Dünün ‘günahları’ bugün mübah mı? [Kemal Ay, yazdı]

Ergenekon ve Balyoz duruşmaları sırasında ‘Cemaat medyası’ olarak bilinen kurumlara yöneltilen eleştirileri şöyle bir sıralayalım:

  1. Savcı iddianamelerini, sanki hüküm verilmiş gibi yazıyorlar, konuşuyorlar.
  2. Henüz örgütle ilgili bir karar olmadığı hâlde ‘Ergenekon Terör Örgütü’ ifadesini kullanıyorlar.
  3. Gizli tanıkların veya güvenilmez kimselerin savcılık ifadelerini haberleştiriyorlar.
  4. Herkese ‘Ergenekoncu’ yaftası vurarak, sağlıklı tartışma zeminini bitiriyorlar.
  5. Bu davalar eliyle ülkenin kurumlarının (özellikle de TSK’nın) altını oyuyorlar.
  6. Sivillere, gazetecilere ‘terörist’ damgası yapıştırarak itibarsızlaştırıyorlar.
  7. Karşıt görüşe, zanlıların savunmalarına hiç yer vermiyorlar.
  8. Ergenekon adında bir çuval icat edip, hoşlarına gitmeyen kimseleri o çuvala atıyorlar.
  9. AKP’nin ekmeğine yağ sürüyorlar.

Belki daha fazla eleştiri vardır. Ancak bunları makul de bulduğum için buraya aldım. Bir gazetenin belirli bir hukukî soruşturmaya ‘sahip çıkması’ gazetecilik açısından ‘suç’ değil. Ancak ölçü kaçarsa, etik olup olmadığını tartışmak gerekebilir.

Peki, o gün ‘Cemaat medyası’nı eleştirenler, bugün neler yapıyor? Meşhur ‘FETÖ’ soruşturmaları medyada nasıl ele alınıyor?

Eleştiri maddelerinin karşılıklarına bir bakalım isterseniz.

  1. Gazetecilik yapanlar bilir, haberin uygun yerlerine ‘iddia edildi’, ‘iddiasına göre’ gibi ifadeler serpiştirerek ‘etik dersinden’ geçebilirsiniz. Ancak aslında gazeteciliğin, ortadaki bu ‘iddiaları’ soruşturup, boşluklarını, yanlışlarını, tutarsızlıklarını ortaya çıkarmak olduğunu es geçmiş olursunuz. Google’a girip ‘FETÖ’ haberlerini aratıp T24, Cumhuriyet, BirGün, Evrensel, Diken ve daha bir sürü mecrada çıkanları okusanız, ne dediğimi daha iyi anlarsınız. Madem ortada bir kabahat var, dün de kabahat, bugün de.
  2. Ergenekon davası sürerken, basın savcıları gazeteleri tek tek inceleyip Ergenekon’la ilgili haberlerin önemli bir kısmına dava açardı. Bendeniz de Ergenekon sürecinde haber yaptığım için ufak tefek birkaç davada yargılandım (Büşra Erdal mesela o dönemde Ağır Ceza’da yargılanmıştı). Bu davaların bazıları ‘Ergenekon Terör Örgütü’ ifadesinin ‘iddia edilen’ kalıbı olmaksızın kullanılmasıyla ilgiliydi. Zira ortada henüz Yargıtay’ca onanmış böyle bir örgüt yoktu. Haklı bir itirazdı. Oysa bugün ‘FETÖ’ deme konusunda pek kimsenin çekincesi kalmamış görünüyor. (Gerçi Türkiye şartlarını düşününce Yargıtay’ca onansa bile kimseye bir şey dememek lazım! Yargıtay dairesi dağılır, davalar kumpas olur, maazallah!)
  3. Daha dün Sözcü Gazetesi’nde hapisteki bir mafya babasına dayandırılarak yazılmış bir ‘haber’ vardı. Bu haberi sağına soluna bakmadan, ‘satar’ düşüncesiyle başka gazeteler de alıntıladı. Güya Cemaat 2005’te bu zat-ı muhtereme ‘Gel bizim mafyamız ol’ demiş. Hrant Dink’i de Cemaat öldürtmüş. O zaman ben de gidip savcılığa, ‘Sözcü Gazetesi’ni Adil Öksüz kurdu’ desem, onu da haber yapacak mısınız? Eğer olabiliyorsa, BİMER’e CİMER’e yazayım hemen.
  4. Herkese ‘FETÖ’cü demek hususunda, Allah var, yandaş medya kadar ‘yüzsüz’ değil muhalif medya. Gelgelelim, mesela Cumhuriyet Gazetesi kendi arkadaşlarını hapse attıranların ‘FETÖ’cü olduğu konusunda ısrarcı. Bir de durup durup ‘Şu zaten FETÖ’cüydü, efendim bunun FETÖ’cülüğü tescilli, biz FETÖ’yle mücadele ederken bunlar kol kolaydı’ diyenler var… ‘İktidar ‘FETÖ’ diyerek acayip güçlü olsun, herkesi yutsun ama bize dokunmasın!’ diyorsunuz ama bu muhakemeyle ormanda çok yaşayamazsınız, benden söylemesi…
  5. Ergenekon ve Balyoz davalarının TSK’nın itibarını yerle bir ettiğini yazmayana eskiden Doğan Medya’da (o zamanlar muhalifti) kız vermezlerdi. TSK’nın darbeciliği dillere destandır, tarihi ortada. Ancak gerçekten de Ergenekon ve Balyoz sürecinde hem TSK’nın hem de yargının saygınlığına dikkat edilebilir, bazı yasaların bazı meslekleri (mesela İlhan Cihaner meselesi) koruma altına alması konusunda uzlaşılabilirdi. Zira demokrasi, biraz da kurumların sağlıklı işlemesiyle ayakta kalan bir şey. Fakat bugün ‘FETÖ’ bahanesiyle devlet kurumları öyle bir iğdiş edildi ki, toparlayabilene aşk olsun! Dün eleştirenler, bugün aynını yapıyor.
  6. Ergenekon soruşturmasını yürüten savcıların ‘terör örgütü’ gibi ciddi bir ithamda bulunurken, bilhassa siviller konusunda daha hassas davranması gerekliydi. Medyanın da bu konuda daha dikkatli olması lazımdı. Oysa bugün gelinen noktada, muhalifler iktidara şöyle sesleniyor: ‘Tayyip Babaaaa! Şunların teröristliğini iyice pekiştir! Aman gazeteci de olsalar salıverme sakın!’ İktidar ‘mahrem imamlar’ diye bir kavram icat ediyor, bu yafta altında binlerce kişiyi topluyor, muhalif medyada bir kişi de ‘Kardeşim nedir bu mahrem imam? Var mı gerçekten böyle bir şey?’ diye merak etmiyor.
  7. Ergenekon konusunda medyanın ‘kutuplaşması’ yanlıştı. Her görüşe açık olunmalıydı. Amenna. Allah var, ‘FETÖ’ konusunda karşıt görüşte çok insan var, yazıp çiziyorlar. Gene de ama ‘FETÖ’ diye bir terör örgütü olamayacağına inanan, bunu ifade eden insanların çoğu ya yurt dışında ya da şu anda hapiste. Geri kalansa, ‘Tamam bir FETÖ var ama herkes FETÖ değil’ diyerek ortada buluşmaya çalışıyor. Sanıkların savunmalarına yer veren, iddiaların boşluklarına yer veren ise çok çok az. Savcıların yazdıkları kurmaca metinler, hâlâ ‘itibar’ görüyor bazı mahfillerde.
  8. FETÖ’ çuvalına sığdırılamayacak insan yok muhtemelen. Cumhuriyet yazarı Hikmet Çetinkaya bile bir şekilde ‘FETÖ’ye destekten gözaltına alındı. İnsanların çıkıp ‘Ben FETÖ’yle mücadele ediyordum, nasıl beni bunla itham edersiniz?’ demeleri kâr etmiyor. Nasılsa savcılar bir tweet buluyor, herhangi bir eylemle onu bağdaştırıyor ve ‘subliminal mesaj’ deyip sizi içeri atabiliyor. Sevmediğiniz insanların Twitter adreslerini iyi takip edin, illa ki içeri attırabileceğiniz malzeme vardır!
  9. Yukarıda azıcık bahsettim, iktidar bürokrasiyi kendi lehine kırıp parçalarken de, gücüne güç katacak yasalar yaparken de, muhalefet üzerinde değnek kırarken de hep aynı bahaneyi kullanıyor: ‘FETÖ’. Siz, Cemaat’i sevmediğiniz için (ki sevmek zorunda değilsiniz, anlaşılır bir şey bu) buna itiraz etmiyorsunuz. ‘Sarı ineği versek n’olacak ki?’ deyip geçiştiriyorsunuz. Hatta bazen iktidardan bile daha ileri gidip Cemaat’e olan nefretinizi, kişileri hapiste tutmak için kusuyorsunuz (21 gazetecinin tahliye edilip tekrar tutuklandığı günü hatırlayın). Hâl böyle olunca iktidar bu oyuncağı sonuna kadar kullanıyor. Tıpkı Ergenekon ve Balyoz davalarını kendi lehine kullanıp sonra da peçete gibi buruşturup attığı gibi. Bir nevi, siz de AKP’nin ekmeğine yağ sürüyorsunuz yani, hatırlatmış olayım.

Gezi Parkı olaylarına kadar AKP’nin bütün bu ‘muhalifleri sindirme’ operasyonlarının arkasında ‘Cemaat’ olduğu yazıldı durdu. Aslında AKP masumdu, Cemaat onu kandırmıştı güya. Gelinen noktada, denklemde Cemaat yok ancak ‘muhalifleri sindirme’ mekanizması bin katına çıkmış zulümle işliyor. O gün belli ki Erdoğan’ın talepleri ‘yasaların müsaade ettiği ölçüde’ yerine getirilmiş, bugün Anayasa askıda, ülke KHK’larla yönetiliyor…

Medya eleştirilerinin Türkiye’de medyayı ‘düzelteceğine’ dair bir umudum yok. Türkiye medyasının çok daha büyük yapısal problemleri var. Merhamet ve vicdan gibi meselelerin de ‘sübjektif’ olduğunu düşünüyorum. Daha ‘objektif’ olan şey belli: Bu mesleğin evrensel ilkeleri var. Hakkaniyet dediğimiz bir ölçü var.

Herkes kendi evinin önünü süpürürse, sokağı temiz tutabiliriz belki.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin