M. AHMET KARABAY | HABER İNCELEME
ABD’de Donald Trump’ın 5 Kasım’da başkan seçilmesi ile görevi devralacağı 20 Ocak 2025 tarihleri arasındaki iki buçuk aylık süre, Washington açısından farklı bir anlam taşıyor ama Türkiye ve Ortadoğu’da “ara dönem” olarak algılanıyor. Ara dönemlerde su bulanık olur ve bulanık suda avlanmak isteyenler çok olur.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında liderliğini ABD ve Rusya’nın çektiği iki kutuplu bir dünya oluştu. Bu dönemde iki tarafın birbirine meydan okuduğu, öteki ülkelerin büyük ölçüde iki büyük güçten birinin arkasında kümelendiği bir tablo vardı.
“Soğuk Savaş” adı verilen bu dönemde dünyada bölgesel çatışmaların ötesinde yaygın bir savaş ortamı yaşanmadı. 1990’ların başında Sovyetler Birliği’nin dağılmasına kadar devam eden bu dönemden sonra ABD’nin egemenliğinde tek kutuplu bir dünya oluştu.
Çin’in ABD’yi geride bırakıp ekonomik anlamda en büyük güç olmasına ramak kala, Devlet Başkanı Xi Jinping (Şi Cinping), yakın geçmişte ülkesini ekonomik güç dışında siyasi ve askeri lider güç olma yoluna soktuğundan bu yana dünyada çok şey değişir oldu.
16 Ocak 2024 tarihli “Dünya savaş bulutlarını topluyor…” başlıklı yazımda, yer kürenin farklı coğrafyalarındaki potansiyel gerginlikleri hatırlattıktan sonra, Birinci Dünya Savaşı’nın kıvılcımının ateşlendiği 1914 baharını yaşadığımıza değinmiştim.
Kendine dünyanın jandarmalığı rolünü biçen ABD, Joe Biden’ın görevi teslim edinceye kadar geçen süreyi bir yönetim boşluğuna dönüşeceğine inananlar şu sıralar müthiş hareketli. Öteki merkezleri bir kenara bırakalım. Biz sadece Beştepe Sarayı merkezli Ankara’da olup bitenlere bakacağız.
ERDOĞAN, YENİ BÖLGE POLİTİKASINI ÇANKAYA’DA AÇIKLADI
AK Parti yönetimi, “Yeni Osmanlıcı” bir anlayış içinde olduğunu uzun zamandır takip ettiği politikalarla ortaya koyuyor. Bu siyasetini kimi dönemlerde gizleyerek, kimi dönemlerde ise kıyısından köşesinden ifade ederek yürütüyor.
Beştepe Sarayı, 20 Ocak tarihine kadar yaşanacağını öngördüğü boşluğu kendisi açısından en verimli şekilde değerlendirmeye girişti. Bugüne kadar Atatürk’ü karşısına alarak yürüttüğü politikalarından bir sonuç alınamayacağını gören Erdoğan, öyle anlaşılıyor ki bundan sonra İslamcı ve milliyetçi kartvizitlerinin yanına Atatürkçülüğü de ekleyecek.
Erdoğan Türkiye’nin bölgede farklı yerlerde giriştiği askeri operasyonlara bundan sonra Yeni Osmanlıcılık kılıfı ile değil, Atatürkçülük görüntüsü ile yaklaşacak. Bunun ilk işaretini Çankaya Köşkü’nde Atatürk Müze Köşkü’nün açılışında, konu mankeni olarak çağrıldığı anlaşılan tarihçi Murat Bardakçı ile diyalogunda sergiledi.
Atatürk’ün Trablusgarp’ta (Libya) Fuat Bolca ile çektirdiği fotoğrafı göstererek Bardakçı’ya, “’Libya’ya niye gidiyorsunuz’ diyorlar. Bak gitmiş işte” derken ortaya koydu.
Atatürk’e sahip çıkma çabasının bir vitrin olarak kullanıldığı, bu diyalogda “Bak gitmiş işte” derken ortaya koyduğu beden dili ve ses tonundaki dışlamadan anlaşılıyor. Bu ayrı bir konu, hiç girmeyelim.
Mustafa Kemal Bey ve Enver Bey (Paşa), o zaman İtalya tarafından işgal edilen Trablusgarp’a buranın istirdadı (geri alma) girişimleri çerçevesinde gönderilmişti. Erdoğan ise o gidişi, şimdiki bağımsız bir ülkeye asker gönderme ile aynı kefeye koymaya çalışıyor.
Erdoğan, 9 yıl aradan sonra Çankaya Köşkü’nde yaptığı kabine toplantısında Suriye ve Irak bölgelerinde yeni ve kapsamlı askeri harekatlara girişileceğini duyurdu.
Irak ve Suriye bölgesinden Türkiye’ye yönelik geçişlerin sürdüğünü hatırlatan Erdoğan, mesajını açık verdi: “Önümüzdeki dönemde sınırlarımız boyunca oluşturduğumuz güvenli bölgenin eksik kalan halkalarını da tamamlayacağız. Terör örgütleriyle ülkemiz arasındaki irtibatı tamamen keseceğiz.”
YUMUŞAMA DEĞİL DAHA SERT TAVIR DÖNEMİ
Erdoğan, kabine toplantısı sonrasında yaptığı konuşmada MHP lideri Devlet Bahçeli’nin DEM Parti ve PKK lideri Abdullah Öcalan’a uzattığı zeytin dalını koparıp atmış görünüyor. CHP’ye de DEM Parti ile kayyum atamaları ardından görülen yakınlaşmaya bütün şiddetiyle yükleniyor.
Erdoğan, önemli gelişmeler sonrası takındığı tavrı yine sürdürdü. Kayyım atamaları üzerine yaşanan gelişmeleri bir süre izledi, ardından gösterilen tepkilerin lokal ve cılız kaldığını görünce tavrını belirledi: “Kandil’den yerel yönetimlere uzanan kirli ve kanlı elleri ısrarla görmezden gelmektedir… Seçilmiş başkanlar değil, örgütün atadığı ne idüğü belirsiz tipler… Terör örgütünün belediye gücüyle haraç mekanizmaları kurmasına göz yumamayız.”
CHP istediği kadar sandıktan birinci parti olarak çıksın, Erdoğan’ın gözünde ikinci parti. Özgür Özel’in liderliğindeki CHP için kullandığı ifade, “Ülkenin ikinci büyük partisinin dümeni kırılmış gemi gibi sağa sola savrulmasıdır.” diyor ve ekliyor: “Bu partinin sayın genel başkanı Ankara’da vatan, millet, bayrak edebiyatı yapıyor, ertesi gün bakıyorsunuz ülkenin bir başka köşesinde Türkiye’yi açıkça tehdit edenlerle, alçak terör eylemlerini övenlerle ve şehir eşkıyalarıyla aynı otobüsün üzerinde korsan miting düzenliyor.”
SERTLEŞME VE SINIR ÖTESİ OPERASYON
Öyle anlaşılıyor ki Erdoğan, bu “ara dönemde” Suriye belki Irak’a kapsamlı bir sınır ötesi operasyonu hayata geçirecek. Kim bilir bazı merkezlerle işbirliği yapıp İran tarafına…
DEM Parti’ye cepheden saldıracak, Atatürkçülüğe sahip çıkarak CHP’yi poster ve gardırop Atatürkçülüğü yapmakla ve ülkenin çıkarlarından habersiz olmakla suçlayacak. Bu ara dönemi “Soğuk savaş sonrası sınırların yeniden çizilmeye başladığı dönem vardı, şimdi yine benzeri bir dönem var. Kanla, bombalarla, siyasi suikastlarla…” şekilleneceğini öngören Erdoğan, Trump görevi devralıncaya kadar yapmak istediklerini yapmaya çalışacak.
Herkesin yeni bir açılım sürecinden söz ettiği günlerde, 29 Ekim’deki “Oyun planı deşifre oldu; çok daha sert, çok daha şiddetli” başlıklı yazımda Cumhur İttifakı’nın yeni yol haritasını kendimce bu başlık altında yorumlamıştım.
Bütün bunları yapan Erdoğan, karşılığında da küçük bir şey istiyor. “Rabbi ömür ve milleti de onay verdikçe Türkiye’ye ve Türk milletine hizmete devam etmek” istiyor.
Tek endişe, genişleyelim diyen Türkiye’nin Rus karikatüristin şekillendirdiği haritaya benzemesin.
Yarınlar ne gösterecek hep birlikte göreceğiz.