YORUM | KEMAL AY
Geçtiğimiz haftalarda ABD’de ilginç bir konferans vardı. Dünya’nın düz olduğunu düşünen yüzlerce kişi, bir araya geldi. Bu, son yıllarda ortaya çıkmış bir trend. ABD’de ünlü simalardan da buna destek verenler var. En ilginç profillerden birisi de, NBA oyuncusu Kyrie Irving. Yıldız oyuncu, Dünya’nın elinde tuttuğu top gibi yuvarlak değil, bir tepsi gibi düz olduğunu düşünüyor. BBC’nin röportaj yaptığı ‘Dünya düzdür’ taraftarlarından birisi, 40 saate yakın video izlediğini ve ikna olduğunu belirtiyor. Bu konuda Youtube’da yayınlar yapan kanallar var. Dünyanın çeşitli yerlerinde de bu fikrin ‘alıcıları’na rastlamak mümkün. Genelde sosyal medyada ‘sesini duyuran’ bu isimler, NASA’nın gezegenimizi ‘yuvarlak’ göstermek için belgeleri tahrif ettiğini düşünüyor mesela. Bugüne kadar Dünya’nın yuvarlak olduğuna dair basit gözlemleri de, reddediyorlar.
SÖZDEBİLİM VE KİTLELER
Eğer dikkatli incelerseniz bu argümanları, bu insanların ‘bilimi’ reddetmediklerini görürsünüz. Geçmiş yüzyıllarda karşımıza çıkan ‘bilim karşıtı fanatiklerin’ aksine, şimdilerde ‘yaygın bilim’ anlayışının bir ‘komplo’ üzerine inşa edilmiş olduğunu savunmak moda. Batı’da bunun bir adı da var: Pseudoscience. Türkçe’ye ‘Sözdebilim’ şeklinde çevrilmiş. Bu insanlar, üniversitelerde, ‘elit çevrelerde’ üretilen bilimin yanlışlıklarla dolu olduğunu ve ‘sınıfsal dayanışma’ içine giren bilim insanlarının bunların üstünü örttüğünü ballandıra ballandıra anlatıyor. Birçoğu hayatının bir bölümünü gerçekten bilimsel çalışmalarla geçirmiş bu insanların. Aralarında üniversitelerde ders vermiş kimseler var. Ancak zaman içinde ‘marjinalleşmişler’. Bunda ya kendi çevreleriyle yaptıkları kavgalar ya da kimseye kabul ettiremedikleri ama çok inandıkları bazı teoriler etkili olmuş.
Bu ‘sözdebilim’ denilen şeyin giderek popülerlik kazanmasının da benzer gerekçeleri var. Evvela, komploculuğa yatkın günümüz insanını cezbeden bazı şeyler bulmak mümkün. Mesela sıradan insanlara ‘gizemleri çözme’ kabiliyeti bahşediyorsunuz. Bir fizik profesörünün tezini çürütmek için fizik bilmenize gerek yok! Sözdebilimcimiz size birkaç basit argümanla konuyu açıklayabilir. Siz de bunu arkadaşlarınızla sohbetlerinizde kullanabilirsiniz rahatlıkla. Buradaki oyunun mottosu da belli: ‘Elitlere karşı halkın yanında!’ Seslerinin tonunda ‘eşitlikçi’ bir sakinlik bile oluyor çoğu zaman. ‘Ne cüretle insanları kandırırsınız!’ şeklinde bir sahip çıkma heyecanına da rastlayabilirsiniz. Hatta kahramanca bir, ‘Artık bu insanları kandıramayacaksınız, çünkü ben varım!’ nidası da yükselebilir. Burada sözdebilimcimizin aslında kendine yer yapmaya çalıştığını fark etmişsinizdir. Kendisini bir çeşit ‘Prometheus’ gibi lanse ediyor ve ‘Tanrılar katındaki ateşi çalıp size getirdim’ diyerek kendi hikâyesini anlatıyor.
Sözdebilimciler de, komplo teorilerine inanan kitleler gibi tıpkı, ‘dışlanmışlar’ arasından çıkıyor çoğunlukla. Bunun ya sosyo-ekonomik sebepleri oluyor (aşağı sınıflardan gelen biridir ve ‘merkeze’ tutunamamıştır) ya da kişisel hikâyelerden elde edilen bir hınç vesilesiyle bu yola giriliyor (etraftan dışlanma ve kendine güvensizlik gibi). Eskiler buna, ‘Şehirde organize edilen bir şölene katılamayanların garezi’ gibi bir tarif yapmışlar. Yani bir yerlerde ‘bilim’ adına bir merkezleşme bahis mevzu ve bir başka grup insan buna dâhil edilmiyor. Haliyle de başka ‘merkezler’ inşa etmeye çalışılıyor. İşlek bir caddedeki lokantanın çok müşterisi olmasını hazmedemeyip, hemen karşısına ona rakip lokanta açmak gibi biraz. Fakat bir farkla: Sadece yeni bir lokanta açmakla kalınmıyor, rakip lokantanın aslında size ‘yemek’ değil başka şeyler verdiğini de söylüyorsunuz. Bu arada aslında ‘yemek’ vermeyen sizsiniz ve rakip lokanta sizi bununla itham ettiğinde, ‘Bakın benim suçlamamı bana karşı kullanıyor’ diyerek sıyrılıyorsunuz.
NEDEN ŞİMDİ?
Peki, bu sözdebilimcilik neden şimdilerde çok moda? Popülizmle benzer bir kalıba sahipler. İkinci Dünya Savaşı’nın oluşturduğu ‘denge’ (Soğuk Savaş) 1990’da Sovyetlerin Çöküşü’yle sona ermişti. Ancak şimdilerde onun da sonlarına yaklaşmaktayız ve insanlar arayıştalar. Tarihi yeniden yorumlama ihtiyacı, nüksetmiş durumda. Bir şeylerin bize anlatıldığı gibi olmadığına ikna olmaya hazırız. Bu nedenle belki de İsrailli tarihçi Yuval Noah Harari’nin kitapları şu sıralar çok satıyor. Bilim tarihi üzerine yazdığı kitaplar, ciddi bilim çevrelerinden eleştiriler alsa da, mevcut bilgileri kullanarak yaptığı sansasyonel çıkarımlar, bir anda popülerleşti. Harari, tam anlamıyla bir ‘sözdebilimci’ değil fakat kitaplarındaki çıkarımlar çoğunlukla manipülatif. Çok sıradışı bir tarihçi değil fakat ‘bağlantılar kurabiliyor’ oluşu, onu ‘kreatif’ bir kişilik olarak cazip kılıyor.
Bu ve benzeri fenomenler, yeni bir dünyanın eşiğinde olduğumuzu gösterse de, bu dünyanın nasıl bir yer olacağını henüz kestiremiyoruz. Bazıları buna ‘post humanist’ çağ adını koyuyor. İnsanın, Dünya tarihindeki yerinin ‘abartılmış’ olduğunu düşünüyor ve kainattaki canlılığın insana ‘bağlı’ olmadığını savunuyor. Harari’nin tezi de buna yakın. İnsan, belki de ‘emaneti’ robotlara devredecek deniliyor.
Öte yandan bugüne kadar ‘Batı’ dünyasının temsil ettiği hemen her şey derin bir sorgulama altında. Bunun böyle olması için ciddi harcamalar yapıldığı, artık çok dillendirilen bir durum. Rusya’nın hem ABD’deki Başkanlık Seçimleri’ne hem de İngiltere’deki Brexit referandumuna ‘müdahale ettiği’ yönündeki haberler, dişe dokunur veriler sunmaya başladı. İnternette ‘kafa karıştırmak’ için kurgulanan içerikler, her geçen gün çok daha fazla insanı etkisi altına alıyor ve ‘Bütün bunlar bir yalan mıydı?’ dedirtiyor. Zira bunu demek için uygun bir zemindeyiz: Dünyanın pek çok ülkesinde ekonomik sinyaller kötü gidiyor, kutuplaşma ve popülist politikalar yükselişte, işlerini ve konumlarını kaybeden insanlar bir ‘sınıf’ bilinci oluşturmaya başladı. Sadece onlar da değil, küresel rekabette zayıflayan köklü şirketler, seslerini duyuramamaktan yakınan ‘ikinci sınıf’ (dışlanmış) bürokratlar ve uzmanlar, ana akım medyadan şikâyetçi yeni medya grupları (ABD’de Fox News sözgelimi) da bugünlerde benzer bir ‘saflaşma’ etkisi altında.
Bu içeriklerin yaygınlaşmasının sebepleri arasında herhalde internet başta gelir. Birçokları için en absürt fikirlerin bile ‘gerçek’ olarak algılanması için ‘çok kez tekrarlanmış’ (RT) ya da Google’da arayınca karşımıza çıkabiliyor olması yeterli. ‘Fake news’ (yalan haber) meselesinin sadece basit bir manipülasyon aracı olmaktan çıkıp etrafımızı kuşatan bir kafese dönüşmesi, neyle karşı karşıya olduğumuzu da az çok anlatıyor. İçinde bulunduğumuz dönemi ‘post-truth’ (gerçek sonrası) olarak ifade edenlerin de maksadı bu ‘yoğunluğa’ dikkat çekmek. Başlangıçta bahçedeki birkaç ayrık otundan ibaret olan birçok husus, şimdilerde bahçeyi tamamen tehdit ediyor.
ÇÖZÜM NE?
Sorumlu kişilerin bu meseleden haberdar oldukları anlaşılıyor. Bu konuda bazı alternatifler üretme peşinde olduklarını da görebiliyoruz. Ancak bu ‘alternatif’ dünyayı kendi çıkarlarına göre kurgulamak isteyenler için en önemli mesele, dünyayı sürekli ‘tehdit altında’ tutmak ve bu tehditlerden bunalan insanların alternatiflere yönelmesini kolaylaştırmak. Bunun için de ‘kutuplaşma’ en çok önemsedikleri husus. Sözdebilimcilerin ya da ‘yalan haber’cilerin en sevdiği şey muhataplarını ‘kızdırmak’ ve onların o kızgın hallerini kayda geçirmek. Bir çeşit psikolojik mücadele bu. Bir diğer yöntemleri de, oklar kendilerine döndüğünde tartışmanın mecrasını değiştirerek, ‘Peki, şunlara ne demeli?’ (whataboutism) sözleriyle tartışmayı kazanma eğilimleri. Bu da onları sosyal mecralarda ayakta tutan agresif tutumun bir parçası.
Haliyle karşımıza tek bir çözüm çıkıyor: Öncelikle bu ‘alternatif’ söylemlerin karşılık bulmasını sağlayan sosyo-ekonomik problemlerle mücadele ve ‘kamplar’ oluşturulmasını engellemek için daha fazla köprüler inşa etmek. Günümüzde iktidarlar kendi seçmenlerini ‘korumak’ için etraflarına hendekler kazmaya, onları tek yönlü bir propagandanın içine hapsetmeye başladılar. Bir nevi gerilla savaşı yapıyorlar. Karşılarında ‘kahkaha atan’, ‘dalga geçen’, ‘küçümseyen’ bir muhalefet görmek, en çok işlerine gelen durum. Popülizmin ana damarı artık burası. Bu fikriyatın yeni bir dünya inşa edebileceğine imkân vermesem de, mevcut dünyaları yıkmaya azmettiğini görmek için kâhin olmaya lüzum yok.
Çok güzel bir yazı. Elinize sağlık. Bu tür yazıların daha çok olmasını diliyorum. Artık kısır gündemlerden sıkılmaya başlamıştık. Türkiye ve hizmet ile ilgili. Herkesin bildiğini okuduğu gündemler. Ortadoğu kültürünün en kötü tarafı da bu bence. Kısır, verimsiz, malayani bir sürü gündem. Haberleri, yazıları okuyarak saatleriniz geçiyor ama kafa karışıklığından başka hem elde ettiğiniz birşey yok. Türk dizileri ile Amerika dizileri arasındaki fark gibi. Sürekli kendini tekrarlayan, hamasi, politik, zaman kaybı Türk dizileri nerede, özellikle bilim kurgu, metafizik konuları ile insanları düşündüren, ufuk açan Amerika dizileri nerede.
Bu bakımdan sizin yazınız bana çok önemli geldi. Siz ve diğer yazarlardan bu tür yazıları daha çok bekliyoruz. Dünya nereye gidiyor, trendler, sosyal analizler..vb
Yazınızda eksik olarak düşündüğüm kısım şu: Yazınızın sonlarına doğru on paragrafta bu trende karşı bizler nasıl bir duruş sergileyebiliriz tarzı bir yorumunuz olsa sanki daha iyi olurdu.
Tekrar teşekkür eder, yazılarınızın devamını beklerim.