınırları içinde kalmaya çalışarak, geçmişinizi putlaştırmayın kimseden hatadan azade değildir diyor sayın Kurucan. Tutup bunu geçmişe lanet okuyanlarla bir tutmayalım Allah aşkına. Okumak, kritik etmek günah değil, kınanacak bişey hiç değil, siz başka türlü okuma yapmayı tercih edersiniz o ayrı. Ama meseleye böyle katı yaklaşmak bir adım ötede yazarı lince götürür. Şimdiden lince hazır niceleri var zaten, öyle görünüyor.

  9. ” Bizler, yakın geçmişimiz itibarıyla, sağlam bir ruh köküne bağlı bulunduğumuzu, tarih boyu pek çok yüksek medeniyetler kurduğumuzu bütün bütün unutarak mazisi olmayan bir millet görünümü sergilemeye başladık. Dahası, bir kısım komplekslere girerek kendimizi de, geçmişimizi de inkâr ettik. Hatta bazılarımız itibarıyla millî kimliğimizden utanır hale geldik. Böylece her gün biraz daha kendimizden uzaklaşarak âdeta yabancı değerler bağımlısı olduk. Şanlı geçmişimiz itibarıyla her zaman, düşünen, konuşan, kendini ifade eden, uğradığı her yere inanç ve estetik telâkkilerini aksettiren âbideleriyle tarihin “yâd-ı cemil”i olmuş bir milletin; evet bu ölçüdeki bir bilinirliğin, şehametin, ihtişamın zirvelerinden; bilinmezliğin, tanınmazlığın, saygı duyulmazlığın çukurlarına yuvarlanması ne hazindir!
    ……….

    ” Biz, sevgiye açık ve kendilerini, insanî değerler âbidesini ikame etmeye adamış bu kahramanlarla bir gün mutlaka dünyanın renk ve deseninin değişeceğine ve insanlığın rahat bir nefes alacağına inanıyoruz. İhtimal, geleceğin dünyasında, insanî düşünce son bir kere daha ışığını onlarla parlatacak.. insanî emeller onlarla realize edilecek ve ütopyalara inat pek çok hülyalarımız da onlarla gerçekleşecektir.. evet bir gün bütün bunlar mutlaka olacak ve mevsimi gelince, o gönlü boş, talihi karanlık kimseler, bu aydınlık ruhlar karşısında diz çöküp af dileyecek ve ettiklerine nadim olup ağlayacaklardır. Ne var ki, kaçırdıkları fırsatları da hiçbir zaman telâfi edemeyeceklerdir. Keşke duyguları süflî, düşünceleri azgın, tavırları da haşin bu kaba ruhlar; bir yakın gelecekte, çaresiz vicdan azabıyla kıvranacakları gün gelmeden, hakperestlik ve kadirşinaslık duygularına sığınarak biraz daha insaflı olabilselerdi; insaflı olup yarınlarını karartmasalardı..!”

    • Tesekkurler.

      Necip ve asil atalarimizin dedigi gibi, “anlayana sivirsinek saz; anlamayana davul zurna az”.

      Bunu derken, Hz. Ali Efendimizi (RA) ya da “hakki” savunur gibi gorunup, Hz. Muaviye gibi, Efendimizin (SAV) iltifatina mazhar olmus bir buyuk sahabiye kufredenlerin bunu anlamasini beklemiyoruz tabi.

      Nasip meselesi cunku.

  10. Bazi cemaatci yazarlarin özellikle son zamanlardaki en büyük hatasi AKP`nin ve siyasal islamcililarin yaptigi pisliklere bakarak Islama ve Ecdada saldirmalari, Böyle yaparak birsey cözdügünüz yok, sadece düsman kazaniyorsunuz ve cemaat icinde ihtilafa sebep oluyorsunuz hepsi bu.
    Oysa hata mücdehid imamlarda degil, hata yanlis uygulamada, AKP`nin yaptigi yanlislarin ne islamla, ne mezheble nede osmanlicalikla alakasi var, bunu anlatmaniz, bunun üzerine yogunlasmaniz gerekiyorken dinimize, sahabelere, mücdehidlere, padisahlara saldirarak birilerine yalakalik yapmayi tercih ediyorsunuz, yazik.

      • Siz yazarın lincine ortam hazırlıyorsunuz galiba, her olumsuz yoruma bir alkış tufanı koparıyorsunuz. Etmeyin Allah aşkına, bot hesaplarla algı oluşturmaya çalışır gibi, yapın yorumunuzu çekilin, telaşınız nedir böyle.. Siz görseniz de görmeseniz de, bu yazı son zamanlarda insanların en çok paylaştığı yazılardan biri oldu. Belki telaşınız bundandır bilemiyorum ama biraz da insanların izanına, aklına, vicdani yorumlarına güvenin yahu. Sanki bir sapkınlığın fitili ateşlenecek ve bunca insan fevc fevc bunun ateşine atacak kendisini. Ve siz de bu fitnenin önünü alma telaşındasınız sanki. Yahu okusun, yorumlasın insanlar, korkmayın bundan bu kadar. Hayatını pratiğiyle de dine hizmete adamış bir insanın yazdıkları, kenardan konuşan, dertsiz tasasız kalem sahipleriyle bir tutulabilir mi?

        • Tavsiyeniz icin tesekkur ederim.

          “Sanki bir sapkınlığın fitili ateşlenecek ve bunca insan fevc fevc bunun ateşine atacak kendisini.”

          Bu ifadenizdeki -ecek ve -acak’i, -iyor ve -iyor’la degistirdiginiz de, telasimin sebebini de anlamis olursunuz.

          • Ben asıl fitneyi, bir yandan acıyla yoğrulmuş anlatılarıyla, diğer yandan geçmişiyle-tarihiyle hesaplaşması sorunlu olan (bırakın sahabe dönemi ve sonrasını, yakın geçmişiyle bile) adeta olmayan günahlar türetilerek insanların konuşmalarının önünün alındığı, konuşanın aman ha denilerek susturulduğu yahut sen kim oluyorsunlarla bastırılığı, meselenin ehli olan kişilerin bile bu hususta lince maruz kaldığı bu gerilimli ve kısır dini – tarihi tartışmaların insanları özellikle de gençleri toptan soğutması olarak görüyorum. Kuran müslümanlığı vs tartışmalarında da, bu kısır ve sonu gelmeyen, günün sonunda muhatabını birilerinin emellerine alet olma veya daha da kötü ithamlara maruz bırakan tartışmaların büyük etken olduğunu düşünüyorum. Artı olarak yıllardır çevremde tekrarlanıp duran ezberlerin bu yaşıma kadar bana düşünsel anlamda ve inancıma yönelik aslında neredeyse hiçbirşey katmadığını üzülerek görüyor, ben de soğuyorum. (En azından şimdilik tahammülsüz tartışma ehlinden) Medenilere galebe ikna iledir, argümandır, ispattır. Bırakalım meselenin ehli tartışsın, argümanlar koysun ortaya. Siz de koyabiliyorsanız buyurun. Öyle sadece fitne ateşleniyor yaygarasıyla olmaz maalesef. Yorumları okuyorum, yazarı, savunuyor mu yoksa saldırıyor mu gibi iki kutuptan birine oturtmaya çalışıyor kimi eleştiriler. Ortaya konan meselelere dair bir argüman yok. Söz gelimi zamanında verilmiş hatalı fetvaları, vardır bir hikmeti her kişi anlayamaz diyerek, dini uygulamayı adeta bir ruhban sınıfının eline vermiş, aman bunu söylersek filancalar iyice gemi azıya alırlar diyerek de hakkın hatırının ali tutulması düsturunu çiğnemiş olmuyor muyuz?

          • Eksik olmayin Sabri Bey. Bence siz de haklisiniz.

            Risale-i Nur okumanizi tavsiye ederim.

  11. Hocaefendinin Osmanli padishahlarina toz kondurmadigina ben de defealarca shahit oldum ve hep kundakta bebek bogdurma olayini bildigi halde nasil boyle savunabilir diye dushundum. Evet, yazidan anlashilan o ki hocaefendi de fikrini degishtirmish. Bu iyi bir shey.

  12. Günümüzün Türk ve İslam dünyasının liderlerine baktığımız zaman Pek çoğunun diktatör ve zalim olduklarını görüyoruz. Bu insanları çok seven olduğu gibi onlardan nefret eden ve zulümlerine maruz kalmış pek çok insan var. İslam tarihine baktığımız zaman da pek çok liderin bildiğimiz meşhur din alimlerine zulmettiğini ve ehl-i beyte kan kusturduğunu görüyoruz. Kendi ismim Fatih Sultan ve oğlumun ismi de Yavuz selim ama Fatih ve Yavuz Sultan Selim’in her icraatını onaylamıyorum. Doğal olarak kimse tarihini kötülemek istemez ama bu atalarımızın bazen zulmettiğini ve adaletsiz davrandığını saklamayı gerektirmez. Tarihimiz bizim tecrübelerimizdir ve onlara bakarak geleceğimizi şekillendiririz. Hata her zaman olabilir. Bugünki diktatör Türk ve İslam dünyası liderlerini de ilerde sevenleri kutsayacak ve güç hala onların elinde ise ceddine asla toz kondurmak istemeyecektir. Belki kanunlar çıkartıp onlara laf bile ettirmeyecekler. Bugün ve yakın geçmişimizin şahitleri bizleriz ve liderleri de icraatlarıyla tanıyoruz. Az çok kim iyi kim zalim biliyoruz ama Lider atalarımızın tam olarak nasıl olduğunu bilemiyoruz. Kendi kaynaklarımıza göre kusursuz başka kaynaklara göre çok zalim hatta barbar olarak da bilinenler var. Ben şuna inanıyorum, güç hangi liderin eline geçerse çok azı müstesna bütün liderler Onu kaybetmemek için hukuksuzluk yaparak zulmeder. Hazreti muaviye de Şam Valisi iken Hazreti Ali’ye isyan ederek baş kaldırmış ve gücü ele geçirmek istemiş ve herkesin nefret ettiği oğlu Yezidi de Kendisinin yerine Sultan olarak koymuştur. Diyelim ki Yezit Çocukluğunda gençliğinde çok mükemmel bir insandı ama lider olunca ne olduğunu herkes gördü. Geçmişi onun çok mükemmel bir insan olduğunu kimseye inandıramaz. Gerçi ben çocukluk ve gençliğinde de çok farklı olduğunu düşünmeyenlerdenim. Objektif bir şekilde geçmişimizi gözden geçirip tartışabilmeliyiz.

  13. Ahmet bey,

    Yazdıklarınıza farklı bir kritikte bulunacaktım ama yapılan bazı canhıraş yorumları görünce, kısa da olsa öncelikle bir teşekkürü hak ettiğinizi düşünerek bu yorumu bırakıyorum. Bu tür yaklaşımların gecikmiş bile olduğunu düşünüyorum. İnsaflı ve ölçülü kaleminizden dolayı hassaten teşekkür ediyorum.

  14. Burda herkes zaten cok biliyor, ya da yazar bir konuda yazi yazdikca bir aydinlanma geliyor ve “ cok guzel bir yaziydi azizim” diye bir guzelleme gonderiyor vs, fakat eger ehli sunnet vel cemaat oldugunu iddia ediyorsa bir insan, sahabe efendilerimizle alakali meseleleri konusurken cok dikkatli olmali. Birincisi, itikâdimize gore sahabe efendilerimiz ‘âdildir’. Yani, din mevzuunda hicbir sekilde yalan soylememislerdir. Ayrica Efendimiz (sav)in hadisiyle sabit oldugu uzere “hepsi birer yildiz, hangisine uysaniz hak’a ulasirsiniz”; yani hepsi muceddiddirler, ictihad edebilirler. Iste bu iki ozelliklerini goz onunde bulundurunca, onlar yeni hadiseler isiginda ictihadda bulunmus ve inandiklari bu mevzuuda gerekirse birbirleriyle canlari pahasina vurusmuslardir. Bunu maddi cikar vs icin degil dinin ozunun korunmasi icin yapmislardir. Bunu halloween de cadi bayrami kutlayan, etrafa sirin gozukmek icin ‘birthday partisi’ veren vs dinini bilmeyen ‘kaypak’ muslumanlar anlayamaz. Etrafina humanist gozukmek icin “ayol! Boyle de olmaz di mi ama?” diye bir de sirinlik yapmaya kalkar. Haddinizi bilin! Sen kimsin ki, Hz. Muaviye’ye (ra) veya Amr ibn-ul As(ra) veya diger sahabelere dil uzatiyorsun! Onlar ictihadllerinde hata yaptiysa bir sevap, isabet ettiyse iki sevap aldi; Ustad Bediuzzaman (ra) tarafindan aciklanmis- okudun veya dinledin mi? Dinden, itikadden, ahiretten nasibin yoksa, ilgin yoksa, kime sirin gozukmeye calisirsan calis, benden berî ol da! Allah’im! İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helâk edecek misin?

    Osmanliya gelince! Elbette sahabe efendilerimizin kategorisinde degiller ve hepsi icin toptan ‘muctehiddir’ de diyemeyiz. Yasanmis hadiselerde biz zahire bakariz; bâtini ancak Allah cc bilir. Zahirde de ne kadar elimizde delil var, ne kadar saglikli o da ayri bir konu. Belgelere gore, anlatilan hadiselerin bir kismi serri hukumlere ters; bu bariz!
    Herkes niyetine gore ahirette hesabini verecek. Sunu da eklemek lazim, bizleri ve her yaptigimizi yaratan Allah cc dir. Olan her hadise illâ biz istedik diye de olmuyor, Allah cc ihtiran ettiriyor. Biz de “biz istedik de oldu, veya su sebep oldu bu sebep oldu” diye herseyi sebeplere yikiyoruz. Hadiselerde kaderin payini da bir koyun, geriye sadece bazi hadiselerde insanlarin niyet ve talebi kalir. O niyet ve talep bilgisine sahipseniz veya sahip oldugunuz kadariyla kanun onunde yargilarsiniz. Herkes mutlaka asil hesabi yuce Allah cc e verecek. Yaptiklari yanlis niyet ve taleplerden dolayi Allah cc taksiratlarini affetsin; bizleri de bu dunyadan goctukten sonra dinden haberi olmayan, iman- ahiret bihaber insanlarin elestirilerinden muhafaza buyursun! Vesselam!

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin