Eski Merkez Bankası Başkanı ve İYİ Parti Milletvekili Durmuş Yılmaz, Zafer Çağlayan’ın ekonomi bakanlığı yaptığı dönemde sarf ettiği sözler için kendisinden helallik istediğini açıkladı. Durmuş Yılmaz, Zafer Çağlayan’la ilgili bir paylaşımı alıntılayarak şunları yazdı: “Hiç anlamadığı para politikası hakkında laf edip, yüz yüze geldiğimiz de hakkını helal et ben bu işlerden anlamam diyen kişi.”
Hiç anlamadığı para politikası hakkında laf edip, yüz yüze geldiğimiz de hakkını helal et ben bu işlerden anlamam diyen kişi. https://t.co/RoiSqHM253
— Durmuş Yılmaz (@DurmusYillmaz) May 7, 2023
ZARRAB: ÇAĞLAYAN’A 50 MİLYON EURO RÜŞVET VERDİM
Zafer Cağlayan, 17 Aralık soruşturmasının ‘şüphelilerinden’ biriydi. Oğlunun ikamet ettiği, kendisine ait evde arama yapılamamıştı. Zarrab, ABD’de yargılandığı davada itirafçı oldu. Halk Bankası ile iş yapmasına yardımcı olması karşılığında dönemin Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’a yaklaşık 50 milyon Euro rüşvet verdiğini açıkladı.
SAATİN DEĞERİ BUGÜNKÜ KURLA 5 MİLYON TL’Yİ AŞTI
Zafer Çağlayan’ın Zarrab’tan aldığı 240 bin Euroluk Patek Philippe marka saati uzun süre gündem olmuştu. Çağlayan, söz konusu saati Zarrab’tan satın aldığını savunmuştu.
Elbette ki herkes kendi kararlarının en önemli sorumlusudur ama çok defa bir karar tek başına verilse bile halka halka çok insanı etkiler…
Hırsızlar, yolsuzlar, rüşvetçiler…
Bunların, ahlaksızlıkları, çaldıkları ve yaptıkları zulümler kendilerine ve çevrelerine bakan yönüyle ayrı ayrı ele alınmalı.
Şeref ve haysiyet yoksulu insanların eşleri, çoluk-çocukları, ana-babaları, abi-ablaları, kardeşleri, akrabaları, dostları, arkadaşları… yok mudur?
Bunların içinde yaşlanacaklarını, öleceklerini, hesap vereceklerini düşünüp: “hayır, böyle olmamalı; ben bunlara katılmıyorum” diyecek insanlar yok mudur?
O büyüklükte paralar, tek başına restoranda yenmiş olamaz. “Rüşvet parasıyla aldığın ekmeği, ısmarladığın yemeği yemem”, “tüyü bitmedik yetimin kan ve iliğinden süzülmüş o uğursuz saati takmam” diyenler yok mudur?
2000’li yılların başları.
Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinden biri.
Evde kalan üniversiteli gence abisi: “Görüyorsun ki evde kalabalığız. Yiyip içtiklerimiz belli. Baban senin için özel ev aldı; Kelebek mobilyayla (o dönemde orada en iyi bilinen o vardı) dayadı, döşedi. Neden orada kalmıyorsun?” diye sorar.
Genç: “Abi” der, “Bu soruyu bana nasıl sorarsınız? Siz de o pararın nasıl geldiğini biliyorsunuz. O evde, o mobilyalarda bir gece kaldım. O gece sabaha kadar uyuyamadım…”
Bizde de yok mu böyleleri?
Sen ne diyorsun kardeşim hangimiz etrafımızdaki hangi ahlaksızlığa nasıl karşı koyuyoruz?
Hangi zulme ses çıkarıyoruz?
Ben de aynısını düşündüm. Ali Yeşildağ, sadece RTE ve ekibini değil, bütün bir sistemin canına okuyor. “Bütün ihale alanlar, sistemin devamını sağlayan hainler” diyor aslında.
Bu iktidardakileri değil, işbirlikçileri de açığa vermek demek. Zenginlere “Safları sıkılaştırın. Sakın değişmesinler, hepiniz yanarsınız” demek gibi bir şey…